“Kemalizm’in Dil ve Tarih Politikaları”

“Kemalizm’in Dil ve Tarih Politikaları”

Özgür-Der Çorum Şubesi Tarih seminerlerinde bu hafta Bülent Gökgöz “Kemalizm’in Dil ve Tarih Politikaları” adlı konusunu sundu.

Konuşmacı, tüm ulusçuluklarda görüldüğü üzere dil üzerinden uluslaştırma hedefinin güdüldüğü Cumhuriyetin ilk yıllarının da dil mühendisliğinin kurumsallaştırıldığı bir dönemi ifade ettiğini vurgulayarak sunumuna başladı. Osmanlı ve İslami değerlerinden kopartılarak 'Türk Ulus'una dönüştürülmek istenen toplumun Latin alfabesinden oluşturulan 'Türk Alfabesi' ile hem yüzyıllardır birlikte yaşadığı dindaşlarından ayrıştırılmak hem de Batılı düşünce ve kavramları zihinlere yerleştirmek istendiğini belirten Gökgöz sunumunun devamında da şunları ifade etti:

"Kemalist kadronun dil politikaları çerçevesinde çok kısa bir süre içerisinde faaliyete soktuğu uygulamaları şu başlıklar altında sıralayabiliriz:

—Dilde sadeleştirme ve tasfiye hareketi

—Öz Türkçe kelime ve sözcüklerin türetilmesi

—Güneş Dil Teorisinin İleri sürülmesi

—Vatandaş Türkçe Konuş Kampanyaları

—Türkçe Dışındaki Dillerin Yasaklanması

—Harf Değişikliği ve Latin Alfabesinin Uyarlanması

—Türkçe İbadet ve İbadet Dilinin Türkçeleştirilerek Ulusallaştırılması, Türkçe Ezan, Hutbe vb.

—Soyadı Kanunu ve Soyadlarında Dini, Kavmi Unsurların Yasaklanması ve Türkçeleştirme

—Yer Adlarının Değiştirilerek Türkçeleştirilmesi

—Ticaret Kanununda ve Resmi Dairelerde Türkçenin Zorunlu Kılınması

—Eğitimde Zorunluluk ve Türkçe Dili

—Kurultaylarda Sunulan Akademik Tezlerle Güneş Dil Teorisine Bilimsel Meşruiyet Sağlanması Diğer Dillerin İnkârı, Kurultaylar

—İskân Kanunu da tek dilliliği elde etmek için çıkarıldı.

Aynı şekilde Türk Tarih Tezi de Güneş Dil Teorisi ile birlikte yeni kurgulanan Türk Ulusu için mazi ve meşruiyet oluşturma çabasından ibaretti. Brekosefal Beyaz Irk iddiaları doğrultusunda kafatası ölçümleri, kayıp kıta MU ve Mu dili iddiaları ve hatta Hz. Nuh'un Türk olduğuna varıncaya kadar bir dizi 'kurgu' üzerine inşa edilmiş resmi Türk tarihi ile bu topluma yıllarca okullarda, üniversitelerde bilimsellik iddiaları ile okutuldu. Darvinci tezlerle harmanlanmış hayali senaryolara binaen 'Türk' unsuru dışındaki tüm İslami ve etnik özellikler, haklar inkâr edildi.

Latin alfabesinden yeniden uyarlanan alfabeye; Arapça ve Kürtçe seslendirmeleri ve sözcükleri karşılayacağı endişesiyle Q, W, X harfleri alınmadı. Türk Dili Tetkik Cemiyeti olarak kurulan dernek Türk Dil Kurumu olduğunda da siyasal elitler tarafından yönlendirildi. ÖzTürkçeleştirme hareketi sonuçta insanların birbirleriyle anlaşamadığı bir dil oluşturdu. Tüm dillerin Güneş Dil Teorisinden türediğini iddia eden tezle birlikte yabancı kelimelerin Türkçeye girişine izin çıktı ve dil mühendisleri için de ciddi bir rahatlama sağladı.

Türkiye'de 1980 darbesinin olduğu dönem Türkçe zorunluluğunun ve diğer yerel dillerin yasaklanmasının zirve dönemidir de diyebiliriz. Bir devlet kurumu olan TRT Türkçesi, hem yeni hem de elit bir Türkçe dili kullanmaya özen göstermiştir. Ulusal birliğin sesinin kurucularından biri olarak, ulus adına, ulusa seslenen TRT, programlarda okunmak üzere Türkçesi özenle hazırlanmış metinlerle konuşmuştur. Ancak 90'lardan sonra tekeli kırılan TRT'nin ulusal dille ilgili misyonunu günümüzde büyük oranda RTÜK gerçekleştirmekte. Devletin ve toplumun önemli kesiminin anadil taleplerine ulusçu-üniter yapının zedeleneceği kaygısıyla karşı çıktığını görmekteyiz. Maalesef bu durum yerel dillerde yayın yapılmasını talep eden ancak taleplerinin salt folklorik boyutta kalacağını beyan eden farklı etnik unsurlarda da görülmekte. Bu da Kemalizm'in dil politikalarında önemli bir mesafe aldığını bizlere göstermekte.

Bugün Türkiye'deki nüfusun anadiline dair resmi bir sayım elimizde yok. En son 1965 nüfus sayımında değerlendirilen 'anadil' kategorisinde, en kalabalığı yüzde 7,7 ile Kürtçe olmak üzere, yüzde 10 civarında anadili Türkçeden başka olan bir nüfus tespit edilmiştir. Cumhuriyetin 1927 tarihli ilk sayımında bu oranın yüzde 14 olduğu belirtiliyor. 1965'ten sonra ise sayımlardaki anadil sorusu çıkarıldı"

Konuşmacı sunumunun devamında dünya ülkelerindeki Anadil ve Anadilde Eğitimlere örnek gösterdi.  Anadilde Eğitimin çocukların kişilik, kimlik ve özgüven gelişiminde anahtar rol oynadığını belirten Gökgöz, anadilde eğitim talebinin artık görmezden gelinemeyecek kadar büyük bir sorun ve hak olduğunu da ekledi.

"Çoğu Avrupa ülkeleri de uluslaşma sürecinde yerel dilleri inkâr dil politikaları güttüler. Ancak 1960'lı yıllardan itibaren başlayan göçmen işçi hareketi beraberin bu ülkelerde başta kriminal olmak üzere birçok sorun ortaya çıkardı. Eğitimde yaşanan uyum sorunu hem anadilini bilmeyen hem de eğitimini aldığı dili yeterince öğrenemeyen ve başarısız grafikler çizen bir neslin türemesine yol açtı. Günümüzde artık çok sayıda ülke çok dilli eğitim sistemlerini benimsemekteler."

Türkiye'de yaşanan Anadilde eğitim tartışmalarında Müslümanların Anadil tarafında ipi göğüslemek zorunda olduklarını belirten konuşmacı soruların ardından sunumunu tamamladı.

Önceki ve Sonraki Haberler