"Türkiye'de İslami Uyanış Süreci"

"Türkiye'de İslami Uyanış Süreci"

Özgür-Der Diyarbakır Şubesi'nin seminerler dizisi “1960-1980 Döneminde İslami Uyanış Süreci” konusuyla devam etti. Konu Hamza Türkmen tarafından sunuldu.

Özgür-Der Diyarbakır Şubesinin bu yıl "Türkiye'de İslami Hareket Tecrübeleri"ni konu edindiği seminerler dizisinin sekizincisi dün akşam Özgür-Der Selahattin Eyyubî Konferans Salonunda gerçekleştirildi.

Hamza Türkmen'in, "1960-1980 Döneminde İslami Uyanış Süreci" konulu sunum yaptığı seminerde genel olarak, diğer coğrafyalardaki İslami uyanışın Türkiye'deki İslami harekete etkisi, 60'lı yıllardaki durum, ümmetten bir millet yaratma uğraşları, karşıtına sığınma sonucu oluşan milli dindarlık ve bütün bunları aşmaya çalışan öze dönüş çabaları üzerinde duruldu.

Dünyadaki İslami uyanışın genel olarak 19.yy.da "Urvetül Vuska" ile başladığı, bu hareketin kendisinden sonra gelen tüm hareketleri etkilediği; Mısır'da İhvan hareketinin, Pakistan'da Cemaati İslami'nin bundan etkilendikleri tespitinde bulunarak konuşmasına başlayan Hamza Türkmen, bu tecrübelerin, 60'lı yılların ortaları ile 70'li yılların başında Türkçeye çevrilen kitaplarla paylaşıldığını, bu durumun öze dönüşün temelini oluşturduğunu kaydetti.

"60'lı yıllarda kimliğimiz nasıldı?"

"60'lı yıllarda kimliğimiz nasıldı?" sorusuna yanıt arayan Türkmen, "Türkiye toplumu ister istemez Osmanlı'nın varisidir. Resmi tarih anlatımlarında Osmanlı'da hilafet sistemi uygulandığı ve uygulamalardan hareketle dini bir motif atfedilir. Oysa resmi yazışmalara baktığımızda hiçbir yerde hilafet kavramı geçmemektedir. Sadece sembolik bir değer olarak görülmüş. Misakı milli sınırları içerisinde kalınmış. Bu sınırlar içerisinde kalan Osmanlı bakiyesi Müslümanlar; halkın büyük çoğunluğu tekkeler ve zaviyelerle donatılmış, mezhepçi ve batini anlamda tasavvufi telakilerle dolu din anlayışı etkisinde. Halk yeteri kadar Allah'ın kitabı ve Resulullah'tan gelen sahih değerlerle birebir muhatap edilmemiş. Bu zaaflarına rağmen İslam ideal olarak görülüyor. Buna karşılık yeni kurulan cumhuriyetin ise 'ümmetten millet yaratma' çabaları devam ediyor. Karşı çıkan toplumun önderleri idam ettiriliyor. Toplum öndersiz bırakılıyor…"şeklinde yanıtladı.

Milli dindarlığın ortaya çıkış ve gelişim süreci

Hilafetin kaldırıldığı, İslami eğitimin yasaklandığı, tekke ve zaviyelerin kaldırıldığı baskı ortamında çaresiz kalan halkın karşıtlarına sığınarak var olmaya çalıştığının altını çizen konuşmacı, "belki hacca gidebilirim, belki çocuğuma rahat Kur'an öğretebilirim, kapanmış camilerimiz yeniden açılabilir düşüncesiyle karşıtına sığınarak var olmaya çalışılıyor. Burada bir hainlik yok, çaresizlik var, acizlik var. Ne demek karşıtına sığınarak; o dönemde 45'ten sonra çıkarılan İslami dergiler var; İslam dünyası, Selamet, Büyük Doğu, İslami Hareket gibi dergiler; bu dergilere baktığımızda, 'biz bu dergileri Müslümanlara hizmet ve Türk toplumuna hizmet için çıkarıyoruz', 'biz bu dergileri Türk devletini yükseltmek için çıkarıyoruz' gibi açıklamalar var. Karşısına sığına sığına halkta mukaddesatçı anlayış oturdu. Ve böylece milli dindarlık ortaya çıktı."dedi.

Öze dönüşün temelini çeviriler oluşturuyor

Türkmen, kafa karışıklığının olabildiğince yüksek olduğu 60'lı dönemlerde yapılan çevirilerin öze dönüşün temelini oluşturduğunu ifade ederek şunları kaydetti: "Salih Özcan ismi çok önemli. İslam dünyasındaki öze dönme, İslami kavramları yeniden gündeme getirme, İslami dünya görüşünün olduğunu ortaya koyan kitapları Hilal yayınları vasıtasıyla Türkçeye çevirmeye başladı. Hilal dergisinin kısmen İslam dünyasından bazı bilgileri aktarma imkânı oldu. Söz gelimi Seyyid Kutup'un şahadetini, Yoldaki İşaretler kitabından dolayı idam edildiğini Hilal dergisinden öğrendik. Mevdudi diye birisinin olduğunu Hilal dergisinden öğrendik. Bunu da halk değil bu kitabı okuyabilenler öğreniyordu. Genellikle okuyan, genç ve tahkik ehli insanlar 1960'lı yıllarda bu öze dönüş nitelikli açılımlara meylettiler Bu önemli hâsıla üç önemli kapıdan bize ulaştı; birincisi İhvan'ın ürettiği kültür, ikincisi Hizb-ut Tahrir'in çalışmaları ve üçüncüsü olarak ilim erbabının el altında yürüttüğü çalışmalar… "

Tevhidi dünya görüşünün ilk nüveleri

70'li yıllardaki öze dönüş çabaları üzerinde de duran Türkmen, "Düşünce ve Aylık dergiler ile İslam Partisi (İP) dikkat çeken çalışmalar olarak karşımıza çıkıyor. Bunun dışında Akıncılar çok etkindiler. Şura, Tevhid, Hareket dergileri günümüzde attığımız sloganları kapak olarak atmaya başladılar. Giderek Akıncılar içerisinde önemli bir kesim millilik duygusunu kendi içerisinde sorgulamaya başladı. Sistem içi araçları kullanma konusunda tartışmaya başladılar. Demokrasi konusunda tartışmaya başladılar. Buna rağmen 12 Eylül'e geldiğimizde gerek Düşünce ve gerek Aylık dergide ortaya konan bir model yok. İP ise içine girersen anlayabileceğin bir konumda… İran İslam devrimiyle beraber Düşünce dergisinde 'artık cemaat olmamız' lazım şeklinde düşüncelerin dile getirilmeye başlandığını görüyoruz… Din, usul, dünya gibi tartışmalar yapılmaya başlanıyor. Cemaatleşme çalışmalarının öncülüğünü Sedat Yenigün yapıyor. O da kontrgerilla tarafından 'komünist öğretmen' diye infaz ediliyor. Bu sistemle karşı karşıya geldiğimiz ilk olaydır…"dedi.

Önceki ve Sonraki Haberler