Bartın'da ‘’İslami Uyanış ve Çözüm’’ Paneli

Bartın'da ‘’İslami Uyanış ve Çözüm’’ Paneli

Bartın Özgür-Der Temsilciliğinin bu dönem ikincisini düzenlediği panel programının konusu ‘’İslami Uyanış ve Toplumsal Çözüm’’dü.

Bartın Halk Eğitim Merkezi Konferans Salonunda düzenlenen panel Aydın Kuloğlu’nun yöneticiliğinde gerçekleştirildi. Program Muharrem Olgun’un En’am Suresi 159-163 arası okuduğu ayetler ve mealiyle başladı. Erdem Kuloğlu’nun okuduğu B. Doğruer’in ‘’Kavgamız’’ şiiri duygulu bir şekilde dinlendi. Sonra program akışına geçildi.

Şuayb Mekeç’in giriş konuşmasında, niçin böyle bir konuyu düzenledikleri, konuyla neyi amaçladıkları, ileriye dönük hangi sonuçları çıkaracaklarıyla ilgili şunlar ifade edildi.

Hayatımız bir bütündür. İslam hayatımızın tüm alanlarında yaşanan bir dindir. (İnsanlar imtihandan geçirilmeden, ‘’inandık ‘’demekle bırakılacaklarını mı zannediyorlar?… Ankebut/ 2) Düşüncelerimizde ve amellerimizde İslamı yaşamsallaştırabiliyorsak o zaman Müslümanız demektir. Sadece kendi şahsi hayatımızı değil, çevremizi, ulaşabildiğimiz tüm alanları İslamlaştırmakla yükümlüyüz. Yani bireysel yaşam alanlarımızdan dünyanın her türlü işlerine kadar, eğitimde, bilimde, davranışlarımızda ve tüm ictimai alanlarda, kullandığımız her türlü araç gereçlerle ilişkilerimizde İslami bir yaşantımızın olması gerekiyor. Modern hayatın, cahili düşünüş biçimlerinin bizleri etkileyen gücü karşısında Rabbimizin ilkeleriyle irtibatımızı çok sıkı tutmak zorundayız. Zira bizleri hayırlı, Salih ibadetlerimizle sürdüreceğimiz bir hayata değil, her türlü ahlaksızlık ve fücuratın hakim olduğu yaşam şekline özendiren bir sistem ve toplum içinde yaşamaktayız. Bu toplumu bu hale dönüştüren, dağılmayı ve İslami değerlerimize yabancılaşmayı kolaylaştıran bir durum tespiti yapmamızda yarar var. Bu yüzyılın başlarına gelindiğinde İslam Ümmeti olarak Vahyin aydınlığıyla olan bağlar zayıflamış, ictihad kapısı kapalı tutulmuş , İslam toplumuna tahkiki bir İslam düşüncesi yerine taklidi bir sığlık hakim olmuştu. İslam Ümmeti iç dinamizmini yitirmişti. Yine dış nifak ve küfür güçleri İslam Ümmetinin yeniden toparlanmasını engellemek ve geçmişteki yenilgilerinin intikamını almak için İslam Coğrafyasını baştan sona işgal ettiler. Müslümanlar büyük direniş mücadeleleri ortaya koydular. Ama dağınıklığımız ve fıkıh perspektifini yitirmiş olmamız, yine cephelerdeki kayıplarımız ve yenilgilerimiz bizleri güçsüz düşürdü. O yıllarda bu çözülme ve gerilemeyi durdurabilmek, İslam halklarını bir arada tutmak ve görece Ümmet halimizi koruyabilmek adına  ortaya konulan Islah gayretleri ve İttihadı İslam çabaları, ne yazık ki içteki muhalefeti ve işgalci devletlerin engellemelerini aşarak kendisine bir diriliş hattı oluşturamadı. Fakat bu Islahatçı Öncüler ve İslami Hareket Önderlerinin samimi gayretleri sonradan gelen yeni Müslüman kuşaklara bir temel, kalkış ve güç alma zemini oluşturacaktı.

İşgalciler çekilirken ardında işbirlikçi diktatörlükler bıraktılar. Bu rejimler Müslümanlara ağır baskılar; tehcir, tenkil, taktil (Sürgün, hapis, ölüm) mekanizmalarıyla en zalim yöntemleri uyguladılar. Bu uygulamalar içimizde İslami değerlerinden kopmuş nesillerin yetişmesine yol açtı. 60 lı yılların ortalarına gelindiğinde tüm İslam Dünyasında bu olumsuz gidişatı aşabilmek, Müslümanlara imkan sağlamak adına İslamla bağlarını kurmaya çalışan samimi çabalar o dönemlerde çok net olmayan duyarlılıklar ortaya çıkardı.Bugün Vahyi kökleriyle yeniden irtibat kuran, daha bir Vahyi arınmışlığı gözeten, bu doğrultuda ameller ortaya koymaya çalışan gayretlerde gözle görülür bir artış söz konusudur.Yine coğrafyamızda diktatör ve vesayetçi rejimlere karşı bir intifada süreci Müslümanların iktidarlara yön verdiği bir süreci başlatmıştır. Coğrafyamızın geleceği İslama doğru evrilmektedir. Müslümanlar bu hayırlı gelişmelere adil ve İslamca tanıklık etmek durumundadırlar. Gafletten, iç çürüme halinden kurtulmak ve toparlanıp güçlenmek gibi güzel bir durumla karşı karşıyayız. Yeniden Vahiyle, Kuranın hayat veren, aydınlatan, geleceğimizin nuru olacak ilkeleriyle buluşmaya başladık. Bu bir sünnetullah dönüşümüdür.

İkinci konuşmacı İbrahim Sarmış konuyla alakalı şunları ifade ettiler.

 Allah’a hamd ederek sözlerime başlıyorum. İslamın tanıtılması ve anlaşılması konusunu önemsediğiniz için Özgür-Der ailesi olarak Allah sizleri muvaffak etsin. 1974 de Van İHL de görevliydim. Orada ben birkaç gönüllü talabeyle MTTB'yi kurmuştum. Bütün üst düzey bürokratlar bir araya gelip bizi şikayet ettiler. Herkesi gözaltına aldılar. Biz yılmadan faaliyetlerimize devam ettik, bu etkinliğimiz sonraları bütün çevrelerden daha kalabalıklaştı gurupların üzerine çıktı üst bir sosyal zeminimiz oldu, sonradan bu şehrin faaliyetlerimize katılan gençleri arasından bir çok etkin Müslüman kardeşlerimizin çıktığını gözlemlemiştim. Yani daima faal, hayatın her alanında birlikte organize işler yapmalı, çevremizi, ulaşabildiğimiz insanları faaliyetlerimize katabilmeliyiz. Şimdi şartlar ve niteliğimiz arttı daha hayırlı işler yapıyoruz. Vahyin irtibatıyla oluşturabildiğimiz işlerimize yoğunlaşmalı, tüm sosyal alanlarda var olmak için cehdetmeliyiz. Biz alanlarda olmazsak başkaları bu boşlukları dolduracak bize de sadece eleştirmek veya laflamak düşecektir. Oysa içinde yaşadığımız toplum İslami duyarlılıklara ve anlatacaklarımıza kulak veren, olumlu tepkiler veren bir toplum, biz bu olumluluğu bir fırsat olarak değerlendirmeliyiz. Bizler topluma, Allah’ın yoluna davetimizi en güzel biçimde onların anlayacağı şekliyle anlatmalıyız ki bu konuda görevimizi yerine getirmiş olalım, zira Rabbimiz Nahl Suresinde Allah’ın yoluna en güzel bir biçimde, bilgiyle, hikmetle, en iyi güzel örneklerle çağırınız ve onlarla en güzel şekilde mücadele ediniz buyuruyor. Anlatmamak ve haber vermemek gibi bir muafiyetimiz yoktur. Bu insanlar başka fikir sahibi çevre veya kişilerle iş yapıyorlarsa niye bizimle iş yapmasınlar, ikna etmemiz gerekiyor. Bizi yaratan Rabbimiz bizlerin fıtratına göre hükümler, davranış kuralları inzal etmiştir. İslam barış, sulh, esenlik dinidir.Yaratılış kurallarına riayet ederek inşa edilecek bir hayat insanları bütün insan topluluklarını huzura mülaki kılacaktır. İnanıyorum ki bu genç kardeşlerim bu beldenin insanlarına en güzel yöntemle İslamı anlatacaklar, onların gönüllerini fethedeceklerdir, İnşaallah. Bir kaç maddeye temas edeyim. İslam barış dinidir dedik. Rasulüllah toplumun selametine, sulhune vurgular yapıyor, İslamı onlara sevdiriyor, onlara güven veriyor, kararlı bir davet metodu uyguluyordu. İslam herkese hürriyet vadediyor, Allah insanları seçeneklerinde serbest tutarak, seçimi onlara bırakmıştır, Rasulullah kimseyi zorlamamıştır. Rasulullah eşitlik getiriyordu. Köleliğin devamını istemiyordu. Üstünlüğü takvaya bağlıyordu. Adalet toplumu oluşturuyordu. O’nun tesis ettiği adalet toplumu kimse arasında ayırım yapmıyor, kurallar adilce Rasulullahın ailesi dahil uygulanıyordu. O toplum şura toplumuydu. Herkesin söz söyleme hakkı vardı. Bundan 1500 sene önce gerçekleştirilen bu adil eşitlikçi ayrımcılık yapmayan bu toplumsal özellikleri hala bizler için tüm insanlar için örnekliğini koruyor. Bugün dünya bunalımlar yaşıyor. Batı toplumlarında sistem tartışmaları yapılıyor. Geldikleri noktalarda işgalciliği, despotluğu, sömürgeyi, katliamları merhametsizlik içinde uygulamış sonraları hoşgörü, demokrasi, seçim yollarını güya keşfetmiş batı İslam toplumlarının asırlar önce uyguladığı İslam Toplum modellerinde öne çıkan ilkeli uygar ve insan fıtratıyla uyumlu toplum ve devlet yönetim biçimlerini daha yeni keşfediyor. Biz Müslümanlar nimetin farkına varalalım, elimizdeki Rabbimizin fıtratlara uygun inzal ettiği ictimai, ahlaki, siyasi ölçüleri iyi izah edelim anlatalım, yaşayalım ki örneklikler oluşsun ve İslam bizlerin eliyle hayata geçsin. Bu gün maalesef ideal ölçülerde yaşanan bir İslam Devlet Modelimiz yok. İslam Coğrafyasındaki monarşileri mi öne sürelim yada dokunulmazlık mutlak teokratik bir mollalık rejim mantığıyla işleyen İranı mı örnek verelim hiçbiri değil. Müslümanlar bu duruma yeni düşmediler. Uzun süren bir cehaletin, taklide dayalı din anlayışlarının seçkinci saltanatçı ulemanın katkılarıyla oluşan bu olumsuz algının mirasıdır tüm bunlar. Gerçek İslam yerine diğer kültürlerin ve batıl anlayışların da etkisiyle bu cehalet ve sapkınlık bina edilmiştir. Cehaletten kurtulmak İslam Ümmetinin toplum nüvelerini oluşturmamız için plan program ve hedeflerimizin olması gerekiyor. Kuranı Kerim bizi dirilten, nur olan, hikmetli, İslam Toplumunu, yaşamımızı, imar ve inşa eden içeriğe sahip, bizleri, hayatımızı, dünya ve ahiret mutluluğumuzu sağlayacak bize emanet edilen bir kaynağımızdır. İbrahim Sarmış ileriye dönük temennilerle konuşmasını tamamladı.

İ.Sarmış’ın ardından Hamza Türkmen’e söz verildi. Kendisi kısaca şunları ifade ettiler.

Kitapları ve yazı dili elinden alınmış,mabedleri medreseleri yıkıma uğratılmış buna itiraz ettiği için binlerce öncü insanı İstiklal Mahkemelerinde katledilmiş bir ümmetin çocuklarıyız. Konumuzun başlığına atfen ortada bir yıkım,yenilgi varsa toparlanma ve uyanıştan bahsedebiliriz. Rabbimiz Enfal Suresinde ‘’Bir kavim kendisine verdiğimiz nimeti kaybederse biz onun halini değiştiririz.’’ buyuruyor. Bu bir kural, sünnetullah. Dağılmanın sebebi salt dışarıdan değil,içimizdeki sorunlar da bunun sebepleridir. İşgalciler İslam Coğrafyasını parçaladılar,ümmeti uluslara böldüler, aramıza ırkçılık, nifak tohumlarını ektiler. Ama o ana kadar da Ümmet maalasef vahiyden kopmuş aslından ayrılalı çok olmuştu. O dönemlerde Kur’an’ın kuralları içtimai hayatımızı,şura ile,ictihatlarla,adil yönetimlerle belirlemiyor, ya örfi hukuk yada keyfi uygulamalar yönetimi belirliyordu. Geçmişte ıslah çabaları içerisinde olanlar olmuştur ama keyfileşme, iç çürüme fıkıhtan kopuk uygulamalar yeniden dünyaya tamah eden anlayışlarla oluşturulan yönetimler Vahyi ilkelerin yön verdiği bir hayattan ümmeti uzaklaştırmış, İslami Hayat ferdileşmişti. Dinimizi bidat ve hurafelerden kurtarmak, istibdattan uzaklaşmak, içtihadları yeniden başlatmak,sömürgecilerle tüm gücümüzle mücadele etmek, yeniden Kuran ve Muhammedi Sünnetle bağlarımızı kurup, hayatımızı ve toplumu ona göre dizayn etmek için uğraş verenler, sahih bir anlayış ve Urvetul Vüska zeminleri oluşturan, Dehlevi, İbnül Vehhap, Afgani, Abduh, El Benna, Mevdudi, Kutup gibi öncülerin attığı temeller sonraları yani bizim kuşakların Vahiyden beslenme ve iş yapma zeminlerini oluşturdular.Urvetul Vuska süreci Darut Takrib çabalarını tetiklemiş, İslami Hareketlerin Kuran merkezli ıslah/köklü dönüşüm çabalarına yön vermişti. İşte şahsiyetli İslami bir toplum oluşturmanın nirengisi bu hususlardı. Bu gün Müslümanlar her türlü cahiliyyeyi reddedip tutsaklıktan hayatlarını kurtarmalılardır. Hür olmalıyız. Özgürlüğümüz hür irademizle imtihan alanında yer almamızdır. Batıdaki anlamıyla dar ve sapkın anlamlarını kasdetmiyoruz. Müslümanları bulundukları yerlerde özgür, imkanlı kılmayı ön gören bir kimlik algımızın olması gerekiyor. Başkalarını tutsaklaştıran sadece kendine özgür değil, insana değer veren, yaratıcının öngörüleriyle oluşmuş fıtrata uygun toplumsal yaşamı ve Müslümanların kendi tercihleriyle oluşturdukları İslami toplumu kastediyorum. Bu halkı bir gecede cahil bıraktılar. Osmanlıdan kalan şeylerden hayır gelmezdi diyemeyiz, bu bir imkandır bize aittir, biz bu mirası geliştirebilirdik, tıpkı İHL leri geliştirdiğimiz gibi. Birikimimizi artırmak, tahkik gücümüzü geliştirmek adına okumak, kitap ve dergilerden bilgi takipçiliği bir nimettir, okumalıyız,dergileri takip etmeliyiz, çünkü onlar bizim birikimimizdir. Bizim buralarda fazla okunmuyor bu bizi tahkikten uzaklaştırıyor, Türkiye’de en fazla satan kitap Kuran Mealleri, bu güzel ama onun da çok okunduğu kavrandığı yok.Din dili, yazı/ okuma dilimiz Arapçadır, Kuranla bağlarımızı koruyan çok önemli bir bağ. Bizi İslam Ümmetiyle,Kuran ve Hikmetleriyle kendi başımıza da kalsak özümüzle bağımızı kuran bir aracımız, ortak dilimiz.Libya’da zulüm gören Müslümanlar Kuranla bağlarını koruyarak dinamik kalmışlar,yabancılaşmayı onların Kuran hafızlığı engellemiş. Libya’da o ağır zalim yönetime karşı o insanlar direndiler, korku duvarını aştılar, esasen Batılılar Kaddafiyi destekliyorlardı ama intifadaların gidişatı onları temkinli davranmaya ve Libya’yı böyle bir dengesiz diktatörün elinden kurtarmanın hayra olacağına karar verdiler. Libya’lı kardeşlerimiz Nato müdahalesiyle ilgili olarak batıyla görünmeyen bir pazarlık içinde olmadıklarını hatta böyle bir şeyin bizim bilgimiz dışında olmasını öğrendiğimiz anda yeniden meydanlara çıkarız diyorlar. Batılı firmalarla önceden yapılmış anlaşmalara uymak zorunda olduklarını yeni bir anlaşma birliğine girmeyeceklerini ifade eden Müslüman kardeşlerimize güvenmek zorundayız. Libya’lı kardeşlerimiz cezaevini mektebe dönüştürmüşler, iç eğitimlerini Kuran eğitimi üzerinden yapmışlar, tıpkı Yusuf as ın zindan tecrübesinde olduğu gibi ,onlarda ceza iç dinamizme, eğitime dönüşmüş.

Hilafeti İslamın ilgasından sonra yapay algılar oluşturulmaya, Müslüman kamuoyu göstermelik seramonilerle oyuna getirildi ve diktatörlük rejimleri bu şekilde kuruldular. Bu coğrafyada 70’li yıllarda geçmişi sorgulayan batini ve cehalet kalıntılarından arınma ve Kuran ve Sünnetle yeniden irtibata geçen diriliş ıslah süreci bu ataletten kurtulup yeniden İslamı hayatımızda hakim kılma inancına sahip samimi Müslümanların çabaları sayesine başladı. Toplumu İslamlaştırma ve iktidara sahip olma yöntemlerinde ele geçirme/tepeden dönüştürme/içeriden fethetme gibi olgunlaşmamış, aceleye getirilmiş ,Kuranın tedric ve tertil yöntemlerinden uzak bazı kabullerle bir sürü hatalar yapıldı, vakit kaybedildi.Oysa İslam insanların ikna ve kabulleri üzerine oluşturulması gereken bir Dindir. Emri vakiyle, aceleye getirilerek, şartları gözetmeyen fetvalarla, akıl dışı yaklaşımlarla toplumsallaştırılamaz ve uygulanamaz. Vakıayla nassı irtibatlandırırken doğru fıkhetme, Vahyi bilgiyle fıkhi çözümü vahyin ön gördüğü amel zemininde birleştirebilme, meseleleri, dışımızdaki dünyayı İslama uygun hale getirebilme gibi aşamaları halletmeden ve yaşamımızda sürekli hale getirmeden İslamın Hayat sahasını oluşturabilmiş olmayız. H.Türkmen Ümmet olmak emrinin ilahi bir emir olduğunu ama buna giden yolun uzun sabır gerektiren, merhaleleri gözeten bir süreci işaret ettiğini, bu aşamalar için azimle dayanışma içerisinde ve istişari zeminlerimizi geliştirerek hayatımızdaki İslami ıslah sürecinin bizi İslamileştirerek devam edeceğini, Rabbimizin lutfuna dönüşeceğini vurgulayarak konuşmasına son verdi.

bartin-20130421-0.jpg

bartin-20130421-2.jpg

bartin-20130421-3.jpg

bartin-20130421-4.jpg

bartin-20130421-5.jpg

bartin-20130421-6.jpg

 

Önceki ve Sonraki Haberler