“Anayasa Tartışmalarına Nasıl Bakmalı?” Paneli

“Anayasa Tartışmalarına Nasıl Bakmalı?” Paneli

Anayasa bireyi değil, devleti sınırlandıran bir metindir. Bireylerin haklarını, diğer bireylerin haklarının sınırlarına kadar kullanmalarını sağlar. Sadece sınırlar aşıldığında müdahale etme yetkisine sahiptir.

Özgür-Der Ümraniye Şubesi’nin İslami Düşünce Panelleri dizisinin bu ayki konusu “Anayasa Tartışmalarına Nasıl Bakmalı” başlığı altında, Çamlıca Sebahattin Zaim Kültür Merkezi’nde 24 Aralık Cumartesi günü yapıldı.

Panel Murat Aydoğdu’nun başkanlığında, gazeteci-yazar Abdurrahman Dilipak, hukukçu-yazar Cüneyt Toraman ve Haksöz dergisi yazı işleri müdürü Kenan Alpay’ın katılımıyla gerçekleştirildi. Giriş mahiyetinde konuşan Murat Aydoğdu anayasanın normalde bir toplum sözleşmesi olduğunu ancak Türkiye’de sistemin yani resmi ideolojisinin uygulayıcısı olduğunu belirtti ve bizi kuşatan, ilgilendiren bir konu olduğu için özgür-der olarak bu konuya kayıtsız kalamayacağımızı vurgulayarak sözü Abdurrahman Dilipak’a bıraktı.

Anayasa Sade Olmalı

umraniye-20111225-06.jpgDilipak, dünya üzerindeki eski anayasaları anlatarak bunun yeni bir olgu olmadığını belirtti. Eski toplumlarda da benzerlerinin bulunduğunu söyleyerek örneklendirdi. Bazı ülkelerin kuruluş anayasalarının prototiplerini gösteren Dilipak, bunlar üzerinde değerlendirmelerde bulundu. Amerika’nın kuruluş anayasasının 7 madde olarak oluşturulduğunu söyleyip, getirdiği metni gösteren Dilipak, bu maddelerin tamamen genel maddeler olduğunu, hatta o kadar ki bugüne kadar sadece 2 maddesinin kısmen değiştirildiğine dikkat çekti. Anayasanın sadeliğini önemseyen Dilipak, MÜSİAD’ın taslağının AYM ile ilgili kısmının bile Amerika anayasası kadar olduğunu vurguladı. Fransız insan hakları bildirisinin 17 maddeden ibaret olduğunu ve bunun da anayasasının esasını temsil ettiğini, hepsinden eski olan Virjinya anayasasının küçük kâğıda 4 sayfa olarak yazıldığını ekleyerek anayasanın sadeliğinin, devletin elindeki gücü azaltmakla orantılı olduğunu deklare etti.

“Anayasada ne kadar çok madde var ise, o kadar çok devlet var demektir ve devlet sayısının çok olması milletin sıkıntılar yaşamasına neden olacaktır. Örneğin bir avukata vekalet verdiğimiz zaman noktasına virgülüne kadar dikkat ediyoruz, aman evi sattırırken arsayı da satmasın diye her şey yapıyoruz. Anayasa ise toplu bir vekâlet anlamına geliyor, yazılanların hepsi hepimizi kapsıyor ve hayatımızı yönlendirilmesi noktasında devlete yetkiler veriyor. Doğrusu vekâlete gösterilen önemin anayasaya gösterilmemesini garipsiyorum.”

Kur’an Anayasa Olabilir mi?

“Kur’an anayasa olabilir mi” sorusunu sorarak “Haşa, Allah’ın lafzını insanların yaptığı bir şeyle kıyas etmek çok mantıklı gelmiyor” biçiminde cevaplayan Dilipak, Anayasayı farklı inanç mensuplarının ortak güvenlik ve temel haklarını korumak için yazıp, her zaman değiştirebilecekleri bir metin olarak tanımladı. Bizdeki anayasanın devletin, milletini tanımladığı bir metin olduğunu, esasında sosyal kontratın milletin devletini tanımladığı bir metin olması gerektiğini vurguladı. “Madem yasa koyan bir kurum var, yasalara çerçeve çizmek için bir metin ortaya koyalım” mantığının anayasada hakim olması gerektiğine dikkat çekti.

Sivil Anayasa ve Usul

Sivil anayasa olur mu? Sorusunun ardından sivil kelimesinin resmi olmayan anlamına geldiğini, asker olmamak anlamının tam karşılamadığını belirtti. Askeri olmayan her şeyin sivil olmadığını belirten yazar, “günümüzde yapılmaya çalışan askerden soyutlanmış bir siyasal metindir. Sivil olması için sadece askerden değil, siyasetten de bertaraf olmalıdır. O yüzden sivil kavramı, teorik olarak doğru bir yaklaşım değildir” şeklinde devam etti.

Güney Afrika’da yeni anayasa hazırlanması sürecinin etkin 7 yıl sürdüğünü söyleyen Dilipak güzel bir örnek olduğuna dikkat çekti.

Usul üzerinde yoğunlaşılması gerektiğini söyleyen Dilipak sözlerine şöyle devam etti:

“İslam’ın “bilmediğiniz şeyin peşine düşmeyin” ve “işi ehline sorun” şiarları doğrultusunda tüm halkın bu konuda fikir bildirmesinin yanlış olacaktır. Ancak örgütlü toplulukların, derneklerin bu konuyu iyice bilmesi ve hatta gerekiyorsa bihaber olan derneklerin kapılarının tek tek çalışması gerekir.

Bu konuda eğer modern bir anayasa yapacaksak uluslararası sözleşmelere aykırı olmamasına, aykırı olacaksa bunun ne anlama geldiğinin açıklanmasına, diğer dünya ülkelerinin bu işi nasıl yaptığının incelenmesine ihtiyaç vardır. Maddeler değiştiğinde hangi kurumların ve hayatımızda nelerin değişeceğini iyi görmemiz gerekmektedir. Önemli olan bu metni yazmak değil onun arkasını doldurabilmektir. Yoksa ben ve Hamza Türkmen oturup bir haftada bir metin ortaya çıkarabiliriz ama amaç metni çıkarmak değil pratik karşılığını doldurabilmek olmalıdır.”

Uzlaşmama Komisyonu ve Ak Partinin Tutumu

Patilerin uzlaşma ile ilgili tutumlarını da eleştiren Dilipak, uzlaşı komisyonunun sadece uzlaşmamak üzerinde uzlaşabildiğinin altını çizerek, böyle bir uzlaşının hayal olduğunu belirtti. Her partinin kendince kırmızı çizgilerinin olduğunu ve bunların anayasada olmaması durumunda, komisyon üyelerinin başkentin Ankara olduğu maddesini bile reddedeceklerini söylediklerini hatırlatarak, bu komisyonun ortak bir metin çıkarma şansının olmadığını aktardı.

Partilerin bir metin çıksın bakarız mantığının yanlış olduğunu belirten Dilipak, Ak partinin tutumunun şu şekilde aktardı: “Ak Parti ve Tayyip Erdoğan, diğer partilerin mevcut anayasa maddelerine nasıl baktıklarını tartmak istiyorlar. Bu sayede belirli maddeleri CHP ile, bazılarını MHP ile, bir kısmını da BDP ile görüşmeyi düşünüyorlar. Olumlu görüşmeler olmazsa yerel seçimlerde eli daha da güçlenecek ve yarı başkanlık sistemi gibi bir sistemle beraber seçimlere gidebilir”

Seçici Kurul Oluşturulabilir

Usul konusunu açan Dilipak, temsil meselesine değinerek barajın tam temsili engellediğini, bunun yerine 1000 kişiye 1 kişi seçici kurul oluşturmayı, seçilen 75 bin kişinin de optik form doldurarak tüm maddeleri oylamalarının temsil sorununu çözeceğini anlattı.

Bir çok defa yargılandığı 301. maddeye dikkat çeken konuşmacı, anayasanın henüz konuşulamayan, yasak konuları olduğunu hatırlattı. “Bir hayalimiz olmalı” diyen Dilipak, iki maddeyi çok konuşmamız gerektiğini söyledi: “Önümüzdeki 100 yıl içinde nasıl bir dünya hayal ediyoruz?”, “Devletin bizim dünyamızdaki karşılığı ne?” Konuşmasını bu maddeler üzerinde durarak bitiren Dilipak, sözü Cüneyt Toraman’a bıraktı.

Anayasanın Önemi ve Önceki Anayasalar

umraniye-20111225-07.jpgAnayasanın bizler için ne kadar önemli olduğunun üzerinde duran Cüneyt Toraman, normal yasaların dahi birçok şeyi değiştirebilecek kadar önemli olduğunu, anayasanın ise yasa-yönetmelik-genelge zincirindeki ilk düğme olduğunu vurguladı. İlk düğmenin yanlış iliklenmesi diğerlerinin yanlış olmasına sebep olacağını aktararak önceki anayasalardan bahsetmeye başladı.

1921, 1924, 1961, 1982 anayasalarına değinen konuşmacı,61 ile 82 anayasalarının %95 oranında aynı olduğunu, bunların incelenmesinin taleplerimizi somutlaştıracağını söyleyerek konuşmasına şöyle devam etti:

61 anayasasının çağdaş olduğu söylenemez!

“61 anayasasının esas hedefi CHP’yi çok partili hayatın değişmez parçası ve vesayetin savunucusu haline getirmekten başka bir şey değildi. 61 anayasası da kendinden öncekiler ve kendinden sonraki 82 anayasası gibi darbe mahsulüdür. Bu sebeple 61 anayasası daha çağdaş diyenleri duydukça hayret ediyorum. Kendisinden biraz daha katı olan 82 anayasasına tercih edilmesi beni şaşırtıyor.

Darbe anayasalarını yapanlar hep şunları düşündüler:

- TBMM olsun ama gücü olmasın.

- Hükümet olsun ama yetkisi olmasın.

- Yargı olsun ama bizim kontrolümüzde olsun.

Olurda bunlar işe yaramaz ve zamanla bozulur diye de iki kurumu daha kendi mevzilerine kazandırmışlar. Bunlar MGK ve Cumhurbaşkanlığı kurumlarıdır.

Ülke ile ilgili tüm kararların alındığı yegâne kurum MGK’dır. TBMM gibi kurumlar yol, elektrik, su işleri ile ilgilenir, MGK politikaları belirler. Cumhurbaşkanlığı ise darbeci generallerin, genelkurmay başkanlığından sonra atandıkları bir üst kurum olarak görünmektedir. Bu sebeple YÖK, RTÜK, HSYK, Anayasa mahkemesi gibi birçok vesayet kurumu cumhurbaşkanlığına bağlıdır. Bunların tüm atamaları cumhurbaşkanı tarafından yapılır.”

Bugün yapılması düşünülen anayasa ile vesayet aşığı bu kurumların tasfiye edilmesi ve önceki tüm anayasaların reddedilmesi gerektiğini ve üçte iki gibi bir çoğunluk arama isteğinin anlamsız olduğunu aktararak ilk turdaki konuşmasına son verdi.

Cumhuriyetin ilanı ve Çoğunluk İlkesi

umraniye-20111225-08.jpgÜçüncü konuşmacı olarak Kenan Alpay Cüneyt Toraman’ın değindiği çoğunluk konusuyla konuşmasına başladı. 28 Nisan 1923 akşamı M. Kemal’in bazı arkadaşlarını Çankaya’ya davet ederek onlarla konuştuğunu, daha sonra İsmet İnönü ile yalnız kalarak ona “İsmet, yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz” dediğini, normalde 300 den fazla milletvekilinin bulunduğu mecliste, 158 milletvekilinin olduğu sırada cumhuriyetin ilan edilerek M. Kemal’in cumhurbaşkanı seçildiğini, yani işin en başından oldubittiye getirildiğini vurguladı. Daha sonra üçte iki gibi bir çoğunluğu dikta ederek, vesayetin değiştirilmesinin önünü tıkadıklarını aktardı.

Öte yandan bugün hepimizin üzerinde iktisadi, siyasi hatta itikadi anlamda ciddi bir belirleme gücünü sahip olan anayasayla hesaplaşmaya gitmemeyi, hatta onu tanımamayı ciddi bir kusur ve zaaf olarak niteledi. Anayasayı herkesin tartıştığı bir zeminde bizim bir teşebbüsümüz yoksa bu konuda, bu anayasaya müstahak olduğumuz anlamına gelebileceğini söyleyerek sorumluluk bilincinin ihmal edilmesinin sonuçlarından bahsetti.

Taslaklar ve Zaaflar

Tüsiad’ın taslağının ciddi değerlendirmeye tabi tutulmadan köklü reddetme yoluna gidilmesinin bir kayıp olduğunu, onu değerlendirmemiz gerektiğini, hem İslami camia hem de hükumet ve muhalefet tarafından ise değerlendirilmediğini belirtti. Eğer bu konuyu gündemimize almazsak sadece meclis tarafından yapılacak anayasa oluşacağını ve bir takım lobilerin baskı yaparak şekillendireceğini söyledi. Müsiad’ın taslağında yer vermeye cesaret edemediği “değişmez maddelerin kalkması” konusunun Tüsiad’ın taslağında olması bizim için en önemli kazançtı diyen Alpay, pratik hayatta karşılaştığımız birçok sorunun devleti yöneten mantıktan, değişmez maddelerden kaynaklandığını söyleyerek örneklendirdi. Anayasa tartışmalarının bizi kendi malı gibi kullanmaya elverişli gören mantıkla hesaplaşma üzerinde kurulması gerektiğine dikkat çekti.

Değişmez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez bir maddenin olmaması tekliflerin başında bulunmalı diyen konuşmacı, yok eğer böyle bir madde olacaksa da bunun “insan olmanın bize kazandırmış olduğu hakkın, şerefin, haysiyetin devlet dahil olmak üzere hiçbir kişi kurum tarafından ihlal edilemeyeceğine dair” olabileceğini vurguladı.

Anayasa Bireyi Değil Devleti Sınırlandırmalıdır

Anayasanın vatandaşı değil devletin gücünü, tasallutunu, tahakkümünü sınırlandırmak, daraltmak, olabildiğince meşru hukuki sınırlar çerçevesine çekme amacıyla yapılması gerektiğini, bu anlamda devletin hakkının küçültülmesi, bireyin de haklarının artırılması gerektiğinin bizler tarafından söylenmesi gerektiğini söyledi. Bu noktada da özellikle devletin MGK, Jandarma, JİTEM gibi bir takım zararların ortaya çıkmasına yönelik kurumlarının lağvedilmesinin ve Tevhid-i tedrisat ve resmi ideolojiye göre şekillenen eğitim mantığının tamamen tasfiyesinin önemini vurguladı. Anayasanın herhangi bir yasa olmadığını söyleyerek “Bugün bizim nesillerimizin duygusunu düşüncesini şekillendirecek olan modern bir ilah pozisyonunda olduğu için, o modern ilahın tahakkümünü geçersiz kılmanın, başkaldırmanın yollarını aramamız gerekiyor.” dedi.

Diğer konuşmacılar gibi Alpay’da anayasa da tamir/tadilatın yapılmaması, tümünün reddedilip toplumun tüm kesimlerinin katılımıyla yeni bir anayasa oluşturulması gerektiğini söyleyerek ilk turdaki konuşmasına son verdi.

Sürece Müdahil Olmalıyız

İkinci turda sözü tekrar alan Abdurrahman Dilipak siyasete itidalle yaklaşılması gerektiğini, Müslümanlar olarak siyaset hakkında çok da düşünmediğimizi söyledi. Anayasa sürecini de düşünmek açısından önemsediğini belirterek sözlerine şöyle devam etti:

“Müslümanların sorunları imam-hatip ve başörtüsü sorunlarıyla sınırlı değildir. mesela çokça şikayetçi olduğumuz diyanet işlerini nasıl düzenleyeceğiz? Müftü ve imamlar nasıl olacak? Sadece gayri resmi nikah ve cenaze işleri için camiye başvuruyoruz. Borçlarımızı, miras işlerimizi de gidip camide halledelim. Aslında miras, evlilik gibi konularda düşünüp fikirler ortaya koymalıyız. Bunların anayasada yazması gerekmez, anayasa da bunlara bir çerçeve oluşturulması yeterlidir.

Def-i mazarrat olarak yani bir kötülüğün def edilmesi, bir iyiliğin kazanılmasından daha evladır mantığıyla bu süreçte aktif olmamız gerekir.”

Önündeki anayasa taslaklarından pasajlar okuyan Dilipak, “siz siyasetçilerle ilgilenmeseniz de, onlar sizinle ilgileniyor” diyerek hiçbir etki yapmazsak şikayet hakkımızın da olmayacağını vurguladı. Anayasanın içeriğiyle ilgili de birçok konuya değinen konuşmacı, düşünmenin önemi üzerinde durarak anayasayı 12 bölüm halinde her ay konuşmamız gerektiğini söyledi. Özgür-Der’in tüm dernek başkanlarıyla birlikte her bölümü konuşmasını önerdi.

Bu Süreçte Ortaya Atılan Safsatalar

Cüneyt Toraman ikinci turdaki konuşmasında yasaların Türkiye’de uygulandığını belirterek tüm yasaların çerçevesini çizecek olan anayasanın önemini bir kez daha vurguladı.82 anayasasının temel üç vasfının vesayetçi yapısı, resmi ideolojisi ve hak-özgürlükleri sınırlayan yapısı olduğunu söyleyerek bu üç maddenin tersinin talep edildiğini anlattı. 82 yasasının sadece 61 anayasasından biraz daha yasakçı olduğunu, şu an en büyük tehlikenin 61 anayasasına geri dönmekle yetinmek olduğunu vurgulayarak köklü değişikliklerin olması gerektiğinden bahsederek, konuyla ilgili safsataları şöyle sıraladı:

- İşin uzmanına bırakılması gerektiği bir safsatadır çünkü bu herkesi ilgilendiren bir iştir. Teknik boyutu işin uzmanlarına bırakılabilir ama oluşturulacak çerçeve herkesin katılımıyla yapılmalıdır.

- Yasalar iyi olsa da uygulayanların taktirine kalmış demekte bir safsatadır çünkü yasaların dışına çıkarak kimse bir iş yapmaz. Darbe yapanlar bile kendilerini yasalara dayandırmaktalar, geçmişte anayasa mahkemesinden dönen birçok önemli değişiklik yine yasalara dayandırılmıştı.

- Bizim çok köklü bir anayasa tecrübemiz var, cümlesi de safsatadır. Esasında bizim çok köklü bir darbe tecrübemiz var demek lazım. Darbesiz anayasa yani gerçek anayasa konusunda ne yazık ki hiçbir tecrübemiz yok.

- Türkiye’nin jeopolitik konumunun önemi ile ilgili yorumlarda safsatadan başka bir şey değildir. Her ülkenin kendine önemli konumları vardır.

“Anayasa bir futbol müsabakasındaki hakem gibidir. Kendi topla oynamaz, herkese eşit mesafededir. Bir ihlal varsa düdüğünü çalıp müdahale eder” örneğini vererek sözlerini sonlandırdı.

İtikadi Yaklaşmalıyız

Son sözü alan Kenan Alpay taleplerimizde oto-sansür uygulamamızı, ertelememizi doğru bulmadığını söyledi. Taleplerimizde mutlak surette azimli ve ısrarlı olmamız gerektiğini öğütleyen konuşmacı, 12 eylül darbesini yapanların, ergenekoncuların, balyozcuların Silivri’ye hapsedilmesini fırsat bilerek onların ideolojisinin iktidarda olmasını reddetmemizin gerekliliğini vurguladı.

İslami camianın tartışmalarına değinen Alpay, anayasa tartışmalarına itikadi açıdan bakılabileceğini ve bakılması gerektiğini söyleyerek kötülüğün defedilmesinin iyiliğin kazanılmasından öncelikli olduğunu vurguladı. Vesayet bataklığının ne kadarını ne kadar çabuk sürede kurutabilirsek bunu Allah’a insanları yaklaştırmak üzerine bir kazanım olduğunu düşündüğünü söyledi. İslami camiadaki farklılıkların fikir ayrılığından kaynaklandığını söyleyerek sözlerini tamamladı.

Yazılı ve sözlü soruların alındığı panel, soruların cevaplanması ve oturum başkanının Özgür-Der Ümraniye şubesinin sonraki çalışmalarını hatırlatmasıyla son buldu.

Haber: İsmail Yavuz - M.Ali Kaçmaz

Foto: Şuayp Koytak

umraniye-20111225-05.jpg

Sonraki çalışmalar ve tarihleri şöyle:

26 Aralık 2011: Gaybi Meselelerde Ölçü ve Kur’an’da İnanç Esasları (Ümraniye Şubesinde)

9 Ocak 2012: Emeviler Döneminde Muhalefet (Ümraniye Şubesinde)

21 Ocak 2012: Siyaset Üretmenin Tek Aracı Siyasi Partiler mi? (Sabahattin Zaim Kültür Merkezi)  

Önceki ve Sonraki Haberler