Türkiye'de "Kur'an'la İrtibat Tarihimiz"

Türkiye'de "Kur'an'la İrtibat Tarihimiz"

Ankara Özgür-Der'de İslami Bütünlüğün Kavranmasında Usul'id-Din Dersleri dizisinin bu haftaki bölümünde “ Kur'an'la İrtibat Tarihimiz ” başlığı işlendi.

Hamza Türkmen Ankara Özgür-Der'de İslami Bütünlüğün Kavranmasında Usul'id-Din Dersleri dizisinin bu haftaki bölümünde “ Kur'an'la İrtibat Tarihimiz ” başlıklı bir sunum yaptı.

Hamza Türkmen Konuşmasına, Kur'an'ı doğru anlamak ve doğru ifade edebilmek için öncelikle muhatabı iyi tanımak, muhatabın itikadi, dini, sosyal ve kültürel bilgisine sahip olmak gerektiğine işaret ederek bir toplum analizi yaptı. Toplumun İslam'dan kopmadığını Allah, Kur'an, Peygamber, Melek ve ahiret gibi Dini ritüellere sahip olduğunu, ancak geçmişten gelen yanlış ve eksik bilgilendirmeden ve Rejimin, Din olgusunu, bütün argümanlarıyla birlikte hayatın içinden çekip alması, bu eyleminde başarılı olabilmek için de, yıllarca uyguladığı amansız baskılardan dolayı halkın dinden koparılmış olması, bunun yerine yeni batıcı batıl bir sistemin yaşam alanına sürülmesi halkın da buna uymakla zorunlu kılınması gibi bir tercihle karşı karşıya getirilmesi zaman içinde halkı Din ve dini mercilerle bağını koparmış, korkunç bir cehaletin içine sürüklemiştir.

Hilafetin kaldırılmasıyla birlikte Harf Devrimi, Tevhidi Tedrisat Kanunu, Şapka Devrimi, Medreselerin kapatılması gibi adım adım yapılan yeni uygulamalar toplumun sahip olduğu dinsel kurumlar bir bir ellerinden alınarak dinle olan bağları kesilmiş, bununla da kalmayıp sürekli evlere ve kuranın gizli gizli öğretildiği mahzenlere baskınlar yaparak buldukları kuranlar toplatılıyor, failler bir bir yakalanıp ya idam ediliyor, ya zindanlara atılıyor Ya da asılıyorlardı. Halk böyle baskıcı ve zalim bir güruhun tehdit, cebir ve zorlamalarına karşı bazen aktif, bazen de pasif bir direnişi hep canlı tutmuş, Kur'an'ın bu güne kadar gelmesini sağlamıştır. Ve Biz, Dinimizi İnancımızı Müslüman olarak ayakta oluşumuzu babalarımızın ve dedelerimizin canlarını ortaya koyarak Kuranı bize ulaştırmak için verdikleri o mücadeleye borçluyuz. Bunu unutmamamız gerekir dedi.

Kur'an'ın Arapça olarak indiğine vurgu yapan Türkmen, Ancak zamanla İslami tebliğin coğrafi sınırlarının genişlediğini arap olmayan milletlerin de İslamı kabul etmeye başladıklarını İslamı öğrenmek için de Kur'an'ın kendi dillerinde kendilerine tercüme edildiğini ve ilk tercümenin tam metin olarak hicretin 110. yılında berberi diline yapıldığını ifade etti.

Rasulullah (a.s.v.) yabancı devlet adamlarına gönderdiği mektuplara işaret eden Türkmen bu Mektupların Muhataplara ya kendi dillerinde yazıldığını ya da o dili en iyi bilen biri tarafından tercüme edilerek iletildiğini ifade ederek tercüme hareketinin önemine vurgu yaptıktan sonra Osmanlı döneminde ilk Kur'an tercümesinin Arapçadan Osmanlıca Türkçesine Fatih Sultan Mehmet tarafından Hamza Bey'e yaptırıldığını, Ancak bu nüshanın çoğaltılmayarak osmanlı hükümranlığı boyunca muhafaza edilerek günümüze geldiğini vurguladı.

Cumhuriyet tarihinde ise Kur'an'ın tercüme edilmesi için Atatürk'ün Mehmet Akif'e Kur'an Meali, Elmalılı Hamdi Yazıra İse Kur'an Tefsiri hazırlamalarını istemiştir. Ancak bu teşebbüs, dine hizmet etmek O'nu yaygınlaştırmak için yapılmak istenen bir teşebbüs değil Kur'an Meali ve Türkçe Tefsiri üzerinden dini tahrif etmek amaçlanmıştı. Akif bu oyunun farkına varır varmaz tercüme işinden vazgeçmiş tercüme ettiği nüshaların bir kısmını gizlemiş diğer kısmını ise yakmıştır. Bu yüzden Mısıra sürgün edilmiştir. Elmalılı Hamdi ise Çok ağır bir osmanlı dili kullanarak Tefsir yapmış bu nedenle tefsiri herkes tarafından kolayca anlaşılamayacak kadar ağır bir dile sahiptir. Zaten Alimlerin yüzde doksanından fazlası ya sürgün edilmiş ya hapisle cezalandırılmış bir çoğu da ya açıktan idam edilmiş ya da faili meçhule kurban edilmiş, ya da sindirilmişti, bu nedenle onların emelleri nevş-ü nema bulmamış hevesleri kursaklarında kalmıştır.

Hamza Türkmen, Türkiye’de çok partili siyasi düzene geçildikten ve ortam yavaş yavaş nisbeten rahatlamaya başlayınca mealler yazılmaya başlanmıştır. Bu yazılan ilk dönem mealler arasında da en muteber meal ise Dr.Süleyman Ateş tarafından yapılan mealdir. Tespitinde bulundu.

Kur'an'ın türkçeye tercüme edilmesinin İslami bilinçlenmede büyük payının olduğunu vurgulayan Türkmen Bunun Kur'an Mealiyle sınırlı kalmadığını Osmanlının son dönemlerinde İslam dünyasında ıslah hareketlerinin başladığını Akif’in Mısır sürgününde tanık olduğu Muhammed Abduh ve Reşit Rıza gibi önder şahsiyetlerin İslamın temel kaynaklarının yeniden ve dünyayı sarmakta olan Tuğyana karşı daha iyi anlaşılabilmesi için gayret ettiklerini biliyoruz. Yine O dönemlerde Cemaleddin-i Efgani dünyayı saran tuğyan karşısında osmanlı padişahını uyarmak ve kollektif bir hareket başlatmak için İstanbul’a geldiğini, bu meyanda Urvet'ül-Vüska isimli bir dergi çıkararak ihya ve ıslah hareketinin toplumun tüm katmanlarına ulaştırmak için çaba gösterdiğini, Akif’in de İstanbul’a dönüşünde Sebil'ür-Reşad dergisini çıkararak bu ihya ve ıslah hareketine destek verdiğini ifade ettikten sonra İslam dünyasında başlayan ihya ve ıslah hareketlerinin önderlerinin yazdıkları eserlerin 70 li yılların sonlarına doğru türkçeye tercüme edildiğini bu tercüme hareketiyle beraber 80.li yıllardan sonra ciddi bir İslami uyanış hareketinin Türkiye’de de başladığını vurguladı.

Bu aydınlanmanın daha çok genç nesil içinde değer bulduğunu gelenekçi ilim çevrelerinin bu yenilikçi harekete karşı mesafeli hatta bazen katı bir muhalefet olarak durduğunu, ihya ve ıslah sorumluluğunun, inkılapçı ancak yeteri ilmi birikime sahip olmayan genç neslin omuzlarında kalmasına yol açtığını ifade eden Türkmen, alt yapısı ve metodolojisi olgunlaşmamış ancak imani hassasiyetinden dolayı sorumluluğu üstlenen bu nesil dışarıdan gelen tahlil ve analize tabi tutulmamış bu bilgilere sarılınca birbirinden farklı yaklaşımlar ve yorumlar ortaya çıkmış, Kur'an tebliğinin muhatabı olan toplum doğru tanımlanmadığı için de bazen tekfire varan nitelemelerle karşı karşıya getirilmiştir. Bu da ıslah ve ihya hareketi ile toplum arasında ciddi düzeyde bir güven sorunu oluşturmuştur.

Bütün bu izahatlardan sonra Kur'an'ın temel kaynak olarak önümüzde durduğunu onu doğru anlamak ve doğru yaşamak için gayret gösterdiğimiz sürece Allah'ü Teâlâ'nın Bize bilmediklerimizi öğretme lütfunu esirgemeyeceğini ifade ederek konuşmasını bitirdi.

Haber: Yusuf Dursun

ankara-20121230-2.jpg 

Önceki ve Sonraki Haberler