Antalya’da “Çocuk İstismarı” Davası Başladı

Antalya’da “Çocuk İstismarı” Davası Başladı

Antalya’da başörtüsü yasağını protesto eden anne ve babalara “velayet hakkını kötüye kullanma ve çocukların ruh sağlığını bozmak” iddiasıyla 1 yıl hapis talebiyle açılan dâvânın ilk duruşması dün yapıldı. 17 anne ve babanın ifade verdiği duruşma, 29 Ocak

Antalya'da başörtüsü yasağını protesto etmek için Antalya İnanç Özgürlüğü Platformu'nun düzenlediği basın açıklamasına çocukları ile birlikte katılan anne ve babalara "velayet hakkını kötüye kullanma ve çocukların ruh sağlığını bozmak" gerekçesiyle açılan davanın ilk duruşması Antalya 6. Sulh Ceza Mahkemesi'nde başladı.

Özgür-Der Antalya Temsilcisi Dr. Ahmet Balta'nın da aralarında bulunduğu 17 anne ve baba, mahkemede ifade verdi. Antalya Cumhuriyet Savcısı Yusuf Hakkı Doğan tarafından hazırlanan ve 27 Mayıs 2009 tarihinde Antalya Sulh Ceza Mahkemesi'ne sunulan iddianamede, basın açıklamasına katılan 17 anne ve babanın 1 yıl hapisle cezalandırılması talep ediliyor.

Dr. Ahmet Balta, savunmasında, başörtüsünün kamusal alanda yasaklanmasını sivil toplum örgütü üyeleri ve aileleriyle basın açıklaması ile protesto ettiklerini, protestoda kişilerin kendi çocuklarının da basın açıklamasında hazır bulunmasını iddia makamının, "kötüye kullanma" olarak tanımladığını hatırlattı.

Basın açıklamasının ifade özgürlüğü bağlamında devam eden başörtüsü yasağı zulmünü protestoya yönelik, suç olmayan bir hak kullanımı olduğuna dikkat çeken Dr. Ahmet Balta, "Suç olmayan bir hakkı kullanmak, nasıl olur da kötüye kullanmak olarak değerlendirilebilir? Ortada kötüye kullanım değil, zulme karşı çıkma durumu söz konusudur. Elbette ki biz, kendi çocuklarımız hakkındaki kararları kendimiz vereceğiz. Çocuğumuzu basın açıklamasına götürüp götürmemek, slogan atıp atmamak ile kendimizin ve çocuklarımızın ellerine pankart verip vermemek bizim kendi takdirimizdir. Bu konunun suçlanmasını hiç doğru bulmuyorum" dedi. Balta, suçlamanın BM sözleşmesine de aykırı olduğunu belirtti. Duruşma 29 Ocak 2010'a ertelendi.

Bilindiği üzere Antalya İnanç Özgürlüğü Platformu tarafından başörtüsü yasağını protesto amacıyla her ay periyodik biçimde gerçekleştirilen basın açıklaması 3 Kasım 2007 tarihinde Savcılığın talimatıyla polis müdahalesine uğramış ve 11'i çocuk 27 kişi ifadeleri alınmak üzere gözaltına alınmışlardı. Basın açıklamasında çocukların da başörtüsü yasağı aleyhine dövizler taşımasını akıl almaz bir keyfilik ve zorlamayla "ebeveynlerin çocuk istismarı" şeklinde suçlamaya dönüştüren Savcılığın girişimiyle 17 kişi hakkında dava açılmıştı.

Özgür-Der Antalya Temsilcisi Ahmet Balta'nın mahkemeye sunulan savunmasının tam metni:

Başörtüsünün kamusal alanda yasaklanmasını sivil toplum örgütü üyeleri ve ailelerimizle basın açıklaması ile protesto ettik. Protestoda kişilerin kendi çocuklarının da basın açıklamasında hazır bulunmasını iddia makamı, "kötüye kullanma" olarak tanımlamıştır. Ancak; Yapılan basın açıklaması ifade özgürlüğü bağlamında devam eden başörtüsü yasağı zulmünü protestoya yönelik, suç olmayan bir hak kullanımıdır. Suç olmayan bir hakkı kullanmak, nasıl olurda kötüye kullanmak olarak değerlendirilebilir. Ortada bir kötüye kullanım değil, bir zulme karşı çıkma durumu söz konusudur.

Elbette ki biz, kendi çocuklarımız hakkındaki kararları kendimiz vereceğiz. Çocuğumuzu basın açıklamasına götürüp götürmemek, slogan atıp atmamak ile kendimizin ve çocuklarımızın ellerine pankart verip vermemek bizim kendi takdirimizdir. Bu konunun suçlanmasını hiç doğru bulmuyorum. 

TCK-Madde 232/2 "İdaresi altında bulunan veya büyütmek, okutmak, bakmak, muhafaza etmek veya bir meslek veya sanat öğretmekle yükümlü olduğu kişi üzerinde, sahibi bulunduğu terbiye hakkından doğan disiplin yetkisini kötüye kullanan kişiye, bir yıla kadar hapis cezası verilir." Denilmektedir.

TCK nın bu maddesi, Aile düzenine karşı suçlar babında "Kötüye kullanma"  başlıklı maddedir. Temelde aile bireyine karşı şiddet, kötüye kullanmanın önlenmesini hedefleyen bu maddenin 2. fıkrası ise "disiplin yetkisinin kötüye kullanılması" hakkındadır.

TCK 232/2 maddesinde: "terbiye hakkından doğan disiplin yetkisini kötüye kullanma"  suçun maddi unsurudur. Suçun oluşması için, Terbiye hakkı kullanılacak ve bu kullanım disiplin yetkisinin kötüye kullanımı olacak. Çocuklarımızla birlikte yasal bir protestoyu yapmak, disiplin yetkisinin kötüye kullanımı değil, ifade ve örgütlenme özgürlüğünün kullanımıdır.

Bir fiilin hukukumuza göre suç teşkil edebilmesi için;

a. Kanun tarafından suç olarak düzenlenmiş olması,

b. Fiili işleyenin kusurunun olması,

c. İşlenen fiilin hukuka aykırı olması gerekir. Öncelikle işlenen fiil hukuka aykırı değildir. Suç oluşmamıştır. Örneğin;

 "Sanığın acıma, merhamet ve şefkat duygularıyla bağdaşmaz biçimde mağdurun eğitimini engellemek suretiyle sokaklarda çalıştırılmasının, aile bireylerine kötü davranış oluşturacağı gözetilmelidir."

Nöbetçi öğretmen sanığın kavga eden öğrencileri ayırdıktan sonra, kavgayı çıkaran öğrencilerden birini, sopayla eline basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek biçimde vurarak yaralaması eyleminin, sahip olunan disiplin yetkisi kapsamında değerlendirilemeyeceği, kamu görevlisinin nüfuzunu kötüye kullanarak işlediği ve yakınmaya bağlı olmayan yaralama suçunu oluşturduğu gözetilmelidir." Denilmektedir.

Yukarıdaki iki olay disiplin yetkisinin kötüye kullanımı olarak değerlendirilse de, olayımızla hiçbir benzerliğinin olmadığı, iddia makamının yorum yoluyla maksadını aşar şekilde yeni suç ihdas etmeye çalıştığı izlenimi oluşmaktadır.

Birleşmiş  Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesinin Madde 14.maddesinde:

1. Taraf Devletler, çocuğun düşünce, vicdan ve din özgürlükleri hakkına saygı gösterirler.

2. Taraf Devletler, ana-babanın ve gerekiyorsa yasal vasilerin; çocuğun yeteneklerinin gelişmesiyle bağdaşır biçimde haklarının kullanılmasında çocuğa yol gösterme konusundaki hak ve ödevlerine, saygı gösterirler." Denilmektedir.

Tüm bu nedenlerle protestoda suç unsuru bulunmamaktadır.

SONUÇ  OLARAK; İfade özgürlüğümüz ve örgütlenme özgürlüğümüz bağlamında;

biz ailelerin kendimiz ve çocuklarımız hakkındaki tercihlerimize devletin karışmaya hakkı ve görevi yoktur. Bu alan özel tercih alanımızdır. Devletin her konuda bireye karışma hakkını kendisinde görmesi despot bir yönetime yol açar. 

Bir hakkın kullanımı olan protestoda çocuklarımızın bulunması  meşru hakkımızdır. Bu hususta suçlanmamız haksızlıktır.

Önceki ve Sonraki Haberler