‘’Müslümanların Yitik Hikmeti: Şura ve İstişare’’

Bartın Özgür-Der yeni sezon seminerler açılışını yaptı. İlk seminer Hamza Türkmen’in sunumunu yaptığı ‘’Müslümanların Yitik Hikmeti: Şura ve İstişare’’ konusu üzerine gerçekleşti.

Program Mehmet Erdoğan'ın Bakara Suresi 126-131 arası ayetleri mealiyle okunmasıyla başladı. Daha sonra Hamza Türkmen seminer sunumunda aşağıdaki görüşleri örneklerle işledi. Konuşmacı kısaca şunları ifade etti:

Şura konusu müminlerin hayatını genel olarak ilgilendiren etkin bir kavramdır. Kuranın diliyle Müminler işlerini şura ile hallederler, müşkülü ortadan kaldırırlar. Riski ya da isabetli tutumlarını müştereklik atmosferinde bu emri yerine getirerek ifa ederler.

Şe-va-re kelimesine değişik anlamlar verilmiştir: Arının kovanına taşıdığı bal anlamına geldiği söylenmiştir. İnsanların aralarında danışmalarına, tartışmalarına, görüş beyan etmelerine şura deniyor ki, rabbimiz bu kavramı aynı namazı, orucu emrettiği gibi emretmektedir. Bu kavramın tek düze bir açılımı yoktur. Haber veya görüşün karar aşaması, teşrii kastedilmiştir başka bir zaman bunun ilişiğinde haberin teşriinde bu kapsam şura iklimine yönlendirilmiştir. (Nisa 83) İnsanın hayatını ilgilendiren bir karar veya bir eylem şayet toplumsallaşma özelliği taşıyor ise onun en küçük nüvesi dahil edilerek aile içinde ebeveynler ve çoluk çocuktan başlayarak toplumsallaşmaya evrilen bir tavsiye bir hikmet dizinine dönüşmektedir.

Şura ve istişare arasında nüans var. Şura daha yönetimsel ehliyet gerektiren, uzmanlık gerektiren bir boyutla kastedilerek ele alınırken, istişare daha genel bir formda bazen şura kararının ön aşaması veya danışmanın daha detaylarla ilgili bağlamlarının da takip edilmesi ve sorgulanmasını da kapsayan bir sorgulama boyutuna giriyor

Tarihte şura Ümeyye oğullarıyla başlayan Selçuklular ve Osmanlıyla başlayan hanedanlık sistemleri, şuranın belirleyiciliğinden ziyade yönetim erkinin saltanata dönüşmesi ve şuranın dar bir çevreye indirgendiği, padişahın lehine işletildiği ya da padişahın kararlarını mutlaklaştırıldığı bir fonksiyonda kullanıldı. Sağlıklı olmayan bir işleyiş/form içinde var gibi gösterildi. İslami yönetim ve siyaset tarihinde ne yazık ki mutlak otorite merkezli işleyişte şuradan ziyade itaat/biat odaklı bir yönetim işleyişi söz konusu oluyor.

20. yy daki İslami hareketlerin iç işleyişinde şuranın yerinin ne olduğu ile ilgili bir analiz yapılması gerekiyorsa şöyle bir tablo karşımıza çıkıyor :

İhvanı Müslümin öncelikle irşad konusunu öne çıkarıyordu, merhum El Benna ümmetteki dağılmanın, düşmenin ve kopuşun irşad ve davet temelli olduğunu tespitle bu vecibeler üzerine açılımlar yapıyordu. Onun bu stratejisi kendi şartları içinde makul görülebilir ama hareket ve toplumsallaşma da şuranın da bu ibadeti tamamlayan bir vasıfla davet eyleminin içinde olgunlaştırılması gerekiyordu. Bugün ihvan bu eksikliği ve ona dayalı stratejik eksikliği tartışmaktadır ve yeni arayışlarını somutlaştırmaya çalışmaktadır.

Mevdudi şura kavramını kapsamlı ele alan ve uygulayan bir yöntem izledi. Kendi döneminde Cemaati İslami zemininde güzel örneklik ortaya koydu. Mevdudi gençler arasında meşveret duygusunu aşılamış, işlerimizde şura örnekliğini yaygınlaştırmıştır.

Diğer üzerinde durmamız gereken hareket Hizbuttahrir hareketidir. Hareket yönetimsel anlayışta otoriter bir halife modelini tavır almıştır. Rasullah'ın rolünü ve belirleyiciliğini tıpkı usvetun hasene ayrıcalığı ve bağlayıcılığında olduğu gibi 'mutlak emirlik/itaat' olarak tanımlamış oluyor ki bu müminler arasında şurayı kısıtlayan bir olaydır.

Kendi tarihimizi değerlendirirsek 60 70 arasında şura kavramı tıpkı 'ümmet''emri bil maruf nehyi anil münker'' müminlerin kardeşliği' 'tüm İslam diyarlarının yaşadıklarını gündemleştirmek' gibi konular pek de gündem edilmeyen meselelerdi. Yetmişlere gelindiğinde kısmen tercümeler, Hilal mecmuasının etkisi ve artan siyasal bilinç Müslümanları milliyetçi,sağcı  ve vatan sathı mahalli sınırlı yerelci anlayışlarından kurtulmaya başladıklarında şura kavramı ve müminlerin İslamı siyasal yönetimsel ve kurumsal olarak araştırmaları ve tanımlamalarıyla birlikte daha nitelikli bir düzeyde ele alınır oldu.

Ayetleri ele alalım;

Bu ayetlerin birincisi Şura 38'dir. Bu ayet şuranın hayati anlamının kanıtıdır. Bu arada aynı kökten gelen şura ve istişarenin hem lügat hem ıstılah anlamları birbirine yakındır. Ayette geçen Allaha iman, infak, namaz ve şura hepsi aynı ayette yanyana geçmesiyle ilgili Cassas der ki ; Şura kavramı burada geçen, hayatın kendisindeki eylemdir. Kavramın eylemselliği bir kişi de olsa bin kişi de olsa farketmez. Ayette bu emir bir veçhe, hayati bir boyut kapsamıyla geçmektedir.

İkinci ayet Bakara 233. ayetidir. İstişare ayette çocuğun sütten kesilmesi meselesiyle alakalı geçmektedir. Ayette şe-ve-re kökünden gelen işteşlilik anlamındadır; burada karşılıklı rıza, karşılıklı anlaşma manasında istişare söz konusudur. Toplumun en küçük birimi ailede uygulanan bir hikmet önerilmektedir.

Üçüncüsü Al-i İmran 159. ayettir. Bu ayette geçen istişare Resulullah'a yönelik bir emirdir. Burada müşavere edilmekte ama son kararı Rasulullah(sav) vermektedir. Müminler arasında bir rahmet olarak bütünlüğü yeniden onaran, müsamahayı devreye koyan ve kalpleri şeytani kinden husumetten uzaklaştıran ve kaynaştıran bir hikmet olarak emredilmektedir. Uhud Savaşı çerçevesinde bu konu incelendiğinde mağlubiyeti aşan Müminlerin arasını kaynaştıran ve toplumsal şahidliği olgunlaştıran bir nimet ve hikmet yitiği olarak geçmektedir.

Nisa 83. Ayetinde geçen emniyet ve korkuyla ilgili ümmete gelen bir haberin, Rasul'e veya bizden olan Ulu'l-emr'e götürülmesi gerektiği anlamında çözüm yolu işaret edilmektedir.

18.yy başlayan Müslümanların hızla düşmelerinin güçsüzleşmelerinin uzun süren fetret dönemini yenmenin çıkış yollarından en önemlilerinden bir tanesi şurayı aile yaşamımızdan toplumsal eylemlerimize geliştirirken şura emirini yeniden hayatımıza işlevsel kılmamıza zorunlu kılmıştır bu ihmal edilen bir hikmetti fikri düşünsel sosyal siyasal tüm meselelerde batı karşısında mağlubiyet şikayetçiliği bırakarak batıyı salt demokratik formuyla taklit etmeyi terk ederek rabbimizin biz insanlığın fıtratına uygun emrettiği şurayı hayatımızın tüm alanlarımızda etkin bir kültür davranış ahlakına dönüştürmeliyiz.

Islah öncülüğünü hak eden fikri ve hareket adamlarından hemen hepsi bu eksikliği kavradılar çıkış yolunu kaybettiğimiz hikmetlerini yeniden keşfedip hayatla bütünleştiren Muhammed Abduh Menar Tefsirinde Nisa Suresinde 58-59 ayetlerin tefsirinde bu bağlamıyla şuraya ehilliği, liyakati, görüş alış verişinin hikmetini, şuraya ehil kimlerin olduğunu uzun uzun izah etmektedir.

Bugün Nahda Hareketi kurucularından Raşid el Gannuşi Müslümanların eksiklerinin giderilmesiyle ilgili fikri tartışmalar yapmakta şura, katılım, çoğulcu yönetimler, maslahat konularına eğilmektedir.  Faslı Tevhid ve Islah Hareketinin düşün adamlarından ve liderlerinden Ahmet Raysuni şura konusunu uzun uzun inceleyerek bunu risaleye dönüştürmüştür.

Müslüman gençler eylemlerinde, günlük yaşamlarında, aile içinde, arkadaş ilişkilerinde, yarın görev alacakları siyaset ve yönetim işlerinde şurayı ahlaklarının ve davranış kültürlerinin odağına yerleştirmek durumundalar. İslami stratejiyi ve ümmet meselelerine dair gelecek tahayyulatımızı bu zeminde olgunlaştıracağız. Rabbimiz Çabalarımız hayırlı kılsın.

Türkmen'in sunumunun ardından kısaca soru cevap faslından sonra etkinlik tamamlandı.

 

Etkinlikler Haberleri

“Hamas’ın inşası ve Gazze direnişinden alacağımız dersler”
‘’Emperyalizm ve Siyonizm Karşısında Gazze Direnişi’’
Bartın’da “Gazze Direnişinde Sünnetullahın İzleri” konuşuldu
Bartın’da Gazze konulu resim sergisi gerçekleştirildi
‘’Yakın Tarih Kriterleri; Uluslaşma, Kemalizm’’