Sarıyer’de Kürt Sorunu Konuşuldu

Sarıyer’de Kürt Sorunu Konuşuldu

Sarıyer Özgür-Der’de Kürt sorunu tarihi ve aktüel vecheleriyle birlikte ele alındı. İsmail Ceyran tarafından sunulan konu, katılımcıların da katkılarıyla karşılıklı sohbet şeklinde işlendi.

Batı Avrupa’da gelişen Milliyetçilin/Ulusalcılığın etkilerini irdeleyerek sunumuna başlayan Ceyran Kürt Sorunu’nun Cumhuriyet dönemindeki tarihi arka planı üzerinde durdu. Lozan’dan Şeyh Said hadiselerine ve Şark Islahat Planına değin geniş bir çerçeveden konuya izahlar getiren Ceyran, 1960 darbesi, 12 Mart muhtırası, 12 Eylül, Diyarbakır Cezaevi, Özal dönemi, 90’lı yıllar ve günümüz açılım süreçlerine dair kırılma noktaları üzerinden geniş değerlendirmelerde bulundu.

Modern Ulusçuluğun Kaynağı Batı’dır

Batı’da olgunlaşıp gelişen ulusçuluğa ve İslam coğrafyalarındaki ulusçulukların teorik arka planına değinen Ceyran; sömürgeci çabaların ve oryantalistik çalışmaların etkilerinden söz etti. Batı’nın “ulus kavramı”nı Ümmetçiliği zaafa uğratmak ve Batı dışı devletleri parçalamak için kullandığını belirten Ceyran “18. ve 19. Yy.’da Avrupa ‘da Türkoloji ve Arapoloji Enstitüleri kurulmuş ve Batıdışı ulusçuluk teorilerini kurgulamış ve inşa etmiştir.”dedi. Bu konuda örnekler de sunan Ceyran Türkçülüğün esaslarının girişinde Türk gramerini Davids Lomley, Kürtçe grameri de Mezopotamya’da 19 yıl yaşayan Katolik Papaz İtalyan Garzoni’nin oluşturduğunun altını çizdi.

Batılı düşüncelerden etkilenen Jöntürk ve Jönkürtler’den bahisle, Kürt meselesinin fiili başlangıç noktası olarak Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemini işaret eden Ceyran, fiiliyatta da, özellikle Lozan’la birlikte başlayan Cumhuriyet döneminde de Kurtuluş savaşı dönemindeki antlaşmaların bozulduğu, hilafetin kalkmasının da bunun tuzu biberi olduğunu vurguladı.

Bu dönemde üretilen Siyasal Türklüğün İslam’a karşı bir dini inşai süreç olduğunu belirten Ceyran, Siyasal Türklük bu ülkede birileri Laz, Pomak, Çerkes, Kürd olduğu için değil, İslam olduğu için üretildiğini; nitekim modern ulusçulukların kendilerini dinin karşısına koymak gibi reflekslerinin günden güne güçlendiğini belirtti. Kürt ulusalcılığının da Türk ulusçuluğundan kopyalanarak, çeşitli taklidi unsurlarla yaşanan siyasal, toplumsal trajedilerin de etkisiyle birlikte geliştiği/geliştirildiğini vurgulayan Ceyran, adet, gelenek-görenek ve ananelerin aşağılanması politikalarının sadece Kürtler için değil, Balkanlar ve Kafkaslardan gelen tüm halklarla ilintili olduğunu, anadilin konuşulmasının yasaklanmasının da 1926 Türk Ocaklarından bu yana Balıkesir, Bursa gibi iller de dahil olmak üzere, bu halkların İslam’a ait olan kültürel, tarihsel tüm unsurlardan sıyrılmaları adına gerçekleştirildiğinin altını çizdi.   

Siyasal Kürtlük Siyasal Türklük Sayesinde İvme Kazandı

1925-27 yıllarının tüm ülke sathında tam bir kıyım dönemi olduğunu vurgulayan Ceyran, Şeyh Said hadiseleri, İstiklal mahkemeleri, Takrir-i Sukûn kanunu, Hıyanet-i Vataniye kanunu, şapka hadiseleri gibi gelişmeler ve uygulamalar üzerinden birçok masum sivilin katledildiğini, din alimlerinin, kanaat önderlerinin, TCF gibi muhalif parti yandaşlarının, İstanbul basınının velhasıl tüm muhaliflerin susturulup sindirilmelerinin amaçlandığını belirtti. Böylelikle bu satıh üzerinde asimilasyonlara dayalı tektipleştirme ve inkılabi sürece dayalı, Batılı-seküler bir ulus devlet kurmanın amaçlandığı vurguladı.

Bu dönemlerin Mustafa Kemal’in tek adamlaşma süreci olduğunu belirten Ceyran daha önceleri Mustafa Kemal “Türk, Kürt, Laz, Çerkez hep birlikte anasır-ı İslam’ız” söylemini terk edip “Biz açıkça Türk milliyetçisiyiz, Türklüğe muhalefet edecek her anasırı kesip atacağız, Türk olmayanlar anca hizmetçi olabilir” söylemine geçiş yaptığını kaydetti.

Dersim’in Cellatları Kimler

Yaşanan Mezalimlere tarihi bir örnek olarak Dersim’e değinen Ceyran, katliamda onbinlerce insanın katledildiği ve yine onbinlercesinin demografik değişime tabi tutulduğunu vurguladıktan sonra, Alevi kesimlerin de Dersim’in gerçek katillerinin peşine düşmesi gerektiğini vurguladı. Dersim’de bir isyan olmamasına rağmen bir “tedip, tenkil ve tehcir harekatı” gerçekleştirildiğini vurgulayan Ceyran, Yavuz ismini duyduklarında tüyleri diken diken olan kesimlerin Dersim’in gerçek cellatlarının kimler olduğunu cesurane bir şekilde tartışmaları gerektiğini belirtti.

Ulusçuluğun Tepkiselliği Sistem Tarafından Kullanılmıştır

Ulusçuluk anlayışının tepkisel olduğunu da ifade eden Ceyran buna örnek olarak 1960 darbesinden dört gün sonra tutuklanan ve kamplarda tutulan yüzlerce insanın bugünkü çocuk ve torunlarının PKK ve KCK kadrolarını oluşturmasını gösterdi.

Binlerce Köy Boşaltıldı

80 yıllık cumhuriyet döneminde bölgede ret, inkar, sürgün ve asimilasyon politikalarının hayata geçirilmesi için örf-i idare, Umumi Müfettişlik, Sıkıyönetim ve Olağanüstü hal gibi uygulamaların yürürlüğe girdiğini, 12 Eylül darbesinde toplumsal dinamiklerin bastırıldığını ve Kürt Sorunu’nda militarist anlayışa dayalı bir çözüm politikası izlendiğini ifade etti. Bölgede binlerce üzerinde köyün boşaltıldığını, göçler yüzünden mesela 280 bin olan Diyarbakır nüfusunun bir buçuk milyona çıktığını, milyonlarca insanın yerlerinin değiştirildiğini ve bu insanların büyük ekonomik sıkıntılar yaşadığını hatırlattı.

Özal’ın Ölmesiyle Ateşkes Sona Erdi

1993 yılında Özal’ın PKK ile makul bir siyaset izlediğini ve PKK’nın ateşkes yaptığını, Özal’ın bu dönemde siyaseti askerin vesayetinden kurtarmaya çalıştığını vurgulayan Ceyran, Özal’ın ömrünün bu projeyi bitirmeye yetmediğini söyledi. Özal’ın ölümüyle ateşkesin de sona erdiğini belirten Ceyran, Necmettin Erbakan’ın da konuyla ilgili adımlar attığını belirtti.

Sistemin Baskısı PKK’yı Güçlendirdi

PKK’nın 1970 ortalarında sol hareketlerden ayrışarak kendi örgütlenmesini yaptığını ve 1980 darbesinden güçlenerek çıktığını vurgulayan Ceyran, sistemin tüm baskı ve inkar politikasının PKK’yı beslediğini dile getirdi ve PKK’ya olan rağbetin bu politikalar sebebiyle arttığını ifade etti. PKK’nın Marksist/Leninist bir çizgiden Sol Sentezci bir yapıya dönüştüğünü vurgulayan Ceyran, örgütte eskiden beri iki ana damarın etkili olduğunu, çözüm sürecinde de, bugünlerde de bunlar arasındaki ayrışmaların da dikkat çektiğinin altını çizdi. Bu bağlamda Derin PKK ve Kürt Ergenekonu üzerinde durdu.

PKK içinde Öcalan’ın tartışmaz bir önder olmakla birlikte, aynı zamanda olduğunu dile getiren vurgulayan Ceyran, bu önderliğin zaman zaman sorgulatılmaya çalışıldığını, itibarının çözüm sürecinin aleyhine yıpratılmak istendiğini söyledi. Bu bağlamda Öcalan’ın Marksist/Leninist paradigmadan Bölgesel Sosyalizm ve Ulusal Sosyalizme evrilmelerini, Bağımsız Kürdistan’dan Demokratik ulusalcılığa evrimle sürecini, Öcalan’ın demeçleri ve örnekler üzerinden değerlendirdi.

Zaman zaman hükümetin de politikalarının eleştirildiği sunumda, çözüm sürecinin desteklenmesi ve süreci yönlendiren politik aktörlerin bu bağlamda desteklenmesinin önemine vurgu yapan Ceyran, bunun bizim İslami taleplerimizin ve tevhid ve adalet üzere olan yürüyüşümüzün bir gereği olduğu, bu yürüyüşü zedeleyecek söylem, politik tutum ve çift kutuplu dünyadan kalma refleksler ve ezberlere kurban verilmemesi gerektiğini hatırlattı.  Her sorunda olduğu gibi, bu sorunun çözümünde de temelde vahyin şahitliğine ihtiyaç olduğunu belirten Ceyran, bizim savunularımızın ve kimlik siyasetimizin seküler, laik, sosyalizan, ümmetçiliğe zarar veren yaklaşımlardan beri olması gerektiğini belirtti.

KCK, PKK’nın bölgedeki totaliter siyaseti ve Ortadoğu denklemlerinde Kürt sorununun aldığı şekil gibi konular üzerinden soru ve cevapların yer aldığı bölümün ardından program sona erdi.

 

sariyer_seminer.jpg

sariyer_seminer+.jpg

Önceki ve Sonraki Haberler