“Kürt Sorununda Çözüm Sürecine Bakışımız”

“Kürt Sorununda Çözüm Sürecine Bakışımız”

Amasya Özgür-Der Temsilciliğinde “Kürt Sorununda Çözüm Sürecine Bakışımız” Konulu Seminer Yapıldı.

Dernek salonunda gerçekleştirilen ve Özgür-Der Diyarbakır Şubesi Yönetim Kurul Üyesi Abdulhakim BEYAZYÜZ tarafından verilen seminerde özetle şu hususlar dile getirildi.

Kürt Sorunun Oluşum Süreci

Peygamberimiz Medine’ye hicret ettiğinde, Medineliler Evs ve Hazreç diye iki kabileye ayrılmış ve geçmişte pek çok defa kabilecilikten kaynaklanan iç savaşlar yaşamış durumda idiler.

3.Ali İmran Suresi 103. ayette açıklandığı üzere, Medineliler Allah’ın ipi olan Kur’anın hükümlerine topluca sımsıkı sarılmak suretiyle kardeş oldular ve dünyada iç savaştan ahirette de cehennemden kurtuldular.

Türkler ve Kürtler’de tıpkı Medineli Evs ve Hazreç kabileleri gibi Allah’ın dini islam sayesinde kardeş oldular. 1071’de Malazgirtte, ardından gelen Hıristiyan Haçlı saldırılarında, Çanakkale’de ve başka savaşlarda omuz omuza kafirlere karşı savaştılar.

Fakat ne zamanki Türkiye Cumhuriyeti 1923’lerden itibaren laiklik eksenli Türk Ulusçuluğunu benimseyip, islamı arka plana atarak Anadolu’daki tüm halkları Türk olmaya zorlamaya başladı, Kürt sorunuda bu tarihlerden itibaren oluşmaya başladı.

Tek Üst Kimliğimiz İslamdır

Her birimizin pek çok kimliği vardır. Erkek yada kadın olmak, esnaf yada memur olmak, türk yada kürt olmak, Anadolulu yada İranlı olmak gibi.

49.Hucurat Suresi 13. ayette belirtildiği gibi, tüm bu kimlikler Allah katında bir üstünlük kriteri değil, sadece dünya hayatımızı kolaylaştırmak için irademiz dışında verilmiş alt kimliklerdir.

Allah katında tek üstünlük kriteri Allah’ın dinine sımsıkı sarılmak suretiyle yaşamak olan takva olup, bu takvanın gereği tek üst kimliğimizde islamdır. İslam diğer saydığımız tüm alt kimliklerin üstünde olan ve bu alt kimlikleri tanzim edip belirleyen esas – gerçek kimliğimizdir.

Osmanlı döneminde islam esas ve tek üst kimlik olduğundan, bu kimliğin şemsiyesi altında sadece Türk, Kürt, Laz, Çerkez gibi islam toplulukları değil, Müslüman olmayan Rum ve Ermeni topluluklar bile barış ve esenlik içinde yaşadılar yüzlerce yıl.

Laiklik Eksenli Türk Ulusalcılığı İslam Kardeşliğini Zayıflatmıştır

Türkiye Cumhuriyetinin Laiklik Eksenli Türk Ulusçuluğu ideolojisi, Anadoludaki Türkler dışındaki başta Kürtler olmak üzere, Lazlar, Çerkezler, Gürcüler ve diğer etnik unsurlar arasındaki din kardeşliği bağını zayıflattı.

İslamın devlet yönetiminden ve kamusal alandan dışlanıp uzaklaştırılması, etnik kimliklerin yok sayılması ve dillerinin yasaklanması, özellikle Kürt toplumunda tepki doğurdu ve 1925’te Şeyh Said isyanına, ardından Ağrı isyanına ve başka isyanlara sebep oldu.

Bu isyanlar çok şiddetli ve zalimce bastırılıp, kadın ve çocuklar dahil binlerce Kürdün katledilip, binlercesinin batı illerine sürülmesi, Kürt toplumunda kalıcı izler bıraktı.

Kürt Sorunu İle PKK Sorunu Aynı Değildir

Kürt Sorunu yukarıda açıkladığımız nedenlerle 1923’lerde oluşmaya başlamış 90 yıllık bir sorun olup, 1980’lerde 30 yıl kadar önce başlayan PKK sorunu ile aynı değildir.

PKK, 1970’lerden itibaren laik ve ateist Türk Solu ile beraber oluşup, bilahere laik ateist Kürt Solu olarak Türk solundan ayrışan bir hareket olup, aslında Kürt halkının islami anlayışı ve kadim gelenekleri ile uyuşmayan bir harekettir.

Daha önce kurulmuş küçük bir örgüt olan PKK, özellikle 12 Eylül 1980 İhtilalinde Diyarbakır Cezaevinde sırf Kürdüm diyen ve Kürtçe konuşan insanlara yapılan insanlık dışı işkence ve zulümler nedeniyle iyice güçlenmiş ve orduya karşı gerilla savaşına başlamıştır.

Laiklik Eksenli Türk Ulusalcılığı Laiklik Eksenli Kürt Ulusalcılığını Tetiklemiştir

Kürtler Anadolu’da Türklerden yüzlerce yıl önce yaşamakta olup, Türklerden önce Müslüman olmuşlardır. Türklerin 1071’den itibaren Anadoluya yerleşmeye başlamaları ile, islam kardeşliği bağı ile birbirlerine bağlandılar.

Ne zamanki 1923’lerden itibaren kendilerini Türklerle kardeş kılan islam bağı zayıflatıldı, Kürtlerin Türklere olan kardeşlik bağıda zayıflamaya başladı.

Kürtlerle Türkleri kardeş kılan islamın devlet yönetiminden ve kamusal alandan dışlanması, Türk Ulusçuluğu yapılarak Kürt kimliğinin ve dilinin yok sayılması, Kürtlerin zorla kendilerini Türk saymaya ve Türkçe konuşmaya zorlanması uygulamaları, 1970’lerden itibaren laiklik eksenli Sol Kürt Ulusalcılık akımının oluşmasını tetiklemiştir.

Kürt Toplumunun PKK’ya Yönelmesi Devletin Yanlış Politika ve Uygulamalarının Sonucudur

Başlarda Kürt toplumunun islami anlayışı ile PKK’nın laik ve sol anlayışı uyuşmazlığı nedeniyle toplumsallaşamayan PKK, devletin PKK ile Kürtleri ayrıştırmayıp, her Kürde adeta PKK’lı gibi yaklaşması neticesi ciddi bir toplumsal zemin bulmuştur.

Özellikle 1990 ile 1998 arasında PKK ile savaş adı altında adeta Kürt halkına savaş açılması, yüzlerce köyün yıkılıp boşaltılması, binlerce suçsuz insanın faili meçhule kurban gitmesi, halka yapılan çeşitli zulüm ve haksızlıklar, özellikle Kürt İllerinde yaşayan kürt toplumunun önemli bir kısmının PKK’ya yönelmesine ve Abdullah ÖCALAN’ı kurtarıcı lider olarak görmeye başlamasına sebep olmuştur.

Bu gün itibarıyla PKK’ın legal siyasi partisi olan BDP Kürt illerinde yaşayan halkın neredeyse yarıya yakınının oyunu alır hale gelmiş ve PKK artık toplumsallaşmıştır.

Bu Gün Devlet Yaptığı Hataların Farkına Varmış ve Çözmeye Niyetlenmiştir

Yukarıda bahsettiğimiz olumsuz durum son yıllarda devlet tarafından doğru okunarak, PKK sorunu ile Kürt Sorununun ayrı sorunlar olduğu, öncelikle PKK sorununun halledilmesinin ardından Kürt Sorunun halledilmesi gerektiği anlaşılmıştır.

Bu anlayış sadece AK Partinin değil, genelde devlete hakim olan tüm unsurların ulaştığı bir anlayış olup, özellikle iç savaştan beslenen Ergenekon yapısının tasfiye süreci ile, bu anlayış devlete hakim olmaya başlamıştır.

Kürt kimliğini ve dilini yok sayan Türk Ulusçuluğundan vazgeçilerek, hiçbir ırkı ve dili yok saymayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı zemininde buluşulması halinde Kürt Sorununun çözülebileceği anlayışı, çözüm sürecinin başlamasına zemin oluşturmuştur.

Çözüm Sürecinin Başlamasına Etki Eden Faktörler

Devlet ve PKK’nın silahla amaçlarına ulaşamayacaklarını anlamaları, Türk ve Kürt toplumlarının savaştan bıkıp barışçıl çözümü arzular bir hale gelmesi, Türkiye’nin ciddi bir bölgesel ve küresel güç haline geliyor oluşu, AK Parti iktidar kadrolarının İslamcı ve ümmetçi bir gelenekten geliyor olmaları ile; Abdullah ÖCALAN’ın Türkiye’den ayrılacak bir Kürt Ulus Devletinin Kürtlerin menfaatine olmadığı, Kürtler, Türkler, Araplar ve diğer kavimlerin beraberce yaşamalarının zorunlu olduğu anlayışına evrilmesi gibi faktörler çözüm sürecini tetiklemiştir.

Ayrıca, Irak ve Suriye’deki gelişmeler ile İran’la yaşanan çekişmelerde süreci tetikleyen dış faktörler olarak göze çarpmaktadır.

Çözüm Sürecinin Başarı İhtimali

Çözüm süreci öncelikle PKK sorununu çözmeyi, bilahare Kürt Sorununa kalıcı bir çözüm bulmayı amaçlıyor.

Bu amaçlara ise üç aşamada ulaşılmak isteniyor. Öncelikle PKK’nın silahlı unsurlarının sınır dışına çıkarılması, bilahare PKK’nın tamamen silah bırakması ve bu süreç içinde Kürt toplumuna meşru tüm haklarının verilerek sorunu tamamen bitirecek adımların atılması.

Türkiye toplumunun genelinin çözüme arzulaması ve desteklemesi, AK Parti kurmaylarının çözüm konusundaki samimiyet ve isteklilikleri, Abdullah ÖCALAN’ın bağımsız devlet anlayışından vazgeçmesi ile PKK ve BDP ile bunları destekleyen Kürtler üzerindeki hakimiyeti sürecin başarı ihtimalini artıran unsurlar olarak göze çarpmaktadır.

Çözüm Sürecine Bakışımız

Kürt sorunu devletin 90 yıllık laiklik eksenli dayatmacı Türk Ulusçuluğu politika ve uygulamalarından kaynaklanmakta olduğundan, nihai ve gerçek çözümü ancak islamın dışlanmış olduğu devlet yönetimi ve kamusal alana tekrar dönüp, toplum bazında tek ve gerçek üst kimlik olarak hakim olmasıyla mümkün olabilecektir.

Lakin, böyle bir dönüşüm devlet ve toplum bazlarında arzulansa bile, gerçekleşmesinin zaman alacağı ve ciddi çabalar gerektireceği açıktır. Toplum ve devlet bazında islami bir dönüşüm oluşması sürecinin bir başlangıcı ve zemini olarak mevcut çözüm sürecini halkımızın, islamın ve müslümanların maslahatına uygun ve olumlu görüyoruz.

Bu nedenle, vahiy (Kur’an – İslam) merkezli, sadece Türk ve Kürtler değil, tüm kavimlerin eşit kardeşliğini esas alan gerçek çözüme ulaşılması sürecine olumlu bir başlangıç ve zemin teşkil edeceğini umduğumuz çözüm sürecini destekliyoruz.

Çözüm süreci istenen amaçlara geç ulaşsa yada tam ulaşamasa bile, yine de olumludur. En azından 30 yıldır insanlarımıza kan kusturan anlamsız bir çatışmanın bitmesi, insanların fikirlerini özgürce ifade edebilecekleri bir zemin oluşturacak; bu zeminde Türkler ve Kürtler arasında duygusal kopuşun ve kırılma onarılabilecektir.

Elbette çözüm süreci sancılı olacak, PKK ve devletin içindeki süreci arzulamayan derin güç odakları ile dış güçlerin sabotajları ve engel çabaları söz konusu olacaktır.

Çözüm Sürecindeki Konumumuz ve Görevlerimiz

Diğer tüm toplumsal sorunlarımız gibi Kürt sorununun gerçek ve nihai çözümü, islamın devlet yönetimi ve kamusal alanda gereken yerini aldığı ve islami kimliğin tek gerçek üst kimlik haline geldiği zaman olacaktır.

Bunun sağlanması ise, gerçek islami bilinç ve duyarlılık sahibi kişi ve cemaatlere ağır sorumluluklar yüklemektedir. Çözüm sürecinin oluşturduğu olumlu hava ve zeminden faydalanarak, halkımızın alt yapısında bulunan islami duyarlılığı bilince dönüştürmek; 3.Ali İmran Suresi 103. ayette belirtilen Kur’an eksenli islam kardeşliğini oluşturmak, bu kişi ve cemaatlerin yapacakları özverili çalışmaları sayesinde mümkün olabilecektir.

Yani devletin ve PKK’nın başlattığı çözüm sürecini desteklemekle yetinmemek, bu sürece kendi islami çözüm sürecimizle aktif olarak katılmak suretiyle dünyada ve ahirette kurtuluşumuza vesile olacak gerçek çözüm sürecini başlatmalı ve yürütmeliyiz. 

beyazyuz-20130513-02.jpg

 

Önceki ve Sonraki Haberler