Diyarbakır Özgür-Der'den Bölgedeki Gelişmelerle İlgili Açıklama

Diyarbakır Özgür-Der'den Bölgedeki Gelişmelerle İlgili Açıklama

Özgür-Der Diyarbakır Şubesi, “Kobani ile dayanışma etkinlikleri” veya “IŞİD’i protesto” adı altında ortaya konulan Vandalizm üzerine bir basın açıklaması yaptı.

Özgür-Der Diyarbakır Şubesi, son birkaç gündür başta bölge illeri olmak üzere Türkiye genelinde “Kobani ile dayanışma etkinlikleri” veya “IŞİD’i protesto” adı altında ortaya konulan Vandalizm üzerine bir basın açıklaması yaptı.

Kobani’deki gelişmelerin bölgenin bir yangın yerine çevrilmesinin bahanesi kılınamayacağının belirtildiği açıklamanın tam metni:

KOBANİ’DEKİ GELİŞMELER, BÖLGENİN BİR YANGIN YERİNE ÇEVRİLMESİNİN BAHANESİ KILINAMAZ!

Kobani’de IŞİD ile PYD güçleri arasında yaşanan çatışmalar nedeniyle HDP eş başkanlarının halkı sokağa çıkmaya ve sokağa çıkmış olanlara destek olmaya çağırmasının ardından başta Kürt illeri olmak üzere birçok şehirde başlayan gösteriler yüzünden şehirler savaş alanına dönmüş, çok sayıda masum insan hayatını kaybetmiştir. Kobani bahanesiyle sokaklara dökülenler vandalizmin zirvesine vardırdıkları eylemleriyle hem vicdansızlıklarını hem de tutarsızlıklarını ortaya koymuşlardır. Ne acıdır ki, Kobani’de katliam iddiasıyla yola çıkanlar sürdürdükleri sistematik kışkırtmalar neticesinde Türkiye’nin farklı şehirlerinde fiilen katliam gerçekleştirmişlerdir.

IŞİD’i bahane ederek ambulanslara, belediye otobüslerine, parti ve dernek binalarına, Kur’an kurslarına, camilere, dershanelere, sivillere ait araçlara ve iş yerlerine saldıranlar özellikle İslami kimliği ile öne çıkan yapıları ve şahısları hedef almıştır. Geçtiğimiz günlerde çeşitli şehirlerde sakallı oldukları ya da kıyafetlerinden ötürü insanları linç etmeye kalkan zihniyet mensupları bu kez ateşli silahlarla gerçekleştirdikleri saldırılarla bilhassa HÜDA-PAR binalarına ve mensuplarına yönelik saldırılarda çok sayıda masum insanı katletmişlerdir. IŞİD üzerinden İslami çevreleri itibarsızlaştırma ve hedef haline getirme çabaları tipik bir tahakküm kurma taktiğidir ve büyük bir haksızlıktır. Kürdistan’da hâkimiyet alanını genişletmeye, kendisine tabi olmayan herkesi baskıyla sindirmeye çalışan PKK’nin IŞİD bahanesiyle genelde tüm İslami kesime, hassaten de HÜDA-PAR’a yaptığı saldırılar ve işlediği cinayetler asla kabul edilemez.

Bilinmelidir ki her fırsatta haktan ve özgürlükten bahseden Kürt Ulusal Hareketi izlediği tahakküm ve baskı stratejisiyle bölgede kendisi gibi düşünmeyenlerle ve PKK dışı unsurlarla birlikte yaşama zeminini yok etmektedir. Bu tutum en başta Kürt halkına hiç bir yarar sağlamadığı gibi ne yazık ki zamanla farklı kesimleri kendisini koruma ve var olma adına çatışmaya sürükleyen bir sonuca yol açabilir. Bu sebeple Kürt Ulusal Hareketi bölgeyi kaosa sürükleyen şiddet, baskı ve sindirme siyasetinden vazgeçmeli; kendisi gibi düşünmeyen oluşumlarla bir arada yaşamaya mecbur olduğunu bilmelidir.

Son günlerde yaşanan hadiseler çözüm sürecinin sorgulanmasına, bölgenin çözüm süreciyle beraber adeta PKK’ye teslim edildiği gibi bir algının oluşmasına yol açmıştır. İlk günlerde kolluğun sivillere, dernek ve partilere yönelik saldırılarına hiçbir şekilde müdahale etmemesi, saldırıya uğrayanların kendi imkânlarıyla savunmaya geçmesi bu algıyı besleyen gelişimlerdir ve bu durum devlet açısından acilen yüzleşilmesi gereken açık bir çelişkidir. Çatışmaların sona ermesi ve kanın durması adına toplumun geniş kesimleriyle beraber İslami camianın da desteklediği, umut bağladığı “çözüm süreci” bu aşamada bölgede ortaya çıkan istikrarsızlık ve güvenlik duygusunun zedelenmesi nedeniyle neredeyse anlamını yitirmeye başlamıştır. Hükümetin “çözüm süreci” bahanesiyle bölgede giderek yaygınlaşan PKK tahakkümü karşısında pasif duruş ortaya koyması bölge halkını umutsuzluğa sevk etmektedir. Hükümet çözüm sürecini sürdürebilir kılmak adına Kürdistan’da kaosa, baskıya, vandalizme ve hukuksuzluğa göz yuman politikalarından vazgeçmelidir. Çözüm süreci, Kürdistan’da varlık gösteremeye çalışan PKK dışı oluşumların ve PKK gibi düşünmeyen insanların sonunu getirecek bir sindirme aracına dönüştürülmemelidir.

Bununla beraber Kobani bahanesiyle son günlerde bölgede oluşturulan güvensizlik ortamının çözüm sürecini tamamen sona erdirmek isteyenlere de önemli bir fırsat sağladığı bilinmelidir. Hükümetin Kürt sorununu çözme adına geliştirdiği siyasi perspektif sivil siyasetin gelişmesi açısından olumlu bir aşamadır ancak sürecin bugün bölge halkının huzurunu ve güvenliğini tehlikeye atan sonuçları açısından gözden geçirilmesi ve üzerinde yeniden düşünülmesi zorunluluğu ortadadır.

IŞİD bahanesiyle Müslümanları düşmanlaştıranlar, İslami kimliğe saldıranlar, İslami kimliğin Kürdistan dâhil olmak üzere tüm coğrafyamızın asli kimliği ve tek ortak paydası olduğu gerçeğiyle artık yüzleşmelidirler. Kışkırtıcı söylem ve tutumlarıyla gençleri sokağa dökenler, bölgeyi yangın yerine çeviren ve masum insanların katledilmesine zemin hazırlayanlar sadece farklı kimliklerden insanlar ve kesimler için değil, aynı zamanda kendileri ve temsil ettiklerini iddia ettikleri kesimler için de bölgeyi yaşanmaz hale getirdiklerini artık idrak etmelidirler. Bilinmesi gerekir ki İslami kimliğe nefret besleyen hiçbir düşüncenin Kürt halkına verebileceği bir şey bulunmamaktadır.

Bu topraklar yeterince kana doymuştur. Diyarbakır halkı da, bölge halkı da, Türkiye halkı da artık çatışmalardan yorulmuş, bıkmış ve usanmış durumdadır. Ve bu halk artık huzur ve sükûnet istemektedir. Kürt halkının ve bölge halklarının barış içeresinde yaşaması ancak farklılıkları tolere etmek ve bir arada yaşama kararlılığı göstermekle mümkün olabilir. İslami yapılara; yobaz, gerici, dinci gibi sıfatlarla hakaret etmek, Müslüman Kürt halkı nezdinde İslami kuruluşları yalan ve iftiralarla itibarsızlaştırıp hedef göstermek, sistematik saldırılarla Kürt halkı ve İslami yapılar arasına bir korku bariyeri örmeye çalışmak ancak kutuplaşmayı derinleştirmeye yarar.

Baskıcı yollarla muhaliflerini sindirmeye yeltenenlerin, farklı görüşlere hayat hakkı tanımayanların ve İslami kimliğe açıkça düşmanlık besleyenlerin zulmüne maruz kalan genelde tüm İslami kesime özelde ise HÜDAPAR camiasına, son hadiselere gelinceye kadar sürdürdükleri mutedil tutumda ısrarcı olmalarını, sağduyuyla hareket etmenin mazlum halkımızın maslahatı adına daha yararlı olacağını ve provokasyonlar karşısında Müslümana yakışan bir basiret ve ferasetle hareket etmeleri gerektiğini bu vesileyle bir kez daha hatırlatıyoruz.  Çatışma ortamını derinleştirecek her türlü tavırdan sakınmak her kesimin sorumluluğudur. Nitekim, çatışma ortamının derinleşmesi ve bölgede bir kaos ortamının oluşması, herkesi yakacak bir yangının bölgeyi sarmasıyla sonuçlanacaktır. Son olarak HDP/DBP kesimi dahil olmak üzere bütün Kürt halkını, yaşananlar karşısında bir kez daha akl-ı selimle düşünmeye, sükûnet içinde davranmaya ve sağduyuyla hareket etmeye davet ediyoruz.

ÖZGÜR-DER DİYARBAKIR ŞUBESİ

Önceki ve Sonraki Haberler