Başakşehir’de “İç ve Dış Vesayeti Aşmanın İmkân ve Yolları” konuşuldu

Başakşehir’de “İç ve Dış Vesayeti Aşmanın İmkân ve Yolları” konuşuldu

Başakşehir Özgür-Der’in “Güncel Fıkhımızın Muhasebesi” başlıklı her ayın son Cumartesi akşamı yapılacak aylık paneller serisine başlandı.

Özgür-Der Başakşehir Şubesi tarafından düzenlenen panel serisinin “İç ve Dış Vesayeti Aşmanın İmkânı ve Yolları” başlıklı ilk konusunu Turan KIŞLAKÇI ve Hamza TÜRKMEN farklı açılardan ele aldı.

Paneli Fussilet sûresinin 33. ayetini okuyarak açan oturum başkanı Abdullatif GENÇ konunun önemine vurgu yaparak sözü Turan KIŞLAKÇI’ya verdi.

basaksehir1-001.jpg

Turan KIŞLAKÇI, bizim dünyamızda vesayetin Napolyon’un Mısır’ı işgaliyle görünür hale geldiğini; vesayet sürecinin bugün Türkiye’den Afganistan’a kadar tüm İslam dünyasını sardığını; kullandığımız banka kartlarından merkez bankalarına kadar küresel kapitalizmin en azından ekonomik vesayeti altında olduğumuzu hatırlattı. KIŞLAKÇI vesayet kavramı üzerinde açıklamalar yapıp, vesayetin siyasî, askerî, ekonomik, kültürel boyutlarından örnekler verdi ve özetle şunları söyledi:

Türkiye’de fikri vesayetin kökeni 200 yıl geriye uzanır. Bu konuda kafa yoranlardan birisi de Atilla İlhan’dır. O diyor ki Batı’ya yetişmek için taklit mekanizmasıyla davranan üç ülke, Batı’yı nasıl taklit edeceğiz diye yöntemler geliştirdiler. Birisi Rusya, birisi Japonya, birisi Osmanlı.

Rusya marksizmi aldı.

Japonya kültürünü muhafaza etmeye çalışarak tekniğini aldı.

Osmanlı ise medrese-mektep tartışmaları içinde en çok eğitim modellerini ve kavramlarını taklit etti.

Bizim olan Filistin, Siyonizm işgali altında her türlü vesayete maruz kaldı. Ama 1950’li yıllarda Filistin üzerindeki Siyonizm vesayeti, kitlelerimizin yüzde 80’ini hiç ilgilendirmiyordu. Siyonizmi anlatan kitaplar 100-200 tane satılabiliyordu. Ama bugün dünya gündemini Filistin ve Gazze direnişi şekillendiriyor. Gazze direnişi, küresel vesayet sisteminde büyük bir yarık oluşturdu. Muhammed Reşid Rıza, Seyyid Kutup, Mevdudi, Sezai Karakoçlardan kaynaklanan ve İhvan-ı Müslimin, Cemaat-i İslami hatta Özgür-Der gibi guruplardan kalkarak bir yarık oluşturuldu.  Yarık oluşturuldu ama üstümüzdeki kabukları hala atamadık üzerimizden. Yapmamız gereken bu kabuklardan kurtulmak. Bugün ülkede daha önemli olan bir aydın vesayeti var ve siyasi vesayetten daha boğucu.

Yine bugün en büyük vesayet deccal kelimesinden gelen “Dijital vesayet”tir. Batılı dil bilimcileri de dijitalin, deccal ile aynı kökten geldiğini belirtiyorlar. Deccal çok hızlı yayılan, taşkın ve tahrip yapan, yalanlar düzen anlamındadır. Taştığında etrafında tahrip yapan bizim Dicle Nehri adı da aynı kökten gelir.

İslami kesimde olanların en büyük eksiği dünya da olup biten değişimi okuyamamaktır. Ne AK Parti okuyabiliyor ne de dini cemaatler. Ama küresel değişmeler bizi de kuşatıyor.

Dinler, kalpler, gönüller bu dijital vesayetin tutsağı haline geliyor. Dijital imkanları inkar etmeye değil, onun yanlışlarıyla nasıl mücadele edeceğimize kafa yormalıyız. Mehdi kavramı mesela. Mehdi, hidayete götüren anlamındadır. Deccal nasıl yalan yayıyorsa, mehdi de hakikatı yayan insan demektir.  Seyyid Kutup gibi, Mevdudi gibi, Ali Şeriati gibi hakikati yüksek sesle toplumlara söyleyecek aydın/münevver sıkıntısı çekiyoruz. Bu tür insanları nasıl yetiştireceğimize kafa yormalıyız. Batı’da dijital vesayetin aşılması konusunda 10’larca kitap yazılmış. Dijital vesayetin toplumlar, cemaatler, sanatlar, devletler üzerindeki etkisi hakkında çalışılıyor. Bu çalışmalar mesela Batılı sanatkarları İsrail’e karşı sokaklara döktü ama bizim sanatkarlar ise genellikle dijital vesayetin köleleri.

“Siyon Protokolleri” hakkında sonradan uydurulmuş deniyor. Öyle olsa da ve sonradan da yazılsa “Protokoller” hayatın her alanında Müslümanları nasıl dönüştüreceklerini kurala bağlıyor. Tarım vesayetini de büyük ölçüde genleriyle oynanmış tohum üretimiyle İsrail oluşturuyor. Müzik ve sinema alanı da öyle…

Bu çerçevede kültür ve inanç sistemimizi saptırmak için Hallac-ı Mansur üzerine çalışmalar yapan Louis Massingnon’ın etki ve telkinlerini iyi izlememiz gerekiyor. Bernand Lewis gibi böyle bir çok isim var.

Topyekûn vesayetten kurtulmak için bizlere yön verebilecek ve üzerimizdeki kabuğu kırabilecek çalışmalar çok kısıtlı. Bunun ekonomik sebepleri var, politik ve kültürel sebepleri var. Bu konularda HAMAS’ın yaptığı en önemli şeyle ilgili geçen gece bir toplantıda şu söylendi: Hamas dünyayı küresel kapitalizm ve Siyonizm konusunda uyandırdı. “Ya Eyyühel nas” dedi. Dünya insanlığının vicdanını harekete geçirdi. Dünyanın vicdanlı insanları da deccal sisteminden kurtulmak istiyorlar. Hakikati artık bizlerin söylemesi gerekiyor. “Ama o vicdanlara anlayacakları şekilde İslam’ı anlatma birikimine ve tutarlılığına sahip miyiz?” denildi.

Hakim vesayeti kıracak idrakle teşebbüs içinde olmalıyız. Bu teşebbüs için bu programla Özgür-Der Başakşehir adım atıyor. Bu adımları çoğaltmalı ve sıklaştırmalıyız.

basaksehir2.jpg

Hamza TÜRKMEN ise vesayet altında yaşayan ülkelerde en yaygın kimliğin “melez kimlik” olduğunu belirtti. Bu da işgalciler tarafından veya işgalcilere benzeyerek eğitim ağı ile kurulmuştu. Bu ağ içinde İslami elbiselerini terk edip tamamen Batılı kimliğe bürünen işbirlikçi kültür ajanları da vesayet politikalarının taşeronluğunu yapmışlardı.

Batı dışı vesayet süreçlerini tasnifleyen Turan’ın biz Müslüman dünya için eğitim boyutunu öne çıkartmasını isabetli bulan Türkmen, muhafazakar hafıza bize bu sürecin Genç Osmanlılarla başladığını aktardıklarını hatırlattı. Hayır. Mağlubiyetler sonucu Rabbimizin ihsan ettiği nimeti kaybetmeye başlayan saltanat iktidarı, çareyi kendi zaaflarını ıslah etmekte değil de Avrupa medeniyetini taklitte görmeye başladı. Lale Devri ve II. Mahmut Devrimlerinden sonra Padişah Abdulaziz Avrupa medeniyetini yerinde öğrenmek için Saray ricali ile Veliaht V. Murad, Şeyhzade II. Abdulhamid ve Şeyhülislam Hasan Fehmi ile gemiyle Fransa’ya oradan İngiltere'ye seyahat eder. Paris ve Londra’da kendilerine tahsis edilen saraylarda ağırlanırlar. Tiyatroları, bale gösterilerini izlerler; modern mimariyi etüd ederler; balolara katılırlar. Abdulaziz geri döndüğünde Dolmabahçe sahilinden bugünkü stadyuma kadar uzanan 300 kişilik bir tiyatro binası yaptırır.

Zaten Padişah Abdülmecit’ten beri Avrupa medeniyetini öğrensinler diye Londra ve Paris’e seçkin öğrencileri yollayan Saray’dır. Bu öğrenciler geri döndüklerinde Avrupaî değerlerle düşünen Jön-Türk veya Jön-Kürt olurlar. Mısır’dan Mehmet Ali Paşa’nın gönderdikleri de Jön-Arap. Zira Osmanlı dayandığı asıllardan uzaklaşan 300 yıllık bir çöküntü sürecindedir. Yönetimde ve eğitimde şura nimetinden uzaktır. Rabbinin nimetlerini terk ettiği için de çöküş yaşar. Ekseni kaymıştır.

1882’de üç savaş gemisi  askerle koskoca Mısır’ı işgal eden İngilizler 1922’ye kadar Mısır’da Hidivliğe/Osmanlı devletine ait 69 okula karşılık; 323 misyoner, 739 tane de özel kolej açar. İstanbul, İzmir, Diyarıbekir’de de 1000 civarında yabancı okul vardır. Ümmetin çocukları bu yabancılaşma ocaklarında okur ve temel değerlerinden koparılır. Turan Kışlakçı’nın vesayetin tanım ve çeşitleri üzerinde durduğunu söyleyen Türkmen, dünya sistemi olarak dün Batı ve Doğu ekseninin bulunduğunu; sonra bu eksenin kapitalizmin liberal Anglosakson ve sosyalist SSCB ve Çin eksenine dönüştüğünü belirtti.

Bugün ise dünyaya egemen olan Batı / Occident artık bir coğrafya adı değildir; sanayii ve endüstri devrimini tamamlayan, bilgi çağından dijital çağa geçen kapitalist emperyalizmin genel adıdır. Artık Japonya, Rusya, Çin de Batı’dır. Sömürü ve vesayet sistemleri kurmada birbirleriyle yarışmaktadırlar. ABD ve Hinterlandı, AB ve Şankay Ekseni bloklarından bahseden Türkmen, kendisinin daha çok vesayeti aşmak için hangi yöntemlere başvurulduğu ve hangi planlamaları yapmak gerekliliği üzerinde durulması konusuna işaret etti.

Türkmen, iç ve dış vesayeti aşmanın amkânı ve yolları konusunda üç farklı alan ve mücadele örnekliği üzerinde durdu:

1- Vesayet Sistemini Sistem İçinden Aşmaya Çalışanlar:

Bu alanda, Urvetu’l Vuska neşriyatından sonra İran’da İngiliz sömürüsüne karşı Cemaleddin Afgani’nin Şah ile; Rusya’da Tatar-Kazak Müslümanlarının hakları için Çar ile temasları var; İngiliz işgali altında Mısır Ezher Üniversitesi’nin ders müfredatını ıslah edebilmek için Muhammed Abduh’un İngilizlerle diyaloğu var. Yeni Türkiye’de Diyanet Teşkilatı içinde Müslümanlara alan açabilmek için yer alan Ahmet Hamdi Akseki’nin ezan ve namazın Türkçe olarak reforme edilmesine karşı yürüttüğü mücadele var.

Ulusal vesayet sisteminin içinde iktidar alanında vesayeti aşma konusunda ilk örneğimiz 1964-1975 yılları arasında Suudi Arabistan Kralı Faysal bin Abdulaziz’dir. Suud’da ABD projesi olarak Yeşil Kuşak projesi içinde İslam’ı komünist gelişmelere karşı kullanmak için kurdurtan Rabitat'ül-Alem'ül-İslami (MWL)’yi İFSO neşriyatlarıyla Kutub, Mevdudi, bin Nebi, Nedvi gibi müelliflerimizin kitaplarını birçok dile çevirtip yayınlayarak İslami uyanışa hizmet eder hale dönüştüren, İsrail’e karşı Mısır ve Suriye’ye destek veren ve olmadı OPEC’i mobilize ederek İsrail’i destekleyen dünyaya 1973 Petrol ambargosu uygulayan bir müstakilleşme çabası içindeydi; ama 1975’de saray içi bir suikastle öldürüldü.

Türkiye’de son yirmi yılda iç ve dış vesayeti aşmak için doğrusuyla yanlışıyla demokrasi aracını kullanarak Türkiye’nin bağımsızlaşması, fikir ve inanç hürriyetinin önünün açılması, askeri vesayetin geriletilmesi konusunda Recep Tayyip Erdoğan ve onun stratejisini kavrayan dar bir ekip sistem içinde yeni bir yol deniyor.

Ülkelerindeki diktatörlük rejimlerine karşı Türkiye’nin vesayetten kurtulma sürecini de örnek alarak başlayan 2011-2012 Arap Devrimleri/Ortadoğu İntifadaları, Erdoğan gibi sistem içi araçları kullanacak diplomasi tecrübesine sahip olamadıkları için Mısır’daki iç ihanet sonucu General Sisi Askeri darbesiyle yenildiler. Ama o akımın önünü açtığı Suriye Devrim Süreci 13 yıl sonra Suriye’de başarılı bir dönüşüm sürecini güçlendirdi. Türkmen diğer iki başlığı da ikinci söz hakkında kullanacağını belirtti.

Turan KIŞLAKÇI panelin ikinci turunda “Dijital Vesayet”in ya da “teknolojik vesayet”in çok önemli olduğunu vurgulayarak konuşmasına devam etti ve konuda kafa yormakla beraber öncü çalışmalar yapmamız gerekliliği üzerinde durdu.

Kültürel alanda dijital medya deccaliyetinden konvasiyonel kültür vesayetine kadar cevap verecek insanlar yetiştirmemizin ve ürün üretiminde bulunmamızın önemine dikkat çekti.

Ekonomik alanda tüccarlık bilgisine ve örfüne sahip olmadığımız için bu alanda Müslümanların yıpratıcı yanlışlar veya hatalar yaptığından bahseden Kışlakçı, Kur’an’da ticaretten bahseden Kureyş sûresini kavramsal olarak açmaya çalıştı ve bizim “zenginler”e değil faizden kaçınan “varlıklı insanlar”a ihtiyacımız olduğunu belirtti.

Kışlakçı, üniversitelerimiz çoğalsa bile özgün olmadıklarına, üniversiteye gidenlerin İslam’a düşman ve ahmak hale geldiklerine işaret etti. Çünkü evren kanunlarıyla vahyin uyumunu işleyecek, bizim değerlerimizi gözetecek müfredattan yoksun olduğumuzu, gelişmeleri karşılayacak özgün kavram üretimimizin eksik olduğunu vurguladı. Bunun için de dil bilgisine ve etimolojisine de hakim olmak gerekliliği üzerinde duran Kışlakçı, Arapçayı iyi bilmenin gerekliliğine işaret etti.

Pozitivist veya melez zihniyetin örgütlediği üniversitelerde yüksek tahsil gören gençlerin genellikle hayata doğru bakamadığını, epitemolojik veya bilimsel vesayetten kurtulamadıklarını; oysa “İlimde derinleşenlerin Allah’ı inkar edemiyecekleri”ni belirtti.

Turan Kışlakçı, mektep veya medrese de olsa eğitim vesayetiyle ilgili Batılıların eğitim yaşını 7’ye yükseltmeleri konusunda örnek verdi.  Oysa Gazze’de Kuveytli bir iş adamının yani “varlıklı bir Müslümanın” finanse ettiği bir hafızlık mektebinde 5 yaşında çocuklar alınıp ve 8 yaşında hafız olarak mezun edildiğine bizzat tanıklık ettiğini aslında İslam’da eğitimin 2-3 yaşında başladığını açıkladı. Vesayeti aşma bilincinin bu yaşlardan itibaren yeşertilmesine en önemli örneğin Gazze’de verildiğini belirtti.

Hamza TÜRKMEN panelin ikinci turunda iç ve dış vesayeti aşmanın imkânı ve yolları konusunda önce ikinci ve sonra üçüncü ve en gerekli başlığı değerlendirdi:

2- Vesayeti Reddetme Sürecinde Hamaset ve Tedrici Temkin Meselesi

Vesayet sistemini yıkarak devrim/revilation yoluyla iktidara gelenlerden en hamasi davranan 1979’dan sonra İran Devrimi aktörleri oldu. “Ne Amerika Ne Rusya” mottosuyla dış politikasını ilan ettikleri, devrimin bazı unsurları da samimi olarak “La Şiiyye La Sünniyye Vahde Vahde İslamiyye” diye haykırarak İslam âlemine kardeşlik çağrısı yaptıkları halde; İslam Devrimi süreç içinde İran Şii-Ulus Devleti’ne dönüştü ve sonunda Rusya-Çin Bloğuna yaslanıldı, Suriye’de Şii yayılması ihtirası içinde katledilen yüzbinlerce insanın kanına elleri bulaştı.

Rusya ve ABD işgaline karşı “var kalma” savaşı veren Afganistan, aşiret hakimiyetine dönük iç savaşı Taliban hakimiyeti ile aştı. Ama “var oluş” anlamında bir hazırlığı olmadığı için bugün yeraltı madenleri gittikçe Çin’in vesayeti altına giriyor. Ve BM’e üye olma gerekliliğinin reel-politiği ile karşı karşıya.

8 Aralık 2023 Suriye Devrimi tüm ümmet bilincine sahip herkesin sevinci oldu. Ama “var kalma” savaşımından “var oluş” aşamasına dönük yeterli hazırlıkları olmadığı için reel-politiğin şartlarını gözetmek zorunda kaldıklarından  “Arap Cumhuriyeti” kalıbının vesayetini bile aşma konusunu halledemediler.

3- Vesayeti Reddetmek Sürecinde “Var Kalma”dan “Var Oluş” Sürecine

Vesayeti aşmada “revilation” ve “evilation” ya da “reform” gibi kavramlarla değil; “ıslah, ihya ve inşa” ya da “sünnetullah ve merhaleci mücadele fıkhı” doğrultusunda İslami literatür özgünlüğü ve nass – vakıa ilişkisinin uyumu içinde davranan bugüne kadar en önemli örnekliğimiz 70 yıllık bir mücadele sürecine sahip olan HAMAS örnekliğidir. Bu sürecin beslendiği anlayışın öncüleri olarak Reşid Rıza ve Seyyib Kutud’tan bahsedebiliriz. Ufacık bölgede ve şiddet temelli tüm baskılara rağmen 200 mescidi 600’e çıkartmış, Üniversite kurmuş, örgün ve yaygın eğitimle muhatap kitlesini Kur’anî kavramlarla, tevihidî ölçü ve ilkelerle tanıştırmış ve adeta Resulullah’ın sünnetini yeniden inşa etmeye çalışmış; üretim atölyelerinden basın birimine ve sanat çalışmalarına, sağlık birimlerinden dış siyaset etüdlerine, güvenlik birimlerinden askeri mühendislik uzmanlığına kadar hayatı  bütün olarak kuşatarak Gazze halkı üzerinde Arap diktatörlerince dışarıdan beslenen milliyetçi ve sosyalist hakimiyeti kırmış ve kitlenin yarısıyla fikri ve siyasi olarak bütünleşmiş, geri kalan ekseriyetinde sempatisini kazanmış bir örneklikten bahsediyoruz. Üstelik Ashab-ı Uhdut benzerlerince kuşatılmış vaziyette iken. Gazze zor şartlar yaşadı ve yaşıyor.

Ama HAMAS mücahidleri fikri, sosyal, fiili direnişi “Ya Zafer Ya Şehadet” şiarıyla yükselterek bütün dünyanın vicdan sahibi müslim veya gayrımüslim insanlarını küresel kapitalist sistem ve yalanlarına ve desteklediği Siyonizme karşı uyardı, etkiledi ve harekete geçirdi. Bu çok büyük bir gündemdir. Sıra vicdan intifadası yaşayan bu insanlara vahyi hakikatleri gereğince anlatabilecek donanıma sahip toplumsal bir modeli, bir hareketi ve ulu’l-emr heyetini oluşturabilmekte...

İhtiyacımız olan entelektüel bilgiçlikle yetinmek veya fetva verecek fakihler aramakla yetinmek değildir. İhtiyacımız korku ve güvene dair haberlerimizi analiz edecek, çözüm ve şahitlik üretecek  fakihleri, dava adamlarını ve sorumluluk sahibi entellektüellerimizi en azından ulusal sınırlar içinde de olsa İslami esaslar temelinde bir araya getirmek ve toplu içtihad heyetlerimizi veya ulu’l-emr şura heyetlerimizi kurabilmektir.

Tuğyanı ve tağutu gidermek isteyenler HAMAS mücadelesinin başarısıyla övünmeyi bırakıp, kendi ulusal devlet sistemleri içinde iç ve dış vesayeti aşmak için HAMAS’ın mücadele sürecini etüd edip önce kendi ataletlerini aşmanın muhasebesini yapmalıdırlar.

Konuşmalar bittikten sonra yazılı olarak sorular yöneltildi.  Cevaplarının ardından panel oturumu bitti. Program sunucuları ve bazı katılımcılarla saat 24.00’e kadar dernek mescidinde işlenen konunun müzakeresi ve Katar’ın vesayetten kurtulma çabasının nasıl bir seyir izlediği konuşuldu.

Haber: Furkan Gökçe