Çorum: “Milli Güvenlik Dersleri Kaldırılsın!”

Çorum: “Milli Güvenlik Dersleri Kaldırılsın!”

Özgür-Der Çorum Şb. ve İlke-Der Kışla tipi eğitim sisteminin terk edilmesini, Milli Güvenlik Dersleri kaldırılmasını ve ideolojik eğitim törenlerinin son verilmesi için Çorum Merkez PTT önünde bir basın açıklaması ile talep ettiler.

Özgür-Der Çorum Şb.Bşk. Bülent Gökgöz tarafından okunan basın açıklamasında "Eğitimde ayrımcılığın, dayatmacılığın, inkârın ve ötekileştirmenin bütün çeşitlerine karşıyız. Darbe dönemlerinden kalma eğitim programlarına, emir-itaat kültürünü besleyen ritüellere ve resmi ideolojiyle dolu derslere artık son verilmesini istiyoruz. Tek tip ve yasakçı kılık-kıyafet yönetmelikleri, hem öğrenciler hem de öğretmenler için derhal kaldırılmalıdır" dedi.

Okullara hâkim olan dogmatik ideolojik dayatmalar, insanlık onurunu aşağılayıcı, insani erdemleri yok edici olması bakımından utanç verici olduğunu hatırlatan Gökgöz şöyşe devam etti" Kemalizm'in amentüsü mahiyetinde Atatürkçülüğe bağlılık andı, Türk olmayanlara Türk olduğu ve bu sebeple de mutlu olduğu zorla söylettiriliyor.

Eğitim alanında süregelen ulusçu, laik dayatmacı anlayışın topyekûn terk edilmesini ve resmi ideolojik kalıpların esareti altında tutulan beyinlerin özgürleştirilmesi için, eğitim sisteminin baştan aşağıya yenilenmesi gerektiğine inanıyoruz." dedi.

"Eğitimde Resmi İdeolojik Dayatmalara Son! Milli Güvenlik Derslerine, Başörtüsü Yasağına, Kışla Tipi Eğitime, And Zulmüne Hayır" pankartı açan Müslümanlar, "Milli Güvenlik Dersleri Kaldırılsın", "Eğitimde Yasaklara Dayatmalara Son", "Lys Sınavında Zulüm Var", Varlığım Allah'a Armağan Olsun" dövizleri taşıdılar. "Uyan Diren Özgürleş, Müslüman Ancak Allaha Adanır, Irkçı Eğitim İstemiyoruz sloganları attılar.

Basın açıklaması ardından Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu'ya hitaben yazılan mektup posta verildi.

Basın Açıklaması Metni;

ÖZGÜR ve ONURLU BİR GELECEK İÇİN KIŞLA TİPİ EĞİTİM MANTIĞININ TERK EDİLMESİNİ TALEP EDİYORUZ!

Türkiye sorunlar yumağı içinde bir ülke. Sorunların merkezinde ise halkın iradesini, ihtiyaçlarını ve taleplerini görmezden gelen bürokratik zihniyetin tahakkümü bulunmakta. Bürokratik oligarşi çeşitli baskı aygıtlarıyla halka bir proje dayatmakta: Resmi ideolojik şablonlara uygun "vatandaş" inşa etme projesi! Bu mantıktan hareketle en temel haklar gasp edilmekte, fikir ve ifade özgürlüğü yok sayılmakta ve bu ülke insanlarının inançlarına, onurlarına uygun bir kimlik ve kişilik geliştirebilme hakları çiğnenmektedir.

Hak gasplarının en yoğun yaşandığı alanlardan biri de eğitim alanıdır. Gerek 8 yıllık zorunlu eğitim, gerekse de sonraki süreçlerde milyonlarca çocuğumuz ve gencimizin zihinleri, resmi ideolojiyi esas alan anlayış ve uygulamalarla mütemadiyen kirletilmektedir. On yıllardır yoğun bir ideolojik bağnazlık ve dayatmacı yöntemlerle düzen ve düzenin kutsalları karşısında pasif, çaresiz, eleştiri ve sorgulama cesaretinden yoksun nesiller yetiştirilmesi hedeflenmiştir. Sadece giyime değil, zihne de yansıtılan üniformalı bir eğitim anlayışının neticesinde "okul" kışlalaştırılmış, öğrenciler ise askerleştirilmiştir.

Milli Güvenlik Dersleri ise işte bu "kışla tipi eğitim düzeni"nin en somut ve çirkin araçlarından biri olarak öne çıkıyor. Lise tahsilinden geçen herkes bilir, bu derste dikkat çekilerek ve tekmil verilerek başlanır. Müfredat ise tamamen Soğuk Savaş döneminin mahsulü dünyayı iki renge ayıran, düşman odaklı iç ve dış tehdit saplantıları olan bir formdadır. Bu bakımdan dersin muvazzaf veya emekli subaylar tarafından verilmesinin önüne geçilmesi de yeterli değildir. Ders, tamamen müfredattan çıkarılmalıdır.

Milli Güvenlik Derslerinin asıl işlevinin ne olduğu ise son günlerde medyaya yansıyan somut belgelerle daha bir netleşmiş durumda. 1998–2008 tarihleri arasında Genelkurmay direktifiyle bu derslere giren muvazzaf ve emekli subaylara, idarecilerinden öğretmenlerine, öğrencilerine kadar tüm okulların sistematik bir fişlemeye tabi tutulması emrinin verildiği anlaşılmış bulunuyor. Aslında şimdi ortaya çıkan belgenin yeni bir bilgi sunduğu da pek söylenemez. Çünkü Milli Güvenlik Derslerine giren hocalar aracılığıyla okullarda nasıl bir hukuksuzluk estirildiği iyi bilinen bir husustu.

28 Şubat darbe sürecinde icraya konulmuş pek çok hukuksuz uygulamadan biri olarak, çokça mağduriyet oluşturan hem öğrenciler hem de öğretmenler seviyesinde ezme, sindirme, kişiliksizleştirme politikalarına aracılık eden Milli Güvenlik Dersi sorunu bir türlü hak ettiği biçimde gündemleştirilemedi. AK Parti Hükümeti de yaklaşık 8 yıllık iktidarına rağmen bu önemli soruna ilişkin hiçbir adım atmadı. Artık bu konuyla ilgili ciddi bir şeyler yapmanın zamanının geldiği görülmeli ve daha fazla zaman kaybedilmemeli.

Eğitimde ayrımcılığın, dayatmacılığın, inkârın ve ötekileştirmenin bütün çeşitlerine karşıyız. Darbe dönemlerinden kalma eğitim programlarına, emir-itaat kültürünü besleyen ritüellere ve resmi ideolojiyle dolu derslere artık son verilmesini istiyoruz. Tek tip ve yasakçı kılık-kıyafet yönetmelikleri, hem öğrenciler hem de öğretmenler için derhal kaldırılmalıdır. 

Eğitimi okul duvarlarına hapseden bir anlayışa itirazımız var. Yıllarca süren ve geride örselenmiş akıllar, vicdanlar bırakan; hayatı seçme sınavlarına endekslenmiş kimliksiz gençler üreten bu mekanizmada çocukluğumuzun ve gençliğimizin öğütülmesini istemiyoruz. Biz özgürce düşünebilmeyi, konuşabilmeyi ve yaşamayı istiyoruz; egemenlerin köhne düşüncelerini, ideolojilerini ve yalanlarını ezberlemeyi değil! 

Okullara hâkim olan dogmatik ideolojik dayatmalar, insanlık onurunu aşağılayıcı, insani erdemleri yok edici olması bakımından utanç vericidir. Kemalizm'in amentüsü mahiyetinde Atatürkçülüğe bağlılık andı, Türk olmayanlara Türk olduğu ve bu sebeple de mutlu olduğu zorla söylettiriliyor.

Hâlbuki Türkiye'deki Alman okulunda Alman çocuklarına da bu andın söyletilmesini zamanın MEB Hüseyin Çelik haklı olarak eleştirmiş ve bu zorunluluğu onlar için şu gerekçeyle kaldırmıştı: "Alman çocuğuna her sabah önce 'Türk'üm' dedirterek yalan söyletiyoruz, hemen arkasından da 'Doğruyum' dedirterek ikinci bir yalan söyletiyoruz" demişti. Çünkü Alman çocuk, Türk olmadığı halde andın başında baskıyla da olsa Türk'üm demek suretiyle birinci yalanı söylemişti, hemen sonraki kelimede ise, birinci kelimedeki yalanıyla doğruluktan saptığı halde 'doğruyum' demek suretiyle ikinci bir yalanı söylemiş oluyordu.

İşte dönemin MEB bakanının Kemalizme bağlılık "and"ına yönelik bu eleştirisi son derece haklı ve doğru olduğu halde, bu eleştiri Türk olmadığı halde böyle and içirilen her çocuk için geçerli olmalıyken, her çocuğa zulüm olarak görülmeliyken, alınan kararla sadece Alman çocuklarına yapılan zulme son verilmekle yetinilmişti.

Türklük, Kürtlük, Çerkezlik ya da Araplık gibi kavmi özellikler hiçbirimizin tercihi değil Allah'ın takdiridir ve bu sebeple övünme ya da yerme vesilesi kılınamaz. Başta Müslümanlar olmak üzere, resmi ideolojiyi benimsemeyen insanlara ve çocuklarına, Kemalizm dininin amentüsü mahiyetinde böyle bir andın zorla ve her sabah tekrarlatılması ve İslam karşıtı pozitivizmden ibaret olan yoldan yürüme sözü verdirilmesi, çocukların kendi varlıklarını Türk varlığına armağan etmeye zorlanması eğitim kavramıyla değil, ancak zorla beyin yıkama ve dönüştürme anlamında öğütüm kavramıyla örtüşebilecek büyük bir zulümdür.

Müslümanların yolundan hiç sapmadan yürümeleri gereken tek ölçü ise Rabbimizin bizlere gönderdiği Kur'an-ı Kerim'dir. Varlığımız ise ancak Âlemlerin Rabbi olan Allah'a armağan edilebilir.

Yüce Rabbimiz Enam suresinde Müslümanların yaşam amaçlarını şöyle tanımlamakta: "De ki: 'Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, yaşamım ve ölümüm hepsi Âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.'

Yine Rabbimiz övünç vesilesinin etnik temelde olmadığını, üstünlüğün ancak takva ile mümkün olabileceğini belirtmekte ve bizler için en güzel adlandırmayı Kur'an'ın Fussilet suresinde ise şöyle tanımlamakta; "Allah'a çağıran, salih amelde bulunan ve 'Gerçekten ben Müslümanlardanım' diyenden daha güzel sözlü kimdir?"

Özgürlük, adalet ve barış temelinde farklılıkları yok saymayan ve kimsenin inancı ve kimliğinden ötürü dışlanmadığı bir eğitim-öğretim ortamı oluşturulmalı, herkese ibadet, kendini ifade etme, temel hak ve özgürlüklerini yaşama hakkı tanınmalıdır.

Eğitim alanında süregelen ulusçu, laik dayatmacı anlayışın topyekûn terk edilmesini ve resmi ideolojik kalıpların esareti altında tutulan beyinlerin özgürleştirilmesi için, eğitim sisteminin baştan aşağıya yenilenmesi gerektiğine inanıyoruz. Bu değerlendirmelerden hareketle ilk elde atılması gereken somut adımlar olarak şunları talep ediyoruz:

  • Eğitim alanında her türlü inanç yasağı son bulmalı; bu çerçevede başörtüsü yasağı adlı ilkel, vahşi yasağa derhal son verilmelidir.

  • Genç beyinlerin militarist bir tarzda yönlendirilmesinde araç olarak kullanılan ulusal marş, ant, tören ve benzeri ilkel ritüeller terk edilmelidir.

  • Eğitim binalarında, araçlarında ve müfredatında kişi putlaştırılmasına yönelik yaklaşımlar terk edilmeli; düşünen, sorgulayan, eleştiren mantık öne çıkartılmalıdır.

  • İsteyen vatandaşlara okullarda ana dillerinin öğretilmesi imkânı tanınmalıdır.

  • Tek tip insan yetiştirmeye yönelik eğitim anlayışına son verilmeli; sistemin ihtiyaçlarına hizmet eden güdümlü din kültürü ve laik ahlak anlayış dayatmasından vazgeçilerek, Kur'an temelli din eğitimine imkân sağlanmalıdır.

  • Okullarda askeri denetim ve vesayet aracı olarak işleyen ve kışla tipi eğitimin simgesi haline gelen Milli Güvenlik Dersleri acilen kaldırılmalıdır.

  • Eğitim faaliyetinin her aşamasına taşınmış bulunan resmi ideolojik yönlendirmelere de son verilmelidir.         

ÖZGÜR-DER ÇORUM ŞUBESİ / İLKE-DER

 

Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu'ya gönderilen mektup metni;

Militarist Şartlandırmanın Okuldaki Uzantıları

MİLLİ GÜVENLİK DERSLERİ ve AND DAYATMASI KALDIRILSIN!

18 Haziran 2010

 

Milli Eğitim Bakanı Sayın Nimet Çubukçu,

Türkiye'de siyaset zemininin uzunca bir süredir, militarist zihniyet ve kurumsallıkla hesaplaşma çabalarına sahne olduğu inkar edilemez bir gerçek. Meşruiyetini resmi ideolojiden alan egemen militarist kültürle, siyasetten yargıya uzanan hesaplaşma yaklaşımı pek çok alanda ciddi sonuçlar doğurmuş durumda. Bu olgunun en açık ve doğrudan sonuçlarını ise devlet içindeki darbeci-çeteci örgütlenmelere yönelik operasyonlarda görmekteyiz. Başta ordu ve yargı bürokrasisi içinde olmak üzere kendilerini şimdiye kadar hep layüsel konumda görmüş kimi çevrelerin etkinliklerinin ordudan yargıya, siyasetten medyaya, sermaye kesimine kadar pek çok alanda hissedilebilir oranda azalmış olduğu açıkça görülebiliyor.

Buna karşın eğitim ise, bilhassa zorunluluk kapsamındaki ilköğretim ve lise düzeyinde, militarist mantığın eski tarzını büyük ölçüde koruduğu bir alan olarak öne çıkmakta. Ne gariptir ki, okullar militarist tutum ve darbeci zihniyetle ülke çapında gerçekleşen hesaplaşmadan çok az etkilenmiş durumda. Siyaset ve sivil toplum üzerindeki haki gölgeyi azaltmaya yönelik iyi kötü birtakım adımlar atılmasına karşın, okul düzleminde benzeri bir hassasiyete pek rastlanılmamakta, yeni nesillerin militarist kültürle şartlandırılması kampanyası hız kesmeden devam ettirilmekte.

Bu olgunun çeşitli göstergeleri mevcut. Eğitimle öğrencilere kazandırılmak istenen temel değerlerin neler olduğundan ders müfredatına kadar pek çok konuda bu mantığın izlerini görmek mümkün. Aslında militarist yaklaşımın okula rengini nasıl verdiğini net olarak müşahede etmek için uzun araştırmalara, ayrıntılı değerlendirmelere de pek gerek yok. Daha okul kapısından içeri adım atmadan önceki düzenek ve bizatihi ders programının kendisi bu olguyu net biçimde ortaya koymaya yetiyor.

Hala milyonlarca çocuğa her sabah okul kapısında ırkçı, şoven bir ant, yemin ettiren bir okul düzeniyle muhatabız. Ne hazindir ki, 28 Şubat sürecinde başat bir darbe kurumu işlevi görmüş MGK Sekreterliğinin yapısı bile bu süreçte büyük ölçüde değişti, sivilleşti ama hala kız-erkek tüm lise öğrencileri hazırol vaziyetinde üniformalı Milli Güvenlik Dersi hocalarını karşılamaya devam ediyorlar. Bakanlık çocukların giydikleri formayı tartışmaya açıyor ama üniformalı eğitimi görmezden geliyor. Militarist işleyişle, darbecilikle mücadele iddiasındaki siyasi kadroların, militarizmin en temelde ideolojik bir zihinsel tutum olduğunu ve özellikle de eğitim yoluyla toplumsallaştırıldığını anlamamaları çok ilginç bir zafiyet oluşturmakta.

Geçtiğimiz yıl eğitim-öğretim yılının başında Milli Eğitim Bakanı olarak bizzat sizin, andın kaldırılabileceğine dair sözleriniz medyaya yansımıştı. Konunun tartışmaya açılabileceğini düşünerek umutlandık ama Kemalist medyanın homurdanması karşısında maalesef geri adım atıldı ve bu haklı yaklaşım püskürtülmüş oldu. Oysa gayet açıktır ki, eğitimin özgürleştirilmesi, çocukların, gençlerin ezbercilikten, şablonlardan sıyrılıp daha özgür bir tutuma yönelmeleri, özgüven geliştirmeleri gibi söylemler ve bu yönde atılan birtakım adımlar bu ürkek yaklaşımla mümkün olamaz. Müfredatta yapılacak kısmi değişikliklerle, forma zorunluluğunu kaldırmakla eğitimin özgürleştirilmesine katkıda bulunmayı amaçlayanların ant dayatmasını görmezden gelmeleri büyük bir hatadır.

Burada çarpıcı bir tutarsızlığa da dikkat çekmekte yarar var: Tek başına ant konusu dahi Hükümetin "Kürt açılımı" söylemini boşa çıkartmaya yeter bir yanlıştır. Açık bir biçimde ırkı, etnik kimliği yücelten; farklı kimlikleri asimile etme zihniyetini yansıtan ve her sabah milyonlarca çocuğu yalan söylemeye zorlayan bir tutumu sürdürerek inandırıcı olunamaz!

İslami kimlik sahibi bizler açısından ise ant konusu açıkça inancımızın yok sayılmasıdır. Müslümanlar olarak sadece Rabbimizi tazim için sarfedebileceğimiz sıfatların rejimin kurucusuna yöneltilmesini kabul edemeyiz. Mümin kimliği dışında bir başka kimliğin dayatılması zulümdür. Kimlik izharı bağlamında ifade ettiğimiz "Elhamdulillah Müslümanım" şiarı yerine ikame edilmek istenen "Ne Mutlu Türküm Diyene" ifadesi doğrudan bir kimlik saptırmasıdır. Aynı şekilde "Hayatımız ve ölümümüz Alemlerin Rabbi Allah içindir" demekle mükellef kılınan bizlerin çocuklarına "Varlığım Türk varlığına armağan olsun!" dedirtmenin içerdiği zorbalık hiç tartışma götürmez.

Akıl, mantık, pedagoji, Türkiye'nin gerçeği, vicdan ve daha sayılabilecek pek çok açıdan ant olayı yanlıştır, dayatmadır. Bizler açısından ise tipik bir inkar, büyük bir zulümdür! Bu dayatmanın daha fazla devam ettirilmemesi için adım atılmasını bekliyoruz.

Aynı şekilde eğitim alanında yaşanan bir başka dayatma ve saçmalık kaynağı olan Milli Güvenlik Dersleri konusu da mutlaka gündemleştirilmeli ve militarizmin liselerde hem bir gövde gösterisi hem de denetim aracı olarak işlev gören bu dersler artık kaldırılmalıdır.

Darbe dönemlerinde kurumsallaşmış bir dizi militarist uygulama ve alışkanlığın terk edildiği ve toplumsal yapının askerin uzun gölgesinden arındırılmaya çalışıldığı bir süreç yaşanıyor. Buna karşın hala eğitim alanında üniformalı askerlere ve askeri mantığın ön planda olmasının hiçbir mazereti olamaz.

En yakın garnizonla bağlantılı olarak liselerde görev yapan bu derslerin hocalarının temel işlevinin bu dersler aracılığıyla idarecisinden öğretmenine, öğrencisine kadar tüm okulu denetlemek, fişlemek olduğuna dair bilgiler, belgeler defalarca ortaya konuldu. Buna rağmen konuyla ilgili hiçbir adım atılmadı. Kaldı ki, bu derslere giren subayların yaygın bir biçimde hukukdışı misyon üstlenmiş oldukları gerçeğini bir kenara bıraksak dahi, zaten bu derslerin içeriğinin tepeden tırnağa sorunlu olduğu açık değil mi? Bir yandan dış politika alanında dünyayla iyi geçinme, komşularla dost olma çabaları sürdürülürken, had safhada bir güvenlik paranoyası pompalayan bir ders gerçeği nereye oturtuluyor? Her tarafımız düşmanla çevrili, halkın önemli bir kesimi kandırılmış ve ihanete hazır bekleyen güruhlardan oluşmakta ve benzeri evhamların aktarılmasından hangi somut kazanım elde edilebileceği belli değil mi?

Yapılması gereken şey çok açık. Milli Eğitim Bakanlığı 30'lu yılların tek parti faşizmini yansıtan uygulamalarla çocukların, gençlerin beyinlerinin şartlandırılması çabalarını devam ettirmemelidir. Daha otoriter eğilimli, daha tahammülsüz, gergin ve saldırgan bir gençlik yerine özgürlük, özgüven, farklılıklara saygı temelinde nesiller yetiştirmek için mevcut eğitim politikaları mutlaka gözden geçirilmelidir. Okulun her şeyiyle kışla olmaktan çıkartılması için elbette yapılması gereken çok şey vardır. Bununla birlikte olumlu bir adım atmak için en azından, ilköğretimde ant ve liselerde Milli Güvenlik Dersi dayatmalarını kaldırmakla işe başlanabilir. Yeni öğretim döneminde eski dayatmaların devam etmemesi umudunu taşıyor, Milli Eğitim Bakanlığınız döneminde eğitimin özgürleşmesine yönelik olarak somut ve kalıcı adımlar atılmasını bekliyoruz.

ÖZGÜR-DER / İLKE-DER

Önceki ve Sonraki Haberler