Düşünce Yasak; Şiddet Çağrısı Serbest!

Düşünce Yasak; Şiddet Çağrısı Serbest!

Özgür-Der, Yargıtay’ın Bolu Ekspres yazarının şiddet ve provokasyon içerikli “Türk, işte karşında düşmanın” başlıklı yazısını düşünce özgürlüğü kapsamında yorumlamasını eleştirdi: “Ne kadar özgürlükçü bir yargı sistemimiz varmış da hiç haberimiz yokmuş!”

Özgür-Der Genel Başkanı Rıdvan Kaya, yaptığı açıklamada Yargıtay 8. Dairesi'nin Bolu Ekspres gazetesinin yazarı Işın Erşen'in şiddet ve provokasyon çağrısı içerikli yazısını düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirmesini eleştirdi. Açıklamada, halkın bir kısmını etnik temelde diğer kısmına karşı kışkırtan; Kürt düşmanlığını açıkça tahrik eden; bir partinin yetkililerini ve temsilcilerini hedef gösteren; bariz biçimde şiddet çağrıları yapan intikamcı, ilkel bir metnin tüm yargı süreçlerinde ve en son olarak da üst yargı kurumunda düşünce özgürlüğü kapsamında görüldüğü belirtilerek bu tablonun, ülkede hukukun değil, resmi ideolojinin ve onun muhafızlarının asıl olduğu gerçeğini bir kere daha ispatladığı ifade edildi.

Özgür-Der Genel Merkezi'nden yapılan açıklama:

YARGITAY ŞİDDET ÇAĞRISINI DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜ SAYABİLİR Mİ?

23 Ekim 2009

Yargıtay 8. Dairesi yine çok tartışmalı bir karara imza attı. Düşünce özgürlüğü konusunda her zaman yasakçılığıyla, resmi ideolojiye muhalif fikirlere karşı tahammülsüzlüğüyle dikkat çeken yargıçlar 30 Eylül tarihinde görüştükleri bir davada ilginç bir biçimde düşünce özgürlüğünü hatırladılar! Açıkça misilleme çağrısı yapılan ve tam manasıyla "halkı kin ve düşmanlığa sevk etme" içerikli bir yazı düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirildi. Yargıtay 8. Dairesi yerel Bolu Ekspres gazetesinin yazarı Işın Erşen hakkında yazdığı bir yazıdan dolayı Bolu Cumhuriyet Savcılığının verdiği takipsizlik kararını onadı.

Ne Kadar Özgürlükçü Bir Yargı Sistemimiz Varmış da Hiç Haberimiz Yokmuş!

Hatırlanacağı üzere Işın Erşen, 7 Ekim 2007'de, Gabar Dağı'nda 13 askerin öldürülmesinin ardından yazdığı "Türk, işte karşında düşmanın" başlıklı yazıda, DTP milletvekilleri, yöneticileri ve belediye başkanlarının isimlerini tek tek sıralamış ve şunları yazmıştı: "Türk Ulusu, işte karşında düşmanın. 'PKK bölücü terör örgütüdür, onun mensupları da vatan hainidir' demedikten sonra bunların topu Türk düşmanı olarak bundan sonra 'sivil yurtsever' unsurların hedefi olacaktır. Kahpece pusu kuran dağdaki teröristin peşinde koşmaktansa, üç-beş mikrobu temizleyip bundan sonra bir bizden, beş sizden, tamam mı, devam mı? demek gerekir. Bunu yapacak ve diyebilecek yurtsever unsurlar da çıkar elbet. Toplumun arzusu, yoğun olarak bu yöndedir. Bundan böyle şehit edilen her güvenlik görevlisine karşın, bunlardan birinin aynı kaderi paylaşması toplumun çoğunluğunun isteği haline gelmiştir..."

Bu yazı hakkında DTP Grup Başkanvekili Selahattin Demirtaş, Bolu Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulunmuş fakat Savcılık, "halkı kin ve düşmanlığa tahrik ettiği" iddiasıyla yürüttüğü soruşturmada takipsizlik kararı vermişti. Takipsizlik kararına yapılan itiraz ise Düzce Ağır Ceza Mahkemesi'nce reddedilmişti. Bilahare dönemin Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, söz konusu yazının düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceği iddiasıyla kesinleşen kararı kanun yararına bozulması istemiyle Yargıtay'a taşımıştı.

Adalet Bakanlığı'nın başvurusu Yargıtay 8. Daire'de 30 Eylül'de karara bağlandı. Oybirliğiyle alınan kararda, yerel mahkemenin kararında isabetsizlik bulunmadığı ve yazının düşünce özgürlüğü sınırları içinde kaldığı belirtildi. Şimdi Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, 8. Ceza Dairesi'nin bu kararını Yargıtay Ceza Kurulu'na götürmezse karar kesinleşecek.

Bundan önce de verdiği pek çok kararla siyasi tartışmalarda taraf görünümü veren Yargıtay 8. Dairesinin bu kararında da açıkça resmi ideolojik şablonun tarafgirliği ve hukuksuzluğu ortadadır. Ne enteresandır ki, halkın bir kısmını etnik temelde diğer kısmına karşı kışkırtan; Kürt düşmanlığını açıkça tahrik eden; bir partinin yetkililerini ve temsilcilerini hedef gösteren; bariz biçimde şiddet çağrıları yapan intikamcı, ilkel bir metin tüm yargı süreçlerinde ve en son olarak da üst yargı kurumunda düşünce özgürlüğü kapsamında görülebilmiştir.

Bu ülkenin kendilerine yönelik en küçük eleştiriyi hakaret sayıp ağır tazminatlara boğan, hatta eleştiri sahiplerini "hedef gösterildik" bahanesiyle terörize etmekten çekinmeyen bir yüksek yargı sınıfı gerçeği var. Ve bu zihniyet sahipleri şimdi siyasi çizgisinden hoşlanmadıkları kişiler hakkında serdedilmiş bu derece açık şiddet çağrıları içeren bir yazıyı düşünce özgürlüğü kapsamında meşrulaştırabiliyorlar. Bu tablo ülkede hukukun değil, resmi ideolojinin ve onun muhafızlarının asıl olduğu gerçeğini bir kere daha ispatlamaktadır!

Özgür-Der

Önceki ve Sonraki Haberler