Kur’an okunması için vakfedilen Taş Han’da içki ve eğlence organizasyonu zulümdür!
Amasya’da Kur’an okunması için vakfedilen Taş Han’ın alkollü konserler için tahsis edilmesi Özgür-Der Amasya Temsilciliği tarafından kınandı.
Amasya’da bulunan ve 1699’da Mehmet Paşa tarafından Kuran okunması ve öğretilmesi için vakfedilen Taş Han alkollü konserler için tahsis edildi. Konu üzerine Amasya Özgür-Der Temsilciliği bir basın açıklaması yayınladı.
Basın açıklamasının tam metni:
İnfak ve hayır bilincinin İslam medeniyet tarihindeki en somut karşılığı vakıf eserleridir. Kimi hayırseverlerin evlerini ya da işyerlerini sırf Allah rızası için bağışlamasıyla, bazen de cami, okul, kütüphane, hastane, aşevi, han, çeşme, köprü gibi yeni yapılar inşa edip bunları insanların faydasına adamasıyla ortaya çıkan vakıf eserleri, hayra süreklilik kazandıran kurumlar olarak yüz yıllardır kulluk bilincimizin somut tezahürleri olarak hakka şahitlik etmektedirler..
Bu yüzden vakıf eserlerine saygısızlık, bizatihi hakka saygısızlık, Allah’a isyandır. Maalesef Cumhuriyetin ilk yıllarında Osmanlı kültürüne ve İslami eserlere karşı yürütülen sistematik imha ve dönüştürme politikalarının bir yansıması olarak, kimi vakıf eserlerinin amaçları dışında kullanıldığı, hatta bir çok camii ve dergahın meyhaneye dönüştürüldüğü bilinmektedir.
Buna karşın son yıllarda pek çok vakıf eserinin restore edilerek canlandırılması ise sevindirici bir gelişme olarak müşahede edilmektedir. Ancak vakıf eserlerine saygı, onların sadece restore edilip harap olmaktan korunmasıyla sınırlı değildir. En az bunun kadar önemli bir diğer husus da o vakfın vakfediliş amacına uygun kullanımıdır. Zira vakfediliş amacının dışında kullanılan her eser, o hayır sahibinin aziz hatırasına yapılmış büyük bir vefasızlık, hatta o hayır sahibine yapılmış zulümdür.
Ne acıdır ki Cumhuriyetin ilk dönemlerinde yapılan imha ve tahribat tutumunun sona erdirildiğine yönelik sevincimiz yetkililerin umursamaz bir tutumla sergiledikleri kimi uygulamalar nedeniyle hüzne dönüşmektedir. Bu bağlamda kimi vakıf eserlerinin amaçları dışında kullanıldıkları açıkça gözlenmektedir.
Bu umursamazlığın kurbanlarından biri de tarihî yapılarıyla öne çıkan Şehzadeler şehri Amasya’mızda bulunan ve Taş Han olarak bilinen vakıf eseridir. Altmış iki oda ve yirmi dokuz dükkandan müteşekkil eserin 1.699 tarihli vakıf senedinde Mehmet Paşa tarafından vakfedildiği anlaşılmaktadır.
Bu eseri vakfeden Mehmet Paşa, “Hayır namına her ne infak ederseniz Allah katında daha hayırlısını bulursunuz.” ayeti doğrultusunda böyle bir vakıf yapmaya karar vermiştir. Vakfiyede bu yapının yönetim sorumluluğunu üstlenenlerden burayı helal kazanç temin edecek şekilde ciddiyetle yönetmeleri ve Allah korkusuyla hareket edip vakfı asla zaafa uğratmamaları talep edilmektedir.
Buradan elde edilecek gelir ile öncelikle hanın etrafındaki su kaynaklarının onarılması, daha sonra şehirdeki diğer su kaynaklarının tamir edilmesi ve artan gelir ile Gök Medrese’de bulunan bir hocanın maaşı ile vakfiye görevlilerinin ücretlerinin ödenmesi gerektiği ifade edilmektedir. Yine vakıf senedinde buranın artan gelirlerinden bir kısmının Medine-i Münevverede oturan fakir ve muhtaçlara gönderilmesi istenmektedir. İlaveten vakıf sahibinin evlatlarından birisi tarafından Han’ın içine bir mescit yaptırıldığı, burada sürekli Kur’an okumak üzere on kişinin görevlendirildiği, bu kişilerin ihtiyaçlarının karşılanması için de başka dükkanların gelirlerinin buraya vakfedildiği belirtilmektedir.
Hâl böyle olmasına rağmen bugün “Taşhan Otel” olarak bilinen bu yapı amacı dışında kullanılmakta ve otel ve restoran olarak işletilmektedir. Vakfiyesine uygun bir şekilde otelin içinde mescit bulunup bulunmadığı ve sürekli Kur’an okunup okunmadığına dair bir bilgi yoktur. Ne acıdır ki Allah’ın doksan dokuz ismini sembolize eden “vav” harfleriyle dekore edilmiş odalarda Allah’a isyan edercesine müşterilere içki servis edilmekte ve çeşitli müzik organizasyonları düzenlenmektedir. Üstelik bu yapılanlar otelin internet sitesinde hiç çekinilmeden ifşa edilmekte, “mini bara sahip odaları ve alkollü içecek seçenekleriyle misafirlere hizmet vermekten memnuniyet duyulacağı” ifade edilmektedir.
Oysa söz konusu eserin vakfiyesinde buranın gökler ve yer durdukça kıyamete kadar belirtilen şartlarla vakfedilmiş olduğu; sultan, vezir veya yönetici hiçbir kimseye bu şartları değiştirmesinin, orayı başka bir amaçla kullanmasının helal olmayacağı; Allah’ın kendisini sürekli gözetlediğini bilen tevhid ehli bir şahsın zaten böyle bir şeye girişemeyeceği ifade edilmekte ve bütün bunlara rağmen Cenab-ı Hakkın Kitabına ve Resulünün Sünnetine aykırı davrananların ve haramları helal kabul edenlerin ise Allah’ın gazabına uğrayacağı açıkça belirtilmektedir.
Bütün bunlar göz önüne alındığında böyle bir yapıyı vakfediliş amacına ve şartlarına aykırı bir şekilde sazlı sözlü ve içkili bir mekana dönüştürenler ve böyle bir şeye izin verenler, büyük bir vebal altındadırlar. Burada çok açık bir sorumsuzluk ve vurdumduymazlık söz konusudur. Türkiye'deki pek çok dini ve etnik gruba ait kilise ve okul gibi vakıf eserlerinin kendilerine iade edildiği ve amaçları doğrultusunda kullanılmasına izin verildiği bir dönemde
→ İslâmî hassasiyetleri rencide eden bu gibi uygulamalara bir an önce son verilmesini istiyoruz.
→ Amasya halkını değerlerine ve tarihi mirasına sahip çıkmaya çağırıyoruz.
→ Başta Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Amasya Valiliği olmak üzere vakıf eserlerini korumakla ve ihya etmekle sorumlu olan tüm kurumları göreve davet ediyor ve bu olayın takipçisi olacağımızı kamuoyuna saygıyla duyuruyoruz.
20 Ocak 2020
ÖZGÜR-DER AMASYA TEMSİLCİLİĞİ
AMASYA TAŞHAN (PAŞA HANI) VAKFİYESİNİN TERCÜMESİ
Tasdik Kaydı:
Bu şer’î ve sahih vesikada yazılanlar, ilgili vakfın aslı ve kayıtlarından olup benim nezdimde kayda geçmiştir. İşin husus ve umumu ile ilgili olarak, önde gelen din âlimleri arasındaki farklı içtihatları bilerek, söz konusu vakfın sıhhat ve gereğine hükmettim.
Yazan: Allah’a (c.c) muhtaç kul, Kadı Hasan. Amasya.
Bu vakfiye bana sunulduğunda, kabul edip, uygun buldum. Allah’a (c.c) muhtaç kul Müftü Mustafa. Amasya (Allah bu beldeyi tüm afet belalardan korusun)
Büyük ve muazzam emîr, izzet ve ikbal sahibi, emirlerin ve şeriflerin komutanı, güzel hasletleri kendisinde toplayan, güzel huyların kaynağı,her tarafta övgü ve sitayişe mazhar olan, önde gelen âlimlerin dostu, güçsüzlerin ve yoksulların yardımcısı, adalet ve ihsan prensiplerinihayata geçiren, zulüm ve taşkınlıkları yok eden, iyilikler yapan, Haremeyn-işerifeyni, Safâ ile Merve’yi ziyaret eden, Harem şeyhliği ve Cidde Şehri’nin muhafızı, şan ve şeref sahibi Mehmet Paşa Hazretleri ki, (Allah c.c), Nebimiz Hz. Muhammed (a.s) ile beraber, makâm-ı mahmudda kabul bulan kimselerden eylesin. Varlığını ve cömertliğini, hayır yolunda muvaffak olmakla baki eylesin, amel ve niyetinde daima desteklesin, her zaman amacında muzaffer eylesin.
İşte bu yüce zat, (Allah hayrını kabul etsin. İyiliklerini kat kat artırsın) dünya hayatı ve hallerinin, yukarıda zikredildiği gibi gelip geçici olduğunu ve her şeyin sahibi ve bağışlaması sonsuz Allah’ın,“Hayır namına her ne infak ederseniz Allah katında daha hayırlısını ve daha büyük ecrini bulursunuz.” ayetine ibret gözüyle bakıp ve Hz. Peygamberin,“Ademoğlu öldüğü vakit ameli üç durum hariç kesilir: Kendisine dua eden sâlih evlat. Faydalı ilim ve sadaka-i câriye.” hadîs-i şeriflerini inceden inceye düşünerek Allah’ın kendisine bahşettiği bol nimet ve lütufları görünce, zikreden bir kalp ve uyanık bir nefisle Allah’a yöneldi ve hayatının en mükemmel ve iyiliklerin en güzelini seçti. Eceli tamamlanıp emel ve arzusu sona erdiğinde amel defterleri kapanmayıp, ecir ve sevapları nihayet bulmayanların içinde bulunmak üzere Allah’a dönüş günü; kıyamet günü için hazırlanmaya önemverdi ve dünyasından ahireti için azık tedarikine koyuldu. Bedeni afetlerden salim ve aklı tam ve yerinde olup, hayır yapması kanunen geçerli olduğu bir zamanda riyadan uzak, halis bir niyet ile şer’an malik olduğu pek temiz mülklerinden vakfetti. Çünkü vakfın hayırlı bir yol ve mükâfatının da hayır olduğunu, zamanlar ve asırlar geçtikçe, fayda ve menfaatlerinin yenilendiğini, gece ve gündüzlerin gelip geçmesi ile iyilikleri daimi kaldığını bildi. Cenab-ı Hakka karz-ı hasen sureti ile manevi borç verenler için kat kat ecir ve sevap olduğunu görüp, tasaddukta bulunanlar zümresine dâhil olmayı, Rahim olan Rabbin fazl ve kereminden talepte bulundu. Kalb-i selimden başka ne mal ne de evladın fayda vermediği bir günde Kerîm olan Allah’ın rızasını umarak izzet ve saâdet yuvası olan Amasya şehrinin içinde Pervane Bey Mahallesinde bulunan, bilinirliği ve başka bir yer ile karıştırılamayacağı nedeniyle sınırlamadan müstağnî ve Paşa Hanı diye meşhur bir Han inşa eyledi. Bu han, altmış iki odayı kapsamakta olup; yirmi dokuzualt katta ve otuz üçü cennet köşkleri gibi yüksek ve güzelce üst kattadır. Aynı şekilde mezkûr hanın, duvarına bitişik yirmi dokuz dükkânı vardır.
Yukarıda adı geçen vâkıf, söz konusu odaları ve bunlara müteallak olup da zikredilmeyen ahır, kenif v.s ve her ne olursa olsun Han’ın etrafını çeviren bütün etraf, çevre ve caniplerini, hudûd, hukuk, merafik, tevabi ve levaik ile umumi ve hususi yollarıyla dâhili ve harici bütün menfeaatlerini, kendi evladına ve evladının evladına ve evladının evladının evladından her zamanda hazır ve mevcut olanlara vakfeyledi. Ve evlad arasında, kız olsun erkek olsun dereceleri yakın ve uzak olanlar beraber tutularak hisseye dâhil olmalarını ve bir erkeğe iki kız hissesi verilmek suretiyle kız ve erkekler arasında tevzi ve taksim olunmasını tayin, tashih ve tasrih eyledi. Eğer bunlardan kimse kalmazsa vâkıf kendi evladı hakkında belirttiği şart ve kayıtlar çerçevesinde azatlılarına ve onların evlatları eğer kalmazsa Medine-i münevverede oturan fakir ve yoksullara kanunen geçerli bir şekilde vakıf ve tasadduk eyledi. Ve tüm müctehitlerin ictihatlarına riayet olunarak bütün müsahhahatı içine alarak ve noksanlardan hali olarak kati ve lazım bir vakıf oldu. Hayrulvârisin olan Cenab-ı Hak, yeryüzüne ve üzerindekilere varis olduğu tezahür edinceye kadar ebedi bir vakıf oldu. Hiçbir şekil ve sebeple satılmaz, hibe edilmez, kimseye miras kalmaz, rehin edilmez. Değiştirilmesi istenemez, değiştirilemez, itlaf edilemez, Allah’a ve ahiret gününe iman eden bir kimseye bu vakfı tağyir, nakil, ihmal, tebdil etmek helal olmaz. Bunu duyduktan sonra her kim tebdil ederse günahı ancak tebdil edenlere aittir. Cenab-ı Hak, her şeyi işiten ve bilendir. Allah’ın ve meleklerin ve bütün insanların laneti kıyamete kadar onun üzerine olsun ve Allah gazap ve lanet edip pek acı olan azabı hazırlasın. O günde her nefis kendi kazancı ile karşılığını görür. O günde savını noksan etmek ve azabını ziyade etmekle kimseye zulüm olmaz. Allah’ın hesaba çekmesi pek hızlıdır.
Bundan sonra himmeti yüce ve dünyadaki kazancını hayırlı işlere sarfeden vâkıf, tüm vakfının tevliyet ve tasarrufunu nesilden nesile çoğaldıkça oğullarının oğullarının oğullarına, bunlardan kimse kalmazsa, kendi sulbünden yaş sırasına göre büyük kızlarına, bunlardan da kimse kalmazsa yaş sırasına göre kızlarının büyük oğullarına sonra kızlarının oğullarının oğullarına, sonra nesilleri çoğaldıkça kızlarının oğullarının oğullarına, bunlardan da kimse kalmazsa oğullarının sulbünden olan büyük kızlarına, sonra oğullarının oğullarının kızlarına, sonra da nesilden nesile çoğaldıkça oğullarının oğullarının oğullarının kızlarına, bunlardan da kimse kalmazsa yaş sıralamasına göre kızlarının sulbünden kızlarına sonra kızlarının oğullarının kızlarına, sonra nesilden nesile çoğaldıkça oğullarının oğullarının kızlarına, bunlar da kalmazsa vâkıfın avlarında söz konusu sırlama ve şartlarla olduğu gibi vâkıfın azatlılarına ve onların evlatlarına şart eyledi.
Vâkıf bundan sonra mezkûr evkafa her kim mütevelli olursa gereğini emanet ve diyanet çerçevesinde kiracılarla muamele yapmasını ve yapılan anlaşma ve muameleleri ihmal etmeyip yazarak şahitle belgelendirmesini ve kira süresi dolduğunda kiraları hemen almasını ve bunu da kâr getirecek hususların en iyisi ile değerlendirip helal şekilde gelir getirici kılmak için ciddiyetle çalışmasını ve vakfın gelir ve bütün kiralarını zabt ve tasarruf edip iktisatla hareket etmesini ve her şeyin başının Allah korkusu olduğunu düşünerek vakfı zaafa uğratmaktan ve israftan sakınmasını ve Cenab-ı Hakkın merzuk kıldığı vakıfların gelirinden öncelikle yukarıda adı geçen han ile mezkur hana akan suları ve Şeyh Garik Mahallesinde ve Gök Medrese Mahallesinde ve Şamluca Mahallesindeki suları için, bunlardan artan fazla ile de Küpçeğiz ve Şeyh Garik Mahallesi arasındaki suları için iki dirhem ve bundan artan fazladan Vakfın Gökmedrese Mahallesinde yaptırdığı Mekteb muallimine günlük beş gümüş dirhem tayin eyledi. Bundan artan fazladan beşte birinin tamamını hizmeti mukabelesinde ücret olmak üzere mütevellinin almasını ve bundan artan fazlayı dahi önce açıklandığı üzere vakfedilen kişiler arasında mezkûr şartlarla taksim etti.
Bundan sonra adı geçen vâkıf, mezkur evkafı vakfedip şart ve kayıtlarını tayin ve mezkur evkafı bütün tafsilatıyla seçkin inayetiyle mümtaz olan müderrislerin önde geleni İbrahim b. Mehmet Paşaya bütün şart ve kayıtlarıyla teslim ettikten sonra Ebu Hanife Hazretlerinin ictihadi ile ihticac ederek vakfından rücu ederek mezkur evkafı kendi mülküne …. etmek istedi. Bu bapta vakfiyenin balasını tescil tevki eden mavlayı muazzam, cihanın allamesi, müşkilleri halladen, zorlukları kolaylaştıran kinayeleri beyan ve izah eden Hâkim huzurunda iki taraf murafaa ve muhâsama olunca vakfın mütevellisi müderrislerin önde geleni İbrahim efendi b. Mehmet Paşa vakfın lüzumunu muvafık görenlerin icitihadına binaen lüzumunu iddia eyledi.
Söz konusu hâkim müderrislerin önde geleni Seyyit Ali Efendi b. Osman ve müderrislerin iftiharı İsmail Efendi b. İbrahim ve müderrislerin iftiharı Abdullah Efendi b. Yakub ve Seyyitlerin iftiharı Ömer Efendi Abdurrahman Efendi ve müderrislerin iftiharı Hasan Efendi ve müderrislerin iftiharı Mahmut Efendi ve müderrislerin iftiharı Hüseyin Efendi ve müderrislerin iftiharı Mehmet Efendi, ve imamların iftiharı Çilehaneli Mehmet çelebi ve seyyitelrin iftiharı Mustafa Çavuş b. Ahmet Ağa diğer hazır bulunanların şehadetleriyle bu vakfın sıhhat ve lüzumuna hükm-i sahih-i şeri ile hüküm eyledi ve vakfın şehadetle sabit olan muteber şartları içerdiği halde makbul bir surette tescil eyledi.
Binaen aleyh mezkûr vakıflar, gökler ve yerler durdukça ittifakla tescil olunmuş vakf-ı lazım oldu. Şartları değiştirilmez, zabıtaları değiştirilmez, asılları tahvil edilmez, kurallarıbozulmaz, Cenab-ı Hakka ve resulüne ve ahiret gününe iman edenlerden sultan vezir veya Gazi, veya emir veya nüfuz sahibi veyahut mütegallib hâkim ve bütün insanlardan hiç birine bu vakfı bozmak ve noksanlaştırmak, tağyir ve tebdil etmek ihmal ve bozmak helal olmaz. Her kim, tağyir ve tebdiline çalışırsa ve bozmaya niyet ederse muhakkak haramı irtikab edip günah işlemiştir. Müheymin sıfatı ile muttasıf olan Cenab-ı haktan korkan bir mümin ve bir muvahhid, buna nasıl taarruz eder. Nitekim Allah (c.c) ayet-i kerimelerde “Allah onlara elim bir azap hazırlamıştır. Dikkat edin Allah’ın laneti zalimlerin üzerinedir.” Buyrulmaktadır. Her kim Cenab-ı Hakkın kitabına ve resulünün sünnetine aykırı davranırsa, Cenab-ı Hakkın ve Resulünün haram kıldığını helal kabul ederse, Hay ve Kadir sıfatlarıyla muttasıf olan Cenab-ı Hakkın gazabıyla karşılaşır ve gidilecek yerlerin en fenası olan cehennem ona mekân olur. “Zalimler nasıl bir devrilişle devrildiklerini bileceklerdir.”
Bundan sonra vâkıf, umduğu ecir ve sevap, Cenabı hakka aittir. Çünkü Cenab-ı Hak, güzel amelde bulunanların ecir ve mükâfatını zayi etmez.
Sonra adı geçen vâkıf, mezkûr evkafını zikrolunduğu üzere açıklanan kayt ve şartlar çerçevesinde ve tescili sebebiyle ittifakla vakıf olduğu takrir ve tahkim edip tevliyeti dahi yazıldığı şekilde olmakla, tekrar edilmesine ihtiyaç kalmayınca bu vakfiye H.1111 senesi Şaban ayında yazıldı ve hayır ile tamam oldu.
ŞAHİTLER
Sonisa Kadısı Abdi Efendi
Amasya Müftüsü Mustafa Efendi
Müderris Merzifonlu Mehmet Efendi
Müderris Ali Efendi
Hatip Şaban Efendi
İmam Cafer oğlu Mehmet Efendi
İmam Seyyit Ali Efendi
İmam Hasan oğlu Mehmet Efendi
İmam Mahmut oğlu Mehmet Efendi
Merzifonlu Hafız Mehmet Efendi
İsmail b. Mehmet Ağa
Ayan Ahmet Ağa
Ayan Seyyit Abdullatif
Ayan Hacı Musa
Ayan Hacı Seyyid İbrahim
Pazarlı Mustafa oğlu Hasan ve diğer hazır olanlar