Antalya’da “Kürt Sorununa Bakışımız” Konferansı

Antalya’da “Kürt Sorununa Bakışımız” Konferansı

Özgür-Der Antalya Temsilciliği'nin Ocak ayı konuğu Serdar Bülent Yılmaz'dı. Harun Çetinkaya'nın sunuculuğunu yaptığı konferansta Halil Demirbaş'ın Kur'an'ı Kerim okuması ve Erhan Çiftçi'nin okunan Kur'an'ın mealini vermesiyle konferansa geçildi.

"Kürt Sorunu'na Bakışımız" konulu seminerin konuğu Serdar Bülent Yılmaz özetle şunları söyledi:

Dünyanın, Türkiye'nin ve Orta Doğunun önemli ve ciddiye alınması gereken bir sorundur Kürt sorunu. Kürt sorunu bir sistem sorunudur. Osmanlı'nın son dönemlerinden bugüne, daha doğrusu İttihat ve Terakki'nin "ulus anlayışı hakim kılma" çabalarından bugüne 100 binden fazla Kürt; inkar, imha ve sürgün anlayışı sonucu katledilmiştir.

İlk Kürt isyanları Osmanlı'nın son dönemlerinde merkezileşmenin sonucunda başlamıştır. Osmanlı'da son döneme gelene kadar bugün olduğu gibi birçok dil ve lehçe vardı. Ve bunların hiçbirisi yasak değildi. Herkes kendi dilini, konuşuyor, eğitimini alıyor ve ırkından, dilinden dolayı hor görülmüyordu.  İttihat ve terakki ile başlayan uluslaşma çabaları sonucunda diller ve lehçeler yasaklandı. Türk'ün dışındaki ırklar ve kavimler inkar edildi.

Cumhuriyetin kurulmasıyla Kürt'lere yönelik; inkar, imha ve sürgün dönemi başladı. Bölgedeki bütün yer isimleri ve Kürtlüğü hatırlatan her şey değiştirildi. Örneklik olması ve o dönemi özetlemesi açısından Mahmut Esat Bozkurt: "Bu memlekette Türk olmayanın tek yapacağı iş Türkler'e hizmettir." diyordu.

Kürtleri "imha" anlayışı sonucunda; Şeyh Said Kıyamı, Dersim, zilan vb. yerlerde binlerce Kürt acımasızca katledilmiştir. Zilan bölgesindeki köyler toptan yakılmış, 15 bin'i aşkın Kürt insanlık dışı yöntemlerle katledilmişlerdir.  Dersim'de 1927'ye kadar katliam devam etmiştir. Kürtler'in kökünün kazılması düşüncesiyle imha, katliam ve sürgün ardarda sürdürülmüştür.

1960'tan sonra ki en büyük sürgün, 1990'lı yıllarda meydana gelmiştir. Binlerce köy ve mezra güvenlik gerekçesiyle boşaltılmış, buralarda iskan edenlere ne haliniz varsa görün denilmiştir. Terörle mücadele adı altında 20 bine yakın insan faili meçhul cinayetlere kurban gitmiş, ortadan kaldırılmıştır. 5 milyon insan yerinden köyünden edilmiştir.

Kürdistan olarak kabul edilen bölgeler bu gün dayatılan  sınırlarla çevirilmiş olan Türkiye, İran, Suriye ve Irak ülkelerine paylaştırılmıştır.

Suriye'de 1,5 milyon Kürt varken, 500 bin'i aşkın Kürdün ne kimliği ne de başka bir hakkı vardır. Irak'ta Enfal Katliamında 160 bin kişinin katledildiği biliniyor. İran İslam Devriminden sonra İran, Kürdistan eyaletini tanımış ve şu an birtakım sıkıntılar olsa da diğer Kürdistan bölgelerine nazaran Kürtler'in en özgür ve rahat olduğu bölge olarak kabul edilebilir.

Kürt isyanları olarak da kabul edilen başkaldırılar içinde en önemli yer işgal eden Şeyh Said kıyamı'na özel önem verilmiştir. Şeyh Said; yeni kurulan cumhuriyet rejimini; kabullenememiş ve laik, İslam dışı, batıcı, İslami hükümleri bertaraf eden zalim bir sistem olarak görmüştür. Bu gerekçelerle Müslümanların bu tür İslam dışı kanun ve hükümleri kabul etmemelerini öne sürerek kıyamı başlatmıştır. Kemalist sistemin kurucularını olabildiğince sıkıştırmış ve daha sonra ihanete uğrayarak başarı elde edememiştir. Şeyh Said, samimi bir şekilde İslam ve değerlerini korumak pahasına kıyama kalkmış,  ancak Şeyh Said ve Müslümanların kaybetmesiyle, Müslümanlara yapılan katliamlar daha da artmıştır. Şeyh Said'in idam edilmesiyle beraber doğu ve batıda binlerce İslam alimi sudan bahanelerle katledilmişlerdir. Şeyh Said kıyamı meşru bir kıyam olup hiçbir ulusçu yönü bulunmamaktadır.

1980'den sonra, Kürdistan'da PKK'nın silahlı eyleme başlamasından bugüne 60 bin insan hayatını kaybetmiştir. Bugüne kadar bu çatışmalarda devlet 1 trilyon dolar para harcamış ve sonradan dayatılan ve üretilen Ulus devlet'i yaşatmak için bu servet boşuna heba edilmiştir. Türkler laik sistemin kurulmasıyla birlikte ümmet bilincini kaybettiler ve mevcut laik sistemi kutsadılar ve bu sistem hem Kürtleri hem de Türkleri bu anlamda mağdur etti.

İttihat ve Terakki ile birlikte başlayan ulus devlet geleneği, cumhuriyetin kurulmasıyla bu gelenek sürdürülmüştür.  Ulus devlet kutsanarak ve saplantı haline getirilerek;  Türk ırkının dışında diğer bütün ırklar reddedilmiştir. Bir sorun inkar edilerek, görmezden gelinerek çözülemediği için o günden bu güne Kürt sorunu da çözülememiştir. Bu sorun küfür ve zulüm sisteminin bir sonucudur. Bu sorun öteden beri alışılagelen görmezden gelinerek, inkar edilerek ve küçümsenerek çözüme kavuşturulamaz ve halledilemez. Bu sorunun çözülebilmesi için ulus anlayış ve resmi bakış'ın bırakılması; tek devlet, tek millet, tek dil gibi insan fıtratıyla çelişen anlayıştan vazgeçilmesi gerekir. Aralık ayının sonunda yapılan MGK toplantısı sonuç bildirgesinde; tek devlet, tek millet, tek dil konusuna vurgu yapılması devlet aklı'nın hala eski, köhnemiş söylemlerden vazgeçmediği gerçeğini göz önüne sermiştir. Bugünkü iktidarın hala alışılagelen söylemlerden bir türlü vazgeçmemesi, sorunun çözümü noktasında ciddi anlamda tıkanıklığın oluşmasına sebebiyet vermiştir. İktidarı birçok yönden eleştirsek de atılan adımlar ve tartışılan açılım cumhuriyetin kurulmasından bugüne geçmişle kıyaslandığında devrim niteliğindedir.

Müslümanlar olarak bu konuda sorumlu olduğumuzu bilmemiz gerekir. Çünkü Rabbimiz; "İçinizde hayra çağıran, marufu emreden ve münkeri nehyeden bir ümmet bulunsun. Onlar felaha kavuşanların ta kendileridir." (Ali İmran 104) buyuruyor. Susarak, sağırlaşarak, sessizleşerek bizler de bu suça dolaylı destek vermiş oluyoruz. Yaşadıkları çağın en büyük sorununa karşı Müslümanın tavrı önemlidir. Bugün Müslümanlar; Irak'ta, Çeçenistan'da, Filistin'de, Dağıstan'da, Kosova'da yapılan zulüm ve katliamlara karşı, nasıl Mazlumdan yana tavır takınıyorlarsa, Kürt sorununu da sahiplenmeleri ve çözümüne yönelik ciddi,  projeler üretmeleri gereklidir.

Abidin Doğmuş / Haksöz Haber

Önceki ve Sonraki Haberler