"Kur'an Hayatımızın Neresinde?"

"Kur'an Hayatımızın Neresinde?"

Özgür-Der Antalya'da bu Pazar "Kur'an Hayatımızın Neresinde?" konulu seminer yapıldı. Özgür-Der dernek binasında gerçekleştirilen seminer saat 10:00'da başladı. Seminerin sunumunu Gültekin Sincar yaptı.

Sincar konuşmasına Gazze'de Katil İsrail ordusunun yapmış olduğu saldırılar hakkında konuşarak başladı ve "Bugün Kur'an'ın dünya Müslümanlarının hayatının neresinde olduğunu Gazze'ye bakarak görebiliriz. Orada yaşananlar içler acısı ama hergün Kur'an okuyan insanların en ufak bir tepkisinden söz etmek mümkün değil."dedi.

G. Sincar'ın çeşitli kaynaklardan hazırlamış olduğu notlar:

Kur'ân; kendisini, "kitap" "şifa", "hak", "rahmet", "hikmet", "hidayet rehberi", "sağlam kulp", "nûr", "hak ile bâtılı ayıran" gibi kelimelerle adlandırır veya tasvir eder.

"Alemlerin rabbi olan Allah'tan bütün insanlara çağrı"

Kur'ân bir çok ayetinde din kelimesine yer verir ve bununla özel anlamda İslam'ı kasteder. Bu bakımdan İslam ile dini adeta aynı manayı ifade eden iki kelime gibi kabul eder ve bütün peygamberlerin getirdikleri dinin ortak adının İslam olduğunu belirtir.

19- Allah katında geçerli olan din İslâm'dır. Kitap verilenler, kendilerine bilgi geldikten sonra karşılıklı ihtirasları yüzünden anlaşmazlığa düştüler. Kim Allah'ın ayetlerini inkar ederse bilsin ki, Allah'ın hesaplaşması çok çabuktur.

(3-Al-i Imran suresi: 19)

İlahi kitapların, peygamberlerin hulasa ilahi dinlerin birbirlerini tasdik etmesi insanlığa getirdikleri değerlerdeki ana noktaların aynı olduğunu gösterir. Bu sebeple bütün kitaplara ve peygamberlere inanmak, onları tasdik etmek bizim imanımızın bir parçasıdır. Fakat insanlar daha önce bu değerleri tahrif etmişler, peygamberlere isyan etmişler hatta onlardan bazılarını öldürmüşlerdir. İşte Allah Teâlâ  tahrif edilen temel dînî/insânî değerleri yeni bir peygambere gönderdiği vahiyle düzeltmiştir.

Allah Teâlâ tahrifata uğrayan bu değerleri en son ve kâmil manada Kur'ân ile düzeltmiş, son dönem insanı için gerekli olan esasları da Kur'ân ile ikmal etmiş böylece onu bütün insanlığa göndermiş, ayrıca koruma altına almıştır.

Özetle söylemek gerekirse Kur'ân ilk peygamberden itibaren bütün peygamberlere  indirilen vahyin kemal noktasını temsil eder.

 Leş, kan, domuz eti, Allah'tan başkası adına boğazlanmış hayvanlar; son anda boğazlama fırsatı bulamadığınız boğulmuş, vurulmuş, yuvarlanmış, başka bir hayvanın darbesi altında can vermiş, canavar tarafından parçalanmış, anıt taşları üzerinede kesilmiş hayvanlar ve fal okları aracılığı ile şans aramanız size haram kılındı. Bunlar fasıklık belirtileridir.

Bugün kafirler dininizi ortadan kaldırmaktan umut kesmişlerdir. O halde onlardan korkmayınız, benden korkunuz. Bugün sizin hesabınıza dininizi bütünledim. Size yönelik nimetimi tamama erdirdim ve sizin için din olarak İslâm'ı beğendim.

Kim ölüme ramak kalacak derecede acıkırda günah işleme eğilimine kapılmaksızın bu haram etlerden yemek zorunda kalırsa, kuşku yok ki Allah bağışlayıcıdır, merhamet edicidir.

(5-Maide suresi: 3)

Kuran Hayata Nasıl Müdahil Kılınır?

Hani Rabb'in, meleklere "Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım" demişti. Melekler "Ya Rabbi sen yeryüzünde kargaşalık çıkaracak, kanlar dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz seni överek tesbih ediyor, takdis ediyoruz" dediler. Allah meleklere "Ben sizin bilmediklerinizi bilirim' dedi. (2-Bakara/30)

Allah bu ayetle insana sorumluluk vermektedir.

BU SORUMLULUK YERYÜZÜNDE YARATILIŞ AMACINA UYGUN BİR HAYATI  İNŞA ETMEKTİ.

98- Ey Muhammed, Kur'an okuyacağınız zaman, kovulmuş şeytandan Allah'a sığın.

99- Çünkü şeytanın, Rabblerine sığınan mü'minler üzerinde hiçbir nüfuzu, hiçbir etkinliği yoktur. (16-Nahl 98,99)

Bir kişinin Müslüman olması, Kur'an'ı hayatına müdahil kılmasını gerektirir. Kur'an'ın hayata müdahale etmesi ise, bir meseleyi akademik boyutu veya detaylarıyla bilmekten öte, en önemlisi hayata aktarmak için bilmek ve bildiklerimizle de amel etmek demektir. Kur'an, insanların bireysel ve toplumsal sorunlarının çözümlerini bildirir. Rabbimiz (c.c.), bu çözümleri bildirirken, teorinin pratiğe geçmesi, hayatın içinde yer alması için de Hz. Peygamber'i (a.s) eğiterek örnek bir şahsiyet modeli oluşturmuştur.

"Biz seni alemler için yalnızca bir rahmet olarak gönderdik." (21/Enbiya, 107),

"Andolsun, sizin için, Allah'ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah'ı çokça zikredenler için Allah'ın Resulünde güzel bir örneklik vardır." (33/Ahzab, 21)

Allah'ın insanlara lutfettiği hidayet rehberi Kur'an, cahillerden alimler, hayasızlardan güzel ahlaklılar, zulüm edenden adaletli örnek şahsiyetler ortaya çıkardı. Kur'an'ın inşa ettiği örnek şahsiyetler "Saadet Asrı"nın ortaya çıkmasına ve yaşanmasına önayak olmuşlardır.

Günümüzde neden Müslümanların durumları farklı. Kur'an'ın çizdiği yol ile Müslüman olduklarını söyleyen toplumların durumları birbiriyle örtüşmüyor. Bu noktada öncelikle kendimizden başlayarak yanlışlıkları tespit etmemiz gerekiyor.

Kur'an hidayet ve rahmet kaynağıdır, fakat onun hidayet ve rahmet oluşu herkes için değildir. Yalnızca onu okuyor olmak, evinde, işinde, hafızasında vs. bulundurmak hidayet ve rahmet garantisi olamaz. O ancak Allah'tan gereği gibi sakınanlar için bir hidayet ve müminler için şifadır.

Doğru olduğu kuşkusuz olan bu kitap, takva sahipleri için hidayet kaynağıdır.(2/Bakara,2)

 Kur'an'da mü'minler için şifa ve rahmet olan ayetler indiriyoruz. Fakat bu ayetler zalimlere sadece yeni yıkımlar, yeni kayıplar getirirler. (17/İsra,82)

Kur'an Niçin Bölüm Bölüm İndirilmiştir?

 

Biz Kur'an'ı Hak içerikli olarak indirdiğimiz gibi, onun iniş amacı da hakkı gerçekleştirmektir. Ey Muhammed, seni müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.

(17- İsra 105)

Bu Kur'an, bir ümmeti eğitmek ve ona bir düzen kurmak için gelmiştir. Bu ümmet de onu dünyanın doğusuna ve batısına, dört bir yanına yaymakla yükümlüdür. Bu düzeni, eksiksiz ve mükemmel metoduna, sistemine uygun biçimde tüm dünyaya öğretmekle mükelleftir. İşte bu nedenle Kur'an sözkonusu ümmetin pratik-realiteye dayalı ihtiyaçlarına karşılık verecek biçimde bölümler halinde inmiştir. Böyle bir iniş yöntemi ilk terbiye, eğitim zamanı ve şartlarına da uygun düşmüştür. Eğitim işi uzun zaman alan deneyimleri gerektirir. Kur'an, hazırlık aşamasında bölüm bölüm gerçekleştirilsin diye uygulamaya dayalı bir sistem olarak inmiştir. Teorik bir fıkıh, soyut bir düşünce ve zihinsel değerlendirmeler için sunulan bir sistem değildir.

İşte Kur'an'ın ilk dönemden itibaren bütün bir kitap olarak değil de, bölümler halinde inmiş olmasının hikmeti de budur.

İlk müslüman kuşak Kur'an'ı bu şekilde anladı. Her bir emir veya yasağı, Kur'an'dan edindikleri herbir görev ve emirleri hayatta uygulanmak üzere verilmiş bir direktif olarak değerlendirdiler.

Onu akıllarını veya ruhlarını tatmin etme aracı olarak algılamadılar. Şiir ve edebi metinler gibi değerlendirmediler. Eğlence ve teselli araçları olan hikâyeler ve efsaneler gibi onu kabul etmediler. Onunla günlük hayatlarını şekillendirdiler. Duygularını, vicdanlarını, yaşayışlarını, çalışmalarını, evlerini ve geçimlerini ona göre şekillendirdiler. Böylece Kur'an, onların daha önce bildiklerini, miras aldıklarını ve yaptıklarını bir kenara iterek yeniden hayatlarını şekillendiren bir hayat kitabıydı.

Kur'an Yeryüzünde Hakkı Gerçekleştirmek ve Sağlamlaştırmak İçin İnmiştir!

"Biz onu Hak ile indirdik."

Kur'an yeryüzünde Hakkı yerleştirmek ve sağlamlaştırmak için inmiştir.

"Hak ile indi."

Hak, Kur'an'ın özü, Hak Kur'an'ın amacıdır. Kur'an'ın ilkeleri Hakka dayalıdır. Hakka önem verir Kur'an. Varlık yasasında değişmez, köklü bir yasa olan Hak. Bu öyle bir haktır ki, Allah gökleri ve yeri onunla ayakta durdurmuştur. Her ikisi de Hak ile iç içedir. Kur'an'ın kendisi de bütün bir varlığın esasına bağlıdır. Ona işaret eder, onu gösterir ve onun bir parçasıdır. Hak, Kur'an'ın eti ve kemiğidir. Hak Kur'an'ın özü ve ana gayesidir. Peygamber de getirmiş olduğu bu gerçeği müjdeleyen ve ona aykırı düşmekten sakındıran Allah'ın elçisidir.

Burada Peygamberin -salât ve selâm üzerine olsun- bu gerçek ile toplumun karşısına çıkması ve yollarını seçmelerini kendilerine bırakması isteniyor. İster Kur'an'a inansınlar, ister inanmasınlar. Artık kendileri için seçmiş oldukları yolun sonuçlarına kendileri katlanmak zorundadır...

Müslümanların Kur'an'ı okurken sanki kendisine vahyolunuyormuş gibi düşünmesi gerekiyor.

Muhatap olarak kendimizi görmeliyiz. Kur'an'a yanlış bir yaklaşım sonucunda şunları duyabiliyoruz; şu ayet İsrailoğulları, bu ayet Hıristiyanlarla ilgili, şunlar da Hz. Peygamber ve sahabesiyle ilgili diyerek aradan sıyrılıp çıkılabiliyor. Ayetlerin ilk muhatapları değişebilir ama mesajı herkesi kapsar. Kur'an'ın özelliğidir, doğrudan Hz. Peygamber'e hitap eden birçok ayet aynı zamanda müminlere de hitap eder, hem Kur'an'da birçok ayet, "Ey insanlar" ve "Ey iman edenler" diye başlar. Nüzul sebebi Ebu Cehil, Ebu Leheb olan bir ayet bile bugünkü haleflerinin durumunu açıklayıp, onlara, durumlarını değiştirmezlerse gidecekleri yerin cehennem olduğunu bildirirken; müminlere ise onlar gibi zalim, nankör olmayın mesajını verir.

Öncelikle Kur'an'a yaklaşma ve O'nun sunduğu ebedi hakikatleri algılama biçimindeki problemleri ortadan kaldırmak gerekir. Hayatın içinde olması, hayata müdahele etmesi gereken Kur'an maalesef kültürümüzde yüceltilerek ulaşılmaz hale getirilerek belli geceler okunmaktan öte işlev sahibi kılınmamıştır.

  Kur'an'ı, anlamadan sırf sevap kazanmak amacıyla okumak bir erdem kabul edilir oldu. Onun, anlaşılması ve hayata geçirilmesi için okunması unutularak, anlamadan okumanın da iyiliğe götüreceğine inanılır oldu.

Hatta Kur'an kendisini kolay anlaşılır olarak tanımlamasına rağmen; ona adeta sen anlaşılmazsın ve seni anlayamayız diyenler oldu. Bunun acı sonuçlarını, İslam aleminin içinde bulunduğu duruma bakarsak anlarız. İçine düşülen problemlere bakıp, bunlar niçin başımıza geliyor, bu onur kırıcı ve aşağılayıcı durumdan kurtulup, tekrar şerefli ve izzetli hale nasıl gelebiliriz diye söylenip duruyoruz. Gerçekten hayatımızın merkezine Kur'an'ı yerleştirirsek, onun emir ve yasaklarına uyarsak hem dünyamızı kazanırız, hem de ahiretimizi. Fakat onu kendi anlayışımıza, mezhep ve meşrebimize uydurursak hem dünyamızı, hem de ahiretimizi kaybederiz.

Hayatımızın yeniden inşası için, kendimizi Allah'ın (c.c.) en büyük rahmeti olan Kur'an'a tabi kılmak ve onun bize sunduğu güzel örnek olan Hz. Peygamber gibi yaşamak zorundayız.

"Ve bu da yücelerden indirdiğimiz bereketli bir İlahî kelâmdır öyleyse ona tâbi olun ve Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincine varın ki O'nun rahmetine layık olabilesiniz." (6/Enam, 155)

"Rabbinizden size indirilene uyun, O'ndan başka velilere uymayın. Ne az öğüt alıyorsunuz?" (7/Araf, 3)

"İman edenlerin, Allah'ın ve haktan inmiş olanın zikri için kalplerinin 'saygı ve korku ile yumuşaması' zamanı gelmedi mi? Onlar, bundan önce kendilerine kitap verilmiş, sonra üzerlerinden uzun bir süre geçmiş, böylece kalpleri de katılaşmış bulunanlar gibi olmasınlar. Onlardan çoğu fasık olanlardı. Bilin ki gerçekten Allah, ölümünden sonra yeryüzüne hayat verir. Şüphesiz Biz, umulur ki aklınızı kullanırsınız diye size ayetleri açıkladık." (57/Hadid, 16-17)

Bu din, insanın hayatını her yönüyle ve bütün kapsamıyla kuşatan bir şeriattır. Bu şeriat herşeyi ayrıntılarıyla açıklanmış, hayatın zaman ve mekan değişkenlerine bağlı ve dönemsel olarak ortaya çıkan sorunları için genel prensipler ve temel kurallar koymuştur. Zaman ve mekan faktörleriyle değişmeyen ve sürekliliğini koruyan sorunların herbiri için ayrı ve ayrıntılı kurallar getirmiştir. Genel prensipleri ve ayrıntılı bölümleri sayesinde bu din, kıyamete değin bu merkez etrafında ve bu çerçeve içerisinde gelişip, değişmesi ve yenilenmesi için "insan hayatı"nın ihtiyaç duyacağı bütün kurallar, yönergeler, hükümler ve nizamnameler içermektedir. Yüce Allah müminlere şöyle buyurmuştur: "Bugün sizin hesabınıza dininizi bütünledim, size yönelik nimetimi tamama erdirdim ve sizin için din olarak İslâm'ı beğendim". Onlara hem inanç hem de şeriatın eksiksiz tamamlandığını ilan etmiştir. İşte din budur.

Bir müminin, bu dinin eksik olduğu vehmine kapılarak, onu tamamlamaya kalkışması, bir kusur bularak onu gidermeye çalışması zaman ve mekana uygun olarak değiştirmeye veya geliştirmeye yönelmesi mümkün değildir. Böylesi bir durumda, o, Allah'ın doğru sözlülüğünü kabul etmemiş ve müslümanlar için seçtiğini beğenmemiş olduğundan bir mümin olamaz.

Önceki ve Sonraki Haberler