Üniversite Öğrencileri Adana'da Buluştu

Kocaeli, Isparta, Konya, Konya Kadınhan, Adana, Kayseri ve Maraş’ta okuyan üniversiteliler haftasonu Adana’da buluştular.

Kocaeli, Isparta, Konya, Konya Kadınhan, Adana, Kayseri ve Maraş’ta okuyan üniversiteliler haftasonu Adana’da buluştular. Programa Kenan Alpay’da davetliydi. Cuma günü Adana merkezli Asımın Nesli Derneği’nin düzenlemiş olduğu “Şehit Sedat Yenigün’ü anma ve şehadet gecesi” programına katılan gençler burada Hamza Türkmen ve Sedat Yenigün’ün oğlu Halil İbrahim Yenigün’ü dinlediler. Düzenlenen gecede konser veren Grup Yürüyüş’te yeni albümünden parçalar seslendirdi.

Gençler programın ardından Özgür-Der dernek salonuna gidip sohbet ettiler. İlerleyen saatlerde Grup Yürüyüş ve Hamza Türkmen’de derneğe gelip ve sohbete katıldılar.

Cumartesi günü dernek dairesindeki öğlen yemeğinin ardından Özgür-Der Adana Temsilciliği mensupları Şehmuz Yaman ve Metin Yıldırım gençlere sunum yaptılar.

Şehmuz Yaman “koordinatlarmız” başlıklı sunumunda konumumuzun net olması gerektiğini şöyle vurguladı;

Yerimiz neresi?

Bizler Allah’a, Allah’ın bizi bir amaç için yarattığına, hesap ve ceza gününe iman ediyoruz. Peki iman ettiğimiz değerlerin gereğini ne kadar yaşıyoruz? Bizler iki hayat arasında yaşıyoruz.

 Birincisinde Allah’ın bizden yaşamamızı istediği bir hayat. Allah dostlarının içinde olduğu, Allah için ibadetin çokça yapıldığı bir hayat. Komşusu aç iken kendisinin de aç olduğu, kazandıklarından hak sahiplerine haklarını verdiği, zulme karşı duran, mazlumdan yana olan bir hayat. Bütün fiillerimizin sonucunda Allah rızasının öncelendiği bir hayat.

İkincisin de Allah’ın pek hatırlanmadığı, hesap gününün yok sayıldığı bir hayat. Sahte, kof, çürümüş, kokuşmuş, yalan dolanın çokça konuşulduğu, gıybetin çokça yapıldığı bir hayat. Bu hayatın içerisinde modernizm denilen bir rüzgar var; ve bu rüzgarın savurduğu hayatlar var. Bu modern hayatın koşuşturması, temposu bizi gerçek hayattan bayağı uzaklara taşıyor ve çoğu zaman bunun farkına bile varamıyoruz. Modernizm rüzgârı bizi öyle bir sürüklüyor ki; nereye gittiğimizi bile bilmiyoruz çünkü yanlış rotalar var elimizde.

Zaman yetmiyor artık bizlere. Günler kısa kalıyor. Haftalar aylar yıllar su gibi geçiyor. Sürekli olarak bir işten diğer bir işe koşturup duruyoruz. Denizde kafasını suya daldırıp durmadan kulaç atan adam gibi yüzüyoruz. Pusulasız gemi gibi oradan oraya sürükleniyoruz. Rüzgarın önündeki yaprak gibi savruluyoruz. Düşünmeden yaptığımız bu kadar koşuşturmadan sonra bu dünyada kendimizi özgür sanıyoruz. Bu nasıl bir özgürlük ki durmadan çalışmak zorundasın. Öyle bir koşuşturmanın içindeyiz ki her an bir yerlere yetişmek zorundayız. Dönüp arkamıza baktığımızda ne yazık ki çoğu zaman kayda değer bir taş bile bulamıyoruz.

Safımızı belirleyelim!

Kaf 31 – 33 - Cennet takva sahiplerine uzak olmayarak yaklaştırılmış bulunacak.  İşte bu sizin ( dünya da) vaat olunduğunuz şey, her tevbe eden, Allah’ın emrini gözeten için. Gayb de;  Rahman’ a iç saygısı duyan ve halis bir kalp ile gelen kimseler için.

Cennetin yakınlaştırılacağı kişiler;

a- Her tevbe eden,

b- Allah’ ın emirlerine önem vererek titizlikle yerine getirenler,

c- Allah’ a karşı içtenlikle saygı duyanlar,

d- Tertemiz bir kalbe sahip olanlar.

Al- i İmran 133 – 134 ... Cennet takva sahipleri için hazırlanmıştır. ( O takva sahipleri ki ) bollukta ve darlıkta harcayıp yedirenler, öfkelerini yutanlar, insanların kusurlarını bağışlayanlardır, Allah da iyilik edenleri sever.

Cennetin hazırlandığı kişiler;

a- Bollukta ve darlıkta infak ve ikram edenler, 

b- Öfkelenince öfkelerine hakim olanlar,

c- İnsanların kusurlarını affedenler,

d- Daima iyilik için koşuşturanlar. 

Ne için mücadele ediyoruz?

Al- i İmran 142 - Yoksa Allah içinizden mücadele edenlerle sabredenleri hiç belli etmeden cennete girivereceğinizi mi sandınız?

Bakara 214 - Yoksa siz ey mü’minler! Kendinizden evvel geçenlerin halleri hiç başınıza gelmeden ( hemen ) cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle ezici sıkıntılar, kımıldatmaz zaruretler dokundu ve öylesine sarsıldılar ki hatta peygamber ve beraberinde bulunan mü’minler; Allah’ ın yardımı ne zaman olacak derlerdi, bilin ki Allah’ ın yardımı muhakkak yakındır. 

Saf 10 – 11- Ey iman edenler! Size öyle bir kazanç göstereyim mi ki sizleri acı bir azaptan kurtarıversin. Allah’ a ve peygamberine iman edip mallarınızla, canlarınızla Allah yolunda mücadele edersiniz, bu sizin için çok hayırlıdır, eğer bilirseniz.

Ne için mücadele ettiğimizi ayetlerle anlatan Yaman hazırlamış olduğu bir grafik ile konuyu destekledi.

Şehmuz Yaman’ın ardından Metin Yıldırım “yaratılış amacımız” konulu bir sunum yaptı.

Yıldırım’ın sunumu özetle şöyle;

Milyonlarca gezegeni içinde bulunduran uzayı anlamlı ve değerli kılanın dünyanın varlığıdır, dünyayı değerli kılan ise insanın varlığıdır. Kuş uçmaz, kervan geçmez, çorak Mekke’yi değerli kılan Beytullah’ın varlığıdır. Bir şehri güzel kılan mescidlerin varlığı, mescidleri de güzel kılan, secdeye varan insanların varlığıdır. Evleri, işyerlerini, arazileri, denizleri, nehirleri kısacası dünyada sahip olduğumuz herşeyi güzel kılan insanın varlığıdır.

Peki insan ne ile güzeldir? Kendini ve çevresini imar edebiliyor ise güzeldir. Demek ki biz bulunduğumuz mekanlarda var olabilmeliyiz. Varlığımızı hissettirmeliyiz.Bizler varlığımızı hissettirmezsek başkaları hissettireceklerdir. Varlığını hissettirebilenler çevrelerini inşa edebilirler. İster öğrenci olalım, ister memur, işçi veya çiftçi farketmez. Mesleğimiz ne olursa olsun iyi ve güzel ameller ile var olabilmeliyiz. Çevremize müdahil olabilmeliyiz. Çevresine müdahil olanlar çevresini değiştirebilirler. Allah’ın insanlığa göndermiş olduğu bu dünya hayatı sürecinde yani bu inşa sürecinde bizimde bir taşımız, bir harcımız olsun. Allah iz bırakanlardan olabilme gayreti, coşkusu, heyecanı ile hayatımızı kuşatsın.

Hz. Adem’den kıyamete kadar insanlık ailesinin iki fotoğrafı  var. İyilerin ve kötülerin fotoğrafı. Peki biz hangi aile fotoğrafında yer alacağız? Eğer iyilerin fotoğrafında yer alacaksak bunun bedelleri var. Bu bedelleri göze almamız gerekiyor.

Metin Yıldırım’ın sunumunun ardından yemeğe geçildi. Akşam ise programın konuğu Kenan Alpay “islami davette gençlerin rolü” konulu bir sunum yaptı. Sunuma Mahşuk Özdemir’in Kuran-ı Kerim’den ayetler okumasıyla başlandı.

Alpay konuşmasına “İnsanları Allah’a çağırandan güzel sözlü kim olabilir?” sorusuyla başladı. Bu soruya verdiği cevaplarla islam davetinin değerine vurgu yapan Alpay ilk emir olan “Yaratan Rabbin adıyla oku” ayetinde okumanın davet etmek, çağırmak olduğunu anlattı.

Sunumun devamı şöyle;

Asr suresi tek başına bir müminin hayatını izah etmeye kafidir. “Asra andolsun ki insan hüsrandadır” ayetinde bizlerin ziyanda olduğunu, surenin devamında ise hüsrana uğrayanlardan olmamak için şartları yerine getirmemiz gerektiği iletiliyor. “Ancak iman edipte salih amel işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler, birbirlerine sabrı tavsiye edenler müstesna” ayetlerinde ise hüsrana uğramama şartları açıkça belirtiliyor. Yani iman etmemiz , bunun yanında salih amel işleyenlerden olmamız ve hakkı, sabrı tavsiye etmemiz ziyana uğramayacağımız bir hayatın şartıdır.

Peygamberimiz hayatın merkezindeydi. Etrafımıza baktığımızda babaları kitap ile uyarılmammış bir topluluğu görüyoruz. Halkımızın yüzde 90’ı Müslüman fakat kaliteden yoksun bir islam anlayışı söz konusu. Ben Müslümanım diyenler rahatça içkide içebiliyor, zinada yapabiliyor, ticaretine hile karıştırabiliyor. Fakat bir toplum kendi nefsinde olanı değiştirmezse Allah onların durumunu değiştirmez. Dolayısıyla bu cahili yaşantıya karşı bizlerinde peygamberimiz gibi hayatın merkezinde durup ifsad edilmiş bu toplumu ıslah etmemiz gerekiyor. Elbette ki insanlara hakkı tavsiye etmek sabır gerektiriyor. Bir davetçi mutlaka sabırlı olmalıdır öncelikle. Davetçi aynı zamanda içinde yaşadığı toplumu çok iyi tanımalıdır. O toplumun içinde güvenilir ve açık kimlikli olmalıdır. Peygamberimizde kendi toplumunda güvenilirdi ve asla kimliğini gizlememişti.

Allah ayetlerinde yalnızca iyiliği değil, kötülüğü de ne olduğunu anlatıyor. Davetçinin de kendi toplumunun iyi ve kötü tarafını bilmesi, araştırması şarttır.

Kendi toplumumuza baktığımızda 18 sene Türkçe ezan okunması, şapka giymediği için idam edilenlerin olması bize buna sebep olan sistemi analiz etme mecburiyeti getiriyor. Ali Şeriati, Kur’an da çokça anlatılan hz.Musa kıssalarının aslında bir sistem analizi olduğuna dikkat çekiyor .  Bu analiz, günümüzde ki sistemin temelinin de binlerce yıl önce uygulanan sistem ile aynı olduğunu gösteriyor. Firavun düzenini sağlayan 3 etken vardı. Bunlar Haman, Karun, Belam’dır. Haman askeri düzenin sembolüdür, Karun sermayenin sembolüdür, Belam ise Allah ile aldatmanın sembolüdür. Bizler bunun gibi analizleri yapabilmeliyiz.

Allah’ın nurunu tamamlayacağından asla şüphemiz yoktur. Şunu bilelim ki “örgütlü azınlık”  yönetir, “örgütsüz çoğunluk” yönetilir. Bunun için bizler kurşunla kaynatılmış binalar gibi olmalıyız.

Mücadele alanımız çok geniş. Bizlerin bu ülkenin “hubel” putunu tanımamız gerekir. Putlar yalnızca taştan, altından olmaz. Bizi Allah’tan alıkoyan neyse, put odur.

Son olarak peygamberimizin ashabına “doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir” dediğini  söyleyen  Alpay gençlere “elinizde Kur’an ile gezin, davetçi olarak yaşayın ve davetçi olarak ölün” gibi birçok tavsiye de bulundu.

Sunumun ardından gençler Kenan Alpay ile sohbet ettiler.

Pazar sabahı ise dernek dairesinde kahvaltı yapıldı. Kahvaltının ardından Özgür-der Adana Temsilcisi Hakan Yalınız gençlerle ”imtihan” üzerine bir konuşma yaptı.

Yalınız konuşmasında belli bir amaç uğruna yaratıldığımızı söyledi ve konuşmasına şöyle devam etti;

Allah bizi hayata,  İslam fıtratına uygun olarak “dosdoğru yol üzere” göndermiştir. Rabbimiz bizleri kendine kulluk edelim diye belli bir amaç uğruna yarattı. Allah kendisine kulluk etmemizi isterken, başkasına kulluk etmememizi bize emrediyor. İmtihan kavramının tam olarak anlaşılması için fesad, ifsad ve nifak kavramları ile beraber düşünmemiz gerektiğini belirtti. Nifak kavramı, altının cürufundan ayrılıp saf altın halini alması için yüksek ısıya maruz bırakılması anlamına geliyor. İmtihandan başarı ile geçenlerin ödülü Cennet olacağı için, insanın bu ödülü hak etmesi gerekmektedir. Altının saf halini alması için yüksek ısıya maruz kalması gibi, İnsan da Cennet’i hak etmesi için dünya imtihanından geçiyor. Bu imtihan sırasında sorumluluğu üslenip Allah’a hakkıyla kulluk eden, hayatını zulme bulaştırmadan yaşayan insan başarıya ulaşır. Cahiliye yaşam tarzını savunanlar nasıl birlik olup hakka karşı mücadele ediyorlarsa, bizler de bir duvarın tuğlaları gibi olup zulme karşı durmalıyız. Fesad’ın bozulma, çürüme anlamlarına geldiğini belirtip, hayata başladığımız gibi tertemiz fıtratımızı vahyin izinde bozulmadan korumaya gayret etmemiz gerekiyor. Bu çerçevede birbirimize hakkı ve sabrı tavsiye etmeliyiz. İçinde yaşadığımız toplumu ve hakim sistemi iyi tanımamız gerekiyor. Kur’an’dan aldığımız bilinç ile amel etmeliyiz. Yanlış yada eksik bilgi ile yola çıkarsak cahiliye ile tam olarak kapsamlı mücadele edemeyeceğimizi bilmemiz gerekiyor. Bu vesile ile birlikteliklerimizi arttırmalı ve tavsiyeleşmeliyiz.

Hakan Yalınız’ın konuşmasının ardından Adana gezisi yapıldı. Merkez Camii, Merkez Park, Çukurova Üniversitesi ve Seyhan Gölü gezildi.

Bu arada ablasının ağır bir kalp ameliyatı geçirmesinden dolayı programa katılamayan Özgür-der mensubu Salih Eşiyok ve AİD üyesi Necmi Eşiyok kardeşlerimiz ve ailesi hastane bahçesinde ziyaret edildi. Ziyarete giden ekipte Kenan Alpay’da yer aldı.

 Geziden sonra program bitti ve öğrenciler dönüş yaptılar.

 

Etkinlikler Haberleri

Adana Özgür-Der Çocuk Kulübü: Gazze ile beraberiz
Özgür-Der'in 2023 yılı genel istişaresi Adana'da yapıldı
Adana Özgür-Der üyesi üniversite öğrencilerinden depremzedelere yardım
Müslümanlar olarak ifsada karşı ıslah sorumluluğumuz var
Adana Özgür-Der'de İslami Şahsiyetin İnşası Konuşuldu