Batman’da “Dine Müdahale Süreci” Semineri

Batman’da “Dine Müdahale Süreci” Semineri

Özgür-Der Batman Şubesi'nin haftalık seminerlerine 31Ocak Cumartesi günü devam edildi. Bu haftanın konusu “Cumhuriyet Dönemi Din-Devlet İlişkileri, Daha doğrusu dine müdahalenin tarihi” idi.

Sunumu yapan Mehmet Şat Türkiye'de dine müdahalenin özünü oluşturan batılılaşma hevesliliği, Cumhuriyet dönemiyle başlamayıp Prof. Niyazi Berkes'in dediği gibi modernite değişimi 17. Yüzyılda başlayıp, 19. Yüzyılda hızlanmış, Batı'yı tanıma imkanı bulan aydın bürokrat kesiminde İslam'ı problem olarak görmesi süreci hızlandırmıştı.. Bu batıcı kesime göre, geriliğe İslam sebep olmuştu ve dolayısıyla onun oluşturduğu geleneksel yapıdan sıyrılıp, herşeyle Batılı olmak gerekiyordu!

Şat; Cumhuriyet dönemi din-devlet ilişkilerinin doğru anlaşılması için 3 ayrı zaman dilimi içinde inceleme yapılması gerektiğini belirterek, bu dönemleri ve bu dönemlerdeki önemli olayları şöyle sıraladı.

1. Dönem: 1920-1924

Meclisin açılışı ve süreçteki değişimler

Paşaların yollarını ayıran tartışma (M. Kemâl, İsmet Paşa ve Kâzım Paşa arasındaki görüş ayrılıkları)

Bir kopuş belgesi: Lozan

Yeni Halifenin Seçimi

2. Dönem: 1924-1950 Yılları Arası

Hilafetin Kaldırılması

Diyanet İşleri Başkanlığı'nın kurulması

Şapka Kanunu ve İdamlar!

Dinin Millileşmesi ve Anadilinin Mabede Girmesi

İttihatçılar döneminde  Türkçe namaz isteği

Müzikli Türkçe İbadet Teklifi

Harf İnkılabı

İlk Türkçe Kur'an Denemesi

Frakla hutbe

Türkçe Ezan Dayatması ….. Yabancı ses; "Tanrı Uludur..."

Türkçe Selat-û Selam Genelgesi

3. Dönem: 1950'den Günümüze kadar olan dönem

Bu dönemdeki devletin dine müdahalelerini de Mehmet Şat şöyle özetledi,

          2. Dünya Savaşı'ndan sonra kurulan yeni dünya düzeni içerisinde kendisine emin bir yer bulmak isteyen Türkiye ister istemez bazı adımlar atmak zorunda kaldı.. 1946'da çok partili hayata geçilmesi bunlardan biriydi, CHP içinden de bazı kimseler, artık ezanın Arapça haline çevrilmesi gerektiğini aksi halde yok olacaklarını seslendirmeye başladılar..

          Bu dönemde  Ankara'da bir İlahiyat Fakültesi kurulmuştur. Döviz yokluğu, bulaşıcı hastalıklar ve benzeri nedenlerle izin verilmeyen hacca serbestlik bu dönemde getirilmiştir.

          Evde Kur'an öğreten ailelere baskılar yapılarak cezalandırılmaları huzursuzlukları daha da artırıyordu.. Sonunda çok partili hayata geçilmesinin de etkisiyle CHP 1946 yılında din bilgisi dershanelerinin açılmasına izin çıkardı.. 1948'de ise ilokukullarda okuyan çocuklara din dersi verilmesi kararlaştırıldı.. Ardından da 18 yıl aradan sonra 10 vilayette İmam Hatip kursları açıldı.. Amaç, cenaze yıkayacak din adamı yetiştirmek ve hakın öfkesini biraz olsun dindirmekti..

Yeniden Orjinal Ezan..

1949 yılının hararetli tartışmaları 14 Mayıs 1950'de Demokrat Parti'nin iktidara gelmesiyle kesilir diye beklenirken, aksine daha da arttı.. Yeni başbakan Adnan Menderes ve meclisin yaptığı ilk icraatlerden biri 18 yıldır Türkçe okunan ezanı orjinal haline çevirmek olmuştu.. İşin ilginci, CHP de Demokrat Parti'nin bu değişikliğine üstü kapalı da olsa destek vermişti.. Ezanın yeniden Arapça okunması da yine bir Ramazan ayına denk gelmişti.. Ezan, 16 haziran 1950'de ikindi namazından itibaren artık orjinal haliyle okunmaya başlanmıştı....

Cenazelerin Koktuğu Günler...

Bu arada dini eğitim verecek kurumların tamamen ortadan kaldırılmasıyla da her geçen gün din adamı yokluğu kendini hissettirecektir..

12 Aralık 1950 tarihinde dönemin Diyanet İşleri Başkanı Ahmet Hamdi Akseki'nin 16923 sayılı raporu 1940'lı yılların arzettiği manzarayı gayet açık bir şekilde ortaya koyacaktı..

          ".. Aradan uzun bir zaman geçmiş olmasına rağmen, Milli Eğitim Bakanlığı 430 nolu kanunla taahhüd eylediği vazifeyi yapmamış, yapamamış ve Diyanet İşleri Başkanlığı'nı yakinen ilgilendiren dini vazifelerde istihdam edilecek hiçbir eleman vermemiş olması ve Başkanlığın da bugüne kadar din adamları yetiştirecek mesleki bir müesseseye sahip bulunmaması bugün memleketin bir çok yerlerinde hakiki din adamı bulmak şöyle dursun, camilerde mihraba geçecek, halka namaz kıldıracak, minbere çıkıp hutbe okuyacak bir imam ve hatip bile bulunamamaktadır..

Hatta bazı köylerimizde, ölenlerin techiz ve tekfini ile ebedi istirahatlarına tevdii gibi en basit dini bir vazifeyi ifa edecek kimseler dahi bulunmamakta, ve cenazelerin kaldırılmadan günlerce ortada kalmakta olduğu senelerden beri işitilmekte ve görülmektedir..."

          27 Mayıs 1960 tarihinde gerçekleşen darbe ve 12 Eylül 1980 darbesi dahil bütün darbelerde Darbeyi gerçekleştirenlerin yeniden hayata geçirmek istedikleri ilk işlerden biri ise ezanı ve ibadeti Türkçe yapma talepleri olacaktı.

          1950 den sonra dine direk müdahale etmektense devletin dini kontrol altında bulundurma ve yönlendirme yönündeki iradesi hiç bir zaman değişmemiş, din sürekli yedeğe alınmıştır. Bunun en bariz misali, bugün bile hâlâ, "Vergi vermenin kutsallığından aile planlamasına; orman haftasından bulaşıcı hastalıklara kadar" İslam dışındaki her konuyu işlemiştir.

          1980 lerde Türkiye'deki müslümanlar, İslami uyanış sonucu "resmi İslam" söylemini sorgulayıp karşı çıkınca Diyanet teşkilatı cepheye sürülmüştür. Hem kendileri hem de düşünceleri yaftalanıp dışlanmak istenmiştir.

Önceki ve Sonraki Haberler