Tatvan’da Karar Protesto Edildi

Tatvan’da Karar Protesto Edildi

Özgür-Der Tatvan Şubesi bugün Cumhuriyet caddesinde Anayasa mahkemesinin başörtüsüne yönelik kararını bir basın açıklaması ile protesto etti. Basın açıklamasına Hür Akademya Derneği, Eğitim Bir-Sen, Memur-Sen, Anadolu Gençlik Derneği destek verdi.

Tatvan halkının karara tepkili olduğu ve katılım gösterdiği eylemde ilk olarak, Özgür-Der Yönetim Kurulu Üyesi Ersin Sönmezler, ardından Ersin Sönmezler, bu kararın sahiplerinin, 70 milyonluk bir ülkeyi laik ideoloji ile terbiye etmeye çalıştığını, bu kararın kabul edilemeyeceğini, inancımızı hedef alan hiçbir kararı kabul etmeyeceklerini,  siyasi iktidarında kapatılma pahasına da olsa toplumun taleplerini sonuna kadar savunmaları gerektiğini söyledi. Sönmezler, Tevhid, adalet, özgürlük eksenli başörtüsü mücadelemizin kesintisiz süreceğini dile getirdi. Şair-Yazar M. Şakir Koçer konuya ilişkin kısa bir konuşma yaptı. Koçer, Ergenekon ve benzeri komitelerin hamisi olan rejimin Müslüman kimlik ve talepler karşısında düşmanca tutumunu bu son karar ile yeniden gösterdiğini, bu sorunun muhatabının ne kafir dünya, ne de onların diyarlarımıza musallat olan ve halkımıza zindan duvarlarını ören diktatöryal düzenlerin, anayasa ve vb. mahkemelerin, ne de samimi olmayan politikacıların bu sorunu çözemeyeceğini ve çözmeyeceklerini söyledi.  Sorunun muhatabının Müslümanlar olduğunu, sorunun ancak yine Müslümanlar tarafından çözüleceğini dile getirdi. Eylem, "Direne direne kazanacağız. Zulme karşı direneceğiz., Darbeciler halkı yıldıramaz, Lı ber zalıman, be deng neminın, Jı bu zalıman , bıji cehennem, Kahrolsun laik diktatörlük, Kahrolsun başörtü yasakçıları, Örtü :Kur'an-ın kesin emridir.  Allah'ın emrine amadeyiz" sloganlarıyla sona erdi.

Haksöz-Haber / Tatvan

 

M. Şakir Parlar'ın konuşma metni:

Ergenekon ve buna benzer komitelerin hamisi olan mevcut rejim, Müslüman kimlik ve talepler açısından düşmanca tutumunu kesintisiz sürdürmekte; halkın tercihi, iradesi ve beklentilerini hiçe saymaktadır. Bazılarının ısrarla dillendirdikleri gibi gerçekten başörtüsü sembolleşmiştir. Fakat öncelikle mevcut rejimin hak, hukuk tanımazlığının, zalimliğinin ve kâfirliğinin bir sembolü olarak!

Başörtüsü yasağı; insanları inançlarıyla, kimlikleriyle, sosyal hayat arasında bir tercihe zorlayan; zorbaca, onur kırıcı muamelelere maruz bırakan bir yasaktır. Başörtüsüne uygulanan yasak, diktatöryal düzenin çağdaş toplum modelinin içerdiği dayatmacı, buyurgan özünü açığa çıkarmaktadır.

Ne egemenlerin anayasa mahkemesinin insafa gelmesini beklemeli; ne de iktidarsız ve de samimi olmayan politikacıların sahte vaatlerine pirim vermemeliyiz. Sorumluluk öncelikle sorunu yaşayan, hisseden ve kavrayan Müslüman halkın omuzlarındadır. Çözümüde ancak ve ancak Müslüman halkımız da geliştirebilir. Ne kafir dünya, ne de onların diyarlarımıza musalat olan ve halklarımıza tarihi zindan duvarlarını ören, diktatöryal düzenlerin anayasa vesaire mahkemeleri; nede aciz ve samimi olmayan politikacılar bu sorunu çözemezler. Çözmekte istemezler.

Sorunun geldiği nokta itibari ile artık bir insan hakları ihlalinden, özgürlük gaspından da öte; ortada düpedüz vahşi bir dayatmadan, bir tür işkenceden söz etmek gereklidir. Ve tüm zalimler, işkenceciler gibi başörtüsü yasakçıları da savunulmazı savunmakta, utanılası bir eylemi müdafaa etmekte ve son anayasa mahkemesi kararı ile de açıkça saçmalamaktadırlar. Resmi ideolojik taassup yüzünden, egemenler ülkeyi koca bir hapishaneye çevirdiklerini görmek ve anlamak istememektedirler. Bu alandaki tutarsızlık sadece bürokratik oligarşinin bir hastalığı değildir. Sözde özgürlükler konusunda, insan hakları konusunda son derece tavizsiz ve titiz, kılı kırk yaran Avrupa Birliğinin tutumu da aynı hastalığı ve ikiyüzlülüğü yansıtmaktadır. İslam ve Müslümanlar söz  konusu olduğunda, Avrupa Topluluğu hemen çark etmekte ve bir anda müstemlekeci geçmişine dönmekte. Alabildiğine ırkçı, totaliter ve de son derece ilkel bir pozisyona bürünmektedir.

Demokrasi, insan hakları, hukuk devleti ve en başta da halk iradesi ve benzeri tüm iddia ve söylemlerin sözde kaldığı, pratikte hiçbir tutarlılık taşımadığı gerçeği en net biçimde bu son kararla da açığa çıkmıştır.

Bu son karar, izzetin ve direnişim sembolü, Meryemleri, Haticeleri, Fatımaları ve Zeynepleri izleyen Müslüman kadınları, değil diploma bir ellerine güneş, ötekine ay verilse, yine de İslam ahlakının ve kültürünün bir tezahürü olan libasından vazgeçmeyecektir. İnançlarımıza, ibadet ve giysilerimize ancak ve ancak bir tek olan Allah karar verir. Son anayasa mahkemesi kararı bizi bağlamaz.

Sorunun çözümü, tavizkar bir tutum, uzlaşmacı bir tavır, öykünmeci bir anlayış olamaz. Dik duruşlar, kararlı adımlar ve sahih mücadele olmalı. Bu kararlı ve vakarlı duruştur ki; Müslümanları ve tüm insanlık geleceğini sahili selamete çıkaracak.

Değerli Müslüman Tatvan halkı bu asla unutulmamalı, beni sabırla ve dikkatlice dinlediğiniz için hepinize şükran borçluyum. Allah'a emanet olun.

 

Basın açıklamasının metni:

Başörtüsü, Allah'a itaatin simgesidir. Başörtüsü Müslüman kadının kimliğidir. Başörtüsü, inançtır, bilinçtir, cihad'tır ve ibadettir. Başörtüsü çağımızın zulüm düzenlerine karşı, bacılarımızın gerçek özgürlük bayrağıdır. Ne acıdır ki bu gün;

Örtünmek, hakarete uğrama sebebidir.

Örtünmek, okuldan uzaklaştırma sebebidir.

Örtünmek, işinden ve aşından edilme sebebidir.

Örtünmek, halkın baskı altına alınma sebebidir.

Örtünmek, partilerin kapatılma sebebidir.

Örtünmek, hükümetlerin yıkılma sebebidir.

Müslüman bacılarımızın başörtüsü, bazı iki ayaklı şeytanların gözüne batıyor. Şairin dediği gibi, 'bacımın örtüsü batmakta zalimin gözüne, acırım tükürüğüme billahi tükürsem yüzüne'.

Anayasa mahkemesinin başörtüsünü yasaklama kararı, halkın iradesinin esir alındığını gösteriyor. Yüksek yargı 70 milyonluk bir ülkeyi laiklik ideolojisiyle terbiye etmeye çalışıyor. Bu karar insanlığa, adalete, özgürlüğe ve ahlaka zincir vurma ve alçakça bir darbe girişimidir. Mahkemenin aldığı karar tam anlamıyla bir hukuk skandalı ve yargı darbesidir.

Anayasa mahkemesi bu kararı ile Türkiye'nin hukuk devleti değil, tipik otoriter- faşizan bir bürokratik, diktatörlük olduğunu bir kez daha gösteriyor. Meclis fiilen bitmiştir, seçimlerin ve seçilenlerin hiçbir anlamı kalmamıştır.  Anayasa mahkemesi, bağlı olduğu anayasayı ezip geçmiş, kendi putunu yemiştir. Bu karar, istiklal mahkemelerinde olduğu gibi tamamen keyfi ve dayatmacı bir karardır. Bu karar, Kemalistlerin toplumu, laik bir azınlığın arzusuna göre, zorla ve darbe sopasıyla değiştirmeyi amaçlayan toplumsal mühendislik örneğidir. Bu nedenle karar, halkın gözünde yok hükmündedir. Bu kararın saygı duyulacak ve kabul edilecek hiçbir tarafı yoktur. İnancımızı hedef alan hiçbir kararı kabul etmiyoruz. Mahkemeye de, kararına da, bu kararın temelindeki resmi ideolojiye de, saygı duymuyoruz.

Bugüne dek politikalarında, çoğunlukla ilkeli tavır göstermeyen, uzlaşmacı ve tavizkar eğilimde olan AK Parti ve yandaşları, kapatılma pahasına da olsa samimiyetlerini ortaya koyup, toplumun taleplerini sonuna kadar savunmalıdır.

Müslümanların sorunlarının sandık başında ya da parlamento çatısı altında çözülemeyeceğini bir kez daha görmüş bulunuyoruz. Müslümanların sorunları ancak tevhid, adalet, özgürlük ve direniş ekseninde çözülecektir.

Almanya'da, Avusturya'da, Danimarka'da ırkçı faşistler başörtülüleri gördüklerinde ne hissediyorlarsa, bu zalimler de başörtüsüne aynı kini, aynı hıncı ve aynı düşmanlığı taşımaktalar. Ey zalimler, ey bu kararın altına imza atan laik diktatörler, ey Ebu Cehil'in çağdaşları! Ahirette bu yaptıklarınızın cezasını çekeceksiniz. Haberiniz olsun ki; Cehennem, Allah'ın dinine savaş açan zalimler içindir, sizi Allah'ın çetin azabıyla uyarıyoruz! Rabbimiz Yüce Kur'an da mealen şöyle buyurmaktadır. ' Zulmedenler yakında nasıl bir inkılâpla devrileceklerini bileceklerdir.'

Yüksek yargı bürokrasisine açıkça sesleniyoruz, Hukuku katletmeyin, bir gün hukuk size de lazım olur. Bizi, yargılayacağınıza susurluk, Şemdinli ve Ergenekon çetelerindeki katilleri yargılayın.  Başörtüsünü yasaklamakla, namazı yasaklamak arasında hiçbir fark yoktur.. Başörtüsüne özgürlük demek, La ilahe illallah demekten ayrı bir cüz değildir. Her türlü zulme, her türlü yasağa, şirke ve fesada la diyoruz. Başörtüsü yasağına la diyoruz. Kitabın bir kısmına inanıp, bir kısmını inkâr etmeyi öneren Yahudi mantığı olan Laiklik dayatmasını reddediyoruz. İslama düşmanlığın açık göstergesi olan bu kararı, şiddetle protesto ediyor ve kınıyoruz.  İnancımızı, kimliğimizi ve anadilimizi yok sayan hiçbir kararınızı kabul etmeyeceğiz.

Bizler müslümanız ve Müslümanlığımızın gereği olarak hiçbir yasaklamayı tanımıyoruz. Bizler ancak, Alemlerin Rabbi ve kanun koyucusu olan Allah'ın emir ve yasaklarına riayet ederiz.

Peygamber Efendimiz (SAV) şöyle buyurmaktadır. 'Cihadın en efdali zalim sultana karşı hakkı haykırmaktır'. Hz. Ali (RA) şöyle buyuruyor. 'Haksızlığa karşı susmayınız, yoksa hakkınızla beraber şerefinizi de kaybedersiniz'. Bizde diyoruz ki; LI BER ZALIMAN BÊ DENG NEMİNİN!

Ve son olarak, diyoruz ki, Kahrolsun başörtüsü düşmanları, kahrolsun yargıçlar diktatörlüğü,  Darbeciler yenilecek, İslami direniş kazanacak. Tevhid, adalet,  özgürlük eksenli başörtüsü mücadelemiz kesintisiz sürecektir.

NE MUTLU BAŞÖRTÜSÜNÜ BAYRAKLAŞTIRIP, CİHADINI İLAN EDEN İFFET VE HAYA ÖRNEĞİ BACILARIMIZA.

Önceki ve Sonraki Haberler