Çorum'da Eğitimde Dayatmalar Paneli

Çorum'da Eğitimde Dayatmalar Paneli

Özgür-Der Çorum Şubesi “Eğitimde Dayatmalar ve Müslümanların Talepleri” konulu bir panel düzenledi.

Özgür-Der Çorum Şubesi 2011-2012 dönemine ait panellerden ilki “Eğitimde Dayatmalar ve Müslümanların Talepleri” konu başlığı yapıldı. Panele konuşmacı olarak Özgür Eğitim-Sen Genel Başkanı Yusuf Tanrıverdi ve Özgür-Der Genel Başkan Yardımcısı Kenan Alpay katıldı.

Ömer İslam’ın sunduğu ve yönettiği panelde ilk sözü Yusuf Tanrıverdi aldı. Okulun var oluş sebebini irdeleyerek konuşmasına başlayan Tanrıverdi, “Okul olmasaydı ne olurdu?” sorusunu sorarak çocuk, anne ve baba ilişkisine vurgular yaptı.

Anayasa’dan eğitim ile ilgili maddeyi okuyan Tanrıverdi, “Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından mahrum bırakılamaz” maddesini ve akabindeki dayatma ve yönlendirmelere atıfta bulunarak ortaya çıkan çarpıklığı göz önüne sermeye çalıştı. Eğitim sisteminin özellikle Cumhuriyet’in kuruluş sürecindeki değişimine dikkat çeken konuşmacı, cami-okul ve öğretmen-imam karşılaştırmasını hatırlatarak oluşturulmaya çalışılan önyargı ve bakış açısı hakkında bilgiler verdi.

Cumhuriyet döneminde eğitimin laik, batıcı, seküler bir temelde şekillendirilmeye çalışıldığını belirten Tanrıverdi, ulus-devletlerin okulların önemini bildiklerini bunun üzerinden çocukları ve toplumu değiştirmeye çalıştıklarını dile getirerek konuşmasını tamamladı...

corum02.jpg

Panelin ikinci konuşmacısı olan Kenan Alpay ise okulların, sınıfların, kitapların ve düzenlenen törenlerin yapısına ve işlevine vurgular yaparak gerçekleştirilen dayatmalardan örnekler verdi. Her sabah Kemalizm amentüsü olan “Andımız” dayatması ile öğrencilerin zihinlerinin iğdiş edildiğini, tanımadıkları ve bilmedikleri kişi ve kurumlara varlığının armağan edildiğini söyledi. Okullardaki militarist yapı ve uygulamalardan da örnekler veren Alpay, çeşitli konutlarda öğrencilerin asker gibi disipline edilmeye çalışıldığına değindi. Okullarda eğitim almanın gereğinin bu dayatmalara tabi olmak olduğunu belirten Alpay, bu dayatmalara karşı çıktığınızda eğitim ve öğrenim hakkınızı kaybedebildiğinizi, eğer çok ısrar ederseniz de dünyanın başka bir coğrafyasına gitmek zorunda bırakıldığınızı söyledi.

Okula ilk adımdan itibaren çocukların itaate, boyun eğmeye ve hizaya çekilmeye zorlandığını ve bu durumun bütün eğitim-öğretim hayatı boyunca sürdüğünü ifade eden Alpay “Okullar devleti yücelten, kendi kişiliğini acizleştiren bir toplumsal model inşa etmek üzere işlev görüyorlar.” dedi.

Alpay devamla şunları söyledi:

“Ulus devletin inşası ve bekası için eğitim öğretim zorunlu ve kesintisiz olarak dayatılıyor ve tartışmasız tek merkezden yönlendiriliyor. En merkezi ve varlıklı bölgenin eğitim öğretim işleyişi ile en ücra ve yoksul bölgenin eğitim öğretim işleyişi mantık ve hedefler açısından birbirinin aynısıdır. Devlet tek tip bir vatandaş imal etmek için okullaşmayı olabildiğince yaygınlaştırıyor, zorunlu eğitimi alabildiğine uzatıyor.

Okul bahçesinin, sınıfların, ders kitaplarının, törenlerin dizaynı ve dili tıpatıp aynıdır. Büstlerden başlayıp ders kitaplarında yer alan aile resimlerine kadar hemen her şey laik ve Türkçü karakterin aşılanmasını hedefliyor. Ders kitaplarındaki aileler çekirdek aile modeli, anne mutlaka başı açık ve kısa etekli resmedilirken baba ise sakalsız-bıyıksız modern bir tiptir. Müzik dersinde çocuklara öğretilen şarkı ve marşlar eğlendirici veya estetik zevk kazandıran bir mahiyet arz etmiyor. Böyle bir kaygısı yok zaten. Çünkü müzik dersinin bütün amacı resmi ideolojiye adam kazandıracak bir hamasetten ibaret.

Beden eğitimi derslerinin hedefi ve işleyişi gerçek anlamıyla bir spor yeteneği kazandırmak veya fiziki gelişime destek olmak değil. Beden eğitimi derslerinin müfredatta belirtilen amacı resmi törenlerde askeri nizamda yürüyüş alışkanlığı kazandırmak olarak ifade ediliyor. İlköğretim dördüncü sınıftan itibaren beden eğitimi derslerine branş öğretmenleri giriyor. Öğrencilere not vermek ve imtihan edilmek üzere öğretilenler sol-sağ, sol-sağ uygun adım yürüyüştür. Kıt’a dur, sola dön, sağa dön gibi komutlarla kız-erkek dokuz-on yaşındaki çocuklara askeri mantık ve yaşam tarzı aşılanıyor. Bu haliyle beden eğitimi dersleri çocukların duygu dünyasına, pedagojik ihtiyaçlarına yapılan militarist bir saldırıdır. Bu acımasız saldırıyla çocuklarımızın hepsi bir tören çocuğuna, saygı duruşu figürüne dönüştürülüyor.

Sosyal Bilgiler dersi olsun, Türkçe dersi olsun Atatürk’le başlayıp Atatürk’le biten bir hayat tarzı inşa etmeye yönelik işliyor. Küçücük çocuklara “Atatürk’e duygularını ifade eden mektup yaz!” ödevi veriliyor. Gerçek ve hayal arasındaki ilişkiyi alt üst edici bir saçmalıkla “Atatürk sınıfınıza gelseydi ona ne sormak isterdiniz?” gibi akıl ve ahlak dışı sorular dayatılıyor. Bu türden resmi ideolojik dayatmaların bilimsel, ahlaki veya geliştirici, olgunlaştırıcı bir yönü var mı? Okulların “kurşun asker” imal eden kurumlar olarak işlemesine müsaade edilmemeli. Kemalist, Türkçü ve laik karakterli bir neslin inşasına kilitlenmiş bu zorbalık müfredatına neden mecbur ve mahkûm olalım?

Hem zorunlu hem de kesintisiz süren bu eğitim sürecine yüksek sesle itiraz ediyoruz. Çocuklarımız devletin ipoteği altında tutacağı bir “orta malı” değildir. Ailesine rağmen çocuklara bilgi ve davranış dikte etmekte ısrar eden devlet, otoriter ve totaliter bir devlettir. Tek tip kıyafet, tek tip düşünce, tek tip davranış, tek tip duygu, ilânihaye devam ediyor ve birileri bu işleyişe faşizm denilemeyeceğini iddia ediyor. Daha ne olsun veya olabilir ki? Atatürk ilke ve inkılâpları doğrultusunda hizaya çekilmiş bir fert ve toplum özlemi ile yanıp tutuşan bürokratik oligarşinin eğitim öğretim kurumları ve müfredatına kayıtsız kalamayız. Çocuklarımızla her boyutuyla ilgilenmeli ve zihinlerine, duygularına, ufuklarına tecavüze yeltenen bu şartlandırma mekanizmasına karşı kapsamlı tedbirler almalıyız.

Milli Güvenlik dersleri hem içeriği hem de hedefleri açısından doğrudan askerileştirmenin icra edildiği bir tuzaktır. Bu dersi vermek üzere okula gelen subaylar idarecilerden öğretmenlere, öğrencilerden okul aile birliği üyelerine hatta kantincilere kadar herkesi fişliyorlar. Okula giren gazetelere, kütüphanedeki kitaplara, varsa namaz kılınan mekânlara fişlemek üzere yöneliyorlar. Subaylar da verdikleri ders de çocuklarımıza hiç lazım değil. Okulları kışlaya, öğrencileri emir erine dönüştürmeyi hedefleyen Milli Güvenlik dersini kaldırmak için kamuoyu oluşturmalıyız. Milli Güvenlik derslerinde ayrıca Yunanistan, Bulgaristan, Ermenistan, Suriye, Irak, İran gibi ülkeler düşman olarak gösterilirken Siyonist İsrail biricik dost olarak öğretiliyor öğrencilere. Sayılan ülkelerin Türkiye’ye yönelik emel ve hedefleri tek tek soruluyor ve öğrencinin zihninde ciddi bir düşman algısı oluşturuluyor. Fakat asla ve asla “İsrail’in Türkiye üzerindeki emel ve hedefleri nedir?” diye bir soruya yer verilmiyor burada.

Okullarda çocuklarımızı namaz ve mescitten uzak tutan mekân ve zaman dizaynına yönelik tekliflerimiz olmalı. Ders kitapları verdiği bilgilerden sorduğu sorulara hatta sunduğu resimlere kadar analiz edilmeli, ideolojik şartlandırmaya yönelik olanların tümünün ayıklanması doğrultusunda ısrarlı ve örgütlü taleplerimiz olmalı. Başörtüsü yasağı hem öğrenciler hem de öğretmenler için mutlaka kaldırılmalıdır. Törenlere, saygı duruşlarına, resmigeçit törenlerine endekslenmiş işleyişe son verilmelidir.

Dersim tartışmaları hem resmi tarih söylemini hem de eğitim öğretimdeki kısırlaştırıcı işleyişi tartışıp yıkmak için önemli bir kırılma noktasıdır. Dersim’le başlayan süreci, İstiklal Mahkemelerine, Şey Said kıyamı etrafında gelişen olaylara, Şapka İnkılâbı ile başlayan kıyımlara da teşmil etmek gerekiyor. Kahraman, kurtarıcı, ulu önder gibi retoriklerin yanı sıra hain, işbirlikçi, İngiliz ajanı gibi kara propagandaların da sonunu getirmek bizim üzerimize düşüyor. Resmi ideolojiye ram edilmek istenen tarih de siyaset de kendi özgün işleyişine kavuşturulmalıdır. Birçok sorunumuz var elbet. Hepsinin kendi ağırlığınca bir yeri var. Eğitim öğretim ciddi ve kuşatıcı bir sorunlar yumağıdır. Mutlaka üstesinden gelmeliyiz bu sorunlar yumağının.”

corum03.jpg

Alpay, çocuklarımızın güzel bir dille Allah’ın rızasına uygun bir şekilde yetiştirmek gerektiğini vurgulayarak konuşmasını tamamladı.

Panel soru cevap bölümünün ardından sonra sona erdi.

HAKSÖZ-HABER 

Önceki ve Sonraki Haberler