Adana’da “Türkiye’de Vesayet ve Darbeler” Konuşuldu

Adana’da “Türkiye’de Vesayet ve Darbeler” Konuşuldu

Özgür-Der Adana Temsilciliği, 2016-2017 dönemi aylık seminerlerinde Türkiye’de Vesayet ve Darbeler" konu başlığı ile Haksöz Dergisi yazarı Hamza Türkmen’i konuk etti.

Program, Özgür-Der Adana Temsilciliğinin yeni salonunun açılışı ile başladı. Ardından Neml suresi 43 – 50. ayetlerin tilavet ve mealleri okundu. Programın açılış konuşmasını Hakan Yanlız yaptı. Yanlız; Adana Özgür-Der'in açılışından buyana gelen süreci değerlendirirken derneğin yaptığı programlı çalışmalar ve adil şahitlik görevlerine değinerek bilgilendirmelerde bulundu. Akabinde Özgür-Der 'in kuruluş sürecine değinerek Özgür-Der ' in ne olduğuna,  kuruluşuna,  bizlere yüklediği sorumluluklara ve adil şahitlik üzerinden İslami hareket sürecine değinerek konuşmasını tamamladı. Program sunucusu Salih Eşiyok da Hamza Türkmen'in biyografisini sunduktan sonra sözü Türkmen'e bıraktı.

img_0004.jpgimg_0005-001.jpgimg_0006.jpgimg_0008.jpg

Hamza Türkmen, konuşmasına Türkiye'de Vesayet ve Darbelerin anlaşılabilmesi için konuyu kavramsal planda ele alacağını söyleyerek Nisa Suresi 6 ayet :" 6. Evlilik çağına gelinceye kadar yetimleri (gözetip) deneyin, eğer onlarda akılca bir olgunlaşma görürseniz hemen mallarını kendilerine verin. Büyüyecekler (de geri alacaklar) diye o malları israf ile ve tez elden yemeyin. Zengin olan (veli) iffetli olmaya çalışsın, yoksul olan da (ihtiyaç ve emeğine) uygun olarak yesin. Mallarını kendilerine verdiğiniz zaman yanlarında şahit bulundurun. Hesap sorucu olarak da Allah yeter." çerçevesinde vesayet kavramını değerlendirerek örneklemelerde bulundu. Türkiye ve ümmet coğrafyası için vesayet sistemi ise içimizde saltanat ve zulüm oldu ama bunların hepsi zaaflıda olsa, diktatörce, mezhepçi ayrışmalar da barındırsa neticede bize,  Müslümanlara ait hatalardı. Ümmet üzerinde uygulanmaya ve dayatılmaya çalışılan fikriyat yani egemenlerin vesayeti ise Batılı paradigma içeriyordu ve 1. Dünya savaşından sonra başlatıldı diyerek tarihi süreci değerlendirdi. Ümmetin görüş ayrılıklarını akidevi birer ilke olarak dayatmasını ve Resulün akidesini gözetmeden kendi akidelerini ve kelami görüşlerini dayatması üzerinden Müslümanların içine düştüğü ayrılıklara eleştirilerde bulunarak ümmetin birleşememe tek vücut hareket edememe sorunlarını Suriye örneği üzerinden ele aldı.

Türkmen, konuşmasının devamında Osmanlı'nın son döneminden bahsedip, ümmet coğrafyasının 1. Dünya savaşında işgal edildiğini, özellikle Sykes - Pisot antlaşmasıyla toprakların cetvellerle bölünerek ve asla bu bölge ve tarihinde rastlanmayan yeni isimlerle adlandırdıklarını vurgulayıp örneklerle dönemi ele aldı. Mağlubiyetleri, çöküşleri ve çürümüşlüğü Sünnetullah çerçevesinde okuyamayan paşa çocukları, özellikle Batı'da eğitilen subaylar ve çocukları bundan çıkış yolları aranmış ve bu yolla Paris'e, Londra'ya gönderilerek eğitilen bu subaylara genç Türkler derken Batı ise bunlara Jöntürkler,  jönaraplar, jönfarslar dediklerini,  kürdoloji,  türkoloji,  farsoloji,  araboloji ensitüleri kurarak ve hatta ulus temelli ilk gramerleri de bizzat Batılıların çıkararak Türk,  Kürt, Arap söylemlerini bunların oluşturduğunu söyleyerek dönemle ilgili birçok örnekler verdi.

Daha sonra 1. Meclis ve 2. Meclisin kuruluş aşamalarına değinerek 2. Meclisin bir darbe sonucu kurulduğunu örnekler vererek izah etti. Lozan Barış Antlaşması çerçevesinde konuyu izah edip Rıza Nur'un hatıratlarından örnekler veren Türkmen,  Lozan Anlaşmasını 1. Meclisten geçiremeyen M. Kemal ve arkadaşlarının 1.meclisi nasıl lav ettiklerini ve nasıl darbe yaptıklarını uzun uzun anlatarak Türkiye'de bütün darbelerin, darbecilerin Kemalist olduğunu vurgulayıp sonraki süreci detaylı olarak anlattı.                       

İngiliz, Fransız ve İtalyanların ülkeyi nasıl işgal ettiklerini ve bunlara tek bir kurşun sıkılmadan ülkenin vesayet ile nasıl bir şekilde M. Kemal ve arkadaşlarına bırakıldığını Türk - Yunan savaşı üzerinden örnekler ile izah etti. Devamında Şeyh Sait Kıyamı,  İskipli Atıf,  Seyyid Rıza üzerinden de örnekler vererek istiklal mahkemelerinin bu ülkede nasıl kıyım yaptığını ve vesayet anlaşmalarının yürürlüğe girmesi için halkın nasıl korkutularak sindirildiğini birçok örneklerle sundu.

 Türkmen, daha sonra Türkiye'deki diğer tüm darbeleri tek tek tahlil ederek 1. Darbenin ilk meclisin kapatılması olduğunu söyledi ve bu durumu çeteci ve ya mafya Kemalizm darbesi olarak tanımladı. 27 Mayıs darbesinin sol görünümlü bir Kemalist darbe, 12 Eylül'ün sağ görünümlü bir Kemalizm darbesi,  28 Şubat'ın  İslamifobik bir Kemalist darbe olduğunu ifade etti. 15 Temmuz'un ise Batini Kemalist bir darbedir diyerek Türkiye'deki tüm darbelerin Kemalist bir darbe seyri içerdiğini ve ortak noktalarda buluştuğunu birçok örnekler vererek ve darbeleri tek tek analiz ederek sundu. Daha sonra sözü ümmet coğrafyası ve yakın zamanda gerçekleştirilmeye çalışılan 15 Temmuz darbesine getirdi.

Türkmen Mısır'da gerçekleştirilen darbe sonrası Muhammed Bedi'nin ''Teslim olmayacağız! Öleceğiz, belki birer birer kanlarımız akacak. Ancak akan kanlarımızla özgürlüğümüzü elde edeceğiz.'' sözlerini hatırlatarak, Mısır'da hala devam eden direnişin yankısının 15 Temmuz gecesi barışçıl direniş yöntemi ile Türkiye' de karşılık bulduğunu ifade etti. Türkmen ''Belki öldük, vurulduk, yaralandık. Ama bu insanların direncini tekbirlerle, selalarla, ezanlarla yendik.'' diyerek darbe girişiminin Türkiye'de olmasına rağmen hedefinin Ümmet-i Muhammed olduğunu vurguladı. Allah'ın yardımının amel ile bağımlı olduğuna dikkat çeken Türkmen; 15 Temmuz gecesinde bu sünnetullaha tanıklık ettiğimizi ve cansiperane sokaklara inen halkın iradesini ortaya koyması ile Allah'ın yardımının geldiğini ifade etti.

Türkmen daha sonra darbelerin amacının Osmanlı'dan bu yana Müslümanlar üzerinde vesayet kurmak, onları ötelemek ve İslam'ı sosyal hayattan uzaklaştırmak olduğunu belirterek senelerden bu yana bu zulme muhatap olan halkın henüz darbenin kimin tarafından gerçekleştirildiğini bilmeden darbeye karşı çıkmak için sokaklara döküldüğünü dile getirdi. Mısır'da gerçekleştirilen zulme sadece Erdoğan'ın ve stratejik ortağı olan Katar'ın darbe dediklerini hatırlatan Türkmen, darbe kalkışmasının görece vesayetten kopan ve piyon olmaktan uzaklaşan Türkiye'nin işbirlikçiler eliyle tekrar güdüm altına alınmak istenmesinden teşekkül olduğunu belirtti.

 Türkmen Konuşmasını 15 Temmuz'da elde edilen başarının paydaşlarını şu şekiller sınıflandırdı;

-28 Şubat direniş ruhunu taşıyan on binlerce insan,

-Özgürlüğünü, namusunu, geleceğini korumak üzere erdemli bir duruş ortaya koymuş on binlerce insan,

-Kendi kitlesini ''Biz Allah'tan başka kimsenin önünde eğilmeyiz.'', ''Biz bu yola idam gömleğimizi giyerek çıktık.'' sözleriyle direnişe hazırlayan ve halkta bir özgüven uyandıran Recep Tayyip Erdoğan,

-Ümmet Coğrafyası'nda başlayan özgürlük, adalet, hak arayışlarının toplumda oluşturduğu yankı ve şahitlik

Toplumun , duygusal yönü baskın da olsa, darbelerin sessizce izlendiği günlerden tankların önünde dik durulmasına kadar gelen önemli bir değişim süreci yaşadığını belirten Türkmen; bu dönüşüm sürecinin doğru bir şekilde okunması ve kazanıma dönüştürülmesi gerektiğine dikkat çekti. Tunus'ta sol kökenli olan ancak Müslümanlara saygılı biri olarak bilinen eski cumhurbaşkanı Munsif Marzuki'nin ''15 Temmuz, Arap Baharı'nın zaferidir.'' açıklaması yaptığını, Afganistan Devlet Başkanı'nın darbe gecesi Müslümanların galip gelmesi için namaz kılarak dua ettiğini, Kabe imamının duasında Türkiye'ye yer verdiğini belirten konuşmacı; her ne kadar  ümmet coğrafyası Kahire toplantısında cetvellerle bölünmüş olsa da ümmetin, kaderini birbirine bağlı olarak gördüğünü dile getirdi.

Bu bağlamda Türkmen o gece yaşananlara da değinerek sosyolojik analizlerde bulunarak konuşmasına son verdi.

img_0012.jpgimg_0013.jpgimg_0025.jpg

Önceki ve Sonraki Haberler