'1997-2011 Döneminde İslamcılık'

'1997-2011 Döneminde İslamcılık'

Özgür-Der Diyarbakır Şubesinin bu yıl "Türkiye'de İslami Hareket Tecrübeleri"ni konu edindiği seminerler dizisinin 14'üncüsü dün akşam Özgür-Der Selahattin Eyyubî Konferans Salonunda gerçekleştirildi.

Serdar Bülent Yılmaz'ın, "1997-2011 Döneminde İslamcılık" konusunu ele aldığı seminerde genel olarak; 28 Şubat süreci, İslami kesimin 28 Şubat baskıları karşısındaki tutumu, partisel mücadelede İslamcılığın terk edilmesi ve sivil İslam'a yöneliş, 28 Şubat darbesinin sebep olduğu çözülme, nedenleri ve sonuçları üzerinde duruldu.

28 Şubat 1997: Post-modern darbe

"28 Şubat nedir?" sorusuna cevap arayarak konuşmasına başlayan Yılmaz; soğuk savaş dönemine ait "İslamizasyon" politikalarının miadının dolduğunu ve yükselen İslami yönelimlerin "sert tedbirler"in ortaya çıkmasına yol açtığını kaydetti.

28 Şubat MGK toplantısında darbeye dönüşen sürecin aslında daha önceden başladığına işaret eden Yılmaz; "Aralık 1995 seçimlerinde Refah Partisinin % 21 oy oranı ve 158 vekille seçimlerden birinci parti olarak çıkmasıyla darbeciler harekete geçti. 28 Şubat tarihli MGK toplantısıyla hükümet bir takım kararları almaya zorlanmış, Refahyol Hükümeti bir müddet sonra düşmüş, Müslümanlar hakkında örgüt davaları açılmış, imam hatiplerin orta kısmı kapatılmış, başörtüsü yasağı getirilmiştir. Ülke MGK tarafından yönetilmeye başlanmıştır. Mevcut hükümetler sadece bu gerçeği örten araçlar olmuştur. ABD ve İsrail ile yakın ve stratejik ilişkiler ve bağlantılar kuruldu. Basına baskı oluşturuldu. Başörtü eylemlerine katılanlar gözaltı ve tutuklanmalar ve cezalarla yıldırılmak istendi. 4 Şubatta Sincan'da tanklar yürütüldü. Batı Çalışma Grubu oluşturuldu. Andıçlar, fişlemeler, brifingler, tehditler ve psikolojik harp teknikleri geliştirildi."şeklinde konuştu.

İslami kesimin 28 Şubat karşısındaki tutumu

Yılmaz, İslami kesimin 28 Şubat baskıları karşısındaki tutumlarını; gerilimden kaçınarak ulusal uzlaşı arayışına gidenler, ağır bedel karşılığında bile direnişi tercih edenler ve düzen karşıtlığı ve devrimcilik adına karşı duranlar olmak üzere üçe ayırdı.

İslamcılığın terk edildiği partisel mücadele

Sisteme muhalif kalmaya devam eden Refah Partisi'ne karşılık, AK Parti'nin sisteme eklemlendiği tespitinde bulunan Yılmaz, mevcut sistemin İslami camia üzerindeki dönüştürücü etkisini şu şekilde özetledi:

Mevcut sistem kamusal alana, siyaset ve iktidar alanına girmenin ön şartı olarak seküler arınmayı şart koştu… Sistemde yer almak için sistemle iyi geçinecek şekilde yeni bir kimlik edinildi. Sistemin bayrak, Türklük, vatan, ulusal çıkar gibi kutsalları yeniden benimsendi. Din anlayışı, devrimci/İslamcı çizgiden, devletin kabul edebileceği milli/muhafazakar/modern bir biçime evrildi. Milli Mücadelecilerin 1970 sonrası oluşan İslami uyanış ve arınmayı dönüştürdüğü süreç adeta yeniden yaşandı/yaşanıyor. Antiemperyalist duruş; ayakları yere basmadığı ve AK Partinin batıyla girdiği ilişkiler nedeniyle yadsınır oldu… AK Parti döneminde ve onun eliyle ortaya çıkan zengin dindar sınıf, mevcut kapitalist sınıfın yaşam biçimine de dahil oldu. Lüks tüketim, kapitalist yaşam biçimi, sevgililer günü, özel kutlamalar, pahalı tatiller gibi kapitalist batı kültürüne ait pahalı zevkler yaygınlaştı.

28 Şubat yenildi, moda kazandı!

28 Şubatın en ironik sonuçlarından birinin "başörtüsü meselesi" olduğuna dikkat çeken Yılmaz, "28 Şubat sürecinde uğruna okulların feda edildiği, aylarca yıllarca süren direnişlerin gerçekleştirildiği bir başörtüsü bugün Müslümanların en büyük imtihanı haline gelmiş durumda. Tesettür, dindar kesime ait markaların modayı dindar kesime taşımasıyla başörtüsüne indirgendi. Tesettüre uymayan ucube bir örtülü kitle ortaya çıktı. Örtülü ama neredeyse cahiliyenin yaşam tarzını olduğu gibi benimseyen, yarı açık kapalılar türedi. Üniversitelerde başörtüsü neredeyse tamamen serbest yani mücadele kazanıldı bir alanda. Ancak üniversitelerde başörtülüler serbest olurken tesettür ortadan kalktı. 28 Şubat yenildiyse de Müslümanlar da kazanamadı. Moda kazandı, tüketim kültürü kazandı. AK Parti döneminde dünyadaki genel gidişata uygun olarak kimliğin temel karakteristiği "postmodernizm" oldu. Bu kimlikte her şey yer alıyor. Liberal, sol, milliyetçi, dindar, Atatürkçü, kapitalizm, anarşizm, Alevi, Kürt, Türk, Laz vs."dedi.

28 Şubat öncesi zaaflar:

28 Şubat sürecinde İslami kesimin içinde barındırdığı zaaflar üzerinde duran Yılmaz, bunları şöyle sıraladı:

· Öncelikler fıkhının olmayışı ya da yanlış öncelikler…

· Modernizme bir cevap üretilememesi…

· Usuli ve ilkesel karmaşanın aşılamaması…

· Yapılar arası ilişkilerde ciddi bir istişari zemin ve işleyişin kurulamaması...

· Özeleştiri fıkhının olmayışı...

· Sorunlar karşısında vakaya uygun özgün çözümlerin üretilemeyişi...

· Ekonomik iş ve ilişkilerde fıkıhsızlık...

· Egemen sitemle ilişkide fıkhın HEP-HİÇ sarkacına mahkum edilmesi.

· Şehitlik kavramının, tevhidin sosyalleşmesi ve İslam'ı yaşamsallaştırma genel konseptinin dışında, fisebilillah ölüm şeklinde daraltılması.

· Örgütlenme biçiminin öykünmeci ve şablonik olması…

Entegre olmanın ötesinde bizi bekleyen tehlikeler:

Bugüne sarkan problemler üzerinde de duran Yılmaz, bunları: Hedefsizleşme, aşılamayan kafa karışıklığı, sistemle ilişkilerde fıkıhsızlık, iktidar odaklı hareket, gelecek perstektifi sorunu, vizyonsuzluk ve muhafazakârlık olarak özetledi.

Eski düzene nazaran yeni düzenin bizlere daha geniş hareket kabiliyeti sunmasına karşılık; kendisine entegre etme tehlikesi barındırdığına dikkat çeken Yılmaz şu uyarılarda bulundu: Bu noktada sisteme entegre olmayı, AK Partileşmek ya da Kemalistleşmenin ötesinde, daha derinlerde, bizi nesneleştiren dünyevileşmekte, liberalleşmekte, hakikatin yitirilmesinde, kavramlarımızı kaybetmekte ve hedefsizleşmekte aramak gerekiyor.

Önceki ve Sonraki Haberler