Özgür-Der: Bunun Adı Yargıda Keyfiliktir!

Özgür-Der: Bunun Adı Yargıda Keyfiliktir!

DTP’li milletvekillerinin ifade vermesi ile ilgili tartışmalar hakkında bir basın açıklaması yapan Özgür-Der, yargıda sürmekte olan keyfiliğe ve çelişkilere dikkat çekti.

Özgür-Der Genel Başkanı Rıdvan Kaya, yaptığı açıklamada Ergenekon bağlantısıyla suçlanan bir yüksek yargıç hakkında soruşturmaya dahi izin verilmeyen bir yargı düzeninde milletvekillerinin yargılanmasına ilişkin sergilenen cevvaliyetin Türkiye'de yargının; hukukun değil, resmi ideolojinin muhafızı olduğu kanaatini pekiştirdiğini ifade etti. Siyasetin askeri vesayetten kurtarılmaya çalışıldığı bir süreçte halkın iradesinin yargı despotizminin insafına terk edilmesinin vurdumduymazlık olduğunu belirten Kaya, Meclis ve Hükümetin bu sürece müdahil olması ve yasal düzenlemeleri tez elden gerçekleştirmesi gerektiğini ifade etti.

Özgür-Der Genel Merkezi'nden yapılan açıklama:

Yaşanan Milletvekillerinin İfade Krizi Değil, Yargıda Keyfiliktir!

31 Aralık 2009

Kürt sorununda çözümsüzlük yeni sorunları beslemeye devam ediyor ve Türkiye yeni yıla yeni bir krizle giriyor. Kapatılan DTP'nin milletvekilleri hakkında açılan davalarla ilgili ifade vermeye gidip gitmeme tartışması her an alevlenmeye hazır yeni bir kriz dalgasının habercisi sayılabilir. Şimdilik ertelenmiş gözükmekle birlikte, somut adımlar atılmadığı takdirde ciddi provokasyonları beslemeye aday bu sorun orta yerde durmakta.

Öncelikle medyada sıkça "ifade krizi" adıyla anılan bu sorunun nereden kaynaklandığını doğru tespit etmek gerekir. Kürt sorununa resmi ideolojik gözlüklerle baktıklarından bugüne dek hiçbir şey göremeyen, bundan böyle de görme şansları bulunmayanların konuyu basitçe "DTP'lilerin yargıyı hiçe saymaları" şeklinde algılamaları şaşırtıcı değil. Şaşırtıcı olan Türkiye'de yargı süreçlerinin yoğun ideolojik manipülasyonlara açık olduğunu gayet iyi bilenlerin de sorunu buraya hapsetmeleri. Dolayısıyla çözüm olarak "Gitsin ifadelerini versinler, sorun kapansın!" türünden sığ bir yaklaşım benimsemeyi kendilerine yakıştırabiliyorlar.

Sorunun gelişimini hatırlayacak olursak; eski DTP milletvekilleri, haklarında çeşitli illerde açılmış davalarla ilgili olarak dokunulmazlıkları bulunduğu için yargılama yapılamayacağını ileri sürmüşlerdi. Bunun üzerine konu Yargıtay'a gitmiş ve Yargıtay 9. Dairesi de bu milletvekillerinin yargılanmalarına olur vermişti. Yargıtay 9. Dairesi 15 Ekim 2008 tarihli kararında, söz konusu milletvekillerinin "terör örgütünün propagandasını yapmak" suçlamasıyla haklarında dava açıldığını, bu suçun ise Anayasanın 14. maddesinde öngörülen devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmaya yönelik suçlardan olduğunu, dolayısıyla dokunulmazlık hakkından yararlanamayacaklarına hükmetmişti. Bu değerlendirme üzerine ilgili mahkemeler Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'ne söz konusu milletvekillerinin talimatla ifadelerinin alınması için yazı göndermiş ve eski DTP'li vekillerin ifade vermeye gitmemesi üzerine de Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi zorla getirme kararı çıkartmıştı.

Mevzuat tartışmasını bir kenara bırakıp, milletvekilliği dokunulmazlığının böyle keyfi bir değerlendirmeyle hükümsüz kılınmasına dikkat çekmekte yarar var. Türkiye'de "devlete karşı suç işlemek" kategorisinin alabildiğine esnek, geniş ve kapsayıcı bir mahiyet arz ettiği yaşanmış sayısız tecrübeyle sabittir. Bu yaftanın istenildiği anda herkes için ne derece rahat işletilebildiği malumdur. Bu yüzden resmi ideoloji ile çeliştiği ve devletle ters düştüğü düşünülen her milletvekili için anında dokunulmazlık zırhı delik deşik edilebilir. Bu gerçeği, daha doğrusu tehlikeyi bundan sonra belki de BDP'den ziyade AK Parti'nin gündemine almasının daha faydalı ve gerekli olabileceğini hatırlatıyoruz!

Keyfilik ve İdeolojik Tarafgirliğin Somut Örneği Olarak Ali Suat Ertosun Kararı

Yargının tutumu ideolojik keyfilik içermektedir. Bunu bugün medyaya yansıyan bir başka gelişmeyle karşılaştırarak görmek mümkündür. Milletvekillerinin dokunulmazlıklarını tanımayan Yargıtay, HSYK üyesi Ali Suat Ertosun hakkında verdiği kararla adeta "kendinden olan"a çelikten bir dokunulmazlık zırhı sunmaktadır. Bilindiği üzere Ali Suat Ertosun'un Ergenekon sanıklarıyla Kent Otel toplantılarına katıldığı ve burada Kemal Aydın ile çekilmiş fotoğrafları basına yansıyınca hakkında suçlamalar gündeme gelmiştir. Bu suçlamalar ilişkin olarak Yargıtay 1. Başkanlar Kurulu Ertosun hakkında "Soruşturmaya gerek yok" kararı vermiştir. Ergenekon bağlantısıyla suçlanan bir yüksek yargıç hakkında soruşturmaya dahi izin verilmeyen bir yargı düzeninde milletvekillerinin yargılanmasına ilişkin sergilenen cevvaliyet Türkiye'de yargının; hukukun değil, resmi ideolojinin muhafızı olduğu kanaatini pekiştirmiştir.

Yargının tutumu tutarsızdır. Örneğin Sebahat Tuncel 2007 seçimlerinde PKK'ya üye olmak suçlamasıyla tutuklu yargılandığı cezaevinden aday olmuş ve seçilince dosyası rafa kaldırılıp, tahliye edilmiştir. Süren davası rafa kaldırılıp, cezaevinden salıverilen birinin şimdi başka davalardan yargılanması söz konusu edilmektedir ki, bu büyük bir çelişkidir, saçmalıktır.

Yargının tutumu hukuki değildir. Söz konusu vekillerin tümü değişik illerde yaptıkları konuşmalardan, daha ziyade de Kürt sorunu merkezli görüş ve önerilerinden ötürü yargılanmaya, cezalandırılmaya çalışılmaktadır. Oysa bir dizi adli suçtan ötürü çok sayıda milletvekilinin dokunulmazlık gerekçesiyle yargılanmalarına izin verilmezken; düşüncelerinden, sözlerinden ötürü halkın seçtiği insanların susturulmaya çalışılması insan haklarına ve evrensel hukuk ilkelerine aykırı bir tutumdur. Yasal gerekçeleri ileri sürülse de bu yaklaşım hukuka uygun değildir.

Siyasetin askeri vesayetten kurtarılmaya çalışıldığı bir süreçte halkın iradesinin yargı despotizminin insafına terk edilmesi büyük bir çelişkidir, vurdumduymazlıktır, sonuçsuzluktur! Bu gerçeği görerek Meclis ve Hükümetin bu sürece müdahil olması ve ortaya çıkan bu keyfiliği gidermeye yönelik olarak yasal düzenlemeleri tez elden gerçekleştirmesi gerekmektedir.

Özgür-Der

Önceki ve Sonraki Haberler