“İslamcılığın Siyaset Fıkhı”

“İslamcılığın Siyaset Fıkhı”

Sivas Özgür-Der’de Özgür-Der Genel Sekreteri Musa Üzer’in konuşmacı olarak katıldığı “İslamcılığın Siyaset Fıkhı” konulu bir seminer gerçekleştirildi.

Dernek salonunda gerçekleştirilen seminerde Musa Üzer özetle şunları söyledi:

Siyaset fıkhı dendiğinde Müslümanların genel anlamda zayıf kaldığı bir alandan söz ediyoruz demektir.

Müslümanların tarihsel süreçte ürettikleri hadis usülü, fıkıh usülü, tefsir usülü ve akaid usülü gibi birçok derinlikli çalışmalar ve alanların bir benzeri siyaset fıkhı alanında gerçekleştirilmedi. Dini nasıl anlayacaklarına ilişkin ortaya konan bu çalışmalar ciddi birikimlerin neticesidir. Maalesef sistemin işleyişi, siyaset alanı ile ilgili çalışmalar yok veya çok azdır.

Geçmişte siyasetle ilgili raporlar, siyasetnameler elbet var ama bugünü karşılamıyorlar.

Böylelikle yaşadığımız dünyada siyasi olayları ve olguları yorumlayamıyoruz ve hayatı ve olayları açıklama kapasitesini ortaya koyamadık. Hal böyle olunca Batı referanslı teori ve ideolojilerle hayatı açıklamaya çalıştık/çalışıyoruz.

Kur'an ve Resulün sünneti hayata bütünsel bir bakış açısıyla bakıyor. Vahiy bir bütünlük arzediyor.

İslam alemine ve Müslümanlara baktığımızda ekonomide, sanatta, kültürde, sporda, kültürde ve siyasette çok yönlü hayat bütünselliğinde vahiy temelli değiller. Batı'nın hegemonyasında olan bizler kendi siyasi fıkhımızı bulmak zorundayız.

Değerli kardeşler, insanlık tarihinin en trajik dönemi şüphesiz modern dönemdir diyebiliriz. Aile yapımızdan tutun ekonomiye, nasıl eğlenmemiz gerektiğine ve devletimizin nasıl olacağına değin bunların hepsi bir paradigmanın unsurları içinde olmalıdır ve bunu biz belirlemiyoruz.

Mesela ekonomide paranın dini/imanı olmaz anlayışı ya da siyasette reel politika denilen anlayış hakim. Her şeyi mubah/meşru görme anlayışı mevcuttur. Akademide kendi bildikleri şeyleri kutsayan materyalist anlayış olarak bizlere dayatılmakta, buna karşı çıkmak zorundayız. Daha bunlar gibi her alanda egemen olan anlayış İslami değildir.

Sufilik/tasavvuf, iddiası itibariyle her şeye sırt çevirmesi gereken bir inanıştan gelir. Lakin bugün gerçekleşen tam tersi maddeperestlik, makamperestlik ve şehvetperestlik almış başını gidiyor.

Selefiyim diyenler dini sakala, şekle şemaile indirgeyen bir alana ya da daraltılmış tevhid söylemine dönüşmüştür.

Kur'an'ı referans aldığını söyleyen bizlere yani kendi mahallemize gelince; dini salt şefaat, miraç, nesh vb. tartışmalara indirgeme gibi bir yanlışlık söz konusu.

Hâlbuki din farklı bir şeydir. Vahiy böyle anlaşılıp yaşanmamış idi. Evvela başa dönmeliyiz kardeşler.

Biz nasıl bir dine inanıyoruz ve nasıl yaşıyoruz? Bu varoluşsal soruları Müslüman ele alacağı zaman ortaya bir siyaset fıkhı üretmiş olacaktır.

Bizler makro planda yeryüzünün halifesi/imarı üstlenen kişileriyiz. Yeryüzünü ıslah, ihya ve imar görevi bizim kulluk vazifemizdir. Mikro planda ise ailemizden tutun yaşadığımız coğrafyaya her alanda dini yaşamak ve yaşatmakla yükümlüyüz.

Sahaya baktığımızda mikro iktidarda işler doğru gitmiyor. Makam, mevki ve taht için babasını bile tanımayan veya ortadan kaldıran bir anlayış var. Milliyetçilik, vatan ve ben anlayışı bunların ürettikleridir.

İslam'ın bize çizdiği perspektifte bütün renkler, diller, ırklar birdir ve bunların hepsinden sorumludur Müslüman.

Kısacası kitab-ı kerim ve resulün örnek sünnetinde bütün dünya hatta evrenden sorumlu bir anlayış esastır. İnsanlara, bitkilere, hayvanlara hatta cansız varlıklara bile yapılan haksızlığı/zulmü engellemeye çağrı yapan temel ilkeler şiarımızdır.

Siyaset fıkhımız bulunduğumuz mikro alandan yeryüzünün her yerindeki makro alana kadar muktedir olmayı emreder. Bunları tevazu, merhamet ve adaletle yapmak zorundayız. Sivas'ın koruyucusu sizlersiniz. Sokaktaki çöpten, eğitimdeki yanlışlardan, belediyedeki işleyişten ve de valinin yanlışından Müslümanlar sorumludur. Bunların düzeltilmesini de sağlamalıyız. İşte bakınız siyaset fıkhımızın zayıflığının en belirgin özelliği iktidarın 15 Temmuz sonrası yürüttüğü yanlış siyasete sessiz kalmamızdır. ByLock saçmalığı adı altında yapılan zulümlere Müslümanların sessiz kalmasıdır hatta onaylamasıdır.

Kardeşler, varoluşsal hikâyemizi tekrar baştan sorgulamalıyız. Hayatın değişimine ve dönüşümüne yönelik çalışmalar yapmalıyız. Yaptığımız Kur'an çalışmaları, okumalar, tefsir dersleri buna yönelik olmalıdır.

Bizlerin yaşadığı hayat cahili sistem tasallutu altındadır. Cahiliye anlayışı her şeyimizi belirliyor. Bu hegemonik Batılı anlayıştan kurtulmak bizim elimizdedir. Yeter ki siyasi fıkhımız vahyi ve sahih sünneti esas alsın.

Ahlak ve adalet ikilisinin iyi kavranması gerekir. Bu iki ana ilke bizi kurtuluşa götürecektir. Din bizden ne istiyor, biz ne yapıyoruz? Bu sorularla hayatı kuşatmalı ve ortaya koyacağımız perspektif de bu minvalde olmalıdır. Dini bir bütün görmeli ve öyle de yaşamalıyız. Hayatın bütün ünitelerine kafa yormalıyız.

Sanatta, kültürde, edebiyatta, ekonomide, sporda ve siyasette olumlu adımları düşünmeli, ona göre harekete geçmeliyiz. Eski süreçlerle kesinlikle bakmalı ve şimdiki durumu değerlendirme fıkhına sahip olmalıyız. Şimdiki döngünün nasıl olduğunu bilmeliyiz.

Rabbim bizleri ahlak ve adalet temelli tevhid ilkeleriyle hareket eden kullarından eylesin inşallah

Musa Üzer'in sunumu çay ikramı eşliğinde soru-cevap faslıyla sona erdi.

45-001.jpg

46.jpg

47-001.jpg

 

Önceki ve Sonraki Haberler