Alternatif Eğitim Dersleri’nde Önemli Bilgiler

Alternatif Eğitim Dersleri’nde Önemli Bilgiler

Özgür-Der Alternatif Eğitim Dersleri’ne 25 Ekim Pazar günü yapılan iki dersle devam edildi. Hamza Türkmen "Türkiye'de 'İslami' Dergiler ve Etkileri" bağlamında "Hareket Dergisi"ni işlerken, Yılmaz Çakır da ikinci derste "Bilginin ve Yorumun Tutarlılığı" b

Özgür-Der Alternatif Eğitim Dersleri'ne 26 Ekim Pazar günü yapılan iki dersle devam edildi. Hamza Türkmen "Türkiye'de 'İslami' Dergiler ve Etkileri" bağlamında "Hareket Dergisi"ni işlerken, Yılmaz Çakır da ikinci derste "Bilginin ve Yorumun Tutarlılığı" başlığıyla sunumunu gerçekleştirdi.

Hareket Dergisi:

İlk derste sunumunu Hamza Türkmen yaptı. 1939'dan itibaren Nurettin Topçu tarafından çıkartılmaya başlanan ve "İslami" dergicilik ve kültür hayatı üzerinde yoğun etkileri olan Hareket dergisini işledi. Derginin Osmanlı değerlerinin reddi üzerinden ve seküler-pozitivist temelde inşa edilmeye çalışılan Türk ulusçuluğunun bu muhtevasına karşı olduğunu, ancak milliyetçilik projeninin maddeci karakterine muhalefet ederken ona manevi tonlar katmaya çalıştığını söyleyen Türkmen, özellikle de Milli Şef/İnönü döneminden itibaren Topçu ve dergisinin hissedilebilir bir fikri muhalefet ile tebarüz ettiğini ifade etti.

Hareket dergisinin gelişim çizgisini yakın Cumhuriyet tarihi dolayımında geniş bir yelpazeye yayarak ele alan Türkmen, Hareket'in özellikle de Kadro dergisine muhalefet temelinde gelişerek süreç içerisinde bir ekole dönüştüğünü söyledi. Türk ırkçısı, pozitivist ve Turancı Ziya Gökalpçı ve Kemalist yaklaşımların derginin başat muhalefet noktalarından olduğunu belirten Türkmen, Nurettin Topçu'nun ve Hareket dergisinin felsefesini oluşturan Anadoluculuk, ruhçuluk, hareket ve irade yaklaşımlarına geniş örnekler verirken, diğer yandan da onun fikri gelişimine etki eden ortam, faktörler ve şahsiyetler üzerinde durdu.

Anadoluculuk  fikrinin ilk kez Topçu'nun da kayınpederi olan Hüseyin Avni Ulaş ve 1920'de yayınlanan Dergâh dergisi tarafından dillendirildiğine dikkat çeken Türkmen, Topçu ve ekibinin bunu daha da idealize ederek ve tanımlayarak gündemleştirdiğini söyledi. Bu bağlamda Anadolu milliyetçiliği ile özdeşleşen Yahya Kemal, Remzi Oğuz Arık, Hilmi Ziya Ülken vb. şahıslar hakkında bilgilendirmelerde bulunan Türkmen, bu kişilerin Fransa'da okuma ve Fransız tipi toprak milliyetçiliğini içselleştirmelerini ortak özellikleri olarak belirtti. Topçu'nun da okuduğu Fransa'da batılı fikriyatla temas kurduğunu, aslında "yerlilik" savunusuna rağmen onun düşünce ve yaklaşımlarının da nihai kertede Batı menşeli olduğunun altını çizen Türkmen, onun Fransız toprak milliyetçiliğini Türk ulusçuluğuna uyarlayarak bin yıllık tarih tezini dillendirdiğini ve böylece Türk-İslam sentezi ile bir Anadolu milliyetçiliği fikrini oluşturduğunu söyledi.

Anatolia'nın da aslında Roma menşeli pagan bir kavram olduğunu ve dolayısıyla son dönemlerinde Osmanlı'yı Küçük Asya'ya sıkıştırmak üzere kullanıldığını da belirten Türkmen, Turkiye'nin da ilk kez İtalyanlar tarafından kullanıldığını kaydederek "bunların tümü bir toplum mühendisliği projesini ifade eden Batı menşeli kavramlardır" dedi.

Nurettin Topçu önderliğindeki Hareket camiasının Anadolu milliyetçiliğini ve dolayısıyla Türkçülüğü dini-İslami argümanlarla yaymak istediğini belirten Türkmen, Topçu'ya göre İslam'ın ilk rönesansını H.z. Muhammed ve Sahabeler ile, ikinci rönesansını ise Türkmenlerin Müslümanlaşmasıyla Harran çevresinde gerçekleştirdiğini; buradan hareketle de bin yıllık tarihi Anadolu toprağının, Harran ovasındaki İslam idealizmi –Hallac-ı Mansur öğretisi- ile Türkmen'leri bütünleştirerek Türk milletini yarattığını yazılarından hareketle ortaya koydu. Topçu'nun hedefinin ise 3 asırdır gerilediği düşünülen Anadolu'da "İslam ruhçuluğu" aracılığıyla "yeni-üçüncü bir İslam rönesansını gerçekleştirmek" olduğunu ifade etti. Kendi projesini engelleyici unsurlar olarak da Hareket ekolünün pozitivist Turancılığı, Ümmetçiliği ve Komünizmi belirlediğini ve dolayısıyla bunlara karşı mücadelesini de "Kurtuluş savaşı" efsanesinden esinlenerek "vatan savunması" addettiğini ifade eden Türkmen, aynı jargonun bugün Ergenekoncu unsurlar tarafından tekrarlanmasının da düşündürücü olduğunu söyledi.

Nurettin Topçu'nun felsefesinin "İslam ruhçuluğu" unsuruna da değinen Türkmen, onun yanında doktora yaptığı Moris Blondel'den, ayrıca Louis Massignon'dan etkilendiğini belirterek konunun anlaşılması için Massignon'un hayatı ve düşünceleri hakkında bilgi ve değerlendirmelerde bulundu.

Massignon'un İsmailiye'yi yeniden diriltmek istediğini, Hallacı da bu yüzden keşfederek gündemleştirdiğini, panteist bir düşünsel yapıya sahip olduğunu ve dolayısıyla bugünden bakıldığında erken bir postmodernist olarak görülebileceğini belirten Türkmen, başta Topçu olmak üzere Hüseyin Nasr, Geneon gibi bugünkü neo-gelenekçiler ve daha pek çok kişi-kesim üzerinde de yoğun etkileri olduğunu söyledi. Topçu'nun felsefesinin ruhçuluk boyutunu açılımlayan Türkmen, onun Yunus, Mevlana, Fatih, tasavvuf ve bu çizgideki kişi-kurumları Anadoluculuk bağlamında idealize ederek İslam'ın kitabi boyutu ve fıkhi birikimini küçümsediğini, vahdeti vücudu Batı menşeli fikirlerle de harmanlayıp sahiplenerek panteizme savrulduğunu ve dolayısıyla eklektik-sentezci bir kimlik algısına sahip bulunduğunu yazılarından hareketle ortaya koydu. Sonuç olarak "Topçu'nun idealize ettiği Anadolu'da üçüncü İslam rönesansı için bol bol Hallaca, Yunus'a, Mevlana ve İbni Arabî'ye ihtiyaç var" dedi.

Etkileri ve akibeti: Topçu ve Hareketi'nin İslami kimlik bağlamında ciddi açmazlar içersinde olmasına karşın açılımlarıyla yine de dönemin egemen pozitivist Türkçülük çevrelerini ve düzeni ciddi anlamda rahatsız ettiğini de belirten Türkmen, DP'nin "Şeriatçılık" ve aşırı Türkçülüğe karşı başlattığı harekâttan dergi yayınının da etkilendiğini söyledi. Derginin bu yüzden ilgili dönemde yayınını durdurmak durumunda kaldığını ve Milliyetçiler Derneği bünyesinde varlığını devam ettirmeye çalıştığını ifade eden Türkmen, 1966'da yeniden yayına başladığını söyledi.  Derginin bu dönemde İslam'ın ekonomik ve sosyal temelde Sosyalizmden istifade edebileceği tezini dillendirdiğini de sözlerine ekleyen Türkmen, ayrıca yine bu dönemden itibaren İslam dünyasındaki fikri ve İslami çalışmaları da takibe almaya başladığını ve ayrıca Kur'an çalışmalarına da yayınında yer verdiğini söyledi ve fakat bunlara rağmen eklektik-sentezci kimlik algısını yansıtan çalışmaların ve Anadolu milliyetçiliği paradigmasının da baskın olduğunu kaydetti. Türkmen ayrıca Hareket ekolünün sonradan İslami uyanış sürecine adım atan veya farklı kulvarlara savrulan birçok yetenekli kişiyi o dönemde etkileyip bünyesine katmayı başardığını da ifade ederek bunu entelektüel ağırlıklı fikriyatı ve dönemin ortamına damgasına vuran pozitivist karakterli Türk ulusçuluğu kimliği ve ideolojisine tepkili olan Bâtıni-tasavvufçu-mezhepçi-sentezci-muhafazakâr dini telakkiye bağladı. Türkmen, dini duyarlılıklar taşıyan ve bugün çoğu İslamcı camiada bulunan kimsenin üzerinden atamadığı Anadoluculuk, milliyetçi-muhafazakârlık, ruhçuluk, bin yıllık tarihçilik vb. kirli gömleklerin aşılamamasında da Hareket dergisinin etkilerinin göstergeleri olduğunu ve hatta bugün Müslümanlara hitap eden basın-yayın organlarında yazanlar arasında bir anket yapılırsa bu etkinin büyük bir çoğunluğu tarafından hissettirilebileceğini söyledi. Diğer birçoklarının yanı sıra H. Hatemi, Y. Nuri Öztürk, S. Uludağ, M. Ö. Mengüşoğlu, A. Y. Ocak, M. Kara, D. M. Doğan, M. Kutlu, İ. Kara, B. Eryarsoy ve A. Bulaç gibi bir çok ismin Hareket derginde yazdıklarını ifade eden Türkmen belgesel niteliğinde olan anılarını dinleyenlerle paylaştı. Süreç içerisinde Hareket ekolünün kendi içerisinde de çatışma ve bölünmeler yaşadığını kaydeden Türkmen bunlara şahıslar düzeyinde örnekler verirken, 1970'li yıllardan itibaren İslam dünyasındaki çağdaş ıslah hareketleri ve öncülerinin eserlerinin Türkçeye tercümesiyle birlikte Hareket'in etkisini yitirmeye başladığını belirterek B. Eryarsoy ve A. Bulaç'ın da bu dönemde Hareket'ten ayrılarak İslami uyanış ve bilinçlenme sürecine adım attıklarını ve buna hizmet niyetiyle de Düşünce yayınları ve Dergisini çıkarmaya başladıklarını söyledi.

Sonuç kısmında Türkmen N. Topçu ve Hareket'inin felsefesinin unsurlarının özet değerlendirmesini yaparak konuşmasını tamamladı.

Bilginin ve Yorumun Tutarlılığı

İkinci ders olan "Ayetlerin Işığında Hayat" başlığı altında Hucurat Suresinin 6. ayetinden hareketle bilginin ve yorumun tutarlılığı meselesi, fasık kimseden gelen haberin araştırılmasının önemi konularına eğilen Yılmaz Çakır ise öncelikle kavramsal bir okuma ve tahlile tabi tuttuğu ayetin çözümlemesini yaparak konuşmasına başladı.

"Kavramlar Kur'an'ın anlam haritasının anahtarları mesabesindedirler" diyen Çakır, Kur'ani literatürün genel yapısı ve kavramlar oluşturma tarzını özetleyerek ayette geçen ve anlamın anahtarları konumunda olan iman edenler, fasık, nebe-haber, cehalet-cahil ve nedamet kavramlarının Kur'an bütünlüğünden hareketle lugavi ve ıstılahi çözümlemesini yaptı.

İlgili kavramlar ekseninde oluşan sorunlara da yer yer değinilerde bulunan Çakır, "Ey iman edenler" hitabının Müslümanları mü'min olarak kabulün ifade de olduğunu, sürenin nüzul süreci dikkate alındığında onun fertlerden ziyade İslam'ın sosyal ve örgütlü boyutuna da işaret ettiğini ve dolayısıyla bu hitapla gelen her emir gibi yine bu ayetin de ferdi bağlamının yanı sıra sosyal, siyasi yönlerinin de olduğunu söyledi.

Fasıkın, mü'minler kategorisinde değerlendirilmesi kadar, indirgemeci bir tutumla kafir ile özdeşleştirilmesinin de yanlışlığına dikkat çeken Çakır, "füsuk"un çıkma fiilinin karşılığı olduğunu ve Arapların sıradan-basit olaylar hakkında kullandığı bu kavrama Kur'an'ın dönüştürerek derinlikli bir içeriğe büründürdüğünü söyledi. Çakır bir maraz olarak fıskın Müslümanlara da bulaşabileceğini ancak ayetteki fasıkın güven vermeyen, Müslümanlar arasında bulunan ancak münafıklara yatkın olan müfterileri kapsadığını söyledi.

Nebe sözcüğü ile ifade edilen ayetteki haberin de sıradan-basit bir olayı ifade etmediğini, aksine haber'den farklı olarak nebe'nin önemli olaylar için kullanıldığını belirten Çakır, kavramlar arasında anlam yakınlığının bulunduğunu, ancak her kavramın mutlaka benzerinden farklarının da bulunduğunu ve özellikle de Kur'anî kavramlar bağlamında buna dikkat edilmesi gerektiğini söyledi.

Cehalet ve cahil kavramları etrafındaki dar yaklaşımlara da dikkat çeken Çakır cehaletin bilgisizlik değil, hilmin zıttı olduğunu ve bunun da sakin düşünceden yoksunluk, tepkisellik, ciddiyetsizlik, aklı selimden uzaklık vb. ifade ettiğini söyledi. Nedametin ise ağır bir vicdani sıkıntı olduğunu, sorumsuz davranışın sürüklediği derin pişmanlığı ifade ettiğini belirten Çakır, böylesi bir nedamete örnek olarak da Tebük seferinden geri kalan ve kıssaları Tevbe Süresine yansıyan kişilerden örnekler verdi ve nedamete, derin vicdan sızısına sürüklemesi olası davranış ve tutumlardan Kur'an'ın mü'minleri nehiy ettiğini söyledi.

Sunumunun diğer bölümünde ise siyak ve sibakı da gözeterek ayetlerin mesajına değinen Çakır bunları şu şekilde maddelendirdi:

a)- Müslüman topluluğu Melekler topluluğu değildir. İçerisinde fasıkları, münafıkları vb. de barındırır.

b)- Haber kadar haberi getirenin kimlik ve kişiliği de önemlidir.

c)- Peygamberin aralarında bulunduğu bir topluma bile Kur'an "araştırın" diyor; onlara bu tahkik emri geliyorsa demek ki bizim sorumluluğumuz kat be kattır. Kur'an araştırmayı, çalışmayı, gayreti vb. esas alır.

d)- Haber özellikle de ciddi-önemli olaylara ilişkin ise ne es geçilmeli ve ne de araştırılmadan kabul edilmeli. İyice araştırılarak sonuçlandırılmalı ki tebeyyün etmek de bunun önemini ifade eder.

e)- Her önümüze konulan haber makul değildir. Hele de bugünkü enformatik medya ve Müslümanlara dönük psikolojik savaşın içerisindeki yer ile birlikte düşünüldüğünde karşımıza konulan çoğu metin aslında haber niteliği de taşımamaktadır. Makul olması için haber kadar haberin dili-üslubuna da dikkat edilmelidir.

f)- Haberlerle ilgili Müslümanlar söz konusu olduğunda "gözü kapalı atlamayı" değil, hüsnü zannı esas almalıyız. Gıybet, tecessüs ve benzerlerinden de kaçınmalıyız. Tabi ki sırf bizden diyerek Müslümanın getirdiği her haber de ille de doğrudur diye bir kaide olamaz. Ayrıca Kur'an bize "fasıkın haberini kabul etmeyin ,ciddiye almayın" demiyor, tersine "fasıkın getirdiği haberi ciddiye alın, dikkat edin, tahkik ederek etraflıca sorgulayın" diyor.

g)- Bütün bunların amacı Kur'an'ın genel ilkelerinden olan adalet vurgusudur. Kur'an bununla mü'min kişi, yapı, devlet vs. ciddi, aklı selim ve adil olmaya teşvik etmektedir.

Çakır güncel-aktüel planda çeşitli örneklerle açılımladığı bu maddelerle konuşmasını tamamlarken her iki ders sonunda dinleyiciler de interaktif katılımları ile soru ve katkılarda bulundular.

Özgür-Der'in haftalık Alternatif Eğitim Seminerlerinin sonraki konuları da şöyle:

1- Ders: Zikr'in Önemi (Taha, 20/124) / Şükrü HÜSEYİNOĞLU
2- Ders: Anadoluculuk Hareketi ve Bin Yıllık Tarih Tezi  / Kenan ALPAY

Önceki ve Sonraki Haberler