“Davet, Şahitlik Sorumluluğumuz ve Müslümanlar Arasında Ölçü’’

“Davet, Şahitlik Sorumluluğumuz ve Müslümanlar Arasında Ölçü’’

Bartın Özgür-Der’de bu hafta “Davet, Şahitlik Sorumluluğumuz ve Müslümanlar Arasında Ölçü’’ konusu konuşuldu.

Nihat Yalçın ve Abdüssettar Bayram'ın sunumunu yaptıkları seminerde özetle şunlar ifade edildi.

Nihat Yalçın'ın sunumu:

Bismillahirrahmanirrahim

Konumuz Davet , Şahitlik ve müslümanlar arasındaki ölçümüz

Ey peygamber ,biz seni bir şahit,bir müjdeleyici bir uyarıcı, Allahın izniyle kendi yoluna çağıran bir davetçi ve aydınlatıcı kandil olarak gönderdik. Ahzab 45-46

Önce Daveti ıstılah anlam olarak tanımı: Yaşadığımız çağın şartlarına göre her türlü meşru yöntemleri kullanarak vahye dayalı bir dil ile hakikatleri insanlara anlatarak iman etmeleri ve islamın belirlediği hayatı yaşamalarını sağlama çabasının adına davet diyebiliriz.

Hareti Ademden en son peygamber  Hz Muhammet in ve onun takipçilerinin  mücadeleleride hep bu yönde olmuştur. Kendi yaşam ve tanıklıkları da bunun şahidi olmuştur. Bizlerde onların varisleri olarak  hakka ve hakikate , adaletle davranarak uyarma, rağbeti artırma çabalarızın ertelenemez sorumluluklarımız olduğu bilinciyle hareket etmeliyiz.

Ey Peygamber; sen, Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır. (Nahl 125)  Davette ve şahitlikte güzel belagat ve ikna edici bir dilimizin olması çok önemlidir. Ey Muhammet , sen Allahtan bir Rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen Kaba katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi. Ali imran 159) 

Günümüzde malesef müslümanlar sadece kendi guruplarına çağırmakta kişi o halkaya dahil olmadıkça dışlanmaktadır. Bir takım zaafları üç ana başlıkta ele alırsak; 1).Kimlik inşası sorunu. 2).Örgütlenme sorunu. 3). Politikasızlık sorunu (burada ümmetin vahdeti gözetilmeyen başına buyruk hareketler) sıralayabiliriz.

Daha işin başında kimlik ve kişilik inşası çok önemli olup amacın dışına çıkılarak  ahlaki olgunluk ,birikim, usul, istişare ve merhalenin çok iyi kavranılmış olması gerekmektedir. Kimlik inşasında Batıni (kalbi ) hastalıklar çok önemli olup bunlara  kısaca değinmeliyiz. Çünkü davet ve hakikatin Şahitleri hayatlarının her evresinde bu hastalıklara karşı korumasızdır. Bu hastalıklar fark edilmezse ve tedavisi için mücadele edilmezse ahiretin de kaybedilmesine ıslah için mücadeleyede en büyük zararı verir. Bu Hastalıklardan ilki Riya dır.

Riya; ahiret için yapılması gereken ameller bir takım insanlar içinde saygınlık kazanma, övülmenin ve nefsin için yapılmasıdır. Bazen Ümmetin hayrına yapılan faaliyeti kendi gurubun veya çevresi için övülme vesilesi olarak da yapılabilir. Malesef bu konuda olumsuz örneklere şahit olmaktayız. Kehf suresi 110. Ayet bu tehlikeye işaret etmekte, bütün müminleri uyarmaktadır. Maun süreside bu konoda müslümanları uyarmakta, amelleri boşa çıkacağını haber vermektedir. Yine Hadid suresi 20. Ayet rüzgarın savurduğu çer çöp  gibi amellerin heba olmasıyla sonuçlanır. Bu gün her gurup veya cemaat kendin faaliyetini  üstün görüp diğer müslüman kardeşinin çabalarını daha değersiz görmesi de riyanın başka bir boyutudur. Maide 52. Ayet çok iyi tefekkür edilmelidir. Yine Maide 57,Ali imran 28 , Nisa 138_140. İyi anlaşılmalıdır.  Bu ayetlerde Nifak hastalığına dikkat çekmektedir.

Ucub; (kendini beğenme) hastalığıda çok tehlikelidir.Nimetin gözde fazlaca büyütülüp Allah rızası unutulmasıdır.Kehf  103. 104) Tevbe 25 ,Haşr 2. Ayetleri bu sapmalara dikkatimizi çekmekte.

Kin ve Haset de başka bir hastalıktır. Bu gün Doğru bile söylese kin ve haset sebebiyle uyarılar dikkate alınmamaktadır.Bakara 109. Ayet iman edenlerin küfre dönmesini en iyi anlatan ayetlerdendir. Hz Yusufu kardeşleri kıssası boşuna anlatılmıyor. Bazen Kardeşler bazende gurup ve cemaatler bu hastalığın farkında bile değiller.

Son bir hastalık Debdebe Ve cimrilik Hastalığı; Suriyeli üç milyona yakın muhacir eger devletin desteği olmasa Zekatını ve infağını vermeyen müslümanların insafına kalsa tam bir facia olurdu. 2011 de başlayan suriye kıyamı , yıllar sonra aylan bebek veya halepten duyulan çığlıkla altı sene sonra ancak insafa gelen müslümanların ümmete sırtını dönük ,sadece yaptıklaRI birtakım hayır faaliyetiyle üstü örtülemez.

Hakikatin Şahitliğini üslenmek isteyen davetçi Aşırı heyecan veya olgunlaşmadan ilişkilere zara vererek bazen en yakınındaki bazende bir başka guruplara karşı hatalar yapmakta kendi geçirdiği merhaleleri unutuvermektedir. Bir dava adamı ihvanı müsliminin genel mürşidi Ömer Tilmisani her türlü hastalığa rağmen  ülke ülke dolaşmış olmasına rağmen bizler en basit mevzularda bile mazeret bularak asli vazifelerimizden geri kalabiliyoruz.

Davet ve Şahitliğin önünde çevresel dış etkenlerde çok iyi bilinmelidir.

Bunlardan birincisi Bela ve Musibet kaynaklı etkenlerdir. Bazen başarıya odaklı  bakış yola çıkanları yolda dökülmeleriyle sonuçlanmakta dinen bir müslümanın asla düşmemesi gereken suçlu arama veya yeisle ortaya çıkmakta.Hacc 11. Ayeti zorluk karşısında  ecrini Ahirette Yüce Allahtan bekleyeceği halde gerisin geri dönmek olarak tanımlamaktadır. Hakikatin Şahitliğini yapmak üzere yola çıkan davetçi şu musibetleri göze almak zorundadır.1 .Hapis, işkence ve sürgün. 2. Mala ve mülke el konulması.3. Sahtekarlık, yalancılık, üçkağıtçılıkla itham olunmak.  4.Dalga geçilmek, hafife alınmak ve alay. 5. Sürgün 6. Açlık, fakirlik, ve hor görülmek 7. Ailesine veya namusuna dil uzatmak gibi zorluk ve sıkıntılara kendini eğitmesi gereklidir.Ankebut 13,  Bakara 214,  Ali imran195 , Bakara155 157 ,Zümer 10.  Bakara 177.  Hadid 22.23 . ayetler bizim darlık ve sıkıntılarla imtihan edileceğimizi bu sınavlardan geçer not alırsak iman cevherimizin ortaya çarılmasının araçları olduğunu haber vermektedir. Birbaşka ayet te de gömleğimizin arakadan yırtılırsa imtihanı vereceğimiz bildiriliyor. Bir çok müslüman yanlış evlilikle de davaya sırt dönmüştür. Şeytanın vesveselerine karşı Yüce Allaha sığınmamız öğütlenmektedir. Nahl.98 100 ve  Araf 201 , e Enam 68. Ayetler bizleri uyarmakta.

Cemaatlerdeki Parçalanmışlık Halide bizi Şahitlikten ve mücadeleden alıkoymaması gerekir. Büyük dava adamı ihvanın  mensubu Şeyh Menna ül Kattan birbimizi tekfirden kaçınıp her şartta mutedil olmayı  müslümanların birliteliğine çalışmayı. Onların davetine icap ederek irtibatı koparılmadan hiç olmazsa düşmanlık etmelerinin önlenmisini tavsiye etmiştir. Bir çok ayette tefrikanın rüzgarımızı keseceğini öğretmiştir yüce kitabımız Enfal 46. Ayette.

Son  Etken olarak Dış Mihraklar Faktörü iyi kavranmalı tuzaklarına karşı uyanık olunmalıdır. Bunlardan bazıları; Beşinci Tabur da denen İslam düşmanı topluluklar. Mesela Masonlar, Yıkıcı franksiyonlar (yani emperyalist Avrupa) Dinsiz yönetimler, Batıni sapık franksiyonlsar( nusayriler, <dürziler,bahailer masum imam şiileri) gbi.  Dinsiz Ateisler, eşcinsel sapıklar, kominizim ideolejisi. Haçlı ittifakı ve düzenbaz Yahudiler  bizim Davet ve Şahitliğimizin önündeki engellerdir. Bazen de müslümanların yaşadığı ülkelerdeki basiretsiz işbirlikçi idareciler  engel olmak hakikati sustumak isterler.Bunların hiç birine boyun eğmeden davet hakkı söylemek adil ve adaletli olmak zordur. Bu zorlukları bilmeden yola çıkanlar Şahitliğini hakkıyla yerine getiremezler.

Son olarak Ali imran 104 .ayetteki;Sizden hayra Çağıran iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun . diyen ayetin tecellisi için çalışanlardan olmak dileği ile Allaha emanet olun diyerek sözlerime son veriyorum. 

Diğer konuşmacı Abdüssettar Bayram şunları ifade etti;

Dostluk ve kardeşlik üzerine tesis edilen, düşünce üreten, kendini ifade edebilme ve sorgulama fırsatı veren sivil toplum kuruluşları gibi ortamlar insanı değerli kılarak, Allah'a yakınlaşmasına vesile olur; insan böyle ortamlarda var olduğunu, bir değer olduğunu anlar. İnsani kaygıları olmayan, tek tipleştirici ve sürüleştirme mantığı güden ortamlar ise insanı değersizleştirir. İnsanın kendini ifade edebildiği ortamlar, yani düşünce üretilebildiği ortamlar günümüz dünyasında bunalımlara cevap verebilecek özelliğe sahiptir.

Çünkü, günümüz insanı modernite girdabında ve kalabalıklar arasında yalnızdır.

Modernizm dine alternatif olarak insana konfor-lükslük, makam-mevki, malın-mülkün yani gücün tek hedef olduğunu empoze ederek insanın dünyevileşmesini, ahretini unutmasını ve materyalistleşmesini sağlar. Modernizm dinin yerine ikame için ortaya çıkarılmıştır. Modernite sadece dünyayı öngörür, ahiret olgusu yoktur, hedef sadece dünyadır/maddedir.

İslam ise, ahiretimizi unutmadan dünyayı yaşamamızı, öncelikli olanın ahiret olduğunu, dünyevi olanın ahireti hedeflemesini, maddenin bu doğrultuda amaç değil araç olmasını öğütler. İnsanın ancak bu şekilde dünyada ve ahirette huzur bulacağını söyler. Huzurun Allah'a yakınlıkla doğru orantılı olduğunu; Allah'a olan yakınlık kadar huzurlu olunacağını tekrarlar. Bu meyanda İslam maddeyi dışlamaz; ama maddeye yaklaşımı modernizmden çok farklıdır ve İnsanı salt manada maddeye göre değerlendirmez. İslam'da insan malvarlığı ile değil; amellerine, duruşuna göre değer bulur.

Modernite hayatı üretim ve tüketimden sayan, 'üretip tükettiğin kadar varsın' diyen bir anlayıştır… bize ilişkinin değil işin öncelikli olduğunu telkin eder. … ben merkezli bir popüler kültür üretir, iyiliğin adap ve erkanı değil, yükselme arzusunun zalimliği işbaşındadır.

 Hiçbir ideoloji, bilim ve teknolojinin insanı yeterince tanımlayamadığını, bundan dolayı insanın mutsuz ve yeryüzünde sorunların alabildiğine devam ettiğini söylemiştir, Ali Şeriati İnsanın Dört Zindanı kitabında ademoğlunu ikiye ayırır; Beşer ve insan…

Beşer; sadece günlük ihtiyaçları ile uğraşan, midesine giren lokmanın her şeyden daha değerli olduğuna inanan, düşünmeyen, sosyolojik olarak daha ileriye gidememiş varlık/ademoğlu. Nerden geldiğini, niçin geldiğini, amacını ve nereye gittiğini sorgulamaz. Bu tür konular hiç ilgisini çekmez. Hiçbir davası yoktur. Nefsinin esiridir o.

İşte ademoğlunu tuzağa düşüren ve beşerileşmesine neden olan şey, arzuları ve zihninde onlara bağımlı oluşudur. Tüm yapması gereken elini açıp benliğini, bağımlı olduğu şeyleri serbest bırakmak ve dolayısıyla özgür olmaktır!!!

 Beşerin diğer mahlukata benzer yanı olarak, sahip olduğunu düşündüğü her şeyin birer tuzak olduğunu fark etmiyor oluşudur; kendi bağımlılığının gücüne tutsaktır

İnsan konusu:  Bilinç ve özgürlük insanlaşmanın ön koşuludur. İslam da bilinç ve özgürlük bahşeder. Kur'an insanı "la ilahe" ile her türlü esaretten kurtarır, "illallah" ile sadece ve sadece Allah'a bağımlı kılar. Sadece Allah'a bağımlı olan kişiden daha güçlü ve daha özgür hiç bir şey yoktur.

İnsana onurunu veren sistem İslam'dır. Kapitalizm insanı sermayeye, marksizm maddeye esir eder. Bu noktada, Kur'an bir manada inadına "insanlık" der. Dolayısıyla ademoğlu kendini alt ettiği ve zihninde bir inkilap gerçekleştirebildiği ölçüde yani değişim ve imanla/Allah'a tam teslimiyetle insanlaşabilir. Bir manada "Kur'an ey insanlar insanlaşın" diyor.

İnsanın en büyük ve en zor mücadelesi kendisiyle olandır. Bir tarafta nefs/ego, bir tarafta hakikat.  Siz kendinizi değiştirmedikçe Allah sizi değiştirmez (Rad, 11). Bunu başaramayan bir adım dahi ileri atamaz, attığını sanabilir. Bundan dolayı önce kendimizi yenebilmeli ve bütün cahili kırıntılardan arınabilmeli. Yani iman için değişim şart.

Bunu başaran ya da başarma gayretinde olan Müslümana düşen; Davet, şahitlik sorumluluğu ve insanlar (Müslümanlar) arasında itidalli ölçü…

Aslında bu üç kavram bir gökkuşağının renkleri gibidir. Renklerin hepsi de gökkuşağını oluşturmak için vardır.

Davet, Şahitlik ve Ölçü tebliğin temel taşlarındandır. Üç kavram da Allah'a çağrıda kesişir.Çağrı kendimize değil Allah'a olmalıdır.

İçinizden hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir ümmet bulunsun. İşte kurtuluşa eren onlardır (Al-i İmran, 104)

Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allah'a iman edersiniz. (A-li İmran, 110)

Sadece içinizden zulmedenlere erişmekle kalmayacak olan bir azaptan sakının ve bilin ki Allah, azabı çetin olandır. (Enfal, 25)

Allah'ın hudutlarını koruyan ile bunları aşan kimseler; kura sonucunda bir kısmı geminin güvertesine bir kısmı da alt kata yerleşen gemi yolcularına benzerler. Su ihtiyaçlarını karşılamak için sürekli üst kata uğramak mecburiyetinde olan alt kattakiler: 'Biz bulunduğumuz yerde bir delik açarsak ve yukarıdakilere hiç dokunmasak' derlerse ve yukarıdakiler de bunları arzularına göre bırakırsa hepsi helâk olur. Onları engellerlerse hepsi kurtulur.

Bu Hadis; ma'rufu emretmek ve münkeri nehyetmenin, topluma hayat ve afiyet veren bir husus olduğunu göstermektedir. Bu hususta herhangi bir gevşeklik göstermek, gemiyi ve içinde olanların tümünü denizin dibine götürür.

Davet; Tebliğ/Çağrı;

Söz; Kal ile,

Şahitlik; Hal ile,

Ölçü; Muamele.

Söz; Kal ile sözün gücü büyüktür. Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı (Yunus).

"Allah'a çağıran, salih amel işleyen ve kuşkusuz ben müslümanlardanım" diyenden daha güzel sözlü kim olabilir? (Fussilet 33). Peygamberimizin ilk çağrıda tepenin ardından atlılar geliyor örneği…

Şahitlik; Hal ile, önce yaşayarak hayatımızı, ilişkilerimizi ve her türlü amellerimizi şahitler kılmak. El-Emin olabilmek. Şehidin kökeni şahitliktir. Emrolunduğumuz gibi dosdoğru olmalıyız. Akrep yavrusuna; yan yan yürüme yavrucuğum. Yavru; önümde sen olmazsan anne. Çocuğunuza şekil vermeye kalkışmayınız, nasıl olsa o sizi taklit edecektir.

Ölçü; Muamele, aslında din muameledir. Ticarette ölçü, alış-verişte ölçü, komşulukta ölçü, idare de ölçü vs. İslam çok varlıklı Hz. Ebubekir ile köle Bilal-i Habeş'i bir araya getirerek kardeş yapan dinin adıdır. Yaşam, Mal, Akıl, İnanç ve Nesil emniyeti gibi evrensel değerler teminat altına alınmalıdır.

Durum bu iken yani Kur'an bilinçlenmeyi, özgürleşmeyi ve insanlaşmayı telkin ederken biz nerdeyiz?

Müslümanların durumuna eleştirel bir bakış; toptan red ve kabul değil mihenk taşı görevi…

1- Cemaat, tarikat ve hatta sivil toplum kuruluşlarının sürüleştirme mantığı; Negatif öğrenme; neyi, niçin kabul ya da reddetmeyi farkettirmeme. Özgür birey yerine sürüleştirilmiş ve hatta mankurtlaştırılmış birey üretme hastalığı. Bireye şahsiyet değil köle olma mantığını aşılama. Ör; 5 maymun deneyi…

2- Parçalanmışlık ve kendi grubuna çağrı hastalığı; Genel olarak kendi ilkelerimize çağırmak gibi bit yanlışın içerisindeyiz. Kur'an'ın değil kendi ilkelerimiz öncelenmiş durumda adeta. …her grup kendi elinde ki ile sevinir durur, ayeti (Rum, 32)

3- Sahih İslami Düşünce tanımında çok ciddi uyuşmazlık.

4- Eleştiri ve sorgulama kültürünün zayıflığı. Allah kocası hakkında seninle tartışan ve Allah'a şikayette bulunan kadının sözünü işitmiştir.…(Mücadele, 1). İçinizden kadınlarına zıhar yapanlar bilsinler ki, o kadınlar onların anaları değildir…(Mücadele, 2).  Hz. İbrahim'in ölüyü diriltme isteği… Hz. Ömer'e hesap sorma.

5- Farklılıklara tahammülsüzlük ve eleştiride ölçüyü kaçırma. Farklı yorumlar ayrıştırıcı değil aslında zenginleştiricidir. Kur'an dinamizmi ve ilgiyi sürekli kılmak için buna müsaade eder gibi duruyor. Kur'an-ı Kerim bir matematik kitabı gibi değildir. Yani her şart ve yorumda 2 kere iki 4 eder şeklinde değildir. İyi niyetle yapılan yanlış yorumlar bile günah hanesine yazılmayabiliyor. Maymun taşlama örneği. Buhari'de geçen bu olay eleştirildiğinde Buhari'yi itibarsızlaştırma olarak kabul ediliyor.

Eleştiride de Eleştireyim derken ya da eleştirilmem durumunda ölçüsüz, hakaretlere varan davranışlar.

6- Ön yargılı bakış; önyargıları parçalamak bir atomu parçalamaktan daha zor. Şucu bucu yaklaşımı.

7- Adaletten sapma; Bir kavme olan kininiz sizi onlara karşı adaletli davranmaktan alıkoymasın. … (Maide 8).

8- İnsanları kutsama/kutsanma hastalığı; Allah yazdırdı, Allah dilediğine ğaybi gösterir gibi yaklaşımlarla kendini kutsayarak sözlerinin peşin kabul edilmesi etkeni.

"De ki: "Ben size, 'Allah'ın hazineleri benim yanımdadır' demiyorum. Ben gaybı da bilmem. Size 'Ben bir meleğim' de demiyorum…." (En'am, 50)

"De ki: "Allah dilemedikçe ben kendime bir zarar verme ve bir fayda sağlama gücüne sahip değilim. Eğer ben gaybı biliyor olsaydım, daha çok hayır elde etmek isterdim ve bana kötülük dokunmazdı. Ben inanan bir kavim için sadece bir uyarıcı ve bir müjdeciyim."(A'araf,188)

Ölçü ne olmalı, Ne Yapmalı?

1- Biz Kur'an'ı değil, Kur'an bizi yönlendirmeli, lokomotif Kur'an olmalıdır. İçinde bulunduğumuz ortamlar, kültür, sistem etkisinden dolayı bazen Kur'an'ı kendimize benzetme tehlikesini ortaya çıkarmaktadır. 

2- Cemaatimize, grubumuza değil Kur'an'a çağrı. Ölçü grubumuz değil Kur'an olmalı.

3- Her türlü taassuptan (tarafgirlikten) uzak durulmalıdır; Bölgesel, etnik, grup ve dinsel milliyetçilikten uzak olunmalıdır. Buna örnek; Muhacir ve Ensar'ın münakaşası. Münakaşa sırasında biri "ey Medineliler!", diğeri "ey Mekkeliler!" yetişin diye çağrıda bulunur. Durum peygamberimize götürüldüğünde. Peygamberimizin yorumu; "sizden öncekiler bu taassup (tarafgirlik) yüzünden helak oldu" olmuştur.

4- Aldatmayacağız/Aldanmayacağız; Men ğaşşene feleyse mine. (Bizi aldatan bizden değildir.)

5- Ahlakımız Peygamber önderliğinde Kur'an ahlakı olmalıdır. Din sevgi ve nefretten ibarettir. Sevgi ve buğz Tamamen Allah için olmalıdır. Asla bunun dışına çıkılmamalıdır.

6- İslam'ın bir medeniyet inşa iddiası vardır. Eşkıya, zalim Mekke site devletinden insanlığa huzur getiren yeni bir medeniyet inşa edilmiştir. Eşkıyadan sahabe/mükemmel insan çıkaran bir dinin mensubuyuz. Yesrib'i Medine yapan anlayış.

7- Kendini ifade edebilme. Kişiye değer verme ve tanıma fırsatı…

8- Attığımız tüm adımlarımızda Allah ne der? Sorusu akıldan çıkarılmamalıdır.

9- Kim olursa olsun zalime karşı kim olursa olsun mazlumdan yana duruş. Bir zulmün elle, dille veya buğz ederek düzeltilmesi.

10- Zihnimizde sahabenin gerçekleştirdiği değişimi gerçekleştirebilmeliyiz.

11- Enaniyet (ego), çıkar, kibir ve ötekileştirme gibi yaklaşımlar asla hayırlı sonuca götürmez.

12- İtibarsızlaştırmama. Peygamberimiz insanlar kendisiyle konuşurken dikkatlice ve yüzlerine bakarak, değer vererek dinlerdi. Muhatab kim olursa olsun davaranış biçimimiz bu olamlı.

13- Emrolunduğumuz gibi dosdoğru olmalı. Ezik duruş olmamalı. Konjonktürel/şartlara göre davranışlardan kaçınmalı.

14- İnsani muamele; Hz. Peygamberin yanında bulunan sıradan insanlarla kendilerini eşit görmeyen ve itibarlı sanan müstekbirler. Ebu Cehil'in sıradan insanları dışlamasının reddi. El öpmeme, ayağa kalkmama ve sağdan başlama kültürü insanı değerli kılar.

15- İlgi çekici örnekleme veya kurguyla düşündürme; Hz. İbrahim misali baltayı büyük putun önüne koyması (Enbiya 58)

16- İnsanların makam ve malla değer bulması ve değer verilmesi yanlış.

Peygamberimizin Medine'ye gelişi; Peygamberimiz (s.a.v.) Şehrin içlerine doğru devesi ile ilerlerken kabile zenginleri önünü keserek "Ey Allah'ın Resülü bizde mal çoktur. Evimiz çardaklı ve geniştir. Servetimiz boldur, bize buyur" diyorlardı. Böyle böyle her kabilenin mahallesinden geçerken önünü kesip kendilerine buyur ettiler. Her defasında "Malınız, servetiniz sizin olsun, hayrını görün. Devenin yularını bırakınız, o gideceği yere gidecektir" dedi. Deve nihayet Sehl ve Süheyl adında iki öksüz ve evsizin durduğu yere çöktü. Burası bir hurma kurutma yeriydi. Buraya en yakın ev de Ebu Eyyub el-Ensari'nin eviydi ve Medine'nin en yoksul eviydi. "Burada konaklıyoruz" dedi. Ve oraya mescid yapıldı. Mescidin yapımında bizzat çalıştı, oraya Mescid-i Nebi dendi.

17- Faydacı ve çıkarcı yaklaşım değil tamamen kardeşane yaklaşım. Bakış açısında madde değil mana olmalıdır. Aynı zamanda muhatabın beklentisi çıkar olmamalı.

Ölçü; ilke, hakikat, doğruluk, dürüstlük, eminlik, ziyaretleşme olmalıdır.

18- Alıcı değil verici/fedakar yaklaşım.

19- Müslümanları ayakta tutan kardeşlik, yardımlaşma, samimiyet ve birlik ruhudur. Bir insanın vücudu gibi olabilmeliyiz. Bir vücudun bir azası ağrıdı mı bütün vücut hissedebilmeli. Aksi taktirde orada bir arıza var demektir.

20- Adaleti ayakta tutan şahitler olabilmek. Siz nasılsanız öyle yönetilirsiniz.

Emevi valisi Haccac-ı Zalim'in döneminde, halk, Haccac-ı Zalim'in zulmünden inim inim inlemektedir. Zulüm o hal almış ki çekilemez olmuştur. Bir karar verilir. Haccac-ı Zalim'in gelip geçtiği yola bir çukur kazılacak ve üstü örtülecek. Çukurun örtüsüne basan Haccac-ı Zalim çukura düşecek ve halk O'ndan kurtulacak. Çukur kazılmaya başlanır; ancak çukur tamamlanmadan Haccac-ı Zalim çıkagelir. Çukuru görür ve bu ne diye sorar. Halk Hz. Ömer'in adaletini arıyoruz diye cevap verir. Haccac-ı Zalim bir kazma-kürek alır ve çukura inerek kazmaya başlar. Soranlara Haccac-ı Zalim: "Hz. Ömer'in halkını arıyorum." der.

21- Müslümana düşen bildikleri ile amel etmek ve doğru bildiğini anlatmak, uyarmaktır. Gerisi Allah'a kalmıştır. Hidayete erdirici olan Allah'tır.

Konuşmacı arkadaşların sunumu sonrası; Müslümanlar olarak iç meselelerimiz ve aktüel konularda niçin aynı tepkiyi vermeyişimiz, ümmetin yaşadığı zor günler karşısında İslam düşmanlarını sevindiren farklılıkların sebepleri üzerine fikir alışverişinde bulunuldu. Ümmet olma hedefini yitirme, siyasi ve sosyal konulara yaklaşım tercihlerinin kaynağı olarak rivayetçi, itikadi suçlama dilini besleyen mezhepçi yaklaşımlarda sertleşme dönemine girilmesi, komplocu dar ufuksuz yaklaşımlar, yaşanan trajedilerin başında gelen Suriye konusunda farklı tutumların hatta cepheleşmelerin nedenleri, mücadeleciliği yitirme ve yaşanan pasifizmin, bakış açısı bulanıklığının sebepleri ele alınmaya çalışıldı. Ardından oturum sona erdi.

Önceki ve Sonraki Haberler