Özgür-Der Seminerlerinde Bu Hafta

Özgür-Der Seminerlerinde Bu Hafta

Özgür-Der’in Alternatif Eğitim Dersleri’nde bu hafta Yahya Yolcu “İnsanların Çoğu İman Etmezler”, Metin Önal Mengüşoğlu da “Kelime Dergisi” başlıklı konuları işlediler.

"Ayetler Işığında Hayat" başlıklı ilk derste YAHYA YOLCU, "İnsanların Çoğu İman Etmezler" başlığıyla bağlantılı olan Rad Suresi'nin ilk ayetini değerlendirdi.

Yolcu, Mekki olan Rad Suresi'nin ilk beş ayetinde, iman konusunun kitaba iman olarak ele alındığını, ayrıca kevni ayetlerden örnekler verildiğini, ancak insanların çoğunun etraflarındaki bunca ayetlere rağmen düşünen ve aklını kullanan kavimler olamadıklarından bu ayetleri fark etmediklerini, dolayısıyla da Kitab'a ve onun bildirdiği gaybi konulara gereğince inanmadıklarını ifade etti.

Konuyla irtibatlı diğer ayetler üzerinde de duran Yolcu, "imanın sağlamlaştırılmasıyla" ilgili Şura Suresi 52. ayette iman ile kitap arasında doğrudan bir bağlantı kurulduğunu, sıhhatli bir imanın arı duru ve berrak bilgilerinin kitapla /vahiyle irtibatlı olması gerektiğini ifade etti.

İnsanların çoğu iman etmezler deyip bununla ilgili Yusuf Suresi 103. ayeti okuyan konuşmacı, bu ayette insanların nankörlükle direndiklerinin gösterildiğini söyledi ve Bakara Suresi 8. ayetini hatırlattı: "İnsanlardan inanmadıkları halde 'Allah'a ve ahiret gününe inandık' diyenler vardır."

Sabancı Üniversitesi'nin Kasım ayında yaptırdığı "Türkiye'de Dindarlık-Uluslararası Bir Karşılaştırma" konulu bir ankete değinen Yolcu, anketin 53 ilde gerçekleştirildiğini belirtti ve anket sonuçlarından bazılarını açıkladı:

1. Allah'a inanç çok yüksekti. Allah'a inanç ile ilgili sorulara katılımcıların %95'i "Hiç şüphe duymadan Allah'a inandığını" belirtmişti.

2. Kendisini "Biraz dindarım" diye tanımlayanlar % 32 idi.

3. Kendisini "Son derece dindarım" diye tanımlayanlar %16 idi.

İnsanların Allah'a %95 'i iman ettik deseler de vahyi bir imana değil yüzeysel bir imana sahip olduklarını belirten konuşmacı, müşriklerin de Allah'a iman ettiklerini ancak beraberinde başkalarını da ilah edindiklerini söyledi.

İman-Amel-İslam konularını izah eden ve iman kavramının üzerinde ayrıntılı duran Yolcu, imanın kelime anlamının "Korkunun gitmesi, eman vermek, güvenmek, güven vermek" anlamlarına geldiğini belirttikten sonra, imanın zıddı olan küfür kavramının ise "Örtmek, hakkı örtmek, kapamak, Hakkı inkar etmek" olduğunu vurguladı.

İslam'ın ise "Teslim olmak, boyun eğmek, savaşı bırakmak, barış içinde olmak" anlamlarına, İslam'ın ise isim olarak "Sulh ve Barış" anlamlarına geldiğini belirtti.

İman amel ilişkisi ve tartışmalarına Kur'an'ın bütünlüğü içinde bakılması gerektiğini söyleyen konuşmacı, özellikle Emevi döneminde Mürcie ve versiyonları olan ekollerin imanın kalbi bir olgu olduğunu ve ne kadar günah işlerse işlesin insanların kalbi olarak mü'min olmalarının onları cehennemden uzaklaştırmaya ve cennete gitmelerine yeterli olacağını iddia ettiklerini belirten Yolcu konuşmasına şöyle devam etti: "Buna karşılık imanın amelden bağımsız olmadığını, amel etmedikçe iman ettiğini iddia etmenin yeterli olamayacağını ve kişiyi cehennemden kurtarmayacağını hatta daha ileri gidilerek amel etmeyenlerin kafir oldukları iddiası savunulmuştur. Her iki kesimde iddialarına Kur'an'dan deliller getirme yoluna gitmişlerdir. Oysa Kur'an'dan getirildiği iddia edilen deliller bütüncül okumaktan uzak, parçacı okumalar olup daha çok önceden var olan veya kanıksanan fikirler ayetlerle onaylatılma yoluna gidilmiştir."

Mekki ayetlerin imanla ilgili kelime ve kavramları mutlaka bir amelle ilişkilendirerek işlediğini belirten Yolcu , Medine'de inen ayetlerde iman vurgusunun devam ettiğini ve imanın salt kalbi bir hadise olmaktan ziyade dışa yansıması gereken bir olgu olduğunu vurguladı.

İmanın anlaşılması mü'minin tanımlanması ile somutlaştığını söyleyen konuşmacı, Kur'an'ın mü'min ile kimin kastedildiğinin açıkça belirtildiği ve mü'min olmanın özelliklerinin ameli boyutuyla birlikte zikredildiği konusunda ilgili ayetleri örnek verdi. (Nisa/65, Secde/15, Enfal/2-4, Hucurat/15 gibi.)

"Neden insanların çok azı iman eder?" diyen konuşmacı, iman etmenin önündeki bireysel, çevresel engellerden bahis ederek, hızlı yaşam tarzı, kuşatılmışlık ve insanın kendine zaman ayıramayışı, çevresel ayetleri fıkıh etmesine engel olduğunu, dolayısıyla düşünmeyen, sorgulamayan, sadece yemekle, yaşamakla ilgilenen insanların oluşturulmasının, iman etmenin önünde büyük bir engel olduğuna dikkat çekti.

İman ettik demekle kurtulamayız ve cennete gidemeyiz diyen Yolcu, konuyla ilgili ayetleri aktardıktan sonra (9/16,75/36,3/142,29/1-3) Allah'ın bu ayetlerde iman ettik sözünü kuru bir laf olarak söyleyenleri eleştirdiğini , sünnetinde sınanmasız bir imanın kabul görmediğini ve iki ayrı din olan "Tevhid ve Şirk"in, inananlar açısından ortaya konulan hayat tarzı ile ayrıştığını vurguladı.

Sonuç olarak "sahih bir iman , sağlam itikad Kur'an temelli olandır" diyen Yolcu, konuşmasını şu vurgularla tamamladı: "Çok olmak ya da çoğunluğu imana erdirmek, mü'min olmasını sağlamak elbette güzel bir istektir. Asıl olması gereken sayı çokluğu değil az da olsa istikametli bir topluluk oluşturmak çabasıdır. Mü'min'ler sayımız azdır diye azınlık psikolojisine kapılmamalı, sayımız az ama değerlerimizle , niteliklerimizle bir çok sayıdaki insanlardan daha kaliteli çalışma ve çabalar içinde olmalıyız. Bilgi ancak amele dönerse anlam kazanır."

"1980-2000 Yıllarında İslami Dergilerin Misyonu" başlıklı ikinci dersin konuşmacısı METİN ÖNAL MENĞÜŞOĞLU "Kelime Dergisi"ni anlattı.

Konuşmasına 1960 darbesinden sonra yaşanan sürece kısaca değinerek başlayan Mengüşoğlu, darbeden sonra yaşanan kısmi anayasal özgürlükle birlikte, insanların kıtlıktan çıkmış gibi basın yayın hayatına yöneldiğini belirtti. Bu dönemde görece hürriyet içinde Müslümanlarda çeviri faaliyetlerinin başladığını, ancak hala sıkıntıların olduğunu, bu sıkıntıların sadece sistemden kaynaklanmadığını, hurafeci geleneksel din anlayışına sahip kesimin baskılarının da basın yayın hayatını etkilediğini belirtti.

Mengüşoğlu, gelenekçi kesimin baskılarından dolayı İsmail Kazdal'ın İbni Teymiyye'nin kitabını onun adıyla bastıramadığı için, kitabı İbn Teymiyye, Harranli olduğu için, Harrani adıyla yayınladığını belirtti. Dergiciliğin 1961 anayasasıyla kısmi bir rahatlamayla böyle bir ortamda başladığını söyleyen Mengüşoğlu, insanların radyolarda Anadolu halk müziğinin bile yasaklandığı bir dönemden geçip 70'li yıllara geldiğini, bu dönemde muvahhid insanların çıkardığı dergiler yayınlanmaya başladığını, dolayısıyla "İslami Dergiciliğin" de İslami bilincin geldiği süreci gösterdiğini vurguladı.

Konuşmacı kısaca Malatya Fikir Kulübü'nden itibaren düşünce dünyasındaki gelişmeleri ve basın yayınla olan ilişkisini anlattıktan sonra, Malatya Fikir Kulübü'nden edindiği perspektifle paylaştığı arkadaşlıklarını anlattı ve bu kişilerle İstanbul'da grup sohbetleri yaptıklarını, Kelime Dergisi fikrinin de ilk bu sohbetlerden çıktığını söyledi.

Kelime Dergisi'nin fikir babasının kendisi olduğunu belirten konuşmacı, yayın hayatına ilk defa Beyazıt'ta kitapçılar çarşısı olan Beyaz Saray'da Kelime Yayınları olarak başladıklarını ve kendi kitabı olan "Gavur Kayırıcılar" isimli edebi kitabın yayınıyla ilk çıkışlarını yaptıklarını, ancak yayınevinin resmi prosedürlerini yerine getirmedikleri ve Beyaz Saray esnafının da gelenekçi tepkileri sonucunda bu teşebbüsün kesintiye uğradığını belirtti.

Daha sonra Kelime Dergisi'nin Bursa'da yayın hayatına Hikmet Zeyveli'nin katılımıyla başladığını söyleyen Mengüşoğlu, derginin yazı işleri müdürü Murat Kapkıner'in takibiyle de Konya'da basılıp Bursa'ya gönderildiğini ve orada dağıtımının yapıldığını söyledi.

Derginin isim babası M. Önal Mengüşoğlu. Derginin yazı ekibinin Hikmet Zeyveli, M.Önal Mengüşoğlu, İzettin Hanefi, Murat Kapkıner, Said Şimşek'ten oluştuğunu söyleyen konuşmacı, ayrıca Ahmet Yavaşlı, Nurettin Durman, Dücane Cündüoğlu, Ahmet Ertürk, Cahid Koytak, İbrahim Sarmış ve Mikail Bayram gibi isimlerin de dergiye yazı yazdıklarını belirtti.

Hikmet Zeyveli'nin dergide yazılarını önceleri Ebu Kevser imzasıyla yayınlandığını ama daha sonra kendi adını kullandığını söyleyen Mengüşoğlu, Zeyveli'nin Arapça ve İngilizce bildiği için dergiye çeşitli çeviriler yaptığını bu çeviriler arasında Muhammed Ebu Reyye'nin ve Muhammed Esed'in kitaplarından önemli bölümlerin de olduğunu söyledi.

Derginin fikir, sanat, kültür bütününden oluşan bir dergi olarak çıkmayı amaçladığının altını çizen konuşmacı, Müslüman münevverlerin okuyacağı, tartışacağı, fikir yürüteceği; ama aynı zamanda sanat bölümü de olan bir dergi olması amacına sahip olduğuna dikkat çekti.

Hikmet Zeyveli'nin daha çok eleştirel yazılar yazdığını belirten Mengüşoğlu, bu bağlamda Hikmet Zeyveli'nin ilk yazısında Veda Hutbesi'ni kritik ederek Rasulullah'ın bize tek miras bıraktığı anlayışını öne çıkarttığını söyledi. İzzetin Hanefi'nin ise "Gündem Sorunu" başlığı ile " Müslümanların kendi gündemlerini kendileri düşünüp oluşturdukları bir gündemleri olsun. Başkaları gündemlerini belirlemesin" şeklinde eleştirel bir yazı yazdığını derginin iddiasının da bu olduğunun altını çizdi.

Dücane Cündioğlu'nun ise mealleri kritik eden yazılar yazdığını belirten konuşmacı, Cahit Koytak, Nurettin Durman, Mikail Bayram gibi kişilerin şiirlerinin de dergide yayınlandığını belirtti.

Türkiye'de Muhammed Esed'i ilk defa Kelime Dergisi'nin gündeme getirdiğini belirten Mengüşoğlu, böylece Ahmet Ertürk ve Cahid Koytak'ın M.Esed'in mealini Türkçeye çevirmelerinde derginin büyük bir rolü ve katkısı olduğunu söyledi.

Konuşmacı, Said Şimşek'in dergide "mucize" konusuyla ilgili bir yazısının yayınlandığını, Şimşek'in bu yazıda mucize anlayışını kritik ederek hem kendi için hem camia için bir kazanım sağladığını, Mikail Bayram'ın da aruz vezniyle yazdığı divan şiirlerinin ilk defa Kelime dergisinde yayınlandığını, ayrıca Fil Suresi'ni kendine özgü bir tefsirle yazdığını belirtti.

Derginin bir bilinç aşısı yapma amacı ve hesabı içinde olduğunu aktaran konuşmacı, dergideki şiirlerin de bir bilinç keskinliğini anlatan içeriğe sahip olduğunu ve derginin muhakeme ve muhasebeyi işleyen yazılar içeriğine sahip olduğunu belirttikten sonra, aynı zamanda derginin insanları farkındalığa davet ettiğini, dergideki şiir ve denemelerinde bu farkındalığa davet eden içeriğe sahip olduklarını vurguladı.

Derginin 1986'da çıktığını ve 12 sayısının Murat Kapkıner'in yazı işleri müdürlüğünde çıktığını söyleyen Mengüşoğlu, daha sonraları Kapkıner'in mistik yanının iyice ön plana çıkmasıyla yayın hakkının ondan alındığını ve derginin son 4 sayısının da Zeyveli yönetiminde çıktığını belirten Mengüşoğlu, sonra yazı kadrosunun dağılmasıyla derginin fikri açıdan bittiği için kapandığını söyleyerek konuşmasını bitirdi.

Münevver Sofuoğlu / Haksöz-Haber

Önceki ve Sonraki Haberler