"Cezaevlerinde Kardeşlerimiz Var" Forumu Yapıldı

"Cezaevlerinde Kardeşlerimiz Var" Forumu Yapıldı

Cezaevlerinde mahkum tutulan kardeşlerimiz için Fatih Belediyesi Nikah Salonu’nda avukat ve tutuklu yakınlarının katıldığı bir forum ve kardeşlerimizin çalışmalarından oluşan yağlı boya resim sergisi yapıldı.

Özgür-Der “Cezaevlerinde Kardeşlerimiz Var!” sloganıyla cezaevlerinde İslami kimlik ve çabalarından dolayı tutuklu bulunan Müslümanlarla dayanışmak için Ali Emiri Kültür Merkezi’ndeki nikâh salonunda resim sergisi ve forum düzenledi.

Düzenlenen etkinlikte cezaevindeki mahkûmların yaptığı resimler sergilendi. Yoğun ilgi gören resim sergisinin ardından düzenlenen forumda ise ceza evlerindeki kardeşlerimizin yaşadığı sıkıntılar ve hukuksuzlar gündeme getirildi. Forumun sunumunu Kenan Alpay yaptı. Forumda ilk olarak Özgür-Der Yönetim Kurulu Üyesi Av. Mehmet Alagöz ve Özgür-Der Genel Başkanı Rıdvan Kaya düzenlenen etkinliğin amacına ilişkin birer konuşma yaptı.

Forumda söz alan Sivas davası müdafilerinden Av. Cüneyt Toraman, kapatılan Selam Gazetesi’nin sahibi Av. Hasan Kılıç, Bolu cezaevinde 19 yıldır tutuklu bulunan Can Özbilen’in babası Suphi Özbilen, Yeni Akit Gazetesi muhabiri Kenan Kıran, İslami Hareket davasından 9 yıl cezaevinde kalan Ziver Kartal, Köklü Değişim Dergisi yazarı Osman Yıldız, Fıtrat haber sitesi editörü Ahmet Kaya, kapatılan Mustazafder İstanbul Şubesi Başkanı Sait Şahin ve Garip-Der Başkanı Abdurrahman Koç birer konuşma yaptı.

Müslüman Olmak Cezaevine Düşmemize Yeter Sebep Olabilir.

Avukat Mehmet Alagöz konuşmasında şu hususlara değindi: “Bu geceyi tertip etmemizin sebebi ateşin sadece düştüğü yeri yakmadığını göstermektir. Müslüman olmamızın önemli bir gereği de kardeşlerimizin dertlerini yüklenmemizdir. Bugün Türkiye’nin koşullarında Müslüman olmak cezaevine düşmemize yeterli bir sebeptir. Cezaevlerindeki kardeşlerimizin yaşadığı bir çok sorun olmakla beraber bazı konu başlıklarına şöyle değinebiliriz. Üç kişi ile sınırlı tutulan aylık görüşme uygulaması. Sınırlı bir vakitte ve zor koşullar altında gerçekleştirilen bu uygulamanın mahkumların talepleri doğrultusunda iyileştirilmelidir. Yine okunabilecek kitaplar oldukça sınırlı tutulmaktadır. Üstelik hangi kitapların yasak, hangi kitapların okunabilir olduğunu belirlemek tamamen cezaevi müdürlüğünün yetkisindedir. Ağırlaştırılmış müebbet cezası alanlar tek kişilik hücrelerde, diğerleri ise üçer kişilik hücrelerde tutulmaktadır. Tecrit koşulları uygulanarak mahkumların psikolojik, fiziki ve sosyal sağlıkları hiçe sayılmaktadır.”

Hapishane Koşulları İlave Ceza Olarak Kullanılmamalıdır.

Özgür-Der Genel Başkanı Rıdvan Kaya konuşmasında; “ Cezaevlerindeki kardeşlerimizin sorunları yeterince gündemimize gelmemektedir. Bu konuda üzerimizde bir duyarsızlık hâkimdir. Gözden uzak olan maalesef gönlümüzden de uzakta olmaktadır. Oysa cezaevlerinde pek çok sorun yaşanmaktadır. Yoğun bir tecrit dayatması vardır. Zaten dört duvar arasına kapatılmış ve toplumdan tecrit edilmiş insanlara zindanda da tecrit uygulanmaktadır. Sevk sorunu ise son zamanlarda daha da sıklaşan bir zulüm haline gelmiştir. Haklarında mahkûmiyet kararı verilmiş kişiler ailelerinden, akrabalarından ve dostlarından daha uzak bir şehre gönderilmektedir. Yine ağır hasta olduğu halde ve cezaevlerinin sağlık imkânları yetmediği halde vefat eden veyahut hastaneye yatmasına izin verilmeyen kardeşlerimiz mevcuttur. Bunlardan birisi Cahit Durmaz kardeşimizdi. Yakalandığı kolon kanserine rağmen uzun bir süre tedavisi engellendi. Sağlık kurumlarından verilen raporlarla cezaevinden çıkışı ise ölümünün arifesinde mümkün olmuştu. Cezaevlerinde yaşanan sorunlar elbette düzenin kimliğinden ayrıştırılamaz. Burada İslami Hareket davası kapsamında tutuklanan ve gördüğü ağır işkencelerle felç edilen Cengiz Sarıkaya kardeşimizi de hatırlamamız gerekiyor. Cengiz Sarıkaya cezaevinde kendi temel ihtiyaçlarını dahi görmeyecek kadar ağır sağlık sorunları yaşamaktaydı. Ama başta Kutbettin Gök olmak üzere dava arkadaşları tarafından şefkatle sahiplenildi ve zor şartlar altında bakımı yapıldı. Cengiz kardeşimiz de giderek ağırlaşan sağlık sorunları zirve yaptığında serbest bırakıldı ve çıktıktan kısa bir süre sonra vefat etti.

Sisteme hâkim zulüm anlayışının bir yansıması cezaevlerinde görülmektedir. Geçmişte de Sincan davasında Kudüs Gecesi davası, tiyatro davası vb. davalar anayasal düzeni değiştirmeye teşebbüs ithamıyla yargılanmıştır. Devam eden yargılamalar ise suç vasfı değiştirilmiş, istenen cezalar ağırlaştırılmış ve mahkumiyet kararları en üst sınırdan verilmiştir. İster haksızlığa uğramış olsun; isterse de gerçekten suçlu olsun, hiç kimse gayrı insani şartlarda tutulmaya mecbur edilemez. Temel ihtiyaçların karşılanmasını engellenemez ve belirlenen cezadan daha fazlasını çekmeye mecbur edilemez. Özgürlükten yoksun bırakmanın kendisinin bir ceza olmalı, hapishane koşulları ceza olarak kullanılmamalıdır.” diyerek sözlerine son verdi.

Rıdvan Kaya'nın konuşmasının tam metni için tıklayınız...

Müslümanlar ve Kemalistler İçin Ayrı Yargılama Sistemi Mevcut

Sivas davası sanık avukatlarından Cüneyt Toraman ise konuşmasında özetle şunlara değindi: “Şu anda cezaevlerinde yatmakta olan kardeşlerimiz anayasal düzeni yıkmaktan yargılanıp, mahkûm olmuşlardır. Bu suçun unsurları oluşmuş değildir. Bu kardeşlerimiz masum insanlardır. Türkiye’de darbeleri kimlerin gerçekleştirdiği belliyken hiçbir araç ve gerece sahip değilken buna rağmen bu kardeşlerimiz bu suçtan ceza yemişlerdir.

Sivas davasında da aynı hukuksuzluk devam etmiştir. Olayla alakası olmayan kişiler tutuklanarak hapse atılmıştır. Yine söz konusu dava görev alanına girmeyen Devlet Güvenlik Mahkemelerin tarafından ele alınmıştır. DGM’de yargılanmaları tam bir hukuksuzluk iken dava Ankara DGM’ye taşınmıştır. Gösteri yürüyüşüne muhalefetten veyahut taksirli adam öldürme cezasından yargılanması gerekirken anayasal düzeni yıkmaktan suçlanıp, idam cezalarına çarptırılmıştır.
Türkiye’de iki ayrı ceza yargılama sistemi vardır. Bunlardan birincisi Müslümanlara uygulanmaktadır. Bir diğeriyse ise düzenin sahipleri olan Kemalistlere uygulanan yargılama sistemi vardır. Bugün gelinen noktada davaların yeniden görülmesi değil iddianamelerin yeniden yazılması için savcılara iade edilmesi gerekir. Olağan üstü koşullarda ve askeri vesayetin brifinglerle yönlendirdiği mahkemelerin verdiği hükümlerin hukuka uygunluğu söz konusu değildir. Karar verilmiştir denilerek kimseden bu hühümlere teslim olması beklenmemelidir.”

Zulüm Hem Mahkumlara Hem de Ailelerine Uygulanmıştır.

Kamhi davasından müebbet hapse mahkum edilen Can Özbilen’in babası Suphi Özbilen konuşmasında 19 yıldır yaşadıklarından bazı kesitler anlattı; “Yaşadığım bazı hatıraları anlatmak istiyorum. Cezaevleri verilen cezaların çekildiği yer değil, tatbik edilen zulmün bir yeridir. Bu zulümler hem içeride hem de dışarıdaki ailelere uygulanmıştır. 20 dakika görüşme hakkımız olduğumuz halde 10 dakika görüşme yaptırılıyorduk. İnsanlar cezaevlerindeki yakınları ile görüşmeye geldiklerinde dışarıda yağmur, kar demeden bekletilmekteydi. İçeride yapılan aramalarda hiçbir değerinize saygı duyulmamaktadır. Her türlü özel fotoğrafına ve kişisel eşyalarına el koyulmaktadır. 19 yıldır oğlum Can hangi cezaevine sürüldüyse orada sıkıntı çektik. Gidişimiz, ziyaretimiz, evde annesinin yapıp götürdüklerini içeri sokmamız, üst-baş aramaları, ziyaret zamanı vs. hemen her konuda eziyete muhatap olduk. En temel ihtiyaçlarımız, en insani taleplerimiz “kurallar” denilerek engellendi. Ne zamana kadar ve niçin evlatlarımıza ve bize zulmeden cezaevi şartları sürdürülecektir. Dava sürecinde yaşanan haksızlıkları saymakla bitiremeyiz. Adil bir yargılama değil, yargısız bir infaz yapıldı çocuklarımız için. Emniyette yaşanan işkenceleri DGM’lerde yürütülen çarpık işleyişleri ne unutabiliriz ne de içimize sindirebiliriz. Hükümetin geçmiş dönemin olağanüstü yargı kararlarına ve ağır mahkumiyet uygulamalarına ilişkin kapsamlı bir çalışma yapması gerekiyor. Aileler doğal olarak ve acilen çocuklarının insani şartlara kavuşması için Hükümetin çalışma yapmasını bekliyorlar.”

Sivas Davasında Talimat Alan Mahkeme Üyeleri Getirildi

Yani Akit Gazetesi muhabiri Kenan Kıran konuşmasında; “ Ben Sivas olayları ve davası üzerinde durmak istiyorum. Sivas olayları nasıl başladı? Sivas olaylarından 32 gün önce Şeytan Ayetleri’ni yayınlayan Aziz Nesin bir otobüs dolusu çevik kuvvet ve bir manga asker tarafından İzmir’de bulunduğu sırada korunmaktaydı. Sivas’ta ise sadece 3 polis tarafından korunmuştur. Saat 11.00’de olayların olacağı MİT müsteşarlığına bildiriliyor. Olaylara 7 saat boyunca seyirci kalınmıştır. Olay başta Kayseri DGM, Sivas Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülürken bir hukuksuzluk kararıyla Ankara DGM’ye sevk edilmiştir. Burada en fazla ceza olarak 10 yıl verilmiştir. Verilen bu karar beğenilmemiştir. Sivas davasında Adalet Bakanlığı kararı beğenmeyip, mahkeme üyelerinin yerine talimatları almış yeni mahkeme üyeleri getirilmiştir. Yargıtay’a götürülen bu dava, uydurulmuş olan “Cumhuriyet Sivas’ta kuruldu, Sivas’ta yıkılacak” sloganı sebep gösterilerek Yargıtay’da bozularak anayasal düzeni bozmakla yargılanması talep edilmiştir. Sivas davası için Ankara DGM’ye talimat verilerek idamla yargılanılmıştır. Biz Sivas davası mağdurlarını ve diğer konudaki mağduriyetlerimizi fazla gündemleştirmiyoruz. Buradaki hukuksuzluğu göz önüne çıkartmak için maalesef yeterince çaba gösteremiyoruz. “ diyerek sözlerine son verdi.

Mahkemelere Savunma Yapmamıza İmkân Tanınmadan Hakkımızda Kararlar Veriliyordu

İslami Hareket davasından yargılanan ve 9 yıl cezaevinde kalan Ziver Kartal: “ 1995 yılında tutuklandım. 2004 yılına kadar içeride kaldım. İçeride yakalanmış, çaresiz olan insanlara düşmanca davranılmıştır. 9 yıl içerisinde birçok cezaevine sevk edildik. Bir keresinde bizleri sevk edecekleri yerlere apar topar götürerek, yataktan kalktığımız pijamalarla göndermişlerdir. Eşyalarımızı arkamızdan gönderdiler. Gönderilen eşyalar tahrip edilmiş ve kullanılmaz bir haldeydi. Bütün eşyalarımız, giyeceklerimiz ve kitaplarımız kasten paramparça edilerek bizlere teslim edilmişti. Ayakkabılarımız dahi kesilmiş parçalanmış olarak bize teslim edildi. Kullanma imkanı hiç yoktu onları ama yine de bize teslim edilmişlerdi. Önümüzde yığılan çöpe dönüştürülmüş eşyalarımıza bakarak sadece güldük. Yapacak hiçbir şey yoktu. Cezaevlerinde maruz kaldığımız her bir uygulama bizleri ezmeye, çaresiz bırakmaya, umutsuzluğa sürüklemeye matuftu. Ayrıca bir kez daha vurgulamak gerekir ki o dönemde mahkemelere tam bir savunma yapmamıza imkân tanınmadan hakkımızda en ağır kararlat veriliyordu.”

Müslümanlar Kendilerine Yapılan Bu Zulümleri Kaldıracak Güçtedirler

Köklü Değişim dergisi yazarı Osman Yıldız konuşmasında; “ Buradan bütün cezaevlerindeki kardeşlerime selam göndererek sözlerime başlamak istiyorum. Üzülmeyin, gevşemeyin eğer gerçekten iman etmiş iseniz üstün gelecek olanlar sizler olacaksınız. Bugün Dünya’nın her yerinde Müslümanlara yönelik birçok baskılar uygulanmaktadır. Türkiye’de hakim olan Kemalist Laik grubun Müslümanlara yaptığı zulümler çok eskiye dayanmaktadır. Son 10 yılda Müslümanlar için baskı ortamı azda olsa rahatlamışsa da sistem Müslümanlara karşı olan tavrını sürekli olarak göstermektedir. 300’den fazla operasyon geçiren Hizbut Tahrir, 1200’den fazla kişi yargılanmış ve 600 kişi tutuklanarak cezaevlerine gönderilmiştir. Bugün Müslümanlar kendilerine yapılan bu zulümleri kaldıracak güçtedirler.” diyerek sözlerine son verdi.

Kardeşlerimiz Onurlu Bir Hayatın Sonucu Olarak Cezaevindedirler

Fıtrat haber sitesinin editörü Ahmet Kaya konuşmasında; “Yapılan bu programının semeresi programda konuşulanların gündemleştirilip, rafa kaldırılmamasıyla alakalıdır. İzahatla karşılaştırıldığında yanlış olan bir takım sözler var. Vakıalarla karşılaştırıldığında doğru olan bir takım sözler var. Bu sözlerin yanlış olmasına rağmen doğruluğunu onaylayan bizlerin tavrıdır. Bu sözlerden bir tanesi “ateş düştüğü yeri yakar” önermesidir. Eğer bugün cezaevlerindeki kardeşlerimizin sorununa karşı duyarsızsak ateşin düştüğü yeri yakması ilkesine olan yanlış inancımızdan kaynaklanmaktadır. Bu durumu içselleştirmediğimizden kaynaklanmaktadır. Oysaki Mümin hayatın bütün alanlarını birbiriyle irtibatlandırıp düşünen bir insan demektir. Müminler bir bedenin uzuvları gibidir. Birinin bir yeri ağrıdığında diğerinin de bu acıyı hissetmesi gerektiğine inanan bir dinin mensubuyuz. Bu ülke maalesef suçlu üreten bir ülkedir. En çok suçlu üretilen alan siyasi yapıdır. Bir çoğu hiçbir silahlı eyleme karışmadığı halde içeride bulunmaktadır. Öncelikle Müslümanların suç olarak kabul edilen durumlara ciddi itirazlarının olması gerekmektedir. Bir diğer önemli husus ise cezanın bireyselliği halidir. Ceza hali sadece kişiyle sınırlı kalmayıp bu durum ailelerine de yansıtılmaktadır. Bu durumun gündeme taşınmaması da tutsak edilen kişilerle binlerce insan mağdur edilmektedir. Bu yüzden tutsak aileleri birbirleriyle dayanışma içinde olmalıdır. Cezaevlerine davaları uğruna girmiş kardeşlerimiz onurlu bir hayatın sonucu olarak orada olduklarını bilmelidirler. “ diyerek sözlerine son verdi.

Cezaevleri Hak Mücadelesini Akamete Uğratamaz

Mustazaf-Der davasından yargılaması devam eden İstanbul Başkanı Sait Şahin konuşmasında; “ Dün işkenceler altında işlemediğimiz suçları kabul ettiriliyorduk. Bugün ise bize gönderilmiş bir mail üzerinden suçlu ilan edilmekteyiz. Bize gönderilen bu mail ise cezaevindeki gözaltı günlerimizde gelmiştir. Yine Hz. İbrahim ile ilgili düzenlenecek bir program için telefonda konuşulması bizlere örgütsel bir bağ olarak geri dönmektedir. Bugün cezaevleri hak mücadele verenlerin uğradıkları peygamber ocaklarıdır. “ diyerek sözlerine son verdi.

Ensar Olmak Cezaevindeki Kardeşlerimizle İlgilenmek Demektir

Son konuşmacı, Garip-Der Başkanı Abdurrahman Koç konuşmasında; “Cezaevlerine düşmüş esir kardeşlerimize sahip çıkmalıyız. Bu kardeşlerimizin ihtiyaçlarını karşılamak bizlerin bir sorumluluğudur. Bu kardeşlerimizin en büyük ihtiyaçlarından birisi kitaptır. Cezaevlerinde maddi imkânlarından dolayı temizlik malzemesi alamayanlar bulunmaktadır. Birçoğumuz oturup konuştuğumuzda ensarlıktan, muhacirlikten bahsedip, kardeş olduğumuzu söylemekteyiz fakat içeriye düşene genelde ‘Allah Kurtarsın’ diyebiliyoruz. Esir kardeşlerimizin ailelerine de sahip çıkmalıyız. Bu noktada bizlere düşen ise kardeşlerimizin yokluğunu aratmamaktadır.” diyerek sözlerine son verdi.

Kürşat Okur / Haksöz Haber

Elimizde Bulunan Cezaevindeki Bazı Kardeşlerimizin Fotoğrafları İle Hazırladığımız Sinevizyon!

 

***

Fotoğraf: Büşra Bulut - Ali İmran Durman

cezaevi_forum_resim_sergisi_0.jpg

cezaevi_forum_resim_sergisi_1.jpg

cezaevi_forum_resim_sergisi_2.jpg

cezaevi_forum_resim_sergisi_3.jpg

cezaevi_forum_resim_sergisi_4.jpg

cezaevi_forum_resim_sergisi_5.jpg

cezaevi_forum_resim_sergisi_6.jpg

cezaevi_forum_resim_sergisi_7.jpg

cezaevi_forum_resim_sergisi_8.jpg

cezaevi_forum_resim_sergisi_9.jpg

cezaevi_forum_resim_sergisi_91.jpg

cezaevi_forum_resim_sergisi_92.jpg

cezaevi_forum_resim_sergisi_10.jpg

cezaevi_forum_resim_sergisi_11.jpg

cezaevi_forum_resim_sergisi_12.jpg

cezaevi_forum_resim_sergisi_13.jpg

cezaevi_forum_resim_sergisi_14.jpg

cezaevi_forum_resim_sergisi_99.jpg

cezaevi_forum_resim_sergisi_999.jpg

cezaevi_forum_resim_sergisi_99999.jpg

cezaevi_forum_resim_sergisi_9999.jpg 

Önceki ve Sonraki Haberler