Alternatif Eğitim Derslerinde Bu Hafta

Alternatif Eğitim Derslerinde Bu Hafta

Alternatif Eğitim Dersleri’nde bu hafta Hülya Şekerci “Rasulullah’a İtaat İlişkisinde Kadın” ve Haşim Ay “Dava-Nübihar Dergileri” konularını işlediler.

Rasulullah'a İtaat İlişkilerinde Kadın

"Ey Peygamber, mü'min kadınlar, Allah'a hiç bir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleri ve ayakları arasında bir iftira düzüp-uydurmamak (gayri meşru bir çocuğu kocalarına dayandırmamak), ma'ruf (iyi, güzel ve yararlı bir iş) konusunda isyan etmemek üzere, sana biat etmek amacıyla geldikleri zaman, onların biatlarını kabul et ve onlar için Allah'tan mağfiret iste. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir." (Mümtehine, 60/12) ayeti bağlamında "Rasulullah'a İtaat İlişkilerinde Kadın" konusunu işleyen Hülya ŞEKERCİ, ilk olarak biat kavramının, geleneksel fıkıh anlayışındaki karşılığını sundu.

Geleneksel anlayışa egemen olan "erkek her zaman daha üstündür" ifadesini, parçacı yaklaşımların ürünü olduğunu, dolayısıyla, kendi paradigmaları için ayetlerin görmezden gelinmesi gibi bir durumun var olduğunu dile getiren Şekerci; "Rasulullah'ın tebliğine cevap veren kadınların yanı-sıra hicrette, cihatta ya da biatte kadınların destekleyici bir şahsiyet olarak algılanıldıklarına ilişkin bilgilerin ilk döneme ait olduğu bilinmektedir" dedi.  Rasulullah'ın, kadınlara mescidlere özellikle gitmeleri hususunda telkinde bulunduğunu ifade ederek; o dönemlerde ki mescide gitme algısı ile bu dönemde mescide gitme algısının arasında fark olduğuna işaret etti. Şekerci, bugün namazların daha sevap olması için kullanılan bir mekan olarak görülen mescidlerin; o dönemde siyasi görüşmelerin, eğitimin, ibadetin yapıldığı yer olarak görüldüğünü ifade etti. Kadınlar, mescide gitmek istediklerinde eşleri onlara engel olmasın mealinde rivayetlerin olduğunu hatırlatan Şekerci; kadınların Hz.Peygamber'e dini hükümlerden hakkında bilgi almaktan tutun da eşleri ile ilgili problemlerini O'na çözsün diye sunma gibi  bir yaklaşımlarının olduğunu söyledi.

Erkeklerin biati ile kadınların biati arasında fark olmadığını söyleyen Şekerci, biati söz vermek olarak tanımladı. İlk Akabe Biati'nde kadınların olmadığını ancak ikinci Akabe Biati'nde iki kadının bulunduğunu söyleyerek, dönemin şartları dikkate alındığında bunun çokça önemli olduğunu düşünüyorum diyen Şekerci, fedakarlığın sadece kıtal ve yine bu durumu sadece erkeğin omuzlaması anlamında olmadığının altını çizerek ondan sonraki sürecin, kadın-erkek birlikte omuzlanıldığını söyledi.

Kadınların 7. yüzyılda siyasi bir biatleşme hususundaki rolünün çok önemli olduğunu söyleyen Şekerci, Avrupa'nın 19. yüzyılda kadınların siyasi ortamda aktif olarak rol aldıklarını da söyleyerek, müfessirlerin bu bağlamda hiç bir şey söylemediklerini ve tefsirlerde bu konunun fıkhi hükümlerle düğümlendiğini belirtti.

Dava ve Nübihar Dergileri 

Med-Zehra'dan Dava ve Nübihar'a…

İslam ile irtibatlı Kürtçe yayın olan Dava ve Nübihar dergilerinin döneme ilişkin etkilerini anlatan Haşim AY, ilk olarak Dava Dergisi'ni çıkaran Med-Zehra'nın öyküsü üzerinde durarak, Kürt tandanslı Nurculuğun oluşumunu anlattı.  

"Said-i Nursi'nin ömrünü adadığı projenin ismi Med-Zehra. Emperyalistlerin ümmet coğrafyasını ve halklarını parçaladığı bir vasatta Said-i Nursi, kardeşliği pekiştirecek bir eğitimi temel alacak kurumsal bir imkan arayışına girdi. Med-Zehra'nın merkezine Kürt sosyal yapısında var olan parçalanma ve eğitimsizlik halini de dikkate alarak projenin merkezinin Türkiye Kürdistan'ı olmasını istedi. Said'e göre Mısırdaki Ezher Üniversitesi gibi bir üniversitenin Kürdistan'da kurulduğu takdirde Ortadoğu ve Asya'dan ilgi görerek, öğrenci çekecek ve Kürt unsurların arasında yeni bir dirilişi sağlıyacaktı. Projesini gerçekleştirme yolunda birçok engelle karşılaşan Said, çok partili sisteme geçiş esnasında da var olan uzlaşmacı karakteri ile önemli etkilerde bulunmuştu" şeklinde konuşan Haşim Ay, Said-i Nursi'nin vefatından sonra Nurcuların, Yazıcılar ve Okuyucular diye ikiye bölündüğünü ve yine bu grupların da daha sonraki dönemlerde kendi içlerinde bölünmeler yaşadığını anlattı.

Kürt Nurculuğun anlaşılması için ilk defa Med-Zehra ve Dava Dergisi'nin iyi anlaşılması gerektiğini söyleyen Ay, Okuyucular grubunun başında Zübeyir Gündüzalp'in bulunduğunu ancak onun vefatından sonra bölünmelerin yaşandığını ve 1971'de Sıddık Dursun Şeyhanzade de gruptan ayrıldığını söyledi. Şeyhanzade gruptan ayrıldıktan sonra ilk olarak Tenvir Yayınlarını ve daha sonra da Med-Zehra Yayın Dağıtım şirketini kurduğunu belirtti. Nurculuk hareketindeki bölünmelerin Kürtleri etkilediğini söyleyen konuşmacı, döneme hâkim olan atmosferin de dikkate alındığında, Kürt sorununda insiyatifini arttıran seküler-laik eğilim, Kürt kökenli Müslümanlarda kırılmalar oluşturmuş ve dolayısıyla alternatif arayışlar artmıştı. Nurculuk hareketi içerisinde Med-Zehra'ya böylesi bir dönemde rağbet olduğunu, ancak, homojenliğin sağlanamadığı bu yapıda da bölünmelerin gerçekleştiğini de söyledi. Konuşmacı Haşim Ay, Türkiye kurumsal anlamda ilk olarak Kürt patentli Nurculuğun Med-Zehra ile nevş-ü nema bulduğunu belirtti.

Med-Zehra'nın merkezi politikasında netlik olmadığını söyleyen konuşmacı; "ana hedeflerinin Kürt sorununun çözümünde İslami kanadı temsil eden bir taraf olmaya dönük gerekli donanımı sağlamak olduğu söylenebilir" dedi. Dava Dergisi'ne geçmeden Şeyhanzade'nin eserlerini de irdeleyen konuşmacı Haşim Ay, söz konusu kişinin en önemli eserinin "Nurculuğun Tarihçesi-Medeniyet-i İslamiyye" kitabı olduğunu ve bu kitapta, Med-Zehra'nın ilke olarak İslam Dünyasındaki İslami hareketlerle barışık olduğunu söyleyebiliriz dedi. "Hareketin Kürt sorununa ilgisinin kavramsal olarak Said-i Nursi'nin müspet milliyetçilik yaklaşımı oluşturuyor" diyen konuşmacı, "Kürdistan'ın kurulması zorunluluktur ve İslami olması ideal olandır" şeklinde bir düşünceye sahip olduklarını da dile getirdi. Konuşmacı, hareketin usuli'd-din konusundaki perspektifini oluşturan eserlerin Risaleler olduğunu belirterek, şeraitin kaynakları bağlamında geleneksel Kur'an-Sünnet-İcma-Kıyas usulünü savunduklarını ve risalelerinde bu küme içinde Kur'an'ın en bedii tefsiri olarak tanımladıklarını ifade etti. Konuşmacı Ay, "Hareketin 'Risaleler eleştirilebilir' dediğini, ancak, Risalelerdeki dini/usuli zaaflar ve müellifin mücadele hususunda düştüğü yanlışlar gündemleştirildiğinde bu teorik savın yetersiz kaldığını ve durumu kotarmaya yönelik tevillere gidildiğini görmekteyiz" şeklinde konuşarak (1989–1998) Dava Degisi'ni anlatmaya geçti. 

Teorinin Eğitim ve Propaganda Aracı Dava Dergisi (1989–1998) 

Med-Zehra'ya bağlı kurumun bülteni şeklinde çıkan Dava Dergisi'nin sahibinin Enver Beçene olduğunu söyleyen Haşim Ay, yayın yönetmeninin ise Müştehir Karakaya'nın olduğunu söyledi. Daha sonra yayın yönetmenliğini Süleyman Topçu'nun yaptığı derginin başyazarı Muhammed Sıddık Dursun Şeyhanzade olduğunu ve genellikle dergide Dava imzalı sunuş ve gündem yazıları kaleme aldığını söyleyen Ay, dergide genellikle Risalelerin çarpıtılması örnekliği üzerinde durulduğunu dile getirdi. Kürt-Kürdistan kavramlarının burada öne çıkarılarak, Türk patentli nurculuğa karşı yazınsal bir muhalefet oluşturulduğunu söyleyen konuşmacı, Risalelerden hareketle usuli/Kur'an-i çalışmalar yapılmış olduğunu da belirtti. 

"Derginin birinci sayısında Sunuş ve Çıkarken yazılarında derginin yayın politikası ve amaçları ile ilgili her konuya Risalelerden hareketle bakıldığı söylenebilir. Araştırma ve inceleme yazılarının genellikle Risalelerin özeti ya da iktibas edildiği de ifade edilebilir" diyen Ay; dergide, Mektuplarınız, Serkalem, Tesettür ve Kadın, Fıkıh Çerçevesinde, Sünnet Işığı Altında, Şiir, Ayın Kitabı ve Basında Dava şeklinde sayfaların olduğunu ve bu vesileyle İslam dünyasından önemli olayların ve gelişmelerin aktarıldığını ve bazı sayfaların Haberler şeklinde değiştirildiğini söyledi. Ayrıca konuşmacı, Kürt sorununu konu alan panel, konferans gibi etkinliklerin tartışmaların yayınlandığını da sözlerini ekledi.  

Konuşmacı, dergide Prof. Muhsin Abdulhamid, Hulusi Akyüz, Vahdettin Rindali, Doç. Dr. Alparslan Açıkgenç, Abdurrahman Nursi, Ahmet Celal Pınar, Osman Şervan, Mehmet Ekinci ve Abdullah Civanlı'nın dergide çeşitli araştırma-inceleme yazılarının olduğunu söyledi.  Dergide 28. sayıdan sonra Kadın Kalemlerden diye bir sayfa açıldığını ancak üç-beş sayıdan sonra bunun kaybolduğunu söyleyen konuşmacı, 1998 yılında yayını durdurulmuş olan derginin 29 sayı yayınlanmış olduğunu da belirtti. 

İslami İrtibatlı Kürtçe Yayın Havzasının Öncüsü: Nübihar Dergisi ve Yayınları (1992–2010) 

"Nübihar Dergisi, Müştehir Karakaya tarafından 1992 yılında kurulan Nübihar yayınları tarafından kuruldu. Kuruluşunda Kürtçe yayıncılık alanında İslami bir çizgi oluşturma ve fikri temelde bu havzada oluşan sapmalara tavır almak, ıslah etmek amacı vardı" diyen Haşim Ay, derginin Kürt Müslümanlar arasında cazibe merkezi olduğunu dile getirdi. Nübihar Dergisi'nin Mahmut Yarluğ sahibi olarak görülürken derginin başyazarlarından; Sabah Kara'nın Genel Yayın Yönetmeni ve Sorumlu Yaz İşleri Müdürü olarak da Süleyman Çevik'in görüldüğünü ancak bu rollerin de süreç içerisinde değiştiğini söyledi.

Konuşmacı  Ay, dergide genel olarak Başyazı, Söyleşi-Röportajlar ve Makalelere yer verildiğini söyleyerek, Zelal müstearlarıyla Sabah Kara'nın Ayetname ve Hadisname sayfalarını düzenlediğini söyledi. "Yazar isimleri düzeyinde baktığımızda uzun bir zaman boyunca Derginin başyazısını kimi zaman Nûbihar imzası ve kimileyin de kendi adıyla Sabah Kara'nın kaleme aldığını görmekteyiz. Süreç içerisinde Kara yerini Süleyman Çevik ve Ali Karadeniz'e bırakmıştır. Klasik dönem Kürt edebiyatı ve öncüleriyle ilgili Zeynelabidin Zınar'ın yoğun emekleri göze çarpmakta iken şiirler kategorisinde Sabah Kara başı çekmektedir" şeklinde konuşan Ay, son olarak dergide yazan yazarların Hayrullah Acar, M. Şakirê Koçer, Memê Alan, Raifê Beçarê, Gıyasettin Emre, Lokman Polat, Firat Ceveri, Murat Pola ve  Ayhan Geveri gibi isimler olduğunu belirtti.

Haber: Esra Aydın

Önceki ve Sonraki Haberler