“Yakın Dönem Din-Devlet İlişkileri”

“Yakın Dönem Din-Devlet İlişkileri”

Özgür-Der İzmir Şubesi'nin düzenlediği alternatif eğitim çalışmaları, İlmî ve Kültürel Araştırmalar Vakfı'ndan Abdurrahman Çeliker'in sunduğu “Yakın Dönem Din-Devlet İlişkileri” başlıklı seminerle devam etti.

"Amaç Allah'ın dinin hakim kılmaksa, devletin organizasyonunu da dine göre yapmalıyız" diyen Çeliker, dine yaklaşımdaki üç ana ekol üzerinde durdu. Bunları dini amaç olarak gören, dini araç olarak kullanan ve dini red eden iktidar mekanizmaları olarak özetleyen Çeliker, "Dini amaç olarak görmeyi genel anlamda peygamberlerde gözlemlemekteyiz.. Siyaset, kültür, ekonomi, kadın-erkek ilişkileri gibi pek çok konuda din belirleyici etken. Emevîlerde sultanın sıfatı 'halifetullah' oldu. "İktidar sahibi hata yapmaz çünkü Tanrı'nın yeryüzündeki temsilcisidir. Hatasız otoriteye itaat etmek gerekir" görüşü kabul gördü. Abbasîlerde sultan ve hilafet ayrıldı. Sultan siyasî egemenliğe sahipti ve 'her yerde' idi. Halife ise fetva makamıydı, Bağdat'taydı. Fatih Sultan Mehmet döneminde şeyhülislamı padişah atar hale geldi. Sultan Kur'an'la düzeltilmiyor, Kur'an sultanla düzeltiliyordu(!) Sultan şeyhülislamı azledebiliyordu. Din araca dönüştürülmüştü" şeklinde konuştu

Tanzimatla birlikte dine yönelişteki farklılaşmaya vurgu yapan Çeliker, "Abdullah Cevdet, laik eğitim kurumlarını, Misak-ı Millî tezini, tevhid-i tedrisat görüşünü ortaya atan ilk kişidir. M. Kemal'in Balıkesir hutbesi, dini kullanmaya güzel bir örnektir. İlk anayasada İslam, kanunların üstünde bir kıymettir. Meclisin görevleri arasında şer'î hükümleri yürütmek vardır. Millî mücadele yıllarında dine olan yaklaşım, ülkenin elit kadroya teslimiyle hemen değişmiştir. Kur'an cüzleri yakılmış hacca gitmek yasaklanmış, şeriat mahkemeleri kaldırılmıştır. Devrim adı altında Arapça harler kaldırılmış, hatta Arapça dilekçe ve kitap yazmak suç kabul edilmiştir. Hacı, molla, bey, paşa  gibi lakaplar, 'vallahi' şeklinde yemin etmek yasaklanmış, binalardaki tuğralar, Arapça yazılar kazınmıştır. DP ise, çıkardığı Atatürk'ü Koruma Kanunu ile, M. Kemal şahsında sistemi asla eleştirilemez hale getirmiştir. 1798 Fransız Devrimi krallığa değil Kiliseye karşı yapılmıştır. Kilise'nin malları yağmalanıyor. TC de bu noktada benzerlik gösterir" dedi.

Diyanet İşleri Başkanlığı'nın en önemli görevinin devletin laikleştirilmesi olduğunu ifade eden Çeliker, Bizans ortodoksisindeki patrik ya da Osmanlı'daki şeyhülislam ile Diyanet İşleri Başkanı'nın görevinin ve konumunun aynı olduğunu belirtti. "Din İşleri Yüksek Kurulu, başörtüsü Kur'an'ın emridir kararı alabiliyor ama TC bunun gereğini yerine getirmiyor" diyen Çeliker, "DİB, dalgakıran olarak kullanılıyor; toplumsal muhalefet haline gelebilme ihtimali olanları engelliyor" şeklinde konuştu.

12 Eylül'ün, dini araç olarak kullanmak istediğine dikkat çeken Çeliker, 28 Şubat'ta ise yeniden cadı avına çıkıldığını belirtti.

Fazlı İnderin – HaksözHaber / İZMİR

Fotoğraflar: Yakup Takır

Önceki ve Sonraki Haberler