“Olumsuzluklara Karşı Dayanıklılık ve Sebat” Semineri

“Olumsuzluklara Karşı Dayanıklılık ve Sebat” Semineri

Siverek’te Özgür-Der Temsilciliği’nin alternatif eğitim seminerleri Hasan Rüzgar’ın sunumunu yaptığı “Olumsuzluklara Karşı Dayanıklılık ve Sebat” konulu seminerle devam etti.

Özgür-Der Siverek Temsilciliği'nde devam eden alternatif eğitim seminerleri Hasan Rüzgar'ın "Olumsuzluklara Karşı Dayanıklılık ve Sebat" konulu sunumuyla devam etti. Rüzgar'ın sunum notlarını paylaşıyoruz:

KURAN'DA SABIR NASIL TARİF EDİLİYOR?

Ey iman edenler, sabırla ve namazla yardım dileyin. Gerçekten Allah sabredenlerle beraberdir. (Bakara Suresi, 153)

Allah insanların yaşayabilecekleri en güzel hayat şeklini, yaratılışlarına en uygun ahlak yapısını belirlemiş ve "Kur'an'dan mü'minler için şifa ve rahmet olan şeyleri indiriyoruz..." (İsra Suresi, 82) ayetiyle Kuran'da bildirilenlerin müminler için rahmet olduğunu belirtmiştir.

Allah'ın rızasını, sevgisini ve hoşnutluğunu kazanmanın yolu, Kuran'da bildirilen doğruları eksiksizce uygulamaktır. Allah kullarından Kuran ahlakını hayatlarının sonuna kadar hiçbir şekilde gevşeklik göstermeden yaşamalarını istemiştir. İşte müminlerin Allah'ın bu emrini her ne olursa olsun taviz vermeden yerine getirebilmelerinin sırrı da, imanın kazandırdığı üstün bir özellik olan "sabır"da gizlidir. Sabrın sırrını öğrenen bir insan Allah'ın kendisinden istediği her tavırda ve her ibadette süreklilik gösterebilir.

Bu sırra ulaşmak ise son derece kolaydır; Allah, iman eden kullarının üzerinde "Sabur" (çok sabırlı) ismini tecelli ettirir ve onların kalplerindeki kararlılık duygusunu pekiştirir.

Bir ömür boyu devam eden gerçek sabrın asıl kaynağı müminlerin Allah'a olan imanlarıdır. İman eden bir mümin Allah'ın ilminin ve aklının tüm varlıkları sarıp kuşattığını, Allah'ın izni olmaksızın tek bir olayın dahi gerçekleşmediğini ve tüm olayların ardında Allah'ın tasarladığı binlerce hayır ve hikmetin gizli olduğunu bilir. Bunun yanında Allah'ın iman edenlerin dostu, velisi ve yardımcısı olduğunu, dolayısıyla ilk bakışta farklı görünse bile aslında tüm olayların inananların lehinde geliştiğini unutmaz. Allah'ın kendisi için belirlediği kadere tereddütsüz teslim olur ve rıza gösterir. Bu nedenle sabır mümin için zorlanarak yaşanan bir ahlak özelliği değil, aksine gönül rızasıyla ve hoşnutlukla yaşanan ve zevk alınan bir ibadettir. İşte Kuran'da Allah'ın insanlara öğrettiği gerçek sabır ile toplumda yaşanan sabır anlayışının farkı da bu noktada ortaya çıkar.

Toplumun büyük bir kesimi sabrın gerçek anlamını, gerçekten sabırlı bir insanın nasıl davranması gerektiğini, bu özelliğin Allah Katındaki önemini bilmez. Bu kimseler arasında sabır, daha çok insanın hayatı boyunca karşılaştığı zorluk ve sıkıntılara göğüs germesi, bunlara katlanması ve tahammül etmesi olarak algılanır. Bu anlayış içerisinde sabrın, "bir yere kadar dayanma gücü" olduğuna inanılır ve bu doğrultuda "sabrın zaman zaman taşması", "sabrın tükenmesi" gibi tavır bozuklukları da son derece normal karşılanır. Dahası bu çarpık anlayışa göre, sonunda somut bir çıkar elde edilemeyecek bir konuda sabır göstermek de son derece yersizdir. Çünkü böyle bir durumda bu kimselerin kendilerine hiçbir fayda sağlamayacak bir konu için sıkıntıya katlanmış ve boş yere sabır göstermiş olduklarına inanılır.

Oysa Kuran'da öğretilen gerçek sabır bu tahammül anlayışından çok farklıdır. Öncelikle inananlar, sabrı Allah'ın bir emri olarak yaşarlar ve bu nedenle de hiçbir zaman onların sabırlarında tükenme ya da taşma gibi bir durum söz konusu olmaz. Hayatlarının sonuna kadar bu ibadeti şevk ve heyecan ile yerine getirirler. Bunun yanında onlar yalnızca Allah için sabrettiklerinden dolayı sabırlarının karşılığında mutlaka somut bir menfaat beklentisi içerisine girmezler. Gösterdikleri üstün ahlak neticesinde Rabbimizin rızasını kazanacaklarını bilmek, onlar için alabilecekleri tüm karşılıkların en güzelidir.

Dahası Kuran'da tavsiye edilen sabır sadece zorluk ve sıkıntılar karşısında yaşanan bir ahlak özelliği de değildir. Gerçek sabır şartlar her ne olursa olsun, Kuran'ın tüm ayetlerini eksiksizce uygulamada, Allah'ın sakınmayı emrettiği tüm tavırlardan titizlikle sakınmada ve Kuran ahlakını bir ömür süresince hiçbir yılgınlığa kapılmadan yaşamakta kararlılık göstermektir.

Allah Kuran'da haber verdiği, "... sürekli olan 'salih davranışlar' ise, Rabbinin Katında sevap bakımından daha hayırlıdır, umut etmek bakımından da daha hayırlıdır." (Kehf Suresi, 46) ayetiyle "sebat gösterilerek sürdürülen salih davranışlar"ın makbul olduğunu hatırlatmış ve tüm kullarını sabretmeye davet etmiştir. KİMLER GÜZEL BİR SABIR İLE SABREDEBİLİR?

Şu halde, güzel bir sabır (göstererek) sabret. (Mearic Suresi, 5)

Sabrın gerçek anlamını bilen ve bu ahlak özelliğini Allah'ın beğeneceği şekilde yaşayan tek topluluk müminlerdir. Çünkü onlar, Kuran'ı rehber edinmişlerdir. Kuran ise sabrın gerçek manasını, Allah Katında nasıl bir sabrın makbul olduğunu açıklayan tek kaynaktır. İşte bu nedenle de Allah'ın ayette emrettiği gibi, "güzel bir sabırla sabreden"ler sadece Kuran'a tabi olan müminlerdir.

Müminlerin gösterdiği bu sabrın kaynağı ise onların "Allah'a olan samimi imanları ve teslimiyetleri"dir. Tüm diğer mümin özellikleri gibi sabır da ancak imanı kavramakla ortaya çıkar. Çünkü iman etmek Allah'tan başka bir ilah olmadığını, O'nun ilminin tüm varlıkları kuşattığını, Allah'tan başka kaderi belirleyebilecek bir güç olmadığını, O dilemedikçe hiç kimsenin hayır ya da zarar sağlayamayacağını kavramak demektir.

Müminlerin güzel bir sabır gösterebilmelerinin bir nedeni de imanları sayesinde, Rabbimizin üstünlüğünü ve yüceliğini takdir edebilmiş olmalarıdır. Allah'ın sonsuz akıl ve sonsuz ilim sahibi olduğunu bilen bir insan, kendisi için olabilecek en güzel yaşamı da ancak Rabbimizin belirleyebileceğini bilir. Allah geçmişe, günümüze ve geleceğe ait tüm varlıkların ve tüm olayların bilgisine sahiptir. İnsan ise hem sınırlı bir akla sahiptir hem de kendisi için neyin iyi neyin kötü olduğunu tespit edebilme konusunda hata yapmaya yatkın bir varlıktır. Çoğu zaman olumsuz gibi görünen bir olay aslında o kişiye pek çok yönden hayır getirecek olabilir. Ancak insan bu durumdan habersizdir. Allah Kuran'da, "... Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz." (Bakara Suresi, 216) ayetiyle biz kullarına bu önemli gerçeği hatırlatmıştır.

Kuran'da müminlerin sabırlı ve tevekküllü olduklarına şöyle dikkat çekilmiştir:

Onlar sabredenler ve Rablerine tevekkül edenlerdir. (Nahl Suresi, 42)

Bunun yanında iman edenlerin bir ömür boyu sabırlarında kararlılık gösterebilmelerinin bir sebebi de kalplerinde güçlü bir Allah korkusu yaşıyor olmalarıdır. Müminler, Allah'ın kullarına sonsuz merhamet eden ve onları çok seven olduğunu bildikleri gibi, aynı zamanda azabının da güçlü olduğunu bilirler. Allah, Kuran'da Kendisine ibadet etmekten büyüklenip yüz çevirenleri azabıyla uyarmıştır. Müminler ise Allah'ın azabından korkup sakınanlardır. Bu nedenle de Allah'ın tüm emir ve yasaklarını uygulamada büyük bir titizlik ve sabır gösterirler. Dünya hayatının gerçek yüzünü biliyor olmaları da iman edenlerin sabırlarında sürekli olmalarını sağlayan sebeplerden biridir. "Andolsun, Biz sizden mücahid olanlarla (çaba harcayanlarla) sabredenleri bilinceye (belli edip ortaya çıkarıncaya) kadar, deneyeceğiz ve haberlerinizi sınayacağız (açıklayacağız)." (Muhammed Suresi, 31) ayetiyle belirtildiği gibi, Allah bu dünyada Kendisine ibadet etmekte sabır gösterenleri, inkar edenlerden ayırt etmektedir.

MÜMİNLERİN SABRI

Ve sabret. Gerçekten Allah iyilik yapanların ecrini kaybetmez. (Hud Suresi, 115)

 Müminlerin sabrını, toplumun büyük bir kesimi tarafından yaşanan, gelenekleşmiş sabır anlayışından ayıran çok önemli farklılıklar vardır. Müminler sabrı Allah'a yakınlaşmanın bir yolu olarak görmekte ve Kuran'da emredilen bir ibadet olarak yaşamaktadırlar. Nasıl bir sabırla sabretmeleri gerektiğini belirleyen tek rehberleri ise Kuran'dır. Kuran'da müminlerin yaşadığı bu güzel ahlak özelliğinin detayları şöyle belirtilmiştir:

Müminlerin sabrı tevekküle dayalıdır

İnsanların çoğu, sabrı ancak zaruri bir durum oluştuğunda ve yapacak başka bir şey kalmadığına inandıkları anlarda gösterirler. Ama aslında "sabır" zannettikleri bu tavrın, sabrın gerçek anlamıyla hiçbir bağlantısı yoktur. Bu kimseler göğüs germek durumunda oldukları bir zorluğa ancak tahammül edebilirler. Tahammül eden bir insan, başına gelen olayları Allah'ın bir hikmet üzerine yarattığını ve tümünün ardında pek çok hayır gizlenmiş olabileceğini düşünmediği için sıkıntı içerisindedir. Ruh halindeki bu olumsuzluk, memnuniyetsizliğini ifade eden şikayetçi konuşmalarla ve sıkıntılı yüz ifadeleriyle kendini belli eder. Tahammül edilmesi gereken durum sona erene kadar bu kimseler olumsuz bir ruh halinden kurtulamazlar.

Müminlerin gösterdiği sabır ise bu tahammül anlayışından çok farklıdır. Başlarına bir zorluk geliyorsa bunu yaratanın Allah olduğunu ve bunun mutlaka kendileri için hayırlara vesile olacağını bilirler. Allah'ın kendileri için en güzel kaderi belirlediğini bildikleri için karşılaştıkları her olaya gönülden razı olur ve hoşnutlukla tevekkül ederler. Bir ayette Allah müminler için "Ki onlar, sabredenler ve Rablerine tevekkül edenlerdir." (Ankebut Suresi, 59) şeklinde bildirmiştir.

Müminler hangi şartlar altında olurlarsa olsunlar, şikayet etmeyi, yakınmayı kendilerine hiçbir şekilde yakıştırmazlar.

Bunun yanında Kuran'da, "Demek ki, gerçekten zorlukla beraber kolaylık vardır. Gerçekten güçlükle beraber kolaylık vardır." (İnşirah Suresi, 5-6) ayetleriyle de bildirildiği gibi, Allah'ın zorlukları kolaylıklarıyla birlikte yarattığını ve bunun Allah'ın değişmeyen kesin bir kanunu olduğunu bilirler.

"Allah, hiç kimseye güç yetireceğinden başkasını yüklemez..." (Bakara Suresi, 286) ayetiyle Allah kullarına önemli bir gerçeği daha hatırlatmıştır. Allah her insanı, ancak üstesinden gelebileceği zorluklarla denemektedir. İşte Kuran'ın bu ayetlerine iman eden müminler sabrı hiçbir şekilde "bir olaya tahammül etmek" olarak algılamazlar. Allah'tan gelen bir zorluğu giderebilecek olanın ancak Allah olduğunu, yalnızca Allah'a sığınıp O'ndan yardım dileyebileceklerini bilerek zorlukları hafifletmesi için Rabbimize dua ederler:

Müminler Allah rızası için sabrederler

Kuran ahlakını yaşamayan kimseler belirli bir süre sabır gösterdikten sonra bunun sonucunda mutlaka bir karşılık almayı ya da çıkar elde etmeyi umarlar. Böyle bir durum söz konusu olmadığında ise kendi ifadeleriyle "sabırları tükenir". Çünkü onlar sadece dünyevi menfaatler için sabrederler. Gösterdikleri güzel ahlakın Allah'ın hoşnutluğunu kazanmalarını sağlayacağını ve tüm yaptıklarının ahirette karşılarına çıkacağını unuturlar. Halbuki Allah zorlukları sabır gösterenleri ortaya çıkarmak için yaratmaktadır. Allah "Yoksa siz, Allah, içinizden cehd edenleri (çaba harcayanları) belirtip-ayırdetmeden ve sabredenleri de belirtip-ayırdetmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?" (Al-i İmran Suresi,142) ayetiyle bu sırrı kullarına bildirmiştir. Allah'ın rızasını kazanmayı amaçlayarak sabır gösterenler cennete girecek, dünyevi çıkarlar uğruna sabredenler ise Allah'ın vaat ettiği bu güzel karşılıktan mahrum kalacaklardır.

 Müminler, hiçbir çıkar beklentisi içerisine girmeden sadece Allah'ın rızasını kazanmak amacıyla sabır gösterirler. Kuran'da müminlerin bu özelliği şöyle ifade edilmiştir:

Ve onlar, Rablerinin yüzünü (hoşnutluğunu) isteyerek sabrederler... (Rad Suresi, 22)

Müminler gönül rızasıyla, severek ve isteyerek sabrederler

Müminler sadece zorluklar karşısında değil aynı zamanda Kuran'ın tüm hükümlerini eksiksiz olarak yerine getirme ve her koşulda en mükemmel ahlakı gösterme konusunda da büyük bir sabır gösterirler. Onların bu ahlakı hayatlarının her anında gösterebilmelerinin bir sebebi de, bunu gönül rızasıyla ve şevkle yaşıyor olmalarıdır. Çünkü onlar için Allah'ın emirlerini yerine getirmekten daha önemli bir iş yoktur. Allah'ın bir ayette "Rabbin için sabret" ifadesiyle kullarını sabra davet etmiş olması da, onların her ne olursa olsun bu ahlakı hoşnutlukla yaşamalarını sağlar. Müminlerin gönül rızasıyla sabır göstermelerinin bir başka nedeni Allah'ın Kuran'da "sabredenleri sevdiğini" (Al-i İmran Suresi, 146) bildirmiş olmasıdır.

Yine Kuran'ın bir başka ayetinde de, "Sabrettiğinize karşılık selam size. (Dünya) Yurdun(un) sonu ne güzel." (Rad Suresi, 24) hükmüyle sabredenlerin ahirette güzel bir karşılıkla mükafatlandırılacağı bildirilmiştir.

İşte tüm bunlar Allah'ın, müminlerin sabrı büyük bir şevk ve istek ile yaşamalarını sağlayan müjdeleridir.

Müminlerin sabrı kişilere, ortama ya da şartlara göre değişmez

Allah korkusu ve imanı zayıf olan insanlar, kişilere, ortama ya da şartlara göre tavırlarını değiştirebilirler. Sözgelimi menfaat elde edebilecekleri kişilere karşı güzel davranışlar sergilerken, tanımadıkları ya da herhangi bir sebepten dolayı küçük gördükleri insanlara karşı ters tavırlarda bulunabilirler. Bu değişkenliğin sebebi, ahlak anlayışlarını en doğru ve en güzel tavırları bildiren Kuran'a göre değil de, kendi cahiliye anlayışlarına ve çıkarlarına göre belirlemiş olmalarıdır. Müminler ise Allah'ın Kuran'da bildirdiği ahlakı yaşarlar. Temeli imana dayalı olan bu ahlakı sadece Allah'ın beğenisini ve rızasını kazanabilmek amacıyla yaşarlar. Bu yüzden de kişilere, ortama ya da şartlara göre tavırlarında bir değişiklik olmaz. Aynı şekilde güzel ahlakın bir yönü olan sabırları da her ne olursa olsun değişmez. Müminler, diğer insanlardan farklı olarak, zorluk ve sıkıntı anlarında da en güzel şekilde sabrederler.

Kuran'da onların bu üstün ahlakına şöyle dikkat çekilmiştir:

Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz iyilik değildir. Ama iyilik, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, Kitab'a ve peygamberlere iman eden; mala olan sevgisine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, isteyip-dilenene ve kölelere (özgürlükleri için) veren; namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve ahidleştiklerinde ahidlerine vefa gösterenler ile zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabredenler(in tutum ve davranışlarıdır). İşte bunlar, doğru olanlardır ve müttaki olanlar da bunlardır. (Bakara Suresi, 177)

Ayette görüldüğü gibi Allah, gerçek iyiliğin bir şartının da zorluk zamanlarında sabretmek olduğunu bildirmiştir. İşte müminler de Allah'ın bu emrine uyarlar ve yaşamları boyunca her türlü zorluk karşısında sebat gösterirler.

Müminlerin sabrı onlara güzel ahlakın yolunu açar

 "Onlar, bollukta da, darlıkta da infak edenler, öfkelerini yenenler ve insanlar(daki hakların)dan bağışlama ile (vaz)geçenlerdir..." (Al-i İmran Suresi, 134) sözleriyle tanıtmıştır. Ayette bahsedilen tüm bu özellikler ancak gerçek sabır anlayışının kalbe yerleşmesiyle yaşanabilir.

Bir insanın öfkelendiği halde öfkesini yenebilmesi ve bu sükunetli halini uzun süre devam ettirebilmesi ancak sabır göstermesiyle mümkün olabilir. Yine aynı şekilde, insanın darlık ve yokluk içerisinde olduğu halde malından başkalarına verebilmesi de ancak Allah için yaşanan bir sabırla gerçekleştirilebilir. Çünkü bu kimse malından başkalarına da vererek belki de kendisini zor bir duruma sokacak, ama Allah rızası için bu duruma sabırla rıza gösterecektir. Bir insanın haklı olduğu durumda haksız olan bir kimseyi bağışlayabilmesi de yine ancak sabrın ona kazandırdığı bir özelliktir.

 Mümin hayatının sonuna kadar fedakarlıkta, hoşgörüde, tevazuda, affedicilikte, dürüstlükte, sadakatte, sevgide kararlılık gösterir ve sabırla bu ahlak özelliklerini yaşamaya devam eder.

Görüldüğü gibi, sabır aynı zamanda müminlere Allah'ın razı olacağı güzel bir ahlakın yolunu açar. Bu ahlakı yaşamaları ise Allah'ın sonsuz rahmetini ve cennetini kazanmalarına vesile olur ki, müminler için bundan daha güzel bir kurtuluş yoktur.

Müminlerin sabrı akılcı bir sabırdır

Müminlerin sabrı, karşılaştıkları zorlukları ortadan kaldırmak ve sıkıntıları gidermek için hiçbir çaba harcamadan sadece beklemek şeklinde değildir. Böyle bir anlayış son derece yanlış olur. Aksine Allah müminlere akıllarını, vicdanlarını ve imkanlarını sonuna kadar kullanarak insanların huzurunu ve rahatını sağlayacak her türlü tedbiri almalarını da emretmiştir. Bu nedenle müminler bir yandan sıkıntılara gönül rızasıyla sabrederken, bir yandan da tüm güçleriyle sıkıntı oluşturan konuları ortadan kaldırmanın yollarını ararlar.

Kuran'da öğretilen sabır anlayışını bilmeyen kimseler sabrı, hiçbir çaba göstermeden, sadece "söylenerek" bekleme şeklinde algılarlar. Hatta bu şekilde aciz bir tavır sergilemenin son derece erdemli bir davranış olduğuna da inanırlar. Oysa Allah Katında makbul olan sabır aklın, vicdanın ve maddi manevi tüm imkanların kullanılarak zorlukların ortadan kaldırılmasını teşvik eder. Kuran'da müminlerin sabır ile birlikte gösterdikleri bu çabaya pek çok ayette dikkat çekilmiştir. Bunun bir örneğini de hicret eden kimselerin davranışlarında görmek mümkündür. Ayette şöyle buyrulmaktadır:

. sonra hicret edenlerin, ardından cehd edip (çaba harcayıp) sabredenlerin (destekçisidir). Şüphesiz senin Rabbin, bundan sonra da gerçekten bağışlayandır, esirgeyendir. (Nahl Suresi, 110)

Bunun yanında müminler bir yandan zorluklara karşı fiili bir mücadele verirken bir yandan dualarıyla da Allah'tan yardım isteyerek bu çabalarını sürdürürler. Kuran'da müminlerin zorluk anında Allah'tan sabır ve yardım talep ettikleri şöyle bildirilmiştir:

Onlar, Calut ve ordusuna karşı meydana (savaşa) çıktıklarında, dediler ki: "Rabbimiz, üzerimize sabır yağdır, adımlarımızı sabit kıl (kaydırma) ve kafirler topluluğuna karşı bize yardım et." (Bakara Suresi, 250)

Görüldüğü gibi, müminin sabrı akılcı bir sabırdır. Allah Katında güzel bir karşılık görecek olan tavır da budur.

Müminler sabırda sınır tanımaz, sabırda yarışırlar

Müminler, "Hayır; gerçekten insan, azar. Kendini müstağni gördüğünden." (Alak Suresi, 6-7) ayetleriyle bildirildiği gibi, insanın kendini herhangi bir konuda yeterli görmesinin onu azgınlığa ve büyüklenmeye yönelteceğini bilirler. Bu nedenle de en kusursuz şekilde uyguladıkları konularda bile kendilerini yeterli görmezler. Hayatlarının sonuna kadar hiçbir konuda sınır tanımadan kendilerini geliştirmeye ve daha güzel, daha iyi olan tavra ulaşmaya çalışırlar.

Müminlerin bu samimi çabalarının altında ise Rabbimize olan bağlılıkları, sevgileri ve Allah korkuları yatmaktadır. En büyük amaçları Rabbimizin sevgisini ve yakınlığını kazanmak olduğu için, Allah'ın kendilerine emrettiği gibi tüm Kuran hükümlerini yaşamaya çalışırlar. Ve bu konuda kendilerini hiçbir zaman yeterli görmez, daima daha fazlasını uygulayabilmek için çaba harcamaya devam ederler.

Allah Kuran'da "Ey iman edenler, sabredin ve sabırda yarışın..." (Al-i İmran Suresi, 200) sözleriyle bildirdiği "sabır"dır. Müminler kendilerine Rabbimizin sevgisini ve yakınlığını kazandıracağını bildikleri böyle bir konuda, ellerinden gelen en güzel tavrı gösterebilmek için birbirleriyle yarışırlar. Allah'a iman eden bir insan başına ne gelirse gelsin sabırlı, Rabbimize güvenen tavrını değiştirmemekte kararlılık gösterir. Örneğin bir insanın karşısına dünyadaki imtihanın gereği olarak art arda çok fazla sorun çıkabilir. Hiç ummadığı bir anda evi yanabilir ve bu yüzden uzun bir süre alışık olmadığı şekilde, kötü şartlarda yaşaması gerekebilir. Böyle bir durumda iman eden kişi en ufak bir şikayette bulunmaz, asla "keşke böyle olmasaydı" gibi bir düşünceye kapılmaz. Süre ne kadar uzarsa uzasın güzel bir sabır gösterir. Allah'ın, onun karşısına eninde sonunda bir kolaylık çıkaracağına kesin bir kanaati olur ve bunun getirdiği iç huzurunu yaşar. Böyle bir durumdayken kendisini daha da zorlayacak başka bir olayla karşılaşsa bile bu güzel tavrını devam ettirir. Kısacası ne kadar şiddetli zorluklarla karşı karşıya gelirse gelsin, sabır gösterme konusunda Allah'ın emrettiği gibi bir "yarış" içinde olur.

Müminler birbirlerine de sabrı tavsiye ederler

Allah, "Sizden; hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır." (Al-i İmran Suresi,104) ayetiyle müminlerin birbirlerine iyiliği emredip kötülükten sakındırmalarını ve birbirlerini hayırlı olan davranışlara yöneltmelerini emretmiştir. Allah'ın bu emri doğrultusunda müminler hayatlarının sonuna kadar birbirlerini Kuran'ın emirlerine eksiksizce uymaya çağırır ve Allah'ın yasakladığı konulardan da titizlikle sakındırmaya çalışırlar.

Önceki ve Sonraki Haberler