Diyarbakır’da "Postmodernizm" Tartışıldı

Diyarbakır’da "Postmodernizm" Tartışıldı

Özgür-Der Diyarbakır Şubesi'nin "Alternatif Eğitim Dersleri" kapsamında dernek binasında düzenlediği eğitim dizisinde "Postmodern Felsefe ve Sonuçları" tartışıldı.

Özgür-Der Diyarbakır Şubesi'nin "Alternatif Eğitim Dersleri" kapsamında düzenlediği programların on dördüncüsü dün akşam dernek binasında yapıldı. "Postmodern Felsefe ve Sonuçları" konusunun tartışıldığı program, müzakereli seminer şeklinde yapıldı.

Programda Beran Işık, "postmodernizm"in tanımı, ortaya çıkışı,  temel dayanakları, tarihsel gelişimi, etkileri-sonuçları- ve İslam'i bakış açımızın nasıl olması gerektiği hususunda tebliğ sunarken, Eta Pektaş ve Mehmet Masum Yokuş ise yapılan sunumun müzakeresini yaparak katkılarını sundular.

Modernizmin mantıksal bir devamıdır

Hangimizin daha güzel davranışlar sergileyeceğini denemek için hayatı ve ölümü yaratan Allah'a hamd ederek konuşmasına başlayan Beran Işık,  konuya postmodernizmin tanımı üzerinde durarak giriş yaptı. Kelime anlamının postmodernizmdeki "post" önekinin İngilizce bir kelime olarak, "sonra" anlamına geldiğini, dolayısıyla kavramın; "modernizm sonrası" şeklinde kullanıldığını belirti. Kavramın, modernizmle arasında paradoksal bir ilişki söz konusu olduğunu da ileri sürdü. Postmodernizmin ne olduğu üzerine, kendilerini bu tartışma alanı içinde konumlandıran kuramcılar arasında bir görüş birliği olmadığına dikkat çekerek, bunlardan birkaç görüşü dile getirdi.  Genel anlamda postmodernizmin, modernizmin açmazlarına karşı bir savaşım ve hesaplaşma olarak karşımıza çıktığını, ancak modernizmin başarıları ve açmazları ile yaşanıp beslendiğine dikkat çekti.   

Terimin ilk olarak kim tarafından ve ne zaman kullanıldığı bilgisini de veren Işık, postmodern teriminin ilk olarak 1933 yılında Arnold Toynbee tarafından "Bir Tarih İncelemesi" adlı eserinde kullanıldığını, bu eserde; modern dönemin 1. Dünya Savaşıyla sona erdiğini, bundan sonraki dönemin "Postmodern Dönem" olduğunu ileri sürdüğünü belirti. Postmodern anlayışa asıl esin kaynağı olan filozofların ise Nietszsche ve Heidegger olduklarını söyledi.

İlkesizliğin ilke, kuralsızlığın kural olduğu görüştür

Işık, postmodernizmi anlayabilmek için modernizmin anlaşılmasının önemli olduğundan hareketle, modernizm teriminin tanımı ve tarihi gelişimini anlatı. Kısaca "orta çağdaki papazın yerini, modern çağda bilim adamının aldığını", "Aydınlanma Çağı"nın bilime ve akla duyduğu sonsuz güvene rağmen yeryüzünde açlık, savaş, yoksulluk ve baskılar gibi sorunların aşılamadığını belirti. Aynı şekilde bilimin, evrenin bir sistemsel karmaşasından oluştuğunu ve tüm evrenin durmaksızın genişleyerek yok olmaya doğru gittiğini söylemesi "gerçek" tanımını bir kez daha değiştirdiği gibi, evrensel değişmezliğe olan inancı da bir kez daha yıktığını söyledi. Yaşanan gelişmelerin; bilimin, her derde deva olamadığı gerçeğini ortaya çıkardığını bu durumun, akla, bilime ve modernizme karşı bir güvensizliği beraberinde getirdiğini ifade etti. Postmodernizmin, modernizm eleştirisinin bu temelde geliştiğini ancak, savunulan ilkelerin ilkesizlik ve kuralların kuralsızlık olarak karşımıza çıktığını; "postmodernizm, ilkesizliğin ilke, kuralsızlığın kural olduğu bir görüş veya yaşam tarzını ifade eder"  sözleriyle özetledi. 

Işık, postmodern felsefenin ilke(sizlik) ve kural(sızlık)larını ise şu şekilde sıraladı:

  • Dışımızdaki gerçekliği kavrayamayız.

  • Evrensel doğrular yoktur.

  • Bütünlük anlayışı yanlıştır.

  • Her şey görelidir, geçicidir; dün doğru olan bugün yanlış, bugün doğru olan ise yarın yanlış olacaktır…

  • Toplumdaki tüm değerler, bireysel ve kültürel olarak belirlenir. Bu belirlenenler ise tarihseldir, geçicidir.

  • Doğru olan tercihlerimizdir.

Bu maddeleri değerlendiren Işık; postmodern projenin hedefini Amerikalı filozof Richord Rortty'nin "dünyayı kutsaldan arındırmak" söyleminde yattığını söyledi. Rorty'nin "birine maxsimum acı çektirmenin yolu, onun elinde sevgili olarak kabullendiği her şeyi anlamsız ve güçsüz hale getirmektir." Söylemini hatırlatarak, bunun tamda postmodern felsefenin yapmak istediği şeyler olduğunu belirti.

Emperyalizmin yeni felsefesi

Seminerin ilk müzakerecisi olarak söz alan Eta Pektaş, Postmodernizmin ne olduğu ve neyi savunduğu hususunu biraz daha açtı. Postmodern felsefenin öncellikle dünyaya olagelen değişimlere yanıt olarak ortaya çıktığını ve kendini modernizme dayandırdığını ifade eden Pektaş, bu anlayışın 1943 tarihinden sonra kendine alan bulmaya başladığını ve demokrasiyi temel aldığını söyledi. Postmodernizmin en temel çıkmazı, doğrunun ertelenmesi- inkâr edilmesi- ve mutlak doğrular-evrensel doğruların reddedilmesi olarak karşımıza çıktığını belirti.  Bu anlayışa göre, "evrende bir kaos egemen, bu kaosa bir anlam verilemiyor ve de hiçbir formülle açıklanamıyor.  Yani, eğer doğrular varsa evrenin ancak bir parçası için doğru olabilecektir. Evrenin tümünü tek bir formülle açıklamak yani bir tek anlam bulmak mümkün değildir." Postmodernizmi tek kelime ile emperyalizmin yeni bir felsefesi olarak nitelendiren Pektaş, terimin "herkes aynı anda haklıdır" esasına dayandığını, bunu da Nasrettin Hocanın fıkrasını anlatarak açıkladı.

Üçüncü Dünya ülkeleri aleyhine bir sömürü aracıdır

Müzakeresine, postmodern anlayışın getirdiği yıkımı ve bu yıkıma yönelik yapılan eleştirilerden bahsederek başlayan Mehmet Masum Yokuş, diğer konuşmacıların aksine "postmodernizm" denilen görüşün nereye kadar ulaştığının tartışmalı olduğunu, bunun modernizmin bir sonucu olarak mı yoksa başka bir gelişmeden mi oluştuğunun bilinmediğini söyledi. Ortada, yazılan bir roman olduğunu; bu romanın başının, gelişmesinin ve sonucunun tutarsızlıklarla dolu olduğunu ifade etti. Bu durumun kafası karışık olan insanoğlunun kafasının daha da karışmasını beraberinde getirdiğine dikkat çekti. Konuşmasını ağırlıklı olarak postmodernizm eleştirisi üzerinde yoğunlaştıran Yokuş, bunlardan öne çıkanları şu şekilde özetledi; "aşırı eleştirisel, yıkıcı, kuşkucu, yumuşama bilmez tavra sahiptir. Her zaman başkaldırır-olumsuz bir tavrı benimser. Evrensel olana karşıdır. Samimiyetsizdir; Üçüncü Dünya ülkelerini en sinsi bir şekilde sömürür. Mutlak değerler yerine, yoruma açık seçenekleri savunur. Mutlak doğrunun hâkimiyetine karşı çıkar.  Savunduğu vahiy dışı kültür ile çözüm değil sorunun bir parçasıdır."

Emin Altun / Haksöz-Haber

Önceki ve Sonraki Haberler