
Bingöl Özgür-Der'de “Yorumlanmış Bir Dünyayı Anlamlandırmak” semineri gerçekleştirildi
Özgür-Der Bingöl Şubesinin düzenlediği 2024-25 dönemi aylık seminerler dizsinin dördüncüsünde, Mustafa Yılmaz’ın sunumuyla “Yorumlanmış Bir Dünyayı Anlamlandırmak” konu başlıklı seminer gerçekleştirildi.
Özgür-Der Bingöl Şubesi Konferans Salonunda başlayan seminer programında Bayram Tunç kısa bir giriş konuşmasından sonra yerini Mustafa Yılmaz’a bıraktı.
Yılmaz, konuya Lizbon Depremi hakkında bilgiler vererek giriş yaptı ve şunları söyledi, “1755 Yılında Avrupa tarihine kara bir gün olarak geçen ve büyük bir felakete sahne olan Lizbon depremi şehri yerle bir etmiş, depremin ardından oluşan tsunami ve yangınlar yıkımın boyutlarını daha da arttırmış ve Lizbon’u adeta haritadan silmişti. Hayatını kaybedenlerin sayısının yaklaşık 70 bin ila 100 bin arasında olduğunu düşünürsek şehrin neredeyse yarısının yok olduğunu söyleyebiliriz. O dönemde Avrupa’nın en büyük ve en görkemli şehirlerinden biri olmasına rağmen Azizler gününde yaşanan bu depremle birlikte dönemin düşünce dünyasında da derin izler bıraktı ve felaketin nedenleri üzerine hem bilimsel hem de dini tartışmalar başladı. Kimileri bunu ilahi bir ceza olarak görürken, bazı filozoflar ve bilim insanları ise doğal afetlerin bilimsel olduğunu savundu. 1755 Lizbon Depremi, etkileri ve sonuçları itibarıyla yalnızca bir doğal afet olarak değil, aynı zamanda Avrupa’nın tarihini ve düşünce sistemlerini şekillendiren bir olay olarak da biliniyor.” dedi.
Yılmaz, Lizbon Depreminin felsefi tartışmaları için ise şunları dile getirdi; “1755 depremi yalnızca fiziksel yıkımlara neden olmakla kalmadı, aynı zamanda felsefi tartışmalarında bir dönüm noktası oldu. Özellikle ünlü düşünür Voltaire, bu büyük felaketi Tanrı’nın iyiliği ve kötülüğün varlığı üzerine derin bir sorgulamanın kapısını aralamak için kullanması ve kaleme aldığı Candide adlı eserinde, dönemin popüler iyimserlik felsefesine güçlü bir eleştiri getirmesi düşünce sisteminin artık değiştiği ve sorgulayıcı olduğunu bize gösterdi. Batı felsefesinin çözmeye çalıştığı o gün ki sorusu Tanrı iyi mi? yoksa kötü mü? oldu. Voltaire’in bu eleştirileri, iyimserliğe olduğu kadar kötülük ve acıların kaynağına dair derin bir felsefi sorgulamayı da içermesiyle dünyadaki kötülüklerin varlığı, iyimserliğin savunduğu ideal dünya fikriyle çelişir. Bu yaklaşım ise gerçekçi olmayan bir bakış açısı haline gelir ve 1755 Lizbon Depremi, yalnızca fiziksel bir felaket olarak kalmaz, 18. yüzyıl düşünce dünyasında iz bırakan bir dönüm noktası olarak tarihe kazınır.” dedi.
Yılmaz, 18. Yy. dan harektele günümüz dünyasının hakikat krizine değinerek şunları da ekledi; “Bilgiye erişimin hiç olmadığı kadar kolaylaştığı günümüz dünyasında, gerçeklik ve inanç arasındaki sınırlar giderek bulanıklaşıyor. Bilimsel gelişmeler ve teknolojik yenilikler sayesinde bilgiye ulaşmak mümkün olsa da, doğruyu yanlıştan ayırt etmek her zamankinden daha zor hale geldi. Modern çağda “hakikat” kavramı giderek göreceli bir yapıya büründü. Mamafih bilimsel yöntemler, nesnel gerçekliği ortaya koymayı hedeflerken, ideolojiler, siyasi çıkarlar ve ekonomik güçler ile bu yöntemleri manipüle ederek kendi amaçları doğrultusunda kullandıkları gücü ortaya çıkardı. Bu durum, toplumları tek bir hakikate inanmak yerine, farklı “gerçekliklere” yönelmeyi teşvik ediyor. Albert Caraco’nun Kaosun Kutsal Kitabı adlı eserinde tanımladığı gibi, bu süreç barbarlığın yükselişi olarak değerlendiriliyor. İnsanlık, gerçekliğin yerine ideolojileri ve çıkarları koyarak merhamet, vicdan ve ahlak gibi temel değerlerden uzaklaşıyor ve toplumlar arasındaki kutuplaşma derinleşirken çatışmalar artıyor ve insanlık daha kaotik bir geleceğe sürükleniyor. Modern dünyanın en büyük sorunlarından biri olan rasyonel düşünce ile beraber insanlar artık duygusal bağlantılar ve önyargılarla hareket ediyor. Bu durum, bireysel düzeyde yanlış kararlar alınmasına, inancın yitirilmesine ve ümidin kesilmesine yol açıyor. Fakat Rabbimiz bize bunun böyle olmadığının akisne Mümin bir kişinin her daim ümitvar olması gerektiğini ve ümidi içimizde barındırmamız gerektiğini vurguluyor.” dedi.
Yılmaz, çözüm için eleştirel bakış açısının islami eğitimle beraber şart olması gerektiğini söyledi; “Bu krizin çözümü için eleştirel sorgulama, düşünme ve muhakeme etme becerilerinin geliştirilmesi büyük önem taşıyor. İnsanların doğru bilgiye ulaşabilmesi ve farklı görüşlere açık olması, toplumsal düzeyde daha anlaşılır olmanın önünü açıyor. Ayrıca İslami eğitim sistemlerinin günümüz toplumuna uygun yapılandırılması ve medyanın daha sorumlu bir tutum sergilemesi de gerekiyor. Sonuç olarak, hakikat ve gerçeklik arasındaki çizgilerin bulanıklaştığı günümüz dünyası, insanlık için ciddi bir tehdit oluşmuş durumda. Bu sorunun aşılması için bireysel ve toplumsal düzeyde dinimiz için daha fazla çaba gösterilmesi; müslmanların ortak değerler ekseniyle birlikte eleştirel düşünme ve doğru bilgi temelinde bir gelecek inşa edilmesi hayati önem taşıyor.”
Yılmaz son olarak modern insanın yalnızlaşması hakkında şunları söyledi; “Modern insanın maddeci dünya görüşünü benimsemesiyle ölümden kaçması ve ölümü düşünmeden hareket etmesi ile yaşamın anlamı bozuldu. Müslümanca bir hayat tarzının oluşmamasıyla hiç ölmeyecek gibi yaşamanın beraberinde getirdiği dünyevi beklentilerin yanı sıra ahiret hayatına olan inanç ve ümidin azaldığı bu dönemde, ancak ibadetlerimizi, ahlakımızı ve duruşumuzu ciddiye alarak yaşarsak anlamlı bir hayat kazanacağız demektir. Ölümün insan için büyük bir boşluk olmaktan ziyade yeniden bir doğuş olarak anlayıp ifade edersek bu dünya anlam kazanır. Böylelikle geçici bir dünya hayatı yerine kalıcı ahiret hayatını kazanmaya doğru adım atarız bu sayede modern insanın tüketim odaklı yaşam tarzının aslında bize göre olmadığını tamamen haz ve hıza dayalı bir anlayış olduğunu bize gösterir. Oysa bu dünyayı anlamanın yolu ahiret bilinciyle yaşamaktır. Allah hepimizi bu yol üzere sabit kılsın.”
Program misafirlerin katılımı ve sorularıyla sona erdi.