Amasya’da "Şehid İskilipli Atıf Hoca" Semineri

Amasya’da "Şehid İskilipli Atıf Hoca" Semineri

Şehid İskilipli Atıf Hoca, Amasya Özgür-Der'de gerçekleştirilen seminerle anıldı.

Konu ile ilgili olarak, Bahadır KURBANOĞLU ile müştereken yaptıkları “İSKİLİPLİ ATIF HOCA – İstiklal Mahkemelerinin Tarihi Misyonu ve Şapka İnkılabı” isimli kitap çalışması Ekin Yayınlarından Yayınlanmış bulunan Çorum Özgür-Der Şubesi Başkanı Bülent GÖKGÖZ tarafından verilen seminer, Amasya Özgür-Der Temsilciliği Salonunda gerçekleştirildi.

Seminer öncesinde Amasya Suriyeli Kardeşlerimizle Dayanışma Platformunca başlatılan Suriye Yardım Kampanyası ile ilgili bilgi verildi.

Platform Hızır-Der, Özgür-Der, Nehir-Der, Anadolu Gençlik Derneği, Sağlık-Sen, Türk Diyanet-Sen, İ.H.H, İlim Yayma Cemiyeti, Altınoluk Derneği, Toç-Bir Sen, Diyanet-Sen ve Bem-Bir Sen ve Buhara Derneğinden oluşuyor.

Platformun başlattığı kampanya Amasya Merkez İlçenin yanı sıra, Merzifon, Suluova, Gümüşhacıköy, Taşova, Erbaa ve Havza İlçelerini de kapsıyor.

Kampanyaya makbuz karşılığı nakdi para yardımıyla katılmak mümkün olduğu gibi, başta battaniye ve Un olmak üzere, Konserve Çeşitleri, Hazır Çorba Çeşitleri, Bakliyat Çeşitleri, Sıvı Yağ, Bebek Maması, Bezi, Bisküvisi, Süt Tozu ve benzeri dayanıklı gıda ve tüketim maddeleri gibi ayni yardımlar da kabul edilecek.

Seminer Şehid İskilipli Atıf Hoca’nın Hayatını ve mücadelesini konu alan bir sinevizyon gösterimi ile başladı.

İSKİLİPLİ ATIF HOCA KİMDİR?

1876 Yılında Çorum İli İskilip İlçesi Toyhane köyünde doğan Atıf Hoca, 6 aylıkken babasını kaybeder. Köyünde ve İskilip’te aldığı ilk islami eğitiminin ardından, ailesinin karşı çıkmasına rağmen eğitimini devam ettirmek üzere İstanbul’a gider.

İstanbul’da aldığı eğitimlerin ardından 1906’da Dersiamlık ünvanı alan Atıf Hoca, Fatih Camiinde Dersiamlık görevine başlar. Bu esnada dönemin İlahiyat Fakültesini bitirir ve Kabataş Lisesinde Arapça öğretmenliğine başlar.

Öğretmen ve hocaların düzenli ödenmeyen maaşları için bir nevi sendikal mücadele verir ve dönemin Şeyhülislamınca Bodrum Kalesine sürgüne gönderilen mücadele arkadaşı Rasim Efendi’nin ihtiyaçlarını göğüsler. Polis kuşatmasını aşmak için Karadeniz üzerinden Kırım’a gider. Polonya’ya kadar tren yolculuğu ile Varşova ve çevresini gezer ve Avrupa’nın sosyal yapısını inceler ve 3 ay sonra İstanbul’a döner.

1910’da bugünkü YÖK Başkanlığının dengi olan Medreseler Müfettişliğine tayin edilir. Dönemin Beyanül Hak, Sebilürreşad, Mahfel ve Alemdar gibi İslamcı mecmualarında makaleler yazar. Donanma Cemiyetine yardım amaçlı bir kitapçık hazırlar ve gelirini Osmanlı Deniz Donanmasının ihtiyaçları için cemiyete hibe eder.

Çorum’dan aday olup mebus (milletvekili) seçileceği sırada gerçekleşen 31 Mart Vakıası ile ilgili olarak Mahfel mecmuasında yazdığı bir yazı dolayısıyla İttihatçıların baskısıyla bir hafta cezaevinde tutuklu kalır. İttihatçılar onu Osmanlı Meclisi Mebusanından uzak tutmaya çalışırlar. Bu esnada gerçekleşen Mahmut Şevket Paşa’nın öldürülmesi olayına karışmakla suçlanır. Sinop, Çorum, Sungurlu ve Boğazlıyan’da bir buçuk yıl sürgün hayatı yaşar. Atıf Hoca İttihatçıların Sinop’a sürdüğü 600 kişilik islami kanaat önderlerinin içinde yer almıştır.

1 Ocak 1919’da Darul Hilafetil Aliye Medreseleri İbtidai Dahil Medresesi Umum Müdürü olur ve bu esnada dönemin Hukuk Fakültesi olan Medresetül Kudat’ta Kanun Yapma Hikmetleri Hocalığı yapar. Bosna Hersek, Üsküp, Kırım ve Makedonya’dan medreselerinin ve dini kurumlarının ıslahı için görev teklifleri alırsa da İstanbul’da kalmayı tercih eder.

1919’da Said Nursi’nin de aralarında bulunduğu islami kanaat önderleri ile Müderrisler Cemiyeti’ni kurarlar ve bilahare Teali İslam (İslamı Yüceltme) Cemiyeti’ne çevirirler.

Cemiyet İstanbul’un başlarında İngilizler bulunan itilaf kuvvetleri tarafından işgalinden 1 ay önce bir beyanname yayınlayarak, İstanbul’un Hilafet ve Saltanatın merkezi olduğuna ve öyle kalacağına dair bir muhtıra verir.

İzmir’in Yunanlılarca işgali üzerine Atıf Hoca İstanbul’u işgal etmiş itilaf devletleri komutanlığının merkezine gider ve Yunan işgalini protesto eder.

1922’ye kadar devam eden, sarayda padişah huzurunda gerçekleştirilen Huzur Derslerine muhatap olarak katılır.“Atıf Efendi Kütüphanesi Neşriyatından” adıyla seri bir kitap yazma ve yayınlama başlar. Bu seriyi 10 yıl içinde 50 eser olarak tamamlamayı hedefler. Yayıncılık faaliyetleri için Kapalı Çarşı Civarında bir dükkan açar.

Bu serinin kitapları olmak üzere, 1923’de İslami Örtünme, 1924 Baharında İslamda İçki Yasağı, 1924 Yazında ise Batı Taklitçiliği ve Şapka konulu kitaplarını, dönemin Milli Eğitim Bakanlığının onayı ile yayınlar ve Anadolunun hemen tüm bölgelerinde bulunan nüfuzlu eşrafa ve kitapçılara ulaştırır. Hocanın yayınlanmış 10 civarında eseri mevcuttur.

Fren Mukallitliği ve Şapka (Batı Taklitçiliği ve Şapka) isimli kitabının yayınlanmasından yaklaşık 1,5 yıl sonra yürürlüğe giren Şapka Devrimine karşı çıkan gösteri ve isyanlarla ilgili olduğu iddiasıyla önce Giresun İstiklal Mahkemesinde yargılanır ve beraat eder. Lakin salıverilmez ve tekrar yargılanmak üzere Ankara İstiklal Mahkemesine gönderilir.

Üç Ali’ler denen (Kılıç Ali, Kel Ali, Necip Ali) mahkeme heyetince yapılan yargılanmasında, şapka devrimine karşı yapılan gösteri ve isyanlarla alakası olmadığı ve istiklal harbi esnasında Milli Mücadeleye karşı bir faaliyetinin olmadığı anlaşılmasına rağmen; Kemalist uygulama ve devrimlere karşı daimi bir tehdit olduğu kanaatiyle idama mahkum edilir. 4 Şubat 1926’da, Ankara – Ulus’ta bulunan Birinci Meclis’in önünde asılmak suretiyle şehit edilir.

Atıf Hoca gerek Osmanlı devrinde ve gerekse Cumhuriyet devrinde toplumsal gelişmeleri yakından takip, tespit ve tenkit etmiş; düşündüklerini yazarak ve hitabetiyle paylaşmış mücahid bir alimdir.

Osmanlı devrinde cihadını bazen eleştirmek, bazen resmi görevler alarak kurumları ıslah etmek suretiyle gerçekleştirmeye çalışmıştır. Cumhuriyet devrinde resmi görevi bulunmayıp, yazdığı kitapçıklarla Kemalistlerin halkı batılılaştırma faaliyetlerine karşıemri bil maruf ve nehyi anil münker görevini yerine getirmeye çalışmış ve bu nedenle şehit edilmiştir.

Atıf Hoca, hem Osmanlı ve hem de Cumhuriyet devirlerinde haksızlık karşısında susanlardan değil, zalim sultanın karşısında hakkı söyleyen gerçek alimlerden olmuştur.

Sinevizyon gösteriminin ardından konuşan Bülent GÖKGÖZ özetle şunları söyledi.

Atıf Hoca üzerinde durmamız intikam amaçlı değil, geçmişimizi ve dolayısıyla bu günümüzü doğru anlamak amaçlıdır. Çünkü geçmişte Atıf Hoca’yı şehit edenlerin manevi varisleri, bu gün Suriye’li mazlum Müslüman kadın ve çocukları şehit eden Esed rejiminin destekçileridir.

Milli Mücadelenin ardından devleti ele geçiren Kemalistler tam bir batı aşığı ve taklitçisi idiler. Batılılaşma ülkülerine en büyük engel olarak gördükleri islamı kamusal alandan tam anlamıyla dışlamak ve tüm islami görünürlüğü silmek istiyorlardı. Bu gün başörtüsü yasağıyla amaçları bu olduğu gibi, o günde şapka devrimi ile amaçları bu idi.

Ulusçuluk, laiklik ve batıcılık değerleri üzerine bina edilen Kemalist ideoloji liderleri, çeşitli ırklardan oluşan bir islam mozayiği olan Anadolu halkını bu değerler üzerine yeniden inşa etmeye giriştiklerinde, halkın üzerinde sahip oldukları manevi etkileri dolayısıyla en büyük engel olarak gördükleri müderris, molla, hoca, hafız, imam gibi ünvanlara sahip islami kanaat önderlerini susturmaya ve tasfiyeye giriştiler.

Bu amaçla öncelikle ilk millet meclisinde bulunan İslamcı kadrolar meclisten temizlendi ve ikinci meclise İslamcılar alınmadı. Bilahare 1925 yılında yeniden faaliyete geçirilen İstiklal Mahkemeleri aracılığıyla, Takriri Sükun ve Hıyaneti Vataniye kanunları ve çıkan bir takım isyanlar kullanılarak islami kanaat önderleri idam, sürgün, baskı gibi yollarla tamamen susturuldu. İskilipli Atıf Hoca’nın Ankara İstiklal Mahkemesinin hiçbir hukuki mesnedi olmayan kararıyla asılarak şehit edilmesi de bu sürecin bir parçasıdır.

1927’ye gelindiğinde batıcı devrimlerin karşısına çıkacak hiçbir islami kanaat önderi kalmayınca, tüm batılılaştırma devrimleri hızlı bir şekilde gerçekleştirildi.

bulent_gokgoz-0130218-01.jpg

 

Önceki ve Sonraki Haberler