Kocaeli'de Pakistan ve Bangladeş Konuşuldu

Kocaeli'de Pakistan ve Bangladeş Konuşuldu

Özgür-Der Kocaeli Temsilciliğinin düzenlediği “Pakistan -Bangladeş’’ konusunu Ali Değirmenci Kocaeli Sivil Toplum merkezinde sundu.

Özgür-Der Kocaeli Temsilciliğinin 2 haftada 1 düzenlediği "Müslüman Coğrafya Seminerleri"nin "Ümmetten Ulusa, Ulustan Ümmete Hint Alt Kıtası'' başlıklı sunumunun 2. oturumu "Pakistan -Bangladeş'' başlığı altında Edebiyatçı-Yazar Ali Değirmenci'nin sunumuyla Kocaeli Sivil Toplum merkezinde gerçekleştirildi.

Hint Alt Kıtası'na dair tarihî bilgiler aktararak konuşmasına başlayan Ali Değirmenci, daha sonra bölgenin İslamlaşma süreci ve bunda rol oynayan gelişmeler ve aktörlere projektör tuttu. Bölgenin İslam'la tanışmasının tarihsel olarak manidar olduğunu belirten Değirmenci, diğer birçok alanda olduğu gibi Hindistan tarihi bağlamında da Müslümanların yetersizliğini eleştirerek oryantalistlerin çalışmalarına mecbur kalışımızın acı olduğunu söyledi.  Müslümanların bu bölgeye girişinin daha Hz. Muhammed'in sağlığında miladi 629 yılında Arap yarımadasından muhtemelen gemilerle Hindistan'a geçen bir grup Müslüman tüccarın Batı Hindistan dolaylarında yerleşik bir hayata geçerek başladığını belirtti.

Müslümanların diğer birçok bölgede olduğu gibi burada da güzel örneklikler ve üretimler ortaya koyduğunu belirten Ali Değirmenci, İslam'ın sadece kılıçla dış dünyaya açıldığı iddiasının haklı bir temelinin olmadığını söyledi. Bu bağlamda indirgemeci bir tutumla Emevilere de haksızlık yapıldığı kanaatinde olduğunu belirten Değirmenci, Müslümanların dışa açılma süreçlerinde kılıca mutlaka kalemin de eşlik ettiğini kaydetti. Sadece kılıçla veya askeri güç ile yapılan yayılmaların sağlıklı ve uzun ömürlü yayılmalar olmadığını ve bu tür hareketlerin her zaman fiyasko ile sonuçlandığını söyleyen Değirmenci, bunun en çarpıcı örneğinin 11. YY.'da Müslüman coğrafyasını istila etmeye çalışan Moğollar olduğunu, bu kavmin herhangi bir kültür medeniyet adalet söylemi ve ürünü olmadığından dolayı istila ettikleri ve gittikleri her yerde değişime uğradıklarını belirtti.

Daha sonra Hint Alt Kıtası bağlamında Pakistan ve Bangladeş'in ortak tarihine değinen Ali Değirmenci; Hindistan'da İngiliz emperyalizminin yol açtığı olumsuzluklar, işgal karşısında Müslümanların geliştirdiği yaklaşımlara dikkat çekerek bu meyanda Sir Ahmed Han, Mevlana Ebu'l Kelam Azad, Ghandi, Muhammed İkbal, Muhammed Ali Cinnah, Mevdudi gibi şahsiyetlerin düşünce, arayış ve mücadele çizgilerine dair tespit ve tahlillerde bulundu. Hindistan'ın bölünmesi sürecinde Mevlana Ebu'l Kelam Azad'ın tavır ve tutumunun stratejik öneme haiz olmakla birlikte o günün şartları içerisinde gerçekleşmediğini belirten Değirmenci, ülkenin İngilizlerin de oyunu ve bazı müslümanların da aceleciliği sonucunda önce Hindistan-Pakistan, daha sonra da Pakistan-Bangladeş şeklinde bölünmesinin Müslümanlara ağır acılar yaşattığını söyledi. Mevdudi'nin bu süreçte kafasının biraz karışık olduğunu belirten Değirmenci, onun ilkesel olarak Ebul Kelam Azad'ın stratejisini savunduğunu ancak konjonktür gereği Muhammed Ali Cinnah'ın "bölücü" projesine destek verdiğini kaydetti. Bangladeş Cemaat-i İslami'sinin ise Pakistan-Bangladeş bölünmesi sürecindeki tutumunun Mevdudi'den ziyade Ebu'l Kelam Azad'ın stratejisi ile örtüşmesinin anlamlı olduğunu belirten Değirmenci, özetle şunları söyledi:

"Hint Alt Kıtası'na İslam tüccarlar ve onların ahlaki zarafeti ve İslami bilinci bu topraklara taşımasıyla somut manada yerleşti. Daha sonra Abbasiler bu bölgeye akınlar yaptı. Türklerin Müslüman olma sürecinde Asya'da kurulan Müslüman devletler ilk başta Gazneli Mahmud önderliğinde fetih hareketine giriştiler. Hindistan'ın Müslümanlaşma sürecinde en büyük ve uzun soluklu etkiyi ise Türk-Moğol devleti Babürler gösterdi. Ve bu bölgede ciddi anlamda soyut ve somut İslami izler bıraktılar. Bunlardan bir tanesi Şah Cihan'ın yaptırdığı Tac Mahal eseridir. Aynı şekilde bölgenin Müslümanlaşmasında bütün yetersizliğine rağmen İmam Rabbani adıyla da bilinen Ahmed Faruki Serhendi, Nakşibendi tarikatının kurucusu Muhammed Şahı Nakşibend ve kısmen de Hoca Ahmed Yesevi'nin olumlu etkisini görüyoruz. Ve yine süreç içerisinde sufi bir gelenekten gelen ama ıslah ve ihya ekolüne katkısı ile bilinen Şah Veliyullah Dehlevi  nin etkisi büyüktür.

Batı emperyalizminin 15. YY.'dan başlayarak bölgeyi önce kapitalist şirketler aracılığı ile sömürgeleştirmeye çalıştığını görüyoruz. İlk başta  ticari faaliyetler üzerinden yürütülen bu kolonyalizm hareketi 1857'de İngilizlere karşı başlatılan Sipahi ayaklanması sonucu askeri ve siyasi bir noktaya taşınmış ve en sonunda isyanın bastırılması sonucu  Hindistan doğrudan İngiltere kraliçesine bağlanmıştır.

Hindistan'ın sömürge sürecinde üç tane ekolden söz edilebilir: Bunlardan biri gelişen olaylar neticesinde kendi içine kapanmayı ve ahlaki bir dönüşümün başarılı olacağına inanmaya başlayan Diyobend Ekolü. Bir diğeri İngiliz emperyalizmini savunan,  Kur'an hakkında güzel yorumlar yapsa bile İngiliz sığınmacılığını tercih eden Seyyid Ahmed Han önderliğindeki Aligarh ekolü. Üçüncüsü ve en önemlisi ise Islah-İhya ve direnişi bir arada tutan, kökleri Cemaleddin Afgani'ye dayanan Mevlana Ebu'l Kelam Azad'ın önderliğindeki Islah ekolü. Bu ekol fikri ve siyasi olarak büyük mücadele veren ve halkı direniş için örgütleyen bir ekol olarak tarihe geçiyor.

Zaman içinde Muhammed Ali Cinnah bölgede ayrı bir devlet kurulması fikrini ortaya atıp Muhammed İkbal'in de desteğini alarak bu fikri yaymaya çalışıyor. Bölünmekten yana tavır almayan ve İngilizlerin bölgeden tümüyle çıkarılmasından yana olan Mevlana Kelam Ebu'l Azad bu fikre destek vermeyip karşı çıkıyor. Fakat 1947'de Pakistan bağımsızlık ilan ediyor. Doğu Pakistan adıyla da Bangladeş 1971'de bağımsızlığını ilan ediyor. Milliyetçiliğin yükselişe geçtiği bu bölgede bunun etkisiyle 1971'de ülkedeki Pakistan askerleri Bangladeş'e saldırıyor. Binlerce insanın ölümüyle sonuçlanan bu saldırılar BM'nin Bangladeş'i tanımasıyla son buluyor. Mikro milliyetçilik yaparak İngilizlerin desteği ile bütünlükten kopan bu oluşumlar da Müslümanların şartlar gereği çaresiz kalmasıyla Bangladeş'in kurucu lideri Mucibur Rahman'ın kızı Şeyh Hasina geçtiğimiz yıllarda Cemaat-i İslami liderlerinden Abdulkadir Molla  ve Muhammed Kamaruzzaman'ı olaylara sessiz kaldığı bahanesiyle idam ettiriyor. Hatta özür dilemesi karşılığında kendisini affedeceğini söylemiş fakat Abdulkadir Molla, Şehit Seyyid Kutub'un  tarihe geçen  duruşuyla bunu reddedip şehadeti kabul etmiştir.''

Gerek emperyalist işgal dönemindeki Hindistan'ın, gerek Pakistan projesine giden sürecin, gerekse de Pakistan-Bangladeş bölünmesinin doğru okunması durumunda ümmet coğrafyasındaki bugünkü sorunların çoğuna öğretici bir deneyim sunduğunu belirten Ali Değirmenci, esas olanın birlikte yaşamak olduğunu, bölünenlerin ise çoğu zaman karşılıklı bir mahvolma durumunu yaşadıklarını ve bunun en dramatik örneklerinden birinin de bahse konu bölge olduğunu kaydetti. Çeçenistan, Filistin gibi dışarıdan bir gücün işgalinin söz konusu olduğu beldelerde bölünmeden yana tavır geliştirmenin kolay olduğuna dikkat çeken Ali Değirmenci ama aynı şeyin Afganistan, Sudan, Irak, Suriye, Türkiye gibi çok etnili bir dokuya sahip olan Müslüman beldelerin kendi içerisindeki sorunlara karşı söylenemeyeceğini ifade etti. Adı geçen bölgelerde kurulan devletlerin kendi çoğulcu toplumsal ve kültürel dokusuna uygun bir birlikte yaşam modeli geliştiremeyişinin Müslümanların ciddi bir eksiği ve ayıbı olarak görülmesi gerektiğini belirten Değirmenci, "Etnik milliyetçilik asabiyesini  aşabilirsek, sırtımızı İslam'ın bize sunduğu büyük ve birleştirici değerlere yaslayabilirsek büyük bir kardeşlik imparatorluğu kurabilir, halklara umut olacak ve aydınlık saçacak gürbüz bir insanlık ağacı olabiliriz" dedi. Abdulkadir Molla ve Bangladeş Cemaat-i İslami'sinin sırf birlikte var oluşu savunduğu, etnik milliyetçilik ve bölünmeye karşı durduğu için ucunda idamların olduğu ağır bedellere maruz bırakılmasının iyi anlaşılması gerektiğini belirten Ali Değirmenci, Abdulkadir Molla'nın şehadetinin bu bağlamda bereketli sonuçlar doğurduğunu ve Bangladeş'in onun şehadeti sayesinde uluslararası bir gündeme mazhar olduğunu kaydetti. Abdulkadir Molla'ları idama götüren iftiralar ve şartların aynısının bugün hem Türkiye hem de diğer bazı Müslüman beldelerde tezahürlerinin olduğuna dikkat çeken Değirmenci, kurban eti dağıtan Yasin Börü'nün canice katledilmesinin de PKK/PYD'nin Rojava projesine olur vermeyen Türk-Kürt bilumum Müslümanın da bu örgütçe "vatan haini" şeklinde telakki edildiğini ve ellerinde güç olduğunda belki sırf bu farklı gelecek tasavvuru dolayısıyla Bangladeş'teki Şeyh Hasina yönetimine benzer tarzda Müslümanlar için idam sehpaları kurabileceğini söyledi.

Katılımcılardan gelen soruların konuşmacı tarafından cevaplanmasının ardından program sona erdi.

Haber: Yusuf Mutlu

Önceki ve Sonraki Haberler