“Milli Dindarlık Sorunu ve İslami Uyanış” Paneli

“Milli Dindarlık Sorunu ve İslami Uyanış” Paneli

Özgür-Der Bağcılar Temsilciliği tarafından “Türkiye’de Milli Dindarlık Sorunu Ve İslami Uyanış” başlıklı bir panel düzenlendi. Panele Ali Bulaç, Abdurrahman Dilipak, Rıdvan Kaya ve Hamza Türkmen konuşmacı olarak katıldılar.

Birinci dünya savaşının sona ermesinin ardından imparatorluklar çağının kapanıp bir vatanı, bir bayrağı, bir marşı ve hepsinden önemlisi, üzerine inşa edilen icat edilmiş bir ulusu bulunan ulus devletler çağının başladığına tanıklık etmişti insanlar. Batının kendi yaşamış olduğu siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel değişiklikler ve gelişmeler ulus devlet sürecini oluşturan faktörler olmuştur. İçinde yaşadığımız coğrafyada varlığını sürdüren Osmanlı imparatorluğu gelişme gösteren Batı karşısında kendini sorgulamaya başlamış ve sonucunda kendi gerilemesinin ve kaybetmesinin çözümünü batılı değer ve sistemleri, anlayışları taklitte bulmuştu. Hemen hemen Tanzimat'la somutlaşmaya başlayan bu süreç Osmanlının yıkılışına kadar devam etmişti. Onun yerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti ise batıyı referans almayı daha radikal ve sert biçimde uygulamaya başlamıştı. Osmanlı İmparatorluğu içerisinde eksikler ve zaaflar barındırsa da İslami bir anlayışı benimsiyordu. Türkiye cumhuriyetinin yaklaşımını ise Mustafa Kemal'in şu sözleri oldukça yerinde ifade ediyordu: ''Ümmetten bir ulus yarattık''. Bu uluslaştırma süreci ve Müslümanların buna verdikleri tepkiler içerisinde yaşadığımız coğrafyada milli dindarlık sorununu ve İslami mücadele ve uyanışın eksenini oluşturan bir olgudur. Özgür-Der Bağcılar Temsilciliği bu önemli konuyu iki aylık paneller dizinin ilkinde gündemine aldı. 10 Kasım Çarşamba akşamı Bağcılar Kültür Merkezinde gerçekleşen panelin katılımcıları Ali Bulaç, Abdurrahman Dilipak ve Rıdvan Kaya idi. Panelin oturum başkanlığı ise Hamza Türkmen tarafından gerçekleştirildi. Panel programı okunan Kuran tilaveti ve mealiyle başladı.

Oturum başkanı Hamza Türkmen işgalci batılı ulus devletlerin işgal ettikleri yerlerden çekilirken yerlerine işgalci yönetimler bıraktıklarını ve bu işbirlikçi yönetimlerinde Batının hedefleri doğrultusunda asimilasyon politikaları uyguladıklarını belirtti. Türkmen bu asimilasyon politikalarına karşı onurlu ve kıymetli direnişler ve itirazlar olduğunu fakat sistemin bu itirazları Türkiye'de sert bir şekilde bastırdığını belirtti. Daha sonraki süreçte ise sistemin bu kitleleri kendisine bağlamak için politikalar uyguladığını ve İslami hassasiyeti olan kesimlerinde ibadetlerini yapabilme düşüncesiyle sağcı bir kimliğe yöneldiğini belirten Türkmen bugünkü öze dönüş çabalarının bu kimlik kirliliğinden kurtulmayı hedeflediğini vurguladı.

İlk panelist Ali Bulaç yapmış olduğu konuşmasında dinin millileştirilmesinin İslam dünyasının karşı karşıya kaldığı ciddi bir problem olduğunu bunun sebebinin de devletin resmi ideoloji çerçevesinde dini yeni bir işlemden geçirmesi olduğunu söyledi. Bulaç Resmi ideolojinin bu bağlamda milli sınırlar içerisinde yaşayan bir din anlayışını benimsediğini belirterek gerekli gördüğünde İslami kavramları bile anlamlarından saptırmaya çalıştığını ifade etti. Bulaç laikliğin toplumu dinden arındırmanın bir aracı olduğunu n belirterek bu şekilde davranıldığında dinin yasakladıklarının toplumda uygulanmasının önünün açıldığını belirtti. Bulaç kandil gibi gecelerin sadece Türkiye de kutlandığını ve bununda milli dindarlığın bir tezahürü olduğunu belirtti. Bulaç İslami uyanış süreciyle birlikte Müslümanları n içinde bulundukları sistemle ve küresel sistemle çatışma ve mücadeleye başladıklarını belirterek günümüzde de bu mücadelenin şu 4 alanda devam ettiğini belirtti: İslam dünyasının enerji kaynaklarına ve yollarına kimin sahip olacağı, İsrail'in işgal ettiği yerlerden çekilmesi ve mültecilerin geri gelmeleri, Müslümanların kendi dinlerine göre yaşama istekleri ve İslam dünyasındaki sosyal, ekonomik, kültürel değişim programlarına Müslümanların mı yoksa batılıların mı karar vereceği.

İkinci panelist Abdurrahman Dilipak uluslaşma sürecinin Tanzimatla başladığını fakat bu süreçte halifenin bu uygulamalara fetva vermesinin Müslümanların bu durumu içselleştirmesine yol açtığını Cumhuriyet döneminde ise laiklik adına bu uygulamalar yapıldığında büyük reaksiyonların olduğunu belirtti. Dilipak 1923 yılından 1946 yılına kadar geçen dönemi sükut dönemi olarak nitelerken, 1950-1960 dönemini umut dönemi olarak isimlendirdi. Dilipak bu dönemde 2 büyük yanlışın yapıldığını bunlardan birincisinin öbürlerinin eline düşmemek için sağcılaşma olduğunu diğerinin ise siyasetin dar kalıpları içerisinde yer bulmaya çabası olduğunu belirtti. Bu dönemde Türkiye'deki Müslümanların sağcılaştırılırken Arapların da solculaştırıldıklarını ifade eden konuşmacı bunun o zamanlarda fark edilmediğini söyledi. Dilipak 2000' li yıllarda ise yine bir umut dönemi başladığını fakat bu dönemde entegrist ve ılımlı bir İslam anlayışının geçerli olduğunu Müslümanların inandıkları gibi değil yaşadıkları gibi inanmaya başladıklarını belirtti. Dilipak başörtüsü mücadelesinin Müslümanların sisteme tamamen entegre olmasını engellediğini belirtti. Dilipak sadece devletin değil aynı zamanda toplumunda dini yanlış algıladığını ifade etti.

Panelin son konuşmacısı Rıdvan Kaya milli dindarlık sorununun temelinde dinin nasıl tanımlandığının yattığını belirterek, dinin yaşananlara göre değil Kur'an'a göre tanımlanması gerektiğini dile getirdi. Kaya Türkiye Cumhuriyetinin dine pragmatist olarak yaklaştığını milli mücadele döneminde dini referansları kullandığını ancak 1930'lu yıllarda ise ırki, soya dayalı bir anlayışı benimsediğini belirtti. Kaya Cumhuriyetle birlikte tarih yazıcılığı anlayışının da değiştiğini bu dönemdeki tarih yazılarında da İslam'ın ve Arapların yer almadığını dillendirdi. Kaya İslami uyanış süreci bahsinde 1950 yılında halkın DP vasıtasıyla İslami bir yönetimi değil dine saygılı bir yönetim isteğini ortaya koyduğunu 1960lı yıllarda ise dinin sadece ibadet ve ahlaktan ibaret olmadığı aynı zamanda bir hayat nizamı olduğunun konuşulmaya başlandığının altını çizdi. Kaya 1970'li yıllarda ise Müslümanların gözlerini dünyada olup bitene çevirdiğini belirterek 12 Eylül ve 28 Şubat süreçlerine de kısaca değindi.Kaya milliyetçilikten kurtulmanın yeterli olmadığını aynı zamanda net İslami perspektife sahip olunması gerektiğine, istenilen değişikliklerin kendiliğinden olamayacağına gerekli çaba ve faaliyetlerin yerine getirilmesi gerektiğine vurgu yaparak sözlerini sonlandırdı.

Panelde ayrıca NATO'nun Türkiye de konuşlandırmak istediği Füze Kalkanına panelistler ve oturum başkanı tepkilerini gösterdiler ve bu konuda kısa bir süre kalmasına rağmen gerekli duyarlılığın gösterilmesi ve buna karşı kamuoyu desteğinin oluşturulması yönünde görüş belirttiler. Panel programı dinleyicilerin yazılı sorularına panelistlerin verdiği cevaplarla sona erdi.

MURAT YÜRÜKOĞULLARI / HAKSÖZ HABER

Fotoğraf: MURAT AYAR

<:o:p>

<::o:p>

Önceki ve Sonraki Haberler