“İslam'da Kadın, Ailenin Rolü ve Önemi”

“İslam'da Kadın, Ailenin Rolü ve Önemi”

Özgür-Der Antalya Temsilciliği'nin her ay düzenlediği konferanslarda bu ay “İslam'da Kadın, Ailenin Rolü ve Önemi” başlığı altında tarih boyunca kadına biçilen rol; İslam'ın kadına verdiği rol ve kadının sorumluluğu ve aile kurumu konuları işlendi.

Özgür-Der Antalya Temsilciliği'nin her ay düzenlediği konferanslarda bu ay "İslam'da Kadın, Ailenin Rolü ve Önemi" başlığı altında tarih boyunca kadına biçilen rol; İslam'ın kadına verdiği rol ve kadının sorumluluğu ve aile kurumu konuları işlendi.

Dün gerçekleştirilen semineri Zehra Çomaklı Türkmen sundu. Konuşmasında "Eski çağlardan beri kadının değersiz görüldüğünü, sürekli aşağılandığını ve sosyal yaşamdan soyutlanarak nesneleştirildiğini" ifade etti ve çeşitli topluluklardan örnekler verdi. Çin'de "kadının, babasının ve erkek abisinin kölesi konumunda olduğunu ve onların hizmetçisi olmaktan başka bir hakkının olmadığını" belirtti. Ve eski Çin'de kadının bu statüsünden dolayı ona isim bile verilmediğini, kadının çağırılırken kodlarla yani rakamlarla çağrıldığını ve "kadın 1", "kadın 2", "kadın 3" gibi isimlerle kendilerine hitap edildiğini aktardı.

Yahudi ve Hıristiyanlarda da durumun bundan çok farklı olmadığını ifade den Türkmen, Yahudilerin her sabah dua ederlerken "Ya Rabbi bizi kadın olarak yaratmadığın için sana sonsuz şükürler olsun!" diyerek kadınları aşağıladıklarını, Hıristiyanların ise, zaten Adem'in cennetten kovulma sebebini Havva'ya bağladıklarını ve bu nedenle "ilk günahı" Havva'nın işlediğine inandıklarını ve Ortaçağ'da da "Kadının ruhu var mı yok mu?" gibi soruları dahi tartıştıklarını yani kadının insan olduğuna dahi inanmadıklarını ve bu nedenlerden dolayı da farklı bir görüş dile getiren kadınların cadılık suçlaması ile diri diri yakıldıklarını söyledi.

İslam öncesi cahiliye toplumunda kadının rolüne de kısaca değinen Türkmen, "Cahiliye toplumunda da kadın, toplumda en çok hakir görülen kesimdi." dedi. Arap toplumunda bir erkeğin görüşü beğenilmeyip tenkit edileceği zaman bile "Bu kadın görüşü gibidir!" denerek kadına hakaret edildiğini dile getirdi. "Onlardan birine kız (çocuk) müjdelendiği zaman içi öfke ile taşarak yüzü simsiyah kesilir. Kendisine verilen müjdenin kötülüğünden dolayı topluluktan gizlenir, onu aşağılayarak tutacak mı, yoksa toprağa gömecek mi? Bak, verdikleri hüküm ne kötüdür." (Nahl, 58-59)  ayetlerini okuyan Türkmen, Araplarda da kadının alınıp satılan bir meta olduğunu Kur'an'dan birçok örnek vererek cahili Arap toplumunda kadının nasıl aşağılandığını aktardı. Ayrıca İslam öncesi Arapların bir çok geleneği "hadis" adı altında İslami kaynaklara sızdırdığını aslında bu "mevzu hadislerin" ne Peygamber'le ne de İslam'la bir ilişkisi olmadığını, bunların Arap örf ve adetlerinin İslam'a dahil edilmesinin bir sonucu olduğunu ifade etti.

"Havva olmasaydı, hiçbir kadın kocasına ihanet etmezdi." "Uğursuzluk kadın, ev ve kısraktadır." "Benden sonra, erkeklere bırakılan en büyük fitne kadındır." gibi bazı mevzu rivayetleri aktaran Zehra Çomaklı Türkmen, bu anlayışla aynı zamanda geleneksel din algısında kadına bir rol de biçildiğini ve Kur'an'da kadınla ilgili tüm ayetlerin, geleneksel tefsirlerde bu perspektifle yorumlandığını söyledi.

Oysa İslam'da kadın ve erkek arasında bazı fiziksel, psikolojik vb. fıtrattan gelen özel durumlar haricinde bir ayrım yapılmadığını dile getiren Türkmen, Kur'an'da erkek ve kadının birbirini tamalayan iki unsur olarak anıldığını ayetlerle delillendirdi.

Nisa Suresi'nin 1. ayetinde geçen "nefs" kelimesine de değinen Türkmen, burada geçen "nefs" kelimesinin geleneksel tefsirlerde idda edildiği gibi "müzekker" olmadığını, ne kadın ne de erkek anlamına geldiğini kelimenin tamamı ile "nötr" olduğunu ifade etti.

Türkmen, Kur'an bütünlüğü içerisinde bakıldığında kadın ve erkeğin bir bütünün parçaları olduğunu sosyal ve siyasi yaşamda ikisine de aynı derecede sorumluluk yüklendiğini söyledi.

Tevbe Suresi 71. ayeti örnek vererek Allah'ın erkek ve kadını birbirinin velisi ilan ettiğini aktaran Türkmen, "Bu anlamda Kur'an iki cinsi ayrıştırmamış aksine birbirine dost, yoldaş ve arkadaş yapmıştır." dedi.

Rasulullah döneminde de kadının sosyal ve siyasi hayatta aktif bir rol aldığını ifade eden Türkmen, "Eğitimde, sağlıkta, kamuda, ticarette, camide ve hatta savaşlarda sahabe kadınların varlığını görüyoruz." diyerek bunlardan örnekler verdi.

Buradan yola çıkarak Müslüman kadın ve erkeklerin vahyin ışığında bir aile yapısı kurmaları gerektiğini, Rabbimizin bunu emrettiğini, Hz. İbrahim ve Hz. Nuh örneğinde de gördüğümüz gibi asıl ailemiz tevhid temelinde bir araya geldiğimiz aile olduğunu yoksa kanbağının çok da belirleyici olmadığını ifade etti.

Ancak yakın dönemde geleneksel sapmadan kaçarken modern bir sapma ile karşılaştığımızı ve modern sapmanın da geleneksel sapmadan hiçbir farkının olmadığını söyleyen Türkmen "Maalesef camiamızda  modernizmin etkisinde 'feminist söylemlere' zaman zaman şahit olduğumuzu gördük. 'Madem eşitmişiz, yatağımızın yarısını sen, yarısını ben toplayayım' diyen kadınları da gördük" diyen Türkmen "Bu gibi şeylerden de beri durmalıyız." dedi.

Türkmen, İslami mücadele sürecinde aileye bakışta vasatı yakalayamadığımız zamanlar  olduğunu, bazı kardeşlerimizin çocukları ile hiç ilgilenmediğini hatta günlerce eve uğramayan bir babanın bir gün eve gelip çocuğunu kucaklayıp sevince çocuk babasını bir misafir zanedip 'Baba yarın da bize misafirliğe gelir misin?' dediğini aktardı.

"Bir de bunun aksi durumda olup aileyi İslami mücadelenin bütünü imiş gibi görüp 'Her şey aile için!' deyip 'Varsa yoksa aile' diyen tipler de var. Neredeyse tüm dernek ve vakıflar durmadan aile üzerine seminerler düzenliyorlar. Tam bir aile semineri furyası yaşanıyor. Oysa aile İslami hareketin sadece bir parçasıdır. İki uçtan da kaçınmak gerekir."  dedi.

Türkmen daha sonra dinleyicilerin sorularını cevaplandırarak konuşmasını tamamladı.

İRFAN SİNCAR / HAKSÖZ-HABER

Önceki ve Sonraki Haberler