Kuran ve Öncü Nesil Bilinci

Kuran ve Öncü Nesil Bilinci

Bartın Özgür Der de bu hafta ‘’Kuran Ve Öncü Nesil Bilinci’’ konusu konuşuldu.

Araştırmacı yazar Şemseddin Özdemir'in sunumunu yaptığı seminerde kısaca şunlar ifade edildi;

28 Şubat Necmeddin Erbakan'ın başbakanlığındaki Refahyol hükümetinin iktidardan zorla düşürüldüğü tarihin yıl dönümü. Tanklar yürütüldü, İslami kazanımlara operasyonlar yapıldı. Başörtüsü yasağı yaygınlaştırıldı. İslami basın susturuldu. Her gün İslam'ın aleyhine, Müslümanlar aleyhine iftira dolu yayınlar yapıldı, tutuklamalar oldu. İşten atılanlar oldu. STK lar kapatıldı.

Silah sanayii, ordu personeli batıya bağımlı bir tarz üzerinden yapılandırıldı. İsrail'le yeniden silah bakım ve insansız hava araçları anlaşması yapıldı. Dışa bağımlı pazar ekonomisi uygulandı. Bankaların içi boşaltıldı vb.

90 da Sovyetler Birliği kendisini lav etti yeni Rusya ortaya çıktı. Bunun üzerine ABD tarafından İslam'ın düşman ilan edildiği yeni bir dünya düzenine geçildiği ilan edildi. Ilımlı İslam ve Radikal İslam diye tanımlar yapıldı.

Amerika'daki o ikiz kulelere yapılan 11 Eylül saldırı sonrası Bush diyordu ki bunlar bizim hayat tarzımıza saldırdılar, Müslümanlara karşı Haçlı seferleri başlatıyoruz, Bu şu demekti, Birinci Dünya Savaşı 1914-18, İkinci Dünya Savaşı 1938-45, üçüncüsü Soğuk Savaş 1945-90,  dördüncüsü Müslümanlara karşı savaş

Şu an sürmekte olan Müslümanlara karşı yürütülen bir savaş sözkonusu.

Ancak problem şu; bu savaş ne yazık ki

A- Müslüman dünyada geleneksel din öğretimi çevrelerinde ciddiye alınmadı,

B- İlahiyatlar ve üniversiteler tarafından gereğince ve güncele atfen işlenmedi,

C- Büyük gruplar, camialar, siyasal partilerce ciddiye alınmadı.

2001'den bu yana işleyen süreç önemli safhalara işaret etmektedir. İslami çevreler ve oluşumlar değişim atmosferine girmeye başladılar. Müdahale oldukça bu durulmuyor ivmesel ve niteliksel olarak artışını sürdürüyor. 91 Cezayir seçimlerinin bastırılması, 98 de 28 Şubatta Erbakan hükümetine müdahale, Hamas seçimlerinden sonra Filistin'de yaşanan bölünme aynı minvalde müdahalelerdi.  2001 Türkiye'de yeni dönem bunun devamına işaret ediyordu. Arada darbe girişimleri buna karşı küresel güçler ve işbirlikçilerinin eski düzenin devamına dayalı arayışlardı. Arap baharı bu yönelimin devam eden sürecidir. Arap baharı olayı çıkınca batılılar bir şeyi fark ettiler; eğer buna göz yumarsak burada bilinçli Müslümanlar iktidara gelecek. Mısır'da İhvan kazanmıştı. Tunus'ta Gannuşi İngiltere'den gelerek seçimi kazandı. Mısır'ı görünce baktılar ki böyle giderse İsrail orada zorlanacak, hele ki Suriye'de rejim değişirse bu iş biter dediler. Esed'in kaybedeceğini görünce karşı çıkan Amerika kalmasını ister oldu.  Rusya geldi,İran'a ses etmedi. İşgalden sonra Irak da zaten aynı olmamış mıydı?

Kendilerine bugüne kadar hep boyun eğilmesine alışkın olan Batıya hesap soran bir lider var. Erdoğan hesap soruyor, 'Dünya beşten büyüktür' diyor "Siz kim oluyorsunuz' diye hesap soruyor'

Bu konumlanış bir süreci doğurdu. İslam ve etkileri görünürleşmeye başladı. Mülteciler konusunda ve Arap devrimlerinde halkların özgürlük mücadelesine verilen destek İslam'ı, Müslümanları, onların değerlerini, iradelerini görünür kılmaya başladı. Bu hamd edilecek bir durumdur.

Önümüzdeki süreçte dünya İslam ile yol alacak. İslam'ın gündemde olacağı bir süreç işleyecek. Peki, biz buna hazır mıyız?

Anlayışımızla, birikimimizle, fıkıh perspektifimizle, dünyayı sorunlarının çözüm yollarını bilmek yönünden hazır mıyız?

Ahlak, vicdan, hukuk, eşitlik, paylaşım, akademik birikimimiz, siyaset, yönetim ahlakı ve Müslümanlar olarak hep beraber hazır mıyız?

Kuran gibi mükemmel bir kitabı hayatta sistemleştirmek lütfunu Allah Müslümanlara vermiştir.

Onu hayatla buluşturma görevini kim yapacak; ''yetişmiş insanlar''

Tek başına samimi olmak yetmez. Samimiyeti liyakat, ehliyet ile taçlandırmak gereklidir.

Donanım meselesi anahtar role sahiptir.

Maddi ve manevi kabiliyeti bir bütün olarak inşa etmekle ancak iyi bir davetçi, mümin, şahid, muhlis âlim nitelikli kişi eliyle bunlar olabilir. Tek başına samimiyet veya toplum mühendisliği hiçbir işe yaramıyor. Çok yönüyle Kuranın hükümlerine, müteşabihata, Rasullerin tecrübesine, asıl gayeye ve kendi toplumuna ait detaylara hâkim, sorunları bilen, tartışan, meseleleri ehil kişilere sorarak çözüm arayışında olan birisi Kuranın merkezde olduğu bu denklemihayırlı bir şekilde harekete geçirebilir. Ve Allah'ın izniyle netice de hâsıl olmaya başlar.

Değişim nefislerden topluma doğru ama Kurani bir akletmeyle birleşerek gerçekleşecek ki yol alınabilsin.

Yani Kuranın öngördüğü topluma ulaşmak meselesi yetişmiş genç nesillerle mümkün olacak. Bu olmadan eksiklikler, ifrat, tefrit döngüsünden kurtulamayız.

Kuran Nesli dediğimiz bu amaca varmak hedefinde okuduklarımızı, anlam dünyamızı gözden geçirmeliyiz.  Hangi tarafta eksiğimiz var, önümüzdeki dönemde hangi< eksiklerimizi giderirsek daha verimli bir ortam yakalarız.

Gençlere dönük geliştirilecek dil önemli. Bunun için onlarla iletişimde olmalıyız. Gençler arasında gidişatın olumsuzluklarını sorgulayan doğru yapılanlar ve yanlış yapılanlar arasındaki farkı ortaya koyan ve yanlışın önlenmesi kaygısı taşıyan gençlerle ortak noktalar yakalanmalıdır.

Kuran çalışmalarında okuduklarımızı bu güne nasıl taşıyabiliriz hassasiyetine sahip olmalıyız.

Dün ayetler inerken küçük bir şehir ve onun içinde yaşayan müşrikler vardı. Müslümanların mücadelesi ve fıkhı o günün koşullarına göreydi. Ama Kuran evrensel olarak inzal edildi. Bunu bu güne nasıl uyarlamalıyız, fıkhetmeliyiz. Asıldan kopmadan güncele uygun cevaplar ve uygulamalar üretmeliyiz.

Muhalefet, eleştiri yapmak bugünü anlamlı kılan geleceğe dönük olarak projelerimizi uygulamaya çeviren Kur'ani çözümlemelerimizi çerçevenin dışına çıkmadan bugünkü koşullarla buluşturmalıyız.

Allah-ü Teâlâ müşriklere Mekki ayetlerde "Yenileceksiniz, Allah nurunu tamamlayacaktır'' diyordu. Yeryüzünde adaletin ve hakkın, sosyal dengeyi gözeten ahlaklı mümin insanların olacağını vadediyordu.Ayetlerin inzalinden henüz 15 yıl sonra bu vaatler Medine'de gerçekleşti. Şimdi niye bunlar gerçekleşmesin ki? Bizde bu günümüzü böyle okumalıyız.

İslam dünyasının bugünkü içinde bulunduğu durum bir anda saadet yurduna dönmeyecek. Bunun sayısal çoğunlukla da alakası yok. Moskova'da belki bir milyon kişi bayram namazı kılıyor. Dünyanın birçok yerinde Müslümanlar çok kalabalıklar. Ama hayatımızın dağılım alanında İslam'ın yaşanırlılığı, temsiliyeti zayıf. Müslümanların ileriye dönük hikmetli okuyuş gerçekleştirmesi yok gibi adeta. Bu zaman isteyen bir konu. Yetişmiş insan sorunu. Ama çabalar da çok az.

Üç merhalede durumu özetleyebiliriz;

1- İmanı kavramak. Neyi reddedip neyi kabul ettiğimizi bilmek.

2- Tedriciliği kavramak. Sabırla ve planlı olarak sağlıklı İslami bir değişimin gerçekleşeceğine inanmak.

3- Müslümanların kendi kitaplarını İslam tarihi okumaları Rasulullah'ın(sa) dönemiyle ilgili örnekleri tahlil etmek. Günümüz bilimlerini bilmek tanımak. İslam'ın sözünün ne olduğunu kavramak gibi detaylı konulara ilişkin eğitim.

Bugün laik bir ülkede yaşayan Müslümanlar olarak azıcık hayırlı şeyleri yapabilme imkânı yakaladık. Ümmetin derdiyle dertlendik. Bütün gözler üzerimize döndü. Bütün duaların odak noktası olduk. Eğer Müslümanlar bu konjonktürü kavramıyorlarsa üzerlerine düşen görevi hakkıyla yerine getirmiyorlarsa Allah bu halimizi niçin hayırlarla donatsın ki? Ama hamdolsun güzel işlerde oluyor. Geçmiş yıllara nazaran İslam'ı ana kaynağından asli hükümlerinden tanıyıp son derece isabetli değerlendirme yapanların sayısı da az değil.

Bu orantısal olarak içinde yaşadığımız toplumu en az yüzde onluk bir kısmının İslami bilincinin olgunlaşmasıyla hayırlı bir değişim yönünde harekete geçebilecek bir durum.

Mesela Müslümanlar şu soruyu sormalılar. Nasıl hâkim ve savcı yetişecek? Savcı ve hâkim yetişti, peki hangi hassasiyet, hangi ölçülerle görevlerini yerine getirecekler?

Farklı düşünen, farklı aidiyetlere sahip ama İslam çatısı altında bir araya gelmeyi başarmış insanlar yapacakları işe odaklanarak, asgari bu işi nasıl gerçekleştirilebilir sorusunu sormalılar. Allah'ın dinine Müslümanların maslahatına uygun bir olumluluk yakalayabilecek miyiz kaygısıyla hareket edersek Allah bize rahmet edecektir.

Kuran-i Kerim bir tarih kitabı değil. Tek başsına biz ahlak kitabı da değil. Bazen emrediyor bazen tavsiyelerde bulunuyor kısaca hayatın içini tarif ediyor. Bir amaç ortaya koyuyor. Koyduğu kuralların kimi zaman hikmetini izah ediyor kimi zamanda inanılacak değerler olarak altını çiziyor.

İşte günce meselelerimiz, ümmetin sorunları gibi meselelerde slogan atmadan vakayı kavrayarak insanlık tecrübelerinden de yararlanarak ihtilafların giderilmesi, birlikte iş üretebilmek, branşlaşmak, iş yapacak zeminler üretmek gibi konularda öncü nesillerin var olabilmesi için Kuran algımızı yaptık, anladık, bitti anlayışıyla değil yapıyoruz, anlamaya çalışıyoruz, sürekli Rabbimizin hükümlerine anlattığı mesellere hikmet deryası kitabımıza dayanarak dünyamızı anlamlandırmaya çalışıyoruz. Bunun için arkadan gelen nesillerle bunu bereketlendirmeye çalışıyoruz bilincinde olmalıyız.

Önceki ve Sonraki Haberler