"İslami Yaşamda İbadi ve Ahlaki Boyut"

"İslami Yaşamda İbadi ve Ahlaki Boyut"

Özgür-Der Amasya Temsilciliği tarafından, Eğitimci-Yazar Şefik Sevim'in konuşmacı olarak katıldığı “İslami Yaşamda İbadi ve Ahlaki Boyut” konulu bir seminer düzenlendi.

Seminerin açılış konuşmasını Amasya Özgür-Der Temsilcisi Özgür Eryiğit yaptı. Eryiğit konuşmasında aylık seminerleri yapmaya devam ettiklerini; yaşadığımız süreç içerisinde Müslümanlar olarak üzerimize düşen çok ciddi sorumluluklar olduğunu; kardeşliğimiz gereği 14 Ocak 2018 tarihinde Soğukta ve zor şartlarda yaşam mücadelesi veren Suriyeli kardeşlerimize temel ihtiyaç malzemelerinden oluşan 14 yardım tırlarının gönderildiğini, bu yardımın gönderilmesinde emeği olanı, maddi ve manevi katkı sunan herkese teşekkür ettiğini belirtti.

Hikmetli Bir Özeleştiri Bizi Zayıflatmaz, Aksine Güçlendirir

Açılış konuşmasının ardından sözü alan Şefik SEVİM, Bir kurum veya işleyiş kendi eksiklerini görüp düzeltebilecek iç dinamiklerden yoksun olmamalıdır. Bu vesileyle hikmetli bir özeleştiri bizi zayıflatmaz, aksine güçlendirir. Neticede samimi yapılan bir özeleştiri İslami mücadele için dışarıdan sızacak dünyevileşme, siyasi sapma gibi unsurlara karşı kendini korur ve bünyenin kendini muhafaza etmesi, mücadele sürecinde yer alan bireylerin bu sürece aktif katılımı sağlanarak potansiyel gücün açığa çıkarılması gibi bir işlev görür.

Kendi fazilet ve eksiklerimizi görmemiz oranında kulluğumuzu daha kâmil yapma imkân ve fırsatını yakalayabiliriz. Hata yaparız. Hukuk bunun için vardır. Fakat nefsimizin ve toplumun ıslahı konusunda değişime hazır olmalıyız. Değişim, değiştirmemiz gerekenleri görmekle ve bunları hikmetle gündeme getirmekle mümkündür.

Tüm İbadetlerin Temelinde Ahlakı Sağlamlaştırmak Vardır

Peygamberimiz döneminden hemen sonra başlayan güç, iktidar, siyaset gibi unsurların ahlaki dinamikleri buharlaştırması bazı bilgin ve filozofların ahlak gibi disiplinler üzerinde yoğunlaşmalarına sebep olmuştur. Farabi'nin "Medinetül Fazıla" sı, İbn Rüşd'ün "Allah'ın ahlakıyla ahlaklanmak" ilkesini merkeze alan bir ahlak çağrısı yapması, Maverdi'nin toplumların kurtuluşuna yöneticilerin üstün bir ahlaka sahip olmasına bağlaması bu çerçevede sayılabilecek dikkat çekici örneklerdir.

İlk vahiy geldiğinde Hz. Hatice'nin ahlaki değerleri esas alan "Asla korkma. Allah seni asla utandırmaz. Çünkü sen akrabalarınla ilgilenirsin, güçsüzlerin sıkıntılarını giderir, fakirin ihtiyacını karşılar, misafire ikram edersin. " yaklaşımı önemlidir.

Aslında İnanç ibadet ve ahlakı kesin sınırlarla ayırt etmek mümkün değildir.

İman amel ilişkisi nasıl ayrı değilse, ibadet ahlak ilişkisi de birbirinden bağımsız değildir.

Ahlak eşittir yaratılış. Yani insani olandır. Bir anlamda ahlak, insanı şekli insandan şeri insana çevirir. Mekke sürecindeki ilk dönemlerde ahlak ile ilgili ayetlerin çokluğu dikkat çekicidir. Zira ahlaki sorumluluk, akidenin zeminidir

İlahi irade önce inancı öncelemiş, onun üzerinde ahlakı kurmuş, bunun üzerine de ibadet ve hukuku işlemiştir. Bütün bunların üzerine de ahiret vurgusunu ön plana çıkarmıştır.

Unutulmamalı ki peygamberimiz elindeki en temel sermaye olan iman ve ahlak gücüyle Mekke'deki cahiliye ile mücadele etmiştir.

İlk Kur'an neslinin inşa sürecinde de ve ilk gelen vahiyde ahlaki ve ibadi bir zeminin işlenmesi dikkat çekicidir. Ahlakiliği bir yaşam biçimi olarak görmeliyiz. Arzulanan düzeyde ahlakiliği, bireysel olarak gerçekleştirmenin imkânı var mı yoksa sosyal unsurlarla mı kazanılan bir değerdir konusu tartışılabilir bir konudur. İstisnai anlamda bazı insanlarımızın bireysel olarak da karakteristik olarak da naif olmaları söz konusu olabilir fakat asıl olan değerleri muhtevi sosyal çevre ile ve çevreninin ürettiği dinamikler ile sosyal sahadaki olgunlaşma evreleriyle ahlaki bir disiplinin anlam bulduğudur.

Modernleşme Süreci İbadet-Ahlak İlişkisini Ayırarak Ahlak Zehirlenmesine Sebep Oldu   

Ahlak zehirlenmesi bugün ısrarla üzerinde yoğunlaşmamız gereken bir sorundur. Ahlak zehirlenmesi, Türkiye gibi modernleşme sürecine giren dinamik ülkeler için daha vahim bir gündemdir.

Ahlaki-ibadi zafiyetlerin bir hadis-i şerifte helak sebebi olarak işlenmesi dikkat çekicidir. Bu helakı İslami mücadele için de esas alabiliriz. Bu yüzden Kuran-ı Kerim imanla birlikte salih amel çağrısını yapar. İmanı muhafaza eden şahitliğin gereği olan salih ameldir. Zaten hadisteki sorumluluk duygusunun imanı bir sorun olarak işlenmesi önemlidir.

Harf devriminin de etkisiyle vahiy kültürünün arzulanan düzeyde içselleştirilmemesi, buna ilaveten Türkiye'nin sosyolojik dinamiklerinin neticesinde oluşan İdeolojik yapı ve doku, aşrı özgüven oluşturmakta bu durum da ahlaki boyutumuzu geliştirici durumunda olan uyarı ve istişari zemini zayıflatmaktadır.

İslami Camialar Eksiklikler Üzerinden Değil, Güzellikler Üzerinden İlişki Geliştirmelidir

Türkiye'deki İslami camiaların Türkiye modernleşmesinden etkilenmesi İbadi-ahlaki olgunluğu gelenekleştirebilen güçlü yapısal bir işleyişin ve zeminin devralınmaması, kolektif çabalarda insanla uğraşmanın zorluğunun yarattığı kendimizi ihmal gerçeği gibi nedenler İslami mücadelede ahlaki boyutumuzu zora sokan unsurlardır.

Yapısal işleyişlerde sanki birbirimize sanki her türlü fedakârlığı yapmak zorundaymışız gibi bir algı vardır. O algı samimi çabalarımıza karşı bir nankörlüğü ve genel anlamda merhametsizliği de beslemektedir.

İslami mücadeledeki ahlaki boyut açısından vefa sorunu her zaman dikkat edilmesi gereken bir konudur. Sahada olmamız hem bizi hassas kılmakta hem de yakıcı gerçeklerle yüzleştirmekte.

Kardeşlerimizin zaafları üzerinde kendimize yeni zeminler oluşturma hastalığı önemli bir sorundur. Kardeşlerimizi kendimize tercih edeceğimize, kardeşlerimizin zaafları üzerinden kendimize fazilet aramamız gayrı ahlaki bir tutumdur. Eksiklerimiz üzerinden değil güzelliklerimiz üzerinden ilişki geliştirmek esas olmalıdır.

İslami mücadele açısından zor süreçlerde tahammül en büyük erdemliliktir. Gayrı tabi süreçler olağanüstü tahammülü vacip kılar. Tahammül büyüklüktür.

Dünyevileşme Ahlaktan Kopuk Bir İbadet Anlayışına Sevk Etti

Peygamberimizin dünya ile olan ilişkisini yol kenarındaki bir ağacın altında dinlenme olarak tasvir etmesi İslami mücadele kadrolarının Türkiye cephesine dünyevileşme sorunu ile ilgili iyi okunması gereken bir gerçekliktir.

Malı ve canı ahiret karşılığı riske etmek dünyevileşmenin panzehiridir.

İslami mücadele sürecinde olması gereken hassasiyet, salih amellere halel getirici şahıs, gündem ve olayların fazla muhatap alınmamasıdır. ( Furkan/63 , Lokman/18-19)

Peygamberimiz hayatı bir ahlak okuluna çevirdi.

İslami mücadelede kendi doğallığı içerisinde zorlaşan modern insanın sorunları ile yüzleşmemiz, ibadi ve ahlaki duruşlarımızı zedeleyici bir gerçekliği de beraberinde getirdiğini teslim etmeliyiz.

Türkiye vasatında İslami disiplinlerin ölçüsüzce gündemleştirilmesi ve bu sürecin fazla zaman alması ibadi, ahlaki boyutumuzu zayıflatmaya müsebbip bir duruma dönüşme riskini taşımaktadır artık. Tarihselcilik liberalizm, millî refleksler vs.

İslami mücadelede taşınan mesajın gerek olumlu gerek olumsuz biçimiyle en doğrudan yansıdığı alan ahlakilik alanıdır. Ahlakilik hususu aktarılmaya çalışılan mesajın zayıflıklarını örtebileceği gibi tam tersine en güçlü mesajı dahi muhataplar nezdinde eritip anlamsızlaştırabilir.

Emin ve İstikrarlı Olmak İbadet-Ahlak Bütünleşmesini Sağlar

Emin ve istikrarlı olmak insanların teveccühü için en büyük faktördür. En zorlu iddialar bile emin şahsiyetlerle suhulet bulur.

İslami mücadelede ahlaki- ibadi boyut, sadece kişi ile muhatapları arasında yaşanan ve yaşanabilecek bir iletişim boyutu ile sınırlı olmadığıdır. Bizzat kişinin kendi iç tutarlılığı ve itminanı açısından da belirleyici rol oynar.

İnsanlar ne kadar bilgisiz olsalar da en ufak ahlaki zaafları yakalamada mahirdirler. Bunu yakaladıkları anda en gerçekçi hakikatleri bile onlara benimsetmemiz çok zor.

Düşünsel arka plan ne kadar disiplinli bir formu ve muhtevayı taşıyorsa taşısın, söz konusu düşünsel hassasiyetler ahlakla yoğrulmazsa, toplumsal karşılığı yakalama açısından bir maya tutma şansı yoktur.

"Emaneti ehline verme.", İslami mücadeleye kendini adamış kadroların üstlenen emanet için ehil olmaları adaletin gereğidir.

 

Müminler Arasında Uyarı Mekanizması Çalışmazsa İbadet-Ahlak Dengesi Bozulur

Kişiliğini, benliğini, özünü ve iradesini denetleyemeyenler, denetleme iddiasında oldukları işleyişleri de idare edemezler.

İslami mücadele sürecinde gerek ahlaki boşlukların oluşmaması gerekse de motivasyonun düşmemesi için özellikle bugün tarzı zorlaşan Müslümanların hissi değerlendirme yapma zeminine sebebiyet vermemeli, kendilerinin böyle bir sonuca müsebbip olmamaya özen göstermelidirler. Zarafet, Asya toplumlarının önemli bir sorunudur. Geniş olmak ve sükûnet zeminini korumak uyumlu bir işleyişin en temel mayasıdır.

İslami mücadelede müminler uyarı sistemini hikmetli yaptıkları ölçüde ancak uhuvveti zedeleyici zeminlerin oluşmamasının teminatı olurlar.

İnanç Olarak Tevhidi Düşünüyoruz Fakat Ameli Olarak Ahlaki Tutarsızlıklarımız Çok

Ahlaki-ibadi boyutta ifrat-tefrit dengesi önemlidir: tüm aşırılıklar sırat-ı müstakimin önünde engeldir. Uçlarda seyretmek her zaman yanlışlık getirir.

Bireysel anlamda ibadi donanım eksik olunca, toplumsal anlamda ahlaki zafiyet de o oranda büyük olur. İslami kesimlerdeki sezonluk savrulmalar, mahalle değişiklikleri bu donanımın zayıflığından kaynaklanmaktadır.

Hem İbadetin ahlakiliği, hem de ahlakın ibadiliği hassasiyeti geliştirilmelidir

İbadetlerimizin bize katması gereken aidiyetin olup olmadığı görülmelidir. Peygamberimizin teheccüt namazları ona bir aidiyet kazandırıyor, ibadet içselleştiriliyordu.

Ahlak güncele taşınmalı. Yaptığımız eylemlere ahlakilik kazandırmalıyız. Ahlak, adalet gibi birçok şeyin meşru kaynağıdır. İnanç olarak tevhidi düşünüyoruz fakat ameli olarak ahlaki tutarsızlıklarımız çok. Tevhid, dikey şiarımızsa adalet te yatay şiarımızdır.

Her dönemde ahlaki duruşumuzu anlamlaştıracak dinamikler güçlendirilmelidir. Hangi süreçte hangi disiplin konusunda zafiyet söz konusuysa o alanda yoğunlaşmamız olması gereken bir tarzdır. ( kimi zaman vefa hayatidir, kimi zaman cömertlik…)

Ahlaki altyapımızda önceliğimiz, yararın temininden ziyade zararın defi esas olmalıdır. (defi mazarrat, celbi menafiden evladır.) Tevhitte de bu saklıdır. Önce la ilahe sonra illallah.

Mütevazi Olmak, Müstağni Olmamak, Eleştiride Ölçülü Olmak, Sabırlı Olmak İbadet-Ahlak İlişkisini Güçlendirir

Birilerimizin mağduriyeti pahasına mütevazılık, İslami mücadelede Müslüman çevreler arasında onarıcı bir zemin oluşturur. Ne riyakârlığa götürücü ne de pişkinleştirici mütevazılık. kastımız hikmetli tahammüldür.

Güçlü görünmenin neticesinde oluşan müstağnilik riski her zaman ıskalanmaması gereken bir sorundur. Huneyn savaşında sayısal çokluklarına güvendikleri için yeryüzü bütün genişliğine rağmen onlara dar gelmişti.

Toplumun şahsı manevimizde ve değerlerimizde sükûnet bulmasını hedeflemeliyiz. Müminler bu toplumun kendileriyle rahat bir nefes alabilecek şekilde merkezi bir cazibe oluşturabilmelidirler.

Topluma mal olmuş öncü müminleri eleştirmede mutedillik ve adalet esas olmalıdır.

İslami camianın dışındaki kesimlerle ilişki tarzımız, kendi değerlerimizle hareket etmemizdir. İslam düşmanlarının silahı ahlaksızlık olsa bile cevabımız ahlak olmalıdır.

Sabır, yani bir anlamda süreklilik arz eden azim ve kararlılık, gerek iç işleyişlerimizde gerekse de toplumla olan ilişkilerimizde belirleyici  bir irade olmalıdır. Goethe "Bir şeyin devamı varsa değeri vardır."

Manevi Dinamiklerden Yoksul Bir Eylemsellik Ne Kadar Yanlışsa Eylemsellikten Uzak Mistik Manevi Bir Tarz da O Kadar Yanlıştır

Sükunet ortamı ve Kevni âlemde yoğunlaşma: Bizi gerginleştiren sosyal sorumluluklardan bazen soyutlanıp, Rabbimizin Kevni ayetleri üzerinde yoğunlaşarak bir sükunet ortamı yakalamak. Peygamberimiz Ashab-ı Suffayı gece ıssız bir ortamda ay ışığının altında beraber bir vadide namaz kılmaları anlamlıdır.

Türkiye'deki İslami mücadelenin ibadi boyuttaki en önemli sıkıntılarından biriside dua bilinci ve geleneğinin zayıf olmasıdır. Kuran-ı Kerimde yüzden fazla yerde salih insanların dualarını gündeme getirmesi dikkat çekicidir. Bütün dinlerdeki en güçlü ritüel ibadetin dua olması önemli bir olaydır. Çünkü dua vahiye benzer. İnsan ile Allah arasında bir iletişimdir, aynı zamanda dua ümittir. Çünkü ümitsizlik, Allah'ın kudretini sınırlandırmaktır.

Cemaatle namaz kılma hassasiyetinin en zayıf olduğu bölgelerden birisi de Türkiye'dir. Müslüman kesimin bu tarzı kırmaları gerekir. Özellikle aile ortamında bu hassasiyet, farklı bir aidiyeti geliştirir.

İslami mücadelede ibadi boyutun bir denge üzerinde kurulması bir esastır. Ne manevi dinamiklerden yoksul bir eylemsellik ne de eylemsellikten uzak mistik manevi bir tarz.

Siyasi şahitlik gereği yapılan etkinliklerin formunun ayet ve Peygamberimizin uygulamalarıyla şekillendirilmesi gerekir.

Telefon konuşmaları da dahil tüm konuşma dilinin bütün yaş gruplarında duaya dönüştürücü bir tarzda olması önemlidir.

Yaşadığımız bölgelerde örfsel dinamikler önemsenmelidir ( taziyeler, hasta ziyaretleri vs…)

Fıtri zevkler makul karşılanmakla beraber tiryakilik oluşturan zevkler terk edilebilmelidir. İslami açıdan tartışılan ortam ve atmosferlere karşı titiz olunmalı.(sıla geceleri, akrabalarla oluşturulan malayani ortamlar, çay ocakları alışkanlığı vs…)

Takiyyüttin En Nebhani'nin de belirttiği gibi farzdan öte mendupları bile yapmada hassasiyet, haramlardan öte mekruhları da yasak bilen bir hassasiyet geliştirilmeli. Bu refleks önemlidir.

Muhammed İkbal, Cavidname adlı eserinde 'Zinderud' kavramı üzerinde durur. Zinderud, İsfahan'da sürekli akış halinde olan ünlü bir ırmağın adıdır. Bir ırmak ve çaydan su almayarak kendi kaynaklarından beslenir. Tüm suyunu herhangi bir denize veya ırmağa akıtmadan direkt olarak ovaları sulayıp toprağın emilmesini sağlayacak bir imkâna sahiptir. İslami mücadele acısından da bir mümin de tıpkı bu ırmak gibi kendi değer ve dinamiklerinden beslenerek tüm varlığını sahadaki şahitliği için değerlendirebilmelidir.

 Seminer dernek salonunda verilen çay ikramı eşliğinde soru cevap şeklinde sona erdi.

83.jpg

84.jpg

HABER: FATİH AKGÜL

FOTO:   HÜSEYİN BENLİ

Önceki ve Sonraki Haberler