“Ortadoğu İntifadalarına Bakış” Konferansı

“Ortadoğu İntifadalarına Bakış” Konferansı

Bahadır Kurbanoğlu Adana’da “Ortadoğu İnifadalarına Bakış” üzerine konuştu.

Bahadır Kurbanoğlu Özgür-Der Adana Temsilciliğinde “Ortadoğu İnifadalarına Bakış” başlıklı bir konferans verdi.

Konferans Oral Afşar’ın İntifadaları genel olarak değerlendirmesiyle başladı.

Afşar: “Buruc suresinde devlet terörü anlatılıyor”

Büruc suresinde anlatılan hendek sahipleri iktidar devleti temsil ediyor. İçinde ateş yanan bu hendeklere Müslümanlar atıldı ve etraflarına dizilip bu katliamı zevkle izlediler. Bu katliam bir devlet terörüydü.

Devlet terörü günümüzde de yaşanıyor

Bu tür olaylar bahsedilen kıssadan öncede yaşandı, sonrada yaşandı ve günümüzde de yaşanıyor. Özellikle Ortadoğu İntifadalarının başladığı 17 Aralık 2010 tarihinden beri bu zulmün yoğunluğuna şahit oluyoruz.

İntifada birden başladı fakat arka planı güçlüydü

On yıllardır Ortadoğu halklarını baskıyla yöneten diktatör rejimler insanların içlerinde nefret biriktirdi. Bu nefret Tunus’ta çıkan bir kıvılcımla alev aldı ve tüm Ortadoğu’yu sardı. Spontane başlayan başkaldırı, gücünü arka planında ki nefretten aldı. Muhaliflerin mücadelesinin “batı hegemonyasıyla” sonuçlanacak teorisi orada ki çabaları hafife almak olur. Şüphesiz ki Allah kendisi için bedel ödeyenlere karşılığını verecektir. Bizler buna iman ediyoruz.

Afşar’ın konuşmasının ardından Tunahan Durmaz Büruc suresinin 1-11 ayetlerinin Arapçasını ve mealini okudu. Ardından Kemal Hatip’in Suriye’li muhalifleri destekleyen konuşmasının videosu gösterildi. Daha sonra Suriyeli muhaliflerin yardımı Allah’tan beklediği ve ne Erdoğan’dan, ne Obama’dan ne de Arap liginden bir yardım istemediklerini haykırdıkları video yayınlandı.

Bahadır Kurbanoğlu: “İntifadaların arka planında diktatörlerin oluşturduğu nefret var!”

Ortadoğu’nun yeniden düzenleniyor olması komplo teorilerinin üretilmesini de beraberinde getirdi. Ortadoğu intifadasının tarihi arka planına baktığımızda diktatörlüklerle birlikte emperyalist sömürü ve işbirlikçi yolsuzlukların da hakim olduğunu görüyoruz. Halka değer vermeyen diktatör rejimlere karşı insanların değişim istemeleri fıtri bir gerçekliktir. İntifadaların arka planında diktatörlerin oluşturduğu nefret vardır.

Tarihteki direnişler önder İslamcılar yetiştirdi

Son 150-200 yıldır Müslümanlar emperyalist güçlerle karşı karşıya geliyor ve bu süreç direnişçi önderlerin yetişmesini beraberinde getiriyor. Direnişler şu an bildiğimiz birçok öncü Müslüman şahsiyetlerin yetişmesine vesile olmuştur. Bu Müslüman şahsiyetler başka İslamcılar da yetiştirmişlerdir. İhvan, Nahda gibi hareketler de son 70-80 yıllık sürecin ürünleridir.

Mücadeleci Müslümanlar her zaman Emperyalistlerin hedefinde olmuştur

Cemaleddin Afgani, Muhammed Abduh gibi öncü İslamcıların Urvetul Vuska hareketi ve çizgisini oluşturmuşlardır. Bu ıslahatçı çizgi çok sayıda araştırmaya konu olmuştur. Sadece Cemaleddin Afgani ile ilgili yaklaşık 600 makale ve 40 kitap yazıldı. 1963 den beri CIA’nın Cemaleddin Afgani ile ilgili kötü niyetli araştırmaları oldu. Emperyalistler önder Müslümanları her zaman tehdit olarak gördüler. 19. Yüzyıl ıslahatçılarının yetiştirdikleri kadrolar, günümüz İslami düşüncesini yükselten ve kesintisizce bugünlere ulaşmasını sağlayan nice fikir ve direniş önderleri ortaya çıkardı. Günümüz intifadalarının ardında Hindistan’dan Malezya’ya ve Fas’a kadar uzanan bu ıslahat çizgisinin rolü vardır. Kemalizm gibi, Panarabizm ve Baasçılığın çözülüşünün ve umut olmaktan çıkışının ardından son 30 yıldır zaten İslami hareketlerin somut olarak tarih sahnesine yeniden çıkışlarına şahit olmuştuk. Yaşadığımız süreçte yeni olan, bu yükselişin artık diktatörlükleri tehdit eder ve ortadan kaldırır hale gelmesidir. Halkların talepleri Batılı anlamda bir toplumsal ve siyasal dönüşümün değil, somut olarak İslam kökenli taleplerdir.

Komplo teorisi üretme gayretleri var

Olayların başlangıcında gençlik hareketlerinin Batılı güçlerle görüşmeler yaptığı iddia edildi. Değişimlerin BOB projesinin eseri olduğu, eylemlerin facebook gibi sosyal paylaşım siteleri aracılığı ile örgütlendiği ve diktatörlüğün yerinin liberal demokrasi ile doldurulmak istendiği gibi komplo teorilerinin üretildiğini görüyoruz. Emperyalist güçlerin Suriyeli muhaliflere silah verdiği spekülasyonları yapılıyor. Bu söylemler artık İsrail’li ajanlarle Suriyeli muhalifin kurgulanmış görüşmelerine kadar yansıdı. Komplo teorilerini belgeli olarak gösterememenin sıkıntılarını bu tür kurgu haberlerde görebiliyoruz. Suriye hakkında ciddi anlamda anti-propaganda yapılıyor. Bizler silah bulamıyorlar diye üzülürken bazı kesimler ise Batı onları silahlandıracak diye üzülüyor.

Hamas da komplo teorilerinden nasibini almıştı

Hamas’da ilk kurulduğunda “İsrail kurdurdu” diye yazılar yazılmıştı. Oslo sürecine katıldığında “Hamas mücadeleyi sattı mı, demokratikleşti mi başladı?” diye benzer spekülasyonlar o dönemde de yapılmıştı.

Örgütlü bir yapı olmasaydı 2 Milyon Mısırlı direnişçi birlik olamazdı

Tahrir meydanında yaşanan on sekiz günlük istikrarlı mücadelenin gerçekleştirilmesi sağlam irade gerektirir. Bu mücadele isteği para karşılığında veya başka çıkarlardan dolayı yapılmıştır diyerek açıklanamaz. İsrail konsolosluğu önünde 2 günden fazla eylem yapmaya dayanamayanlar ne demek istediğimizi iyi bilirler. Fakat komploculuk yüzünden yapılan bu emekler zayi ediliyor. Binlerce insanı Mısır’da bir arada tutan başka ne olabilir. Örgütlü olmayan bir irade olmasaydı 2 milyon insan nasıl bir arada tutulabilirdi.

Irak’ta Ahmet Çelebiler, Mısır’da Ömer Süleymanlar, Baradey’ler nasıl unutulduysa, gün gelecek Suriye muhalefetini karalamak için öne çıkartılan Burhan Galyun vb. isimler de unutulacak ama mücadeleye/intifadaya canlarıyla kanlarıyla emek vermiş olanlar gerçek tarihi yazacaklar.

Allah’ın da bir hesabı var!

Komploculuğun temelinde iki zaaf var. Birincisi kendimize güvenimiz yok. Yani sürece müdahale edemeyeceğimiz inancı var. İkincisi ise Allah’ın da bir hesabı olduğunu unutmamız. Allah’ın tarihe müdahale edebileceğini hesaba katmıyoruz. Gelinen noktada Tunus’da, Mısır’da ve Libya’da İslamcı yapılara teveccüh edildiğini görüyoruz. Bu Rabbimizin takdiri, ihsan ve inayeti sayesinde olmuştur. Müslüman halklar verdikleri emeğin karşılığını Rabblerinin onları onurlandırmasıyla almışlardır. Ayette şöyle der: “Herkes için kendi emeğinin karşılığı vardır”

Devrimler ancak merhale merhale gerçekleşir

Görülmesi gerekir ki buradaki mücadelelerin sonucunda birçok olay Müslümanların lehine gerçekleşti. Fakat tam anlamıyla bir devrim olmadı elbette. Mesela Mısır’da hala Mısır Ergenekonunun faaliyetlerini görüyoruz. Futbol maçlarında çıkan olaylar, Mısır basınının hala İslami kesimleri sigaya çeken yaklaşımları bunun göstergeleridir.

Ortadoğu halklarını anlamaya çalışmalıyız

Muhalifler demokrasi istiyor deniliyor fakat Ortadoğu’da yapılan anketlerden birinde demokrasi denilince aklınıza ne geliyor sorusuna verilen cevap “serbest seçimler” oluyor. Bizler oradaki insanların yıllardır yaşadıkları sıkıntıları unutmuş görünüyoruz. Diktatörlerden kurtulma çabası salt siyasal bir çaba değildir. Bu durum fıtri bir direnişin göstergesidir. Başka bir dünyanın mümkün olduğunu kendilerine ispat çabasıdır. Henüz yeni başlıyorlar, birçok sorunla boğuşuyorlar, daha pek çok gelişmeye, tartışmaya şahit olacağız bu coğrafyalarda. O halde iki şey yapmalıyız. Birincisi süreci iyi takip edip fehmederek destek olmak, ikincisi de onların tecrübelerinden istifade etmeye çalışmak. Ancak bunları yapabilmek için öncelikle komplocu itikadlardan sıyrılmamız gerekli. Hepimiz imtihan oluyoruz. Hem onlar için hem de kendimiz için Cenabı Allah’tan yardım niyaz etmeliyiz. Çok çalışmalıyız. Sorumluluklarımızın peşine düşmeliyiz. Zihnimizdeki soruları sahaya inerek çözmeye çalışmalıyız. Ya bu bölgelere gitmeli ve araştırmalıyız. Ya da (gücümüz yetmiyorsa) bu coğrafyalara gidip gelen Müslümanlarla teşriki mesai içinde olmalıyız. Masa başı ezberleri tekrarlayanlarla değil.

İran ve Hizbullah’ın tutumunu desteklemek şart değil

İran ve Hizbullah kendi politikalarını güdebilirler, ancak bu politikalara bizler desteklemek zorunda değiliz. Onları bu noktada desteklememek onları silip atmak anlamına gelmiyor. Bu hataları genelleştirip tüm Şiileri hedef tahtasına oturtmak da yanlış. Bir tane İran yok, bir tane Hizbullah yok. Bugünkü kadroların hatalarını eleştirenlerin güçlenmesi ve yanlışlardan dönme çabaları gütmeleri en büyük niyazımız.

Emperyalistlerin de uzun yıllardır eski güçlerinde olmadıklarını görmemiz gerekiyor. O halde emperyalizm heyülasını gözlerimizde gereğinden fazla büyütmemek lazım. Ne ABD eski ABD ne de İsrail eski İsrail. Bunu 2000’de de 2006’da da, Gazze sürecinde de gördük. Bunu şu anda Suriye’de de görmekteyiz. Bizim korkumuz kendi içimizdeki fitneler olmalı; mücadele azmimizin kırılması, birbirimize dönük iftiralar olmalı. Bunlardan sıyrılabilirsek, hiçbir emperyal gücün bizim üzerimizden hesap yapabilmesi kolay olmaz. Sıratı müstakim üzere mücadele edildiğinde muhakkak ki Allah Müslümanları destekler. Suriye’de de inşallah hayırlı akibet direnen Müslümanların olacaktır.

Kurbanoğlu konuşmasının devamında Suriye’ye yönelik somut komplolardan bahsederek, bunların nasıl asılsız olduklarına ilişkin birçok örnek sunarak sözlerini tamamladı.

Seminer sunumu soru ve cevap kısmının ardında sona erdi.

bahadir-kurbanoglu-20120303-02.jpg 

Önceki ve Sonraki Haberler