Ümraniye'de Mezheplerin Oluşumu Konuşuldu

Ümraniye'de Mezheplerin Oluşumu Konuşuldu

Ümraniye Özgür-Der Pazartesi sohbetleri Kenan Levent’in “Mezheplerin Oluşumu ve Gelişimi” semineri ile devam etti.

Hicri ilk üç asırda fikri bir servet oluşmuşsa da, bu asırda yavaş yavaş baş göstermeye başlayan mezhep taassubu ve sert tartışmalar, düşüncenin körleşmesine ve taklitçiliğe kapı aralamıştır.

Özgür-Der Ümraniye Şubesinin, Kuran merkezli Pazartesi sohbetleri Kenan Levent’in sunduğu, “Mezheplerin Oluşumu ve Gelişimi” başlıklı konu ile devam etti.

Sistematik bir anlatım ile kavramsal boyuttan başlayıp, oluşum sebepleri, mezheplere dair isnatlar ve gelişimiyle ilgili yapılan sunumda, konuşmacı özetle şunları aktardı:

Mezhep, “Gidilen yol, gidilecek yer, görüş, doktrin, akım, gitmek ve takip etmek “ gibi anlamlara gelir. Hem itikadi, hem siyasi hem de fıkhi sahadaki toplulukları karşılamak için “mezhep” tabiri kullanılır. Yine fırka, nıhle gibi kavramlarda konuyla ilintilidir. İslam’a mensup grupların her birini, diğer gruplardan ayıran görüş ve prensiplerin tümüne, ait bulunduğu grubun mezhebi denir. Bu görüş ve prensipler, itikadi ve ameli meseleleri nasıl anlayıp yorumladığı ile ilgilidir.

Mezhepleri nasıl tetkik edeceğiz

Bu konuda üç yaklaşımın olduğunu ifade edebiliriz.

1) Problem ve mevzuları temel almak şeklindeki yaklaşım. Buna en iyi örnek Şehristani’nin yaklaşımıdır.

2) Şahıs ve Fırkaları temel alan yaklaşım

3) Mezheplerin zuhuruna temel teşkil eden, onların var olmalarına sebep ve amil kabul edilebilecek olan hadiseleri esas alan yaklaşım.

İslam mezheplerinin Doğuşunu Hazırlayan Sebepleri

DÂHİLİ SEBEPLER

a) İslam dininin tabiatı: Her Müslümanın kitabı anlama, yaşama ve üzerinde fıkh etme hakkı vardır. İslam’ı yorumlama anlama ameliyesi özel bir zümreye ait değildir. Bu da görüş ve anlayışların çoğalmasına sebep olmuştur. Yani bizatihi dinin vermiş olduğu düşünce hürriyeti yetkisinden kaynaklanan sebepler.

b) Müteşabih ayetler: Maksadı ve muradı ancak bazı harici karine ve yardımcılarla anlaşılan ayetlerden kaynaklanana sebepler.

c) Kur’an’a parçacı yaklaşım: Örneğin Kader meselinde belirli ayetlerle düşünce oluşturmak.

d) Ayetlerin ilk ve görünen anlamlarını geçip, ikinci, üçüncü anlamlarıyla uğraşmak. Kur’an ayetlerini ve kavramlarını asli mecralarından kopartılarak kendi görüşlerini meşruiyet kazandırma amaçlı yorumlarla tahrif edilmesinden kaynaklı sıkıntılar.

e) Çeşitli fikirlerin doğmasına vesile olan diğer dahili ihtilafları da şöyle sıralayabiliriz:

- İnsanların tabiat ve karakterlerinin farklı oluşu.

- Arzu, heva ve heveslerin etkisi

- İnsanların mesleklerinin, düşünme biçimine ve usulüne etki etmesi.

- Liderlik sevdası ve başkalarına hükmetme arzusu.

- Hilafet meselesi

- Sünnetin tanımı, hadise yaklaşım

- Sahabe ve tabiinin rolü, bunların sözlerinin etkileri

HARİCİ SEBEBLER

a) Fetihler ve hızlı sosyal değişim

b) İslam’dan önceki dinlere ve medeniyetlere bağlı bazı gayr-ı Arap’ın İslam’ı kabul edişleri. Eski inançlarını yeniden canlandırıp İslami kılıflara sokmaya, onlara İslami renk vermeye çalışmaları birçok tartışmayı beraberinde getirmiştir.

c) Tercüme faaliyetleri. Müslümanlar arasında ulum-i evail (eskilerin ilimleri) diye meşhur olan yabancı kültürlerin Arapçaya tercüme edilmesi.

d) Yukarıdakilere bağlı olarak sosyal, siyasal ve maddi değişimler

Mezhepleşmenin Başlangıcı ve Sonrası

Yukarıda saydığımız dâhili ve harici faktörler tedvin asrı yani hicri ikinci asrın ortasından, hicri üçüncü asrın ortasına kadar olan dönem öncesi, tedvin asrı ve sonrasında, fırka ve mezheplerin oluşmasında önemli amiller ve hadiselerdir. Diyebiliriz ki Müslümanlar arasındaki bu görüş ve yaklaşım farklılıklarının birer ekol, akım, mezhep halini alması, ana iskeletin oluşması Emevi döneminin sonları ile Abbasî döneminin başlarına denk gelmektedir.

Tedvin çalışmaları hicri 136 -150 yıllar arasında Abbasi Halifesi Mansur döneminde başladı. Yaklaşık bir asır sürdü ve hicri üçüncü asrın ortalarına kadar devam etti. Hicri ilk üç asırda fikri bir servet oluşmuşsa da, bu asırda yavaş yavaş baş göstermeye başlayan mezhep taassubu ve sert tartışmalar, düşüncenin körleşmesine ve taklitçiliğe kapı aralamıştır. Hicri dördüncü asırdan itibaren sadece önceki imamların görüşlerini inceleme, onlara uyma ve taklit düzeni başlamış ve sonraki dönemde tüm İslam alemini kaplamıştır. İçtihat kapısının kapanması meselesi gündeme gelmiştir. İçtihat kapısının kapanması olayını Şafii ve Hanefiler desteklerken, Malikilerde az revaç görmüş, Hanbeliler ise reddetmişlerdir.

Mezhepler Tarihi İncelenirken Göz önünde Bulundurulması Gereken Bazı Hususlar;

1) Fırka-i Naciye Meselesi: Rivayetin değişik metinleri olmakla beraber, meşhur olanı şu şekildedir: “İslam ümmeti 73 Fırkaya ayrılacak ve Resulullah ve ashabının yürüdüğü yolda olan biri dışında diğerleri cehenneme gidecektir.” Bu hadise karşı üç tutum söz konusudur;

1- Hadisteki 73 fırkayı lafzen anlayıp buna göre tasnif girişiminde bulunanlar. Dolasıyla sayı tamamlamak için bol bol gruplar oluşturulmuştur.

2- Yedi, Yetmiş gibi sayılarla çokluğun kastedilmiş olduğunu savunanlar.

3- Bu rivayetin sahih olamadığını ve zayıf olduğunu ifade edenler ve hatta zıddı bir rivayeti yani “Ümmetim 73 fırkayı ayrılacaktır. Onlardan 72’si cennete, biri de cehenneme gidecektir” aktaranlar. Makdisi, bu rivayetten birincisinin daha meşhur olduğu ama ikinci rivayetin (çoğunlugu cennete gönderen) daha sahih bir isnada sahip olduğunu söylemekle birlikte, ne yazık ki isnad zincirini vermemektedir.

Fırkaların ve mezheplerin çok olmasının ve meşrulaştırılmaya çalışılmasında bir diğer etken ise “Ümmetinin ihtilafı rahmettir” hadisidir

Bu rivayetler baktığımızda öncelikle gaybı ihbar ettiklerini görürüz. Eğer bu rivayetin arkasında ve önünde başka ibareler var ve peygamber geçmiş örneklerden hareketle uyarılarda bulunuyorsa, bunun anlaşılabileceği bir tarafı olabilir ve dağılıp parçalanmanın, vahiyden ayrılmanın beraberinde getireceği bir duruma işaret ediyor olabilirler.

Fakat eğer rivayetler sadece bu şekilde ise; biraz öncede söylediğimiz gibi gaybı ihbar ediyordu ki; Hz peygamberin kendisine vahiyle bildirilenler dışında gaybı bilmesi mümkün değildir. “... ve ben gaybıda bilmem…” (6/50) ayeti buna delil olması açısından yeterlidir.

Konuyla ilgili bir diğer husus ise “Allah’ın ipine sımsıkı yapışın. Dağılıp ayrılmayın. (3/103) ayetinde olduğu gibi ihtilaftan çok, birliğe ve dağılıp, parçalanmamak gerektiğine işaret edilir.

2) İsimlendirilme meselesi: 73 Fırka hadisini doğrulamak için fırkalar üretilmiştir. Kurucu şahsın veya nisbesine “iyye” takısı ile tarih kimlikleri olmayan fırka isimleri üretilmiştir. Yine kaynaklarda geçen fırka isimlerinin bir kısmı muhalifler tarafından aşağılama ve hakaret kastıyla konulmuştur. Kendi asırlarında birçoğunun geçerliliği yoktur. Bazı isimler ise ayette geçen isim veya kelimelere isnat edilmektedir. Hariciye (Nisa 100.ayet), Mutezile (Kehf/16;merzem/48) gibi.

3) Ehli Sünnet Vel-Cemaat Meselesi;

Peygamberin sünnetine uyanlardan çok “toplumun ana gövdesinin yani cemaatin takip ettiği istikamete yani sünnete isyan etmeyenler ve toplum düzenini bozmayanlar” olarak yorumlanmak daha doğru olacaktır. Tabirdeki sünnet yaygın telakki, cemaat de çoğunluğun siyasi eğilimi şeklinde yorumlanmaktadır. Hicri üçüncü yüzyıldan itibaren hem Müslümanların büyük çoğunluğunu hem de orta yolu temsim eden gruplar için kullanılmaya başlanıyor.

Mezhep ve fıkralar hakkındaki çarpıtmalardır

1- Müellif, nakillerini dürüstçe yapsa bile, bil hassa kapalı, müşkül ve hassas konularda okuyucusunun yanılmasına sebep olmaktadır.

2- Eserler reddiye amaçlı kaleme alındığından, çarpıtma hakkını az veya çok kendilerinde görmüştürler. Bu tutum bazen iftira noktasına varmaktadır.

3- Muhalifler kuvvetli deliller yerine, zayıf delilleri öne çıkarabilmektedirler.

4- Konu icabı üzerinde durması gereken bir meseleyi zikretmeyi, savunduğu mezhebi veya görüşleri yararına görmüyorsa susmaktadır. Kasıtlı ihmal vardır.

5- Kendi kaynaklarından yaptıkları alıntılar zaman zaman çelişki oluşturmaktadır.

6- Kitap isnadında yalanlar olabilmektedir. Kabul görmeyen eserler muhaliflere, kabul görenler ise kendilerine mal edilebilendir.

Mezheplerin Gelişmesi ve Yaygınlaşmasındaki Etkenler

1- Mezhep veya fırkalar görüş ve prensiplerini delalet-i kati naslar çerçevesinde oluşturdukları müddetçe etki sahaları artmakta ve fırkayı kuvvetlendirmektedir. Aksi zayıflık sebebidir.

2- Görüş ve prensiplerin fıkhı seviyeleri çeşitli olan Müslümanların çoğu tarafından kolayca anlaşabilecek şekilde sade ve basit olması.

3- İktidarın, iktidar sahiplerinin mezheplerini esas görmesi.

4- Çeşitli vesilelerle mezhebi yayma arzusu ve mezhepçiliğe varmayan mezhep taassubu.

5- Meseleleri getirdikleri çözüm becerileri ve açıklayıcı yorumları.

Sonuç:

İbadet ve muamelat meselesinde bir mezhep sahibi olmak gerekir. Birden fazla mezhebin yaklaşımı da birleştirebilir. Mezhebin asıl olmadığının özellikle üzerinde durulmalı ve asıl olanın din olduğu görüşü oturtulmalıdır. Mezheplerin ve fırkaların uzun zaman yaşamasına vesile olan doğru metot ve ilkelerini geliştirmek ve korumak gerekir. Mezheplerin tecrübelerdeki zayıf ve yanlış anlamaya dayalı fikirlerini kabulden uzak durmalı ve tenkit edebilmeyiz. Oryantalist okumaların etkilerinden uzak durmak ve onların maskelerini indirmeliyiz. İhtilaflı meseleleri önce biz tartışmalıyız.

Allah’ın varlığı ve birliği, Hz. Muhammed’in son peygamber olduğu, Kuran’ın Allah tarafından gönderildiği, Kuran’ın tevatüren nesilden nesile aktarıldığı, namaz vakitleri ve rekât sayıları, zekât, hac ve oruç ibadetlerin ifade ediliş şeklindeki ihtilaflar doğru değildir. Geçmişi körü körüne taklit ile kültürel erezyon ve kimlik kaydına sebep olan modernizmden uzak durmalıyız.

Sohbet katılımcıların katkıları, sorular ve cevaplarlar son buldu.

Haber: Mehmet Ali Kaçmaz 

Önceki ve Sonraki Haberler