"İslami Direniş Hattında Farklılıklar ve Tuzaklar"

"İslami Direniş Hattında Farklılıklar ve Tuzaklar"

Ankara Özgür-Der Şubesi’nde yeni dönem seminer programları Hamza Türkmen’in "İslami direniş ve uyanış hattında farklılıklar ve tuzaklar" başlıklı konferansla başladı.

Hamza Türkmen'in sunduğu seminerin özeti: 

İçinde yaşadığımız toplum genel anlamda Müslüman, ama Kitabımız Kur’an bu toplumun ‘hayat rehberi’ değil. Kuran’la inşa olmuş ‘şahidlik bilinci’ toplumda henüz istenilen düzeyde değil. Zulme, tuğyana, ifsada ‘La’ diyen, aynı zamanda  Allah’ın ayetlerinden mülhem güzellikleri genç nesillerle buluşturan, toprağa/arz üzerine sağlam tohumlar saçabilen nüveler olmalıyız.

Tarihi süreç içinde vahiyle ve fıtrat yoluyla bağlarımız iyice zayıfladı. Yeniden vahiyle ve fıtratla bağlarımızı sağlamlaştırıp istikametimizi düzeltmeliyiz. ‘Sıratı Müstakime Yöneliş’ çabalarımızla netleşmeliyiz ve din algımızı dosdoğru temeller üzerinde yeniden inşa etmeliyiz. Allah’ın yeryüzü dini olarak seçtiği İslam’ı bilinç seviyemizde olgunlaştırıp hayatın tüm alanlarında hakim/etkin hale getirmeliyiz. Dini kendi vehimlerimizle değil, Rahmani ilkeler doğrultusunda yeniden kavramalı, ıslah çabalarımızla topyekûn seferberlik içinde olmalıyız.

‘Tahkik’ çabalarımızla dinin ilkelerini belirlemeye yönelelim. ‘Sabitelerin, değişkenlerin’ (Muhkem-Müteşabih, Mufassal-Mücmel, Hüküm-İctihad) neler olduğunu  iyice idrak edelim. Müslümanlığımızın görünür bilinir olması, çevremizde belirleyen olması için ‘’Ey iman edenler! Allah'a, peygamberine, peygamberine indirmiş olduğu Kitab'a ve daha önce indirmiş olduğu Kitab'a iman edin.’’(Nisa 136) uyarısıyla kendimizi hesaba çekelim.

İnsanın beş temel ihtiyacının karşılanması ve korunması gerekir. ‘Zaruratı Hamse’.  Can, akıl,mal, nesil, din emniyetinin güvence altına alınması gerekiyor. Bu ihtiyaçlarımızı hangi ölçüye göre belirleyeceğiz. Bunu sınırlı olan beynimle, kapasitemle nasıl yapacağım?  Firavun gibi “Ben bilirim, ben sizin rabbiniz değil miyim?” diyen ben merkezli/hedonist halimizle her şeyi ben bilirim dediğimiz zaman çatışma başlıyor.

‘Siz tedebbür etmiyor musunuz?’ (Nisa 82) deniliyor. ‘’De ki: 'Size bir şeyi öğütlüyorum: Allah için ikişer ikişer ve teker teker durup sonra düşünmenizi. (Göreceksiniz ki) arkadaşınızda hiçbir mecnunluk yoktur. O ancak şiddetli bir azabın öncesinde sizin için bir uyarıcıdır.' (Sebe 46)

Kur’an sahabeden bu yana korunarak geldi. Muhtelif mezhepler var ama kitap aynı.”Yakin” özelliğini aynen koruyor. Oryantalistlerin onlardan etkilenen bazı tarihselcilerin yaklaşımlarıyla değil, bizzat Kur’an’ın kendini  tanımlamasıyla ‘korunmuş, yakin, hak bir bilgiyle’ geldi.  Herkesin kılavuzu/rehberi anlaşır bir kitap, hayat kitabı, insanları karanlıktan aydınlığa çıkartan bir kitap.

Bizlerin inanca müteallik akaid konuları olarak bildiklerimizin çoğu zannidir/kelamidir, yani yorumlarla oluşmuştur. Yararlanırız ama bunlar akaiddir diyemeyiz. Rasulullah (s) ın akaid kitabı Kur’anı Kerim’di. Kuran’daki kapalı lafızları anlamlandırma çabalarımız yaklaşımlarımızdır; akaid değildir.  İşte ‘sabiteler ve değişkenler’  konusu bu alanda çok net olmalıdır. Bilginin kaynağı meselesini Kur’an ekseninde ele almalıyız. Yoksa keşf, rüya, düğümlere üfürenlerin ortaya çıkmasını engelleyemeyiz.

İslami mücadelede yöntem konusu: Kimse kendi yorumunu asıldır, Kuran’dır ve itikadın kendisidir diye sunmamalı. Yönelimimiz düşünce, fikriyat ve çıkarsamalarımız Kur’an’ın konuyu ele alış niteliği/değerliliği üzerinden olmalıdır. İslam’ın temel esasları Kur’an’ın inanç ve ameller olarak tanımladığı muhteva zemininde şekillenmelidir.

İmanla amelin bütünleşmesi “el birr” olarak tanımlanıyor. Temel ibadetlerimiz, hayat minvalimiz ayette anlatılan eksen üzerinde kurulu olmalıdır;

Yaşadıklarımızla Kuran’ın bağını kurma açısından ilk inen ayetler ‘şahitlik, basiret, sorunları çözümleme ve tertil okumaları’ üzerinde duruyor.

Biz Müslümanlar için en büyük nimet Kuran’la bağımızın sürmesidir.  Bağların hangi alanda zayıfladığının tespitini yapmak önemlidir. Günümüz toplumlarını değerlendirdiğimizde itikatta, amelde, ahlakta, oluşturduğumuz kurumlarımızda, hülasa yaptığımız işlerde ‘nimetten/dinden’ uzaklaşmışız. İslamın bilinç dünyamızda sıralamasını ya kültüre indirgemiş veya batıl yorumlar üzerine bina etmişiz.

Birlikte Kurani ölçülerimizle aynılaşmaya çalışmalıyız. Bizi diğer insanlardan ayıran bu duyarlılıklarımızı İslami kimliğimizle öne çıkan mümeyyiz vasfımızı daha nitelikli bir zemine taşımalıyız. Çare ne doğuda ne batıda aranmalı çare sadece Kuran’dan aranıp bulunmalıdır.

İslam Dünyasında ana hatlarıyla üç ekol öne çıkıyor;

1- Dünün modernistlerinin başlattığı bugünün gelenekçi din anlayışı; Mukallid, tahkik etmeyen, tedebbür, tefekkür etmeyen din anlayışı. Bu insanlar da İslamı yaşama gayretindeler. Kitap bu kesim tarafından bizlere ulaştırıldı, helali haramı biz onlardan öğrendik ama yetmez.  Terk edilmiş bir kitap gerçeği var. Hayatı bu kitaba göre dizayn etmemiz gerekiyor.

2- Bugünün modernistleri; Modern anlayışla Kur’anı yorumlamak istiyorlar. Mevcut kelam kitapları bunları cevaplandıracak durumda değil. Bizi en yakından ilgilendiren ‘tarihselcilik hastalığı’ var. “Tarihselcilik” her ilahiyat fakültesinde müstakil ders olmalı. Bizim yararlandığımız boyutlar var ama bu uğraşlar korunmuş kitabı tartışmaya açıyor.

3- Islah ekolü, yeniden vahye yönelme çabaları; Allah’ın hükmünün anlaşılmasında netliği yakalamak, vahiyle hayatın bağlarını kurmak. Bu çizginin ana eksenini ‘tahkik’,‘şura’,’kararlılık’ oluşturmalı, fikri -ameli konuların yöneliminde ‘istişare, müminlerin ortak aklı ve ittika vasfı’ hayatlara yön vermeli. Ümmet olma yolunda güçlenmedikçe istişareyi, fikri netliği, biz olma fikriyatını ortaya koymamız mümkün olmayacak.

Mücadeleyi mücadele sahasında kazanacağız. Günümüzde Türkiye’de süren alan açma çabalarını Ümmet coğrafyasındaki İslami Hareketler ilgiyle takip ediyorlar. Dışarıdan bakınca resmi tabulara boyun eğerek de olsa yerel ve küresel vesayetten uzaklaşma süreci Ümmet coğrafyasında değerli görülüyor.

Islah ekollerinin Rad Suresinde (Ra’d/11)vurgulanan toplumsal değişim sünnetullah yasalarının kavranmasıyla ümmetin diriliş süreci yeniden başlayacak nimet geri dönecektir. Bu meyanda bir dönem bu kararlılıkla neşriyata sunulan ‘Menar, Sıratı Müstakim, Urvetu-l Vuska’  gibi dergiler önemli bir fonksiyon icra etmişler ve bu gün bile bizlere ilham vermektedirler. 

Önceki ve Sonraki Haberler