Özgür-Der’den Siyonist Korsanlıkla İlgili Son Basın Açıklaması

Özgür-Der’den Siyonist Korsanlıkla İlgili Son Basın Açıklaması

Özgür-Der: “İsrail’le tüm ilişkiler kesilmeli, tüm antlaşmalar iptal edilmelidir! Katliam ve mağduriyetlerin hesabı sorulmalıdır! Ambargonun kaldırılması için baskı süreci hızlandırılmalıdır!”

Özgür-Der, Siyonist eşkıyalık hakkında aşağıdaki açıklamayı yaptı:

Başbakan ve Hükümet Açıklamalarındaki Netliği İcraatlarına da İvedilikle Yansıtmalıdır:

İsrail'le Tüm İlişkiler Kesilmeli, Tüm Antlaşmalar İptal Edilmelidir!

Katliam ve Mağduriyetlerin Hesabı Sorulmalıdır!

Ambargonun Kaldırılması İçin Baskı Süreci Hızlandırılmalıdır!

Mavi Marmara gemisinin öncülüğünde Gazze'ye yardım götürmek üzere yola çıkan ve uluslar arası açık sularda Siyonist devletin korsanlığına ve terörizmine muhatap olan yardım filosunun maruz kaldığı insanlık dışı, hukuk dışı, alçakça tutumu ibretle ve öfkeyle takip etmekteyiz. Katiller çetesinin terörist saldırısı, Siyonist terörün insanlığın ortak değerleri karşısındaki konumlanışını bir kez daha ispat etmiş bulunmaktadır.

Gelişmeler üzerine Türkiye'nin Tel Aviv Büyükelçisinin geri çağrılması, İsrail ile gündemde olan üç tane müşterek askeri tatbikat iptal edilmiş olması, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun BM Güvenlik Konseyi'nin acilen toplanmasını sağlaması, NATO nezdindeki girişimler ve BM Güvenlik Konseyinden İsrail'i kınayan bir kararın çıkmış olması, anlamlı ve faydalı adımlar olmuştur.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun, "Uluslararası bir soruşturma açılması, gemilerin derhal serbest bırakılması, Gazze'ye götürülen yardımların yerime ulaştırılması ve İsrail'in Gazze'deki ablukaya son vermesi gerektiği" şeklindeki talepleri de önemlidir.

Başbakan Tayyip Erdoğan'ın dün yaptığı ve gerek uluslar arası camiaya, gerekse İsrail'e yönelik açıklamalarında manidar yönler bulunmaktadır:

Başbakan bugünkü İsrail yönetiminin yaptıklarının hesabını vermesi gerektiğini, artık hiç bir şeyin eskisi gibi olmayacağını, bu sürecin bir milat olduğunu, kuru kuru lanetlemenin yetmeyeceğini söylemiş; bu aşamadan sonra İsrail'in kanlı saldırılarına kim göz yumarsa onların da suç ortağı olacaklarını belirtmiş ve şöyle demiştir:

"İsrail hükümetinin bu cüretkâr, bu sorumsuz, bu pervasız, bu hak-hukuk tanımayan, her türlü insani erdemi ayaklar altına alan saldırısı mutlaka ama mutlaka cezalandırılmalıdır."

Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nun girişimlerini ve Başbakan'ın açıklamalarını desteklemekle birlikte, yetersiz bulmaktayız!

Uluslararası camianın da bu süreçten sorumlu olduğunu belirtmek ve bu alanda girişimlerde bulunmak diplomasi açısından önemlidir ama bugüne dek BM'nin yüzden fazla kararı İsrail tarafından ciddiye alınmamış ve BM, kararlarının arkasında durarak, kararlarının yaptırım olarak uygulanması cihetine gitmemiştir. Geçmişten bugüne bu gerçeklik ortadayken, hükümet böylesi bir sürecin yeniden işlemesi halinde ne gibi yaptırım kararları alacağını somut olarak açıklamak durumundadır.

İhtiyaç sahibi Gazzelilere yardım götürmekten başka suçu(!) olmayan ve hayatlarını bu yüzden kaybetmiş insanlar gerçeği orta yerde dururken, yüzlerce kardeşimize gözaltı ve tutukluluk adı altında bir esaret süreci yaşatılmışken, hükümetin, sadece İsrail'in tutumuna göre politika belirleyeceğini bildirmekten öte, somut girişimlerde bulunma zorunluluğu vardır. Zira Siyonist korsanlar zaten yapacağını yapmış, uluslararası hukuku ve insanlığın ortak vicdanını hiçe sayarak, bu konudaki net tavrını ortaya koymuştur.

Bu yaptıklarının yanına kar kalmayacağını ve bedelini ödeyeceğini söyleyen yetkililer, uluslararası camianın kınama kararlarının yaptırıma dönüşmeyeceğini iyi bilmektedirler. Nitekim Rachel Corrie gibi kendi vatandaşlarının hunharca katlinin ardından bile İsrail'e herhangi bir yaptırım uygulamayan ülkelerden bu olayda duyarlı olacaklarını beklemek beyhudedir. Ayrıca Cumartesi gecesi Siyonist Haydut Devlet'in Deniz Kuvvetleri tarafından taciz edilmeye başlayan yardım filosunun yanına gitmek ve Uluslar arası Deniz Hukukuna göre Türkiye toprağı kabul edilen Mavi Marmara gemisini korumak için TSK'nın Akdeniz'de devriye görevi yapan "Çağrı Gurubu Filosu"nun saldırıyı önlemek amacıyla ilgili mahalle niçin yönlendirilmediği veya yönlendirilemediği açıklanmalıdır. Bu hususun sorumlusu da 30 Mayıs Pazar sabahı devlet birimlerinin temsilcileriyle Acil Kriz Değerlendirmesi yapan Başbakanvekili Bülent Arınç'tır.

Başbakan ve hükümet, bundan sonra ABD, BM ve uluslar arası camia nezdinde elde etmeyi beklediği desteği bulamazsa, İsrail'e yönelik ne tür yaptırımlar uygulayacağını, bunların nasıl hayata geçirileceğini açıklamak ve bu konuda somut adımlar atmak durumundadırlar. Hükümetin uluslararası camiadan somut adımlar beklemesi örneğinde olduğu gibi bizler de hükümetten somut, sonuç alıcı, mağduriyetleri giderici, ambargonun kaldırılması ve yardımların yerine ulaştırılmasını içeren hedefe matuf adımlar bekliyoruz.

Uluslar arası sularda kendi gemilerine hunharca saldıran Siyonist korsanlara olaylar esnasında gerekli müdahaleleri yap(a)mayan Türkiye devletinin elinde, hâlihazırda atması gerekip de atmadığı pek çok adım bulunmaktadır. Bu anlamda İsrail'le 28 Şubat sürecinde gerçekleştirilen ve halen geçerliliklerini koruyan Ticari ve Askeri Stratejik İşbirliği konseptine derhal son verilmeli; askeri teçhizatların modernizasyonu antlaşmaları yırtılıp atılmalı, İsrail'le ilişkiler tüm alanlarda ilelebet sona erdirilmelidir.

Ayrıca bundan sonraki konuyla ilgili uluslar arası resmi toplantılarda korsanlığa dayanan hukuksuz Gazze ambargosunun yaptırımlı bir şekilde lağvedilmesi için karar süreci başlatılmalıdır. İnsani yardım kuruluşları ve tüm Filistin dostları olarak da tanımadığımız Gazze ambargosunu geçmek için hazırlıklara başlanmalıdır.

ÖZGÜR-DER YÖNETİM KURULU

Önceki ve Sonraki Haberler