“Cemaat Olmanın Gerekliliği”

“Cemaat Olmanın Gerekliliği”

Özgür-Der Amasya temsilciliğinin yıl içerisinde belirli dönemlerde düzenlediği seminerler devam ediyor.

Haksöz dergisi yazarlarından Yılmaz Çakır’ın konuşmacı olarak katıldığı seminerde ‘Cemaat Olmanın Gerekliliği ’başlığı altında dernek binasında geniş bir katılım ile gerçekleştirildi.

Yılmaz ÇAKIR konuşmasının başında cemaat olmanın gerekliliği hususunda Müslüman şahsiyetler olarak Rabbimizin bize yüklediği sorumlulukların farkında olmamız, İman-amel bütünlüğü içerisinde sorumluluklarımızı eyleme dönüştürerek kulluk görevimizi yerine getirebileceğimizi ifade etti.

ÇAKIR konuşmasına şu şekilde devam etti;

Cemaat Olmakta İmanın Esaslarındandır!

Yaşadığımız coğrafyada iman esasları bir takım sayısal değerlerle ifade edilip imanın hayatı kuşatan yönü zihinlerde ve pratikte daraltılmıştır. Kuranı kerimdeki tüm emirleri, nehiyleri, tavsiyeleri iman esasları olarak değerlendirmek gerekir. Kitaba bütüncül bir yaklaşımla bakıldığı zaman vahyin geneline yayılmış bir şekilde Rabbimiz bizden birlik olmamızı, biz bilinci içersin de hareket etmemizi emretmektedir. Oruç, namaz, hac gibi ibadetler dahi bireysel bir sorumluluk gibi görünse de esasında etkilerini de düşündüğümüzde topluma yönelik kuşatıcılığı önemli bir değer ifade eder. Dinimiz açısından cemaat olmak kaçınılmaz bir sorumluluğumuz iken insan yaşamı açısından baktığımız zamanda birlik içerisinde yaşamak bir mecburiyettir. Sosyolojik, psikolojik, fizyolojik, ekonomik vb. birçok alandan değerlendirdiğimizde bu gerçeği fark edebiliriz. Diğer canlılar âleminde bile istisnalar olmak kaydıyla canlılar birbirine muhtaçtır.

Kendi Kavramlarımızı Kullanmalıyız!

Toplum içerisinde cemaat kavramına karşı çeşitli sebeplerle önyargılar mevcut bu nedenle kimi birliktelikler bize ait olmayan örgüt, yapı gibi isimlerle kendilerini adlandırdılar. Müslümanlar olarak kendi değerlerimizi sahiplenmeliyiz. Kendi dilimizi ve terminolojimizi kullanmalıyız. Nasıl konuşuyorsak o şekilde düşünürüz. Bize ait olmayan kavramları kullanırsak zamanla zihinsel olarak da bir değişmeye uğrarız. Örneğin birey kavramı seküler yaşama ait olan bir ifade, o yaşamın kodlarını bünyesinde barındırıyor bizler birey yerine şahsiyet kavramını kullanmalıyız. Cemaat kavramını; vahyin yaşanması için peygamberin örnekliğinde ortak ilke ve hedefler doğrultusunda karşılıklı sorumluluk ilişkisine dayalı. Şura ve istişarenin esas olduğu bir birliktelik olarak tanımlarsak anlatmak istediğimiz durum daha net anlaşılır. Ne örgüt, ne yapı bu anlam karşılayamaz.

Dinimiz Münzevi Bir Yaşamı Değil, Şahitliği Emretmektedir!

Geleneksel İslam anlayışında ferde çok önem verilir. Bu anlayışta ayetlerin yanlış tevil edilmesi ve peygamberimizin hayatının vahiyden kopuk bir şekilde anlaşılmasından ileri vahiy almadan önceki yaşamında Mekke müşrik toplumunun her türlü kirliliğinden uzak durmak için Hira mağarasında geçirdiği zamanlar yanlış yorumlanmaktadır. Peygamberimiz vahiy aldıktan sonra kesinlikle hira mağarasına gitmemiştir. Rabbimiz ilk inen süre olan Alak süresinde ilk ayetinde ‘oku’ diyerek peygamberden vahyi insanlara iletmesini istemiştir. Devamında inen Müzemmil, Müddesir sürelerinde bu durum açıkça anlaşılmaktadır. Din algımız kesinlikle münzevi(toplumdan uzak)bir yaşamı istememektedir. Rabbimiz hayatımızı şahitlik görevimizi yerine getirerek sürdürmemizi öğütlemektedir. İbadetlerimizi açık bir şekilde yapmamızda bile topluma yönelik bir şahitlik, örneklik söz konusu iken münzevi bir yaşamı dini gerekçeler oluşturarak tavsiye edenler peygamberin şahitliğini iyice tefekkür etmeleri gerekmektedir.

Batı Toplumu Bireyi, İslam toplumu Cemaati Önceler!

Seküler-kapitalist batılı yaşam tarzı bireyin çıkarlarını ver arzularını her türlü değerin üstünde tutarken hiçbir ahlaki değeri referans almaz. Tamamen faydacı ve çıkarcı ilişiler söz konusudur. İslam toplumunda ise şahsiyet önemlidir fakat cemaat içersin de olduğu sürece değerlidir. Çünkü varoluşunun amacını ancak cemaat içerisinde gerçekleştirebilir. Bu anlayış ne yazık ki batılı değerlerin İslam toplumlarına taşınması ile birlikte değişmeye başladı. Bireyin değerli ve farklı oluğu aldatmacası çeşitli şekillerde empoze edildi. Egemen yapı cemaati birey haline getirerek kişiyi yalnızlaştırmış mukavemetsiz bir hale getirerek adeta rüzgârın önündeki yaprak misali dayanıksız bir duruma düşürmüştür. Türkiye’de 1980 sonrası Liberalizm’ in revaç bulması bununla birlikte devlet eliyle cemaatin şahsiyeti öldürdüğü, kişiliği donuklaştırdığı yoğun bir şekilde işlenilmesi birliktelikleri dağıtmak için uygulanan psikolojik çaba olarak değerlendirilebilir. Darbeler, muhtıralar, sanal düşmanlarla toplum üzerinde oluşturulan baskılar insanların bilinçaltında cemaate dair korkular oluşturdu.

Cemaat Olmak Organize Bir Yapıyı Gerektirir!

Müslüman şahsiyetler olarak nasıl ki namaz kılmanın birlikte gerçekleştirildiği zaman daha hayırlı olacağına inanıyorsak, Dinimizi de cemaat olarak yaşamaya inanmamız gerekir. Cemaat olmak organize bir yapıyı gerektirir. Hercai, düzensiz, kimin ne yaptığı belirsiz birliktelikler cemaat olmanın sorumluluğunu taşıyamazlar. Genel özellikleri itibariyle cemaatin taşması gereken özellikleri şu şekilde sıralayabiliriz.

Şura ve İstişare esastır. Peygamberin yaşamlaştırdığı ilkeleri hayata taşımak. Gönüllülük içerisinde sorumluluk bilinciyle işler gerçekleşir. İş bölümünde liyakat esas olmalıdır. Cemaat içerisindeki şahsiyetler ahlaklı, güvenilir vasfa sahip olmalı. Temel konularda aynileşilmeli, net bir duruş ortaya konulmalı. Bir metodolojisinin olması gerekir. Liyakatli bir öncüsü olmalıdır.

Sonuç olarak hayatımızı Rabbimizi rızasını kazanmak için, O’na kul olma bilinciyle hareket etmeliyiz. Hedefimiz, gücümüzü nesilleri ifsat eden egemen yapılara karşı; kuşatıcılığımızı ise topluma yönlendirmeliyiz. İki yönlü bir çalışma içerisinde olmalıyız. Toplumun yanlışlarına göz yummadan toplumu hayra doğru dönüştürme çabası içerisinde olmalıyız.

amasya-20121231-1.jpg 

Önceki ve Sonraki Haberler