Çorum'da “Eğitimde Değişim ve Talepler” Paneli

Çorum'da “Eğitimde Değişim ve Talepler” Paneli

Çorum'da “Eğitim Sistemindeki Değişimler ve Müslümanların Talepleri” konulu panel düzenlendi.

Özgür-Der Çorum Şubesi, 2012-2013 dönemine ait etkinlikleri kapsamında “Eğitim Sistemindeki Değişimler ve Müslümanların Talepleri  ”  konulu panel düzenledi.

Özgür-Der Çorum Şubesinden Mustafa K.Üngör’ün yöneticiliğinde paneli; Batman Özgür-Der Şb. Eğitimci-Yazar Şefik Sevim, Eğitim Bir-Sen Çorum Şb. Bşk. Tahir Eşkil ve Özgür Eğitim-Sen Ynt. Krl. Üyesi Ali Aydın sundular.

Türkiye’deki laik seküler okul gerçeği, Tevhid-i Tedrisat kanunu, köy enstitüleri, Latin alfabeye geçiş gibi sosyal ve tarihsel hadiseleri ele almanın ötesinde istatistik veriler ışığında eğitim sisteminin gerçekliğini gözler önüne sermeye çalışan Şefik Sevim; çocuk mahkemelerinde 1997’de 58, 2003’te 278, 2004’te 440 dava açıldığını söyledi. Konuşmacı;

“Öncelikle, iktidar sınıfından lütuf beklemek, onlardan gelenlerle yetinip şükürcü davranma psikolojisi yanlıştır. Milli güvenlik derslerinin kaldırılması, Milli bayramların okul kapsamında geçmişe oranla abartılmadan kutlanması,  İlkokullarda tek tipleştirici, askeri vesayet anlayışını yansıtan andımızın halen mevcut olması müzminleşen bir sorun olarak durmasına rağmen, ortaokullardan kaldırılmış olması olumlu gelişmeler olarak kabul edilmelidir. Katsayının kaldırılması. Yerel diller, Kuran-ı Kerim ve Siyer derslerinin seçmeli ders statüsünde kabul edilmesi. İdareci atamalarında sınav/ puan sisteminin belirleyici kılınarak bireysel kayırmaların önüne geçilmesi ve 4+4+4 her ne kadar 652 sayılı kanun hükmünde kararname ile gerçekleştirilip kesintili eğitim olumlu bir gelişmeyse de yetersizdir. Kanaatimizce 5+3+4 olması usulen daha uygundur. Çünkü çocuğun ilkokulda uzun süreli kalması onun istikrar bulması için daha hayırlıdır. İdeal olan 5 yıldır. Bu süreci bir tuzak olarak değil, bir kazanım olarak görmeli.” dedi.

Alternatif Eğitim Kurumlarını Oluşturmalıyız

Eğitimle ilgili imamlar ve öğretmenlere ruh kazandırılması gerektiğini vurgulayan Sevim, samimi Müslüman çevrelerin öbekleşmeye dayalı yıpratıcı zemini aşarak alternatif projeler üzerinde yoğunlaşmaları zaruriyetinden bahsetti. Bu çerçevede camilerin ve okulların da değerlendirilmesi gereken mekânlar olarak algılanmasını hatırlattı.

Seyyid Kutub'un da altını çizdiği gibi daha sahih ve muhkem hedeflere erişebilmek için Kur'an merkezli bir ıslah ve inşa çabası içerisinde, Kur'ani kimliğimizi oluşturmanın ve güçlendirmenin ölümümüze kadar sürecek en temel ibadi bir görev olduğunu kavramamız gerektiğini ifade ederek sunumuna şöyle devam etti:

“Alternatif eğitimde en büyük sermayemiz ailemizdir. İslami hassasiyeti esas alan ailelerin okulla ilişkilerinde dikkat etmeleri gerekir. Okul aile birliklerinde görev almalılar.  İlköğretim çağındaki çocuklar, şahsiyet gelişimine dikkat edebilecek öğretmenlerin eğitimine verilmeli ve ebeveynler bu konuda hassas olmalılar.  Sanat, müzik, tiyatro, resim ve medya gibi alanlar, geleneksel algıyı aşarak çocuklarımızın bu alanlarda da yeteneklerini sergileyebilecekleri şekilde önemsenmeli ve değerlendirilmelidir. Hayatın her alanında Müslümanlar olmalıdır. Müslüman aileler çocuklarını sadece dünyevi kriterlerle belli mesleki yerlere yönlendirmemeli, İslami değer ve mesajların toplumsal meşruiyet kazanmasına vesile olabilecek alanları da önemsemelidirler. Hükümetin yaptıklarıyla yetinme psikolojisi aşılmalıdır.

Sendikalar; resmi ideolojiyi ve Kemalizm dayatmasını açıkça eleştirebildiği, eşyanın ve fıtratın yapısında uygun evrensel değerlere yönelebildiği, haklar ve özgürlükler mücadelesini öne çıkarttığı oranda birçok değerli ve birikimli öğretmeni harekete geçirebilir. ” dedi.

Geleneksel büyük cemaatlerin alternatif eğitim adı altında sergilenen çabaların arzulanan düzeyde alternatif model oluşturmadıklarının bir gerçek olduğunu söyleyen Şefik Sevim, sözlerine şöyle devam etti. “ Özel okul ve dershanelerin aile bütçelerine etkisi, öğrencinin müşteri gözüyle görülüp gereken disiplini sağlayamaması, öğrencilerin yeterli düzeyde değerleri muhteva eden etkinlik, programlara katılamaması ve özellikle özel okullarda öğrencilerin kendilerini bir kast sınıfına tabi görme gerçeği gözden kaçmamalıdır.” dedi.

Yıllardır bizde şekillenen statükocu muhafazakâr tavrın sorgulanması ile işe başlamak gerektiğini ifade eden konuşmacı, korku duvarları zihinlerde aşılmadıkça adım atmak mümkün olmayacaktır. İnancımızla, kimliğimizle çelişen, değerlerimizle çatışan iddiaların tartışmasız doğrular gibi körpe zihinlere boca edilmesine karşı çıkmalıyız. Sistem tarafından alınan kararların, uygulanan politikaların adeta kader gibi algılanması statükonun gücüne güç katmaktadır. Sorgulamayan, itiraz etmeyen, tepki göstermeyen yığınlar, egemenlerin gönüllü askerlerine dönüşmektedirler.  Sorumluluk bir yerlere havale edilmemeli, bizzat üstlenilmelidir. Aksi halde havale edilenlerin keyfini beklemek zorunda kalınır. Beklemenin ise sınırının olmadığı bilinmelidir. Eğitim binalarında, araçlarında ve müfredatında kişi putlaştırılmasına yönelik yaklaşımlar terk edilmeli; ideolojik kalıplar yerine düşünen, sorgulayan, eleştiren mantık öne çıkartılmalıdır diyerek sözlerini tamamladı.

Değişimin Öncüsü Öğretmenler Aktif ve Donanımlı Olmalılar

Değişimin öğretmenler tarafından gerçekleşeceğini hatırlatarak sözlerine başlayan Tahir Eşkil, usul, üslup, bilgi ve hikmetin öneminden bahsetti. Bu anlamda öğretmenlere büyük sorumluluk düştüğünü ve Allah’ın bizlere bunun hesabını soracağını söyledi. Kur’an-ı Kerim’den ayetleri zikrederek konuşmasına devam eden Eşkil; Rad Suresinde işaret edilen ‘Bir toplum nefsinde olanı değiştirmedikçe Allah o toplumu değiştirmez’ toplumsal yasasının temel ölçümüz olması gerektiğini vurguladı. Yine Kur’an’da zikredilen ‘…insan için ancak çalışmasının karşılığı vardır’ ayetiyle de dini tercihi ne olursa olsun, Allah’ın ancak çalışan insanlara karşılığını vereceğini belirtti.

Birleşmiş Milletlerin yayınladığı bazı istatistikî verilerden de bahseden Eşkil, Avrupa da ortalama okuma oranının %21, Türkiye’de bu oranın on binde bir olduğunu ve dünya genelinde 86. sırada olduğumuzu vurguladı. Batı ülkelerinde kişi başı kitaba yılda ortalama 165,00 USD, Türkiye’de 45,00 CENT ödendiğini söyledi.

Değişimin maddi menfaatleri ön plana almayan, özgün bir kadro ile gerçekleşebileceğini vurgulayan Eşkil, birbirimize tahammül etmek zorunda olduğumuzu, özeleştiri kültürümüzü arttırmamız gerektiğini belirtti. Özlük haklarının iyileştirilmesine hapsedilmiş sendikal anlayışın aşılması için de öğretmenlerin çaba sarf etmeleri gerektiğini kaydetti.

Toplumsal sorunların vahiyden uzaklaştıkça arttığını vurgulayan Eşkil; bilgi ahlaktan kopuksa sorunların yaşandığını, her sabah “küçükleri sevmeliyiz, büyükleri saymalıyız” ritüelinin hayatta bir karşılığının olmadığını ifade ederek sözlerini tamamladı.

Modern Eğitim Paradigması Sorgulanmalıdır

Öncelikle modern eğitim sisteminin niteliği, bağlantıları ve Türkiye’deki organizasyonu ve Türkiyeli Müslümanların sosyal-ekonomik durumu üzerinde konuşmak gerektiğini hatırlatarak sözlerine başlayan Ali Aydın, Türkiye’de eğitimin modern paradigma doğrultusunda kurguladığını belirtti.

Okulun, ulus temelli modern hayat tarzının kurucu merkezi olarak konumlandırıldığını söyleyen Ali Aydın, yeni yapının ihtiyaçları karşılamak üzere tasarlandığını ifade etti.

Türkiye’de ki Müslümanların taşraya sıkışmış olma, toplumsal niteliği arttırıcı düşüncel bir etkinlik ile uğraşma yerine, sürekli mevcut durum ile var olmanın sıkıntısını yaşadıkları söyledi.

Bu sıkışık durumun getirdiği sonuç olarak Müslümanların taleplerinde iki temel hususun öne çıktığını belirten Aydın, bunların İHL’ ye endekslenen din eğitimi ve başörtüsü sorunu olduğunu belirtti. Bu iki temel husus dışında yapısal sorgulamalar yeterince yapılmadı.

Din eğitimi ve kıyafet taleplerin de ilkesel bir duruş sahibi olmak gerektiğini vurgulayan konuşmacı, tüm dini tercihleri doğrultusunda toplumun taleplerinin sahiplenilmediğini, devletin tutumunun sahiplenildiği şeklinde eleştiriler getirdi.

Zorunlu eğitimin sorgulanması, itiraz edilmesi gerektiğini, eğitimin içeriği, işlevselliği ile ilgili tartışmaların yapılmasını hatırlatan Ali Aydın, başarısızlığın arızi, tali bir sorun değil, yapısal bir sorun olduğunu ifade etti.

Türkiye’de var olan diploma baskısından da bahsederek,  gençlerin çoğunlukla sadece diploma almak için okula gitmek zorunda kaldığını söyleyerek sözlerini tamamladı.

Program soru cevap ve karşılıklı görüş alış verişlerinin ardından sonra erdi.

 

Önceki ve Sonraki Haberler