Antalya'da başörtüsü eylemleri devam ediyor

Antalya'da başörtüsü eylemleri devam ediyor

Başörtüsü yasağı, Antalya'da "Akdeniz Dayanışma Platformu" (ADAP) çatısı altında bir araya gelen STK’lar tarafından protesto edildi.

28 Şubat post-modern darbe süreci ile daha da derinleştirilen Başörtüsü Yasağı, geçtiğimiz ay üniversitelerde serbest bırakılmasına yönelik mecliste yapılan Anayasa değişikliğine rağmen hala sürüyor.

Ankara, Sakarya, Van gibi birçok ilin yanı sıra, Antalya'daki, bazı Sivil Toplum Örgütleri de bir araya gelerek ortak bir platform oluşturmuş ve her ayın ilk cumartesi günü yasağı basın açıklamaları ile  protesto ediyorlar.

Bu ay 7.si gerçekleştirilen basın açıklamasında göze çarpan dövizler şunlardır: "Başörtüsü Kimliğimizdir Yasaklanamaz", "Yuh Olsun Size ve Taptıklarınıza", "Yargı Despotizmine Geçit Yok", "Yasak Sürüyor Duymuyor musunuz?"

Çeşitli sloganların atıldığı basın açıklamasına katılımın yoğun olduğu gözlendi. Basın açıklamasını okuyan Alpaslan Arslan bir dahaki basın açıklamasının 3 Mayıs 2008'de yapılacağını söyleyerek konuşmasını bitirdi.

AKDENİZ DAYANIŞMA PLATFORMU 7. BASIN AÇIKLAMASI METNİ:

Sayın basın mensupları, Antalya ve ilçelerinden gelen sivil toplum kuruluşu mensupları ve saygıdeğer Antalyalılar. Akdeniz Dayanışma Platformu (ADAP) olarak 'Başörtüsüne Özgürlük Eylemi'nin 7.sini gerçekleştiriyoruz.

Gene ızdıraplı bir ay geçirdik. İstiyoruz ki bu toplandığımız son ay olsun, ama ne mümkün. Azgın azınlık iyice azıttı. Gerginlikten nemalanmayı iş bilen bu kimseler bir de bizlerden ortamı germememizi istiyorlar. Kuzuyu yemeyi kafaya koyan kurt gibi karşımıza geçip sırıtıyorlar.

Ama bizler de uyandık, kuzunun gözü açıldı. 31 Mart vakıasında Abdülhamit'i devirdiğiniz gibi, 27 mayısta Menderes'i indirdiğiniz gibi rahat olamayacaksınız artık. Ey ittihat terakkinin takipçisi zalimler. Bilin ki, karşınızda biz varız. Artık, sizin derdinizin laiklik ve kemalizm kisvesi altında  Müslümanlar ve İslam'la hesaplaşmak olduğunu anladık. İrtica irtica diye açtığınız savaşın İslam'a karşı, Müslüman halka karşı olduğunu anladık.

Bu savaşı açtığınız bizler, bu davanın yeryüzündeki temsilciliğini omuzlarına alma  sorumluluğunu -buna layık mıyız bilemiyoruz ama- üzerine almış  İslam milletiyiz. Sırtımızda bu yükün tarihi sorumluluğunu hissediyoruz. Evlatlarımızın bizleri hayırla yadetmeleri için, onlara hür ve özgür bir vatan teslim edebilmek için buna kendimizi zorunlu hissediyoruz. Bizleri çiğnemeden bir adım attırtmayacağımızı buradan ilan ediyoruz.

Önden giden atlılar anlatmışlardı. Bir çocuk getirmişlerdi. Ve iki kadın vardı çocuğu isteyip, çocuğun annesi olduğunu iddia eden. Kadı çocuğun ikiye bölünmesine karar verince, öz anne çocuğunun bölünmesine razı olmayıp, çocuğun yalancı anneye verilmesine ses çıkarmamıştı. Bizde, bu vatan yaralanmasın, parçalanmasın diye, bu güne kadar bu riyakar annelere göz yumduk. Ama artık bu devran bitti. Bu vatanı gerçek sahiplerinin sahiplenmesi zamanıdır. Artık, yeter ki bu memlekete zarar gelmesinde çocuk onlarda kalsın demeyeceğiz. Eskiden adil kadılar gerçek anneyi tespit edebilecek basirete sahiplermiş. Günümüzde adil kadılarımız kalmadı. Onun için çocuğumuzu kumara basmayacağız, kadı efendinin lütfunu beklemeyeceğiz  Artık kendimizi riske atacağız. Artık bu çocukta bu memlekette bizim bilesin diyeceğiz.

Türkiye, krizleri, üzüntüleri hiç bitmeyen bir ülke görünümünü aldı. Gün geçmiyor ki, protesto edilecek, kınanacak yeni bir gelişme yaşanmasın. Babalarımız bize gerilimden kaostan cıkmış bir ülke miras bıraktılar. Ama biz çocuklarımıza, mutlu, gerilimden uzak, yaşanabilecek, her türlü farklılığını değer olarak kabul etmiş, güler yüzlü, haksızlığa yer olmayan pırıl pırıl bir ülke miras bırakmak istiyoruz.  Sürekli, ülkemiz, inançlarımız, bölgemiz üzerinde oynanan iç ve dış tezgâhların, rızası alınmamış zavallı oyuncuları olmayı çocuklarımıza yakıştıramıyoruz.

AK Parti'ye kapatma davası açıldı. Daha on yıl önce geçmemiş miydik bu yoldan? Birtakım kelli felli insanlar, yaşlarına, konumlarına, tecrübelerine bakmadan, bu mazlum milletin tepesine inecek darbeler planlamamışlar mıydı? Milletçe bıkmamış mıydık darbelerin moderninden post moderninden?

 Meğer bunca zamandır, "Kızma Birader, Darbende Bize de Yer Ver" isimli bir oyun oynanıyormuş üzerimizde. Meğer "Tehlikenin Farkında mısınız?" diye reklam yayınlayan gazetenin baş yazarı, darbe planlayıcılığı yapmakla suçlanarak göz altına alınabilirmiş ?

Biz de saf saf "bu da gelir bu da geçer, bu ülkeye de gelir elbet özgür günler" diye bekleyip durmuşuz. Ama biz bu oyunlara dur demedikten sonra, birbirimize dört elle sarılıp küresel ya da yerel asalakların tekerine çomak sokmadıktan sonra geçmeyecek bu günler… Onlarsa bize bataklıktan çıkmamız için el vermiş numarası yaparken çamura daha çok batırmak için kafamıza basmaya devam mı edecekler ?

Eğer biz sokaklarda birbirimize "Türban da nereden çıktı, İslam'da yok öyle bir şey" diye bağırmaktan, üniversite önlerinde birbirimizi satırla doğramaktan, "Yasağa yasak demek yasak" diye parti kapatmaya kalkışmaktan, Irak'taki kanlı ve insanlık dışı işgali protesto eden öğrencileri dipçikle döverek hırpalamaktan, birbirimizi 301 vesilesiyle dava etmekten vazgeçmezsek devam edecekler elbette…

Sahi neden geldi ülkemize Dick Cheney ,ve acaba ne koparttı giderken?
Allak bullak olacak Ortadoğu'da , Türkiye'ye de figüran rolünü mü biçti yine yönetmen?

"Parçala yönet" anlayışa karşı, bir olalım, iri ve diri olalım. İri lokmayı yutmak kolay değildir. Şüphesiz ki sağduyu ve uzlaşma diyalog kurabilme toplumda özlenen, arzulanan ve hâkim kılınması istenen bir durumdur. Toplumsal anlamda Türkiye'nin hangi dinamikler üzerinde var olduğu ve bu dinamiklerin kimler tarafından ve ne şekilde tesis edildiği ortadadır. Bu anlamda Türkiye'de toplumsal dinamikler denen şey Kemalist ideoloji ve seçkinci elitler tarafından bu ülke halkına dayatılan unsurlardır. En başından bu yana halk bunları benimsememiş ve kendi özünde var olan İslami değerlere sarılmış ve sahip çıkmıştır.

Son günlerde içi boşaltılmış bir şekilde moda bazı söylemlerin sıkça kullanıldığına şahit olmaktayız: 'Uzlaşma ve sağduyu.' Bunlar terim olarak güzel, anlamlı, önemli ve ihtiyaç duyduğumuz kavramlar oldukları kadar muğlak ve nereye çeksen giden kavramlardır. Bunları sıklıkla dile getiren çevrelerin samimi olmadıklarını düşünüyoruz. Uzlaşma, nerede, nasıl, kimle ve nede uzlaşma. Yıllarca kızlarımıza reva görülen başörtü yasağını kaldırmakta mı uzlaşma? Ergenekon davasının rafa kaldırılması, çetelerin ülkeyi gizliden yönetmesinde mi uzlaşma? Yıllardır halkın değerleri ile barışık olmayan, hiçbir zaman halktan tek başına iktidar olacak oyu alamamış, gelmiş geçmiş tüm iktidarların üstünde kendini iktidar gören, azınlığın çoğunluğu yönetmesini meşru gören, benim isteklerim olursa iyi ama benim anlayışıma uymayan her durumda kriz çıkar diyen, özgürlükleri kısıtlamaktan başka düşünceleri olmayan bu zihniyette mi uzlaşma ? Uzlaşma atılan tüm olumlu ve güzel adımlardan geri adım atmakta mı uzlaşma?

Bu ülkenin insanlarını, birbirleri için tehlike unsuru oldukları korkusunu yayıp, birbirine düşürerek, ayrımcılık yapıp halkı kamplara bölen zihniyet; bu yasakçı, bu kendini ululayan, bu kendine tapınan zihniyettir. Bu zihniyet tamamen ortadan kalkmadan, hiçbir özgürlük tam bir özgürlük olamayacaktır. Özgürlüklerin kısıtlanmasının ne demek olduğunu bilen insanlar olarak, bundan sonra da her türlü ayrımcılığın, hak ihlalinin, baskının, dayatmanın karşısında olacağız.

Uzlaşmada gerçekten samimi iseniz, gelin başörtü yasağının hizmet alan-veren ayrımı yapılmaksızın kaldırılmasında uzlaşalım. Çeteler ile mücadelede ve demokratikleşme yolunda atılan adımlarda uzlaşalım. Ülkemizi geriye değil, daha ileriye götürecek reformlarda uzlaşalım. Ülkeyi bilinçli bir şekilde geren Masonik çetelerle mücadelede uzlaşalım. Çağdaş bir ülkeye yakışır bir şekilde, üzerine deli gömleği gibi giydirilmiş bu darbe anayasasını kaldırıp insan onur ve haysiyetine yaraşır bir anayasa üzerinde uzlaşalım.

Uzlaşma uzlaşma diye feveran ile ortalığı bir birine katanların asıl derdi;  sivil anayasa çalışmaları, çetelerin üzerine gidilmesi ve başörtüsü konusunda hükümetin attığı kararlı adımlardır. Bu adımların atılmasıyla eşzamanlı olarak, Mason localarının liderlerinin, Doğu Silahçıoğlunun, Danıştay Başsavcısı Tansel Çölaşan'ın, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın  verdikleri röportaj ve beyanatların, kimi tetikçi kalemlerin köşelerinden yaylım ateşe başlamaları tesadüf değildir.

Bu sürecin uzantısı olarak da AK Parti'ye açılan kapatma davası, sivilleşmeden rahatsız olanların düğmeye basmasıdır. Tarihinde ilk ken bu halkın yakaladığı fırsatlar bu çevrelerce sabote edilmek isteniyor. Bu süreçte dik duruş önemlidir. Eğilip bükülmeden, asla geri adım atmadan hükümet üstüne düşen görevi yerine getirmelidir.

Bizim sözümüz, uzlaşma derken art niyetli olanlaradır. Uzlaşmadan kasıt çeteler ile pazarlık ve sivil anayasadan ödün ise buna asla razı olmayacağız. Hükümet asla geri adım atmamalıdır. Ülkede ihtiyaç duyulan şey adaletin tesis edileceğine ilişkin kuvvetli dair adımların atılmasıdır. Bizler, tevhid ve adalet eksenli, hak ve özgürlük taleplerimizi her zamankinden daha güçlü bir şekilde seslendirerek gündemleştirerek ve bu taleplerimizin arkasında ilkeli ve onurlu bir şekilde, ne pahasına olursa olsun duracağız

Hükümet başına örülmek istenen bu sürecin hukuki bir süreç değil siyasi bir süreç olduğunu bilmeli ve buna göre davranmalıdır. Hukuksuzluğu şiar edinmiş cambazlara hukuk öğretemezsiniz. Sizin elinizdeki tek sermayeniz halk desteğinizdir. Sizler bize güvenmesini öğrenin ki bizler de sizlerin yüzünüzü kara çıkartmaktan utanabilelim.  

3 Mayıs Cumartesi gün saat 11:00'da yine burada 8.sini yapacağımız basın açıklamasında buluşmak ve mazlum Müslümanların haklarının takipçisi olduğumuzu bildirmek üzere hepinizi Allah'a emanet ediyoruz.

ADAP PLATFORMU

ANÇED(ALANYA), SEBİLAY(ALANYA), RADYO MERCAN, ÖZGÜR-DER ANTALYA TEMSİLCİLİĞİ, AKAD (MANAVGAT), ENSAR VAKFI SERİK ŞUBESİ, ES-DER ANTALYA ŞUBESİ, DİYANET-SEN ANTALYA TEMSİLCİLİĞİ, EĞİTİM-BİRSEN ANTALYA TEMSİLCİLİĞİ

Önceki ve Sonraki Haberler