"Kur'an'da Zikir Kavramı"

"Kur'an'da Zikir Kavramı"

Tatvan Özgür-Der’in “Yolumuzu Aydınlatan Kur'ânî Kavramlar” üst başlığıyla devam eden cuma seminerlerinde bu hafta “Kur'ân'da Zikir” konusu işlendi.

Her hafta farklı bir Kur'ânî kavramın işlendiği seminerlerin bu haftaki konuğu, Mehdi Nurduhan idi. Hüseyin Keserci'nin moderatörlüğünü yaptığı seminer, Tatvan Özgür-Der binasında gerçekleştirildi.

Seminer; Erol Kutlu'nun okuduğu Kur'ân-ı Kerîm ve Türkçe meâliyle başladı.

Mehdi Nurduhan, sunumunda şu hususlara değindi:

Zikir, sözlük anlamında düşünmek, hatırlamak, hatırlatmak, anmak, öğüt, ihtar, uyarı anlamlarına gelir.

Kur'anda zikir kelimesi türevleriyle birlikte 250′den fazla yerde geçmektedir. Sadece "zikr" şekliyle 63 defa zikredilmektedir. Sadece emir haliyle 37 yerde geçmektedir.

Zikr kelimesinden türetilmiş diğer isimlerden Kur'an'da geçenlerden bazıları ise şunlardır: "Tezkiratün", "Tezkir" "Mezkür" "Müzekkir", "Zakirat", "Zakiriyn", "zeker", "Zükür", "Zükran"

Şimdi bunlardan bazılarını okuyarak anlamlarını tesbite çalışalım:

"…Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı ümit eden ve Allah'ı çok zikreden kimse, Allah'ın Rasulünde güzel bir örnek vardır." (Ahzab; 33/21) Bu ayette zikir "düşünmek" anlamında kullanılmıştır.

"Arınan ve Rabbinin ismini zikreden ve namaz kılan kurtuluşa ermiştir." (87 Ala; 15) Burada da" arınma ile düşünce ve inanç, zikir ile "anış" namaz ile de "eylem" dile getirilmiştir.

"Hayır, Kur'an bir öğüttür. Öğüt (zikr) almak isteyen için." (74/Müddessir: 54-55) aynı ifadeler 80. sure Abese'de de geçmektedir. Burada da "öğüt" anlamı ön plana çıkmıştır.

"Genç de şöyle demişti: "Gördün mü, kayaya sığınınca ben balığı unuttum. Onu zikrimi (hatırlamamı) unutturan da, şeytandan başkası değildir." (18/ Kehf: 63) "hatırlama" anlamında.

"Size söylediklerimi elbette zikredeceksiniz/hatırlayacaksanız. Ben işimi Allah'a havale ediyorum. Allah, kullarını hakkıyla görendir." (40/Mümin: 44)

"İnsan, önceden hiçbirşey değilken kendisini yarattığımızı hiç zikretmiyor/düşünmüyormu?"(19 Meryem: 67)" düşünmek" anlamında.

"… Allah'ın adını zikretsinler/ansınlar" (22/Hac: 28) "anmak" anlamında.

Esasen "anmak", "hatırlamak" ve "düşünmek" birbirlerini tamamlayan üç unsurdur. Düşünülen şey, hatırlanır, hatırlanan şey de yad edilir, anılır. Dile getirilir. Bu sebeple ayetlerde geçen "zikretmek" ifadesinde bu üç unsuru da görmemiz mümkündür.

Kur'an da zikirdir zira Allahu Teala kitabının bir çok yerinde Kur'an'ın bir zikir olduğunu belirtir. İşte bu ayetlerden bazıları:

"Sana okuduğmuz bunlar, ayetlerden ve hikmet sahibi zikir (Kur'an)dendir." (3/Ali İmran:58)

"Ey kendisine zikir/Kur'an indirilen kimse sen bir delisin dediler." (15/Hicr: 6)

"Zikr'i/Kur'an'ı biz indirdik, Onu koruyacak olan da biziz." (15/Hicr:9)

"Onları apaçık delillerle ve kitaplarla gönderdik. Sana da, insanlara, kendilerine indirileni açıklayasın diye zikri/Kur'an'ı indirdik. Belki düşünürler." (16/Nahl: 44)

Allah'ın tüm kitapları da zikirdir. Zikir; uyarı, hatırlatma ve öğüt olduğu için Allah'ın bütün kitapları bir zikirdir. İnsanlara cenneti ve cehennemi hatırlatarak, mükafat ile müjdelemekte, azap ile uyarmakta ve doğru yolda yürümeleri için öğüt vermektedir. Bu kitaplar, Kur'an'ın, kendisine zikir adı verildiği gibi, daha önceden Allah'ın indirmiş olduğu diğer kitaplara da "zikir" ismi verilmiştir.

Bu hususa örnek olarak Enbiya Suresi'nin 48. ayetini verebiliriz:

"Biz, Musa'ya ve Harun'a hak ile batılı ayıran ve sakınanlar için bir ışık ve zikir/öğüt olan kitabı verdik." Bu ayette Musa'ya ve Harun'a indirilen tevrat'ın üç özelliğinden biri olarak "zikr" de belirtiliyor. Diğerleri ise hak ile batılı ayırıcı olması (furkan) ve ışık "ziya" özellikleridir.

Allah'ın kitaplarına "zikir" denildiği gibi, bu kitaplara sahip çıkanlara da "kitap ehli" denildiği gibi "zikir ehli" de denir.

"Kendilerinden önce helakettiğimiz şehir halkları da iman etmemişlerdi. Bunlar mı iman edecek? Senden önce de kendilerine vahyettiğimiz adamlardan başkasını göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, zikir ehline sorun." /(21/Enbiya:6-7) ayetinde olduğu gibi "zikir ehli" ifadesiyle daha önce kendilerine kitap verilen ve bahsedilen olaylardan haberdar olan kimseler kastedilmektedir.

Zikir kelimesinin, düşünme, hatırlama, anma, öğüt ve uyarı anlamlarını taşıdığını görmüştük. Öyleyse zikrin gerçekleşmesi için bu anlamların bir bütünlük arzetmesi gerekir.

Kitabın zikir olması ile kişinin zikretmesi arasında bir bağlantı vardır. Zikir sadece dil ile bir "anış"tan ibaret değildir. Bir ismi tekrar tekrar söylemek tek başına bir zikir sayılmaz. Söylemenin ötesinde olması gereken şartlar vardır. Bunlar:

1. Düşünmek: "Onlar, Allah'ı ayakta, da, otururken de yatarken de düşünürler/zikrederler. Göklerin ve yerin yaratılışını düşünerek şöyle dua ederler. "Rabbimiz sen bunları boşuna yaratmadın. Seni eksiklikten ve boş şeyler yapmaktan tenzih ederiz. Bizi ateşin azabından koru!" (3/Ali İmran: 191)

Yukarıdaki ayette de görüldüğü gibi, zikir her zaman her yerde Allah'ı düşünmek, Allah'ın yarattığı varlıkları ve yaratılış gayelerini düşünmek ve Allah'a dua etmek şeklinde gerçekleşir.

Bu ayetin üstündeki 189. ve 190. ayetlere de bir göz atarsak, zikirdeki düşünme yönünün önemini daha iyi kavrarız.

2. Öğüt almak: Kitabın zikir olduğunu hatırlarsak, bu zikrin sahiplenilmesi için kitabın gösterdiği yolda yürümek gerektiğini ve verdiği verdiği öğütleri düşünmek zaruretini anlarız.

"Kendilerine öğüt/zikir verildiği zaman öğüt/zikir almıyorlar." (37/Saffat: 13)

"Rabbinizden size indirilen (zikre) uyun. Onun dışındakileri veli edinip de onlara uymayın. Ne kadar az öğüt dinliyorsunuz! (Tezekkerun)." (7/Araf:3)

3. Hatırlamak: Allah'ın insan üzerindeki nimetlerini ve lütuflarını hatırlayarak ona şükretmek de zikrin bir yönünü oluşturur.

"Ey Meryemoğlu İsa, Sana ve annene verdiğim nimetimi zikret / hatırla!" (5/Maide:110)ayetinde olduğu gibi.

4. Rabbin ismi olması: Zikir ederken Rabbimizi düşünmeli ve onu kendi isimleriyle zikretmeliyiz. Herkesi işaret etmesi mümkün olan "zamirler" le değil. Örneğin: "Hu" gibi "Hu" kelimesi "O" anlamına gelen bir zamirdir. Bir değil, bir çok kişinin yerini tutabilir. Oysa, zikirde akla gelmesi gereken tek kişi vardır, Allah… Öyleyse zikir de Allah'ın isimleriyle olmalıdır.

"Rabbının ismini sabah akşam zikret. Geceleyin de O'na secde et, ve gecenin uzun bir bölümünde O'nu tesbih et.!" (76/İnsan:25-26)

"Herşeyden kesilip, Ona yönelerek Rabbinin ismini zikret." (73/Müzzemmil:8)

5. Zikrin çok olması ile bir kelimeyi çok tekrarlama arasındaki fark: Rabbimiz, bizden kendisini çok çok zikretmemizi istiyor. "Rabbini çok çok zikret ve akşam sabah ona tesbih et." (Onun her türlü eksik ve noksanlıktan uzak olduğunu ifade et.) (3/Ali İmran: 41)

"Ey iman edenler, Allah'ı çok zikredin, sabah akşam onu tesbih edin!"(33/Ahzab:41-42)

"Namaz kılındığı zaman da, yeryüzüne dağılın ve Allah'ın lütfundan rızık arayın! Allah'ı çok zikredin ki kurtuluşa eresiniz." (62/Cuma: 10)

Bu ayetlerde bizden istenen zikirin sayısal değerinden bahsedilmiyor. Yani "şu isimleri şu kadar tekrarlayın" şeklinde bir emir yok. Zikrin, sabah akşam çokça yapılması, her yerde her zaman Allah'ı zikretmenin istenmesi gösteriyor ki, dil ile çok çok tekrarlama yerine hatırlama, düşünme, idrak etme ve ifade etme ve öğüt alma, hep zikir halidir. Bilinçsiz bir şekide yapılan çok tekrarın ise bir anlamı yoktur. Gerçek zikir anlamını bilmeden tekrarlanan sözler değil; düşünerek, ibret alarak, vakıf olarak bilinçlice yapılan hareketlerdir.

6. Allah'ın zikri ile kalplerin titremesi: Zikir tam anlamıyla gerçekleştiği zaman kalpler onunla uyanır, titrer ve kendine gelir.

"İman edenlere, Allah'ın zikri ve hak olarak nazil olan (Kur'an) için kalplerinin titreme vakti daha gelmedi mi? Sakın ola ki daha önce kendilerine kitap verilip de aradan uzun zaman geçince kalpleri katılaşan ve çoğu yoldan çıkan kimseler gibi olmasınlar." (57/Hadid:16)

"Müminler, Allah anıldığı zaman kalpleri titreyen kimselerdir." (8 Enfal:2)

Kalbin titremesi, duyarlılık göstergesidir. Allah'tan bahsedilmesine, kendisine Allah'ın hükmü hatırlatılmasına rağmen yanlışı değiştirmeyen, ürpermeyen ve gidişatını düzeltmeyen mümin olma vasfını kaybeder. Böylesi bir duyarlılıktan uzak olarak yapılan zikirler zikir değildir. Sarhoş bir halde atılan "Allah" naraları ancak Allah'ın gazabını celbettirir.

Zikir, Allah'ın bir emridir. Allah, insanı zikredebilecek bir yaratılışta yaratmıştır. İnsan, zikri seçerek doğru yolda yürür; zikirden uzaklaşarak sapıklığı hak eder. Allah'ın zikri yani Kur'an insana hem dünyada hem de ahirette mutluluk kapılarını açar.

"Allah sözün en güzelini, ayetleri güzellikle birbirine benzeyen ve mükerrer olarak gelen bir kitap şeklinde indirmiştir. Allah'tan korkanların ondan derileri ürperir. Sonra da hem derileri hem de kalpleri Allah'ın zikrine yumuşar. Bu, Allah'ın doğru yolu gösteren rehberidir. Dilediğini onunla doğru yola iletir. Allah kimi sapıklık içinde bırakırsa onun için hiçbir yol gösteren bulunmaz." (39/Zümer: 23)

Zikir, Allah'ın verdiği nimetlere hem şükrün bir ifadesi, hem de o nimetlerin devamının gereğidir. Nitekim Salih Aleyhisselamın kavminden bahseden ayette Ad kavminin yerine getirilişleri hatırlatılırken, Onların uğradığı felakete uğramamaları için Allah'ın nimetlerini zikretmeleri isteniyor.

"Ad kavminden sonra sizi halifeler yaptığını, ovalarında köşkler kurup, dağlarında evler inşa ettiğiniz bu topraklara yerleştirdiğini bir hatırlayın. Allah'ın nimetlerini zikredin. (düşünün) de yeryüzünde bozgunculuk yaparak taşkınlık etmeyin." (7/Araf:74)

Zikirden uzaklaşmak, kişinin özünden uzaklaşması demektir. Çünkü zikir aklın, düşünce ve duyguların tertemiz bir şekilde faaliyette olması demektir. İnsanın doğru yolda yürüdüğünün işaretidir. Zikirden uzaklaşmak ise batıla geçişin ve çöküşün bir başlangıcıdır. Allah'ın kitabının zikir olduğunu hatırlarsak, Allah'ın kitabından uzaklaşmak delalete düşmektir. Allah'ın kitabının ışığından mahrum olmak, karanlıkta kalmaktır.

Rabbimiz, kitabına karşı ilgisiz kalan, kimselerin kalplerinin katılaşmış olduğunu bildiriyor ve onlara "yazıklar olsun!" hitabında bulunuyor.

"Allah'ın göğsünü İslam'a açtığı kimse, Rabbinden gelen bir nur üzerinde değil midir? Kalpleri Allah'ın zikrine karşı katılaşmış olanlara yazıklar olsun! Bunlar apaçık bir sapıklık içindedir." (39/Zümer: 22)

Allah'ın zikrinden uzaklaşanlar şeytanın kardeşi olurlar. Şeytan da onları doğru yoldan uzaklaştırır. Batıllarla oyalar. Fakat, insanın bundan hiç haberi olmaz da kendini hidayette zanneder.

"Allah'ın zikrini kim, umursamazsa, ona bir şeytanı musallat ederiz de, artık o, ondan hiç ayrılmayan bir arkadaş olur. O şeytanlar onları doğru yoldan ayırırlar da onlar kendilerinin hala doğru yolda olduklarını zannederler."(43/Zuhruf:36-37)

Kıyamet günü Allah'ın zikrinden yani kitabından uzaklaşmış olan kimse feryad ederek şöyle der: "Ah, ne olurdu peygamberle birlikte bir yol edinseydim. Yazıklar olsun bana Ne olurdu filanı dost edinmeseydim. İşte beni, bana Rabbinden gelen zikirden uzaklaştırdı. Zaten şeytan insanı yalnız bırakır." diyecektir. Peygamber de diyecektir ki:

"Ey Rabbim, kavmim bu Kur'an'ı terketti." (25/Furkan:27-30)

Sonuçta, Rabbin zikrinden uzaklaşmak azabı getirir. "Kim Rabbinin zikrinden yüz çevirirse, Allah onu çok ağır bir azaba sokar." (72/Cin: 17)

Müşrikler, kendileri için bir uyarı olan ve gerçeği gösteren Allah'ın zikrini/Kur'an'ı işittikleri zaman, son derece sinirlenirler, öfkelenirler ve ellerinden gelse kendilerine Allah'ın zikrini okuyan kimseyi gözleriyle yerin dibine geçirmek isterler. Oysa, Allah'ın ayetleri hatırlatıldığı zaman dinlemeleri, düşünmeleri ve öğüt almaları gerekir. Ona karşı düşman kesilmeleri kendilerini ateşe atmaktan başka bir şey değildir.

"Kafir olanlar, zikri işittikleri zaman, neredeyse, gözleriyle seni yere yıkacaklardı. "O, bir mecnundur." diyorlardı. Oysa, O, herkes için bir uyarı/öğütten başka bir şey değildir." (68 Kalem: 51-52)

Seminer soru cevap faslının ardından sona erdi.

 

tatvan-2060130-01.jpg

tatvan-2060130-02.jpg

Önceki ve Sonraki Haberler