Batman’da Hadis Metodolojisi İşlendi

Batman’da Hadis Metodolojisi İşlendi

Batman Özgür-Der in haftalık seminerlerinde bu hafta kitap değerlendirmesi vardı. M. Hayri KIRBAŞOĞLU’ nun kaleme aldığı İslam Düşüncesinde Hadis Metodolojisi kitabının değerlendirmesini Davut Çevik yaptı.

Gündüz bayanlara, akşam baylara sunulan ders çok verimli geçti.

Davut Çevik’in sunduğu tebliğ kısaca şöyleydi.

AMAÇ: Hadislerin sağlamını çürüğünden ayırmak için asırlardır uygulanan klasik hadis usulünün teorik eleştirisi ve pratik sonuçlarını tespit etmek.

Klasik hadis usulü, gerektiği şekilde gözden geçirilmediği için problemleri birikmiştir. Hadislerde sübut problemi bulunmaktadır. Sağlam olanının olmayanından matematiksel bir kesinlikle ayrıştırıldığı iddia edilemez. İslam dünyasının inanç ve pratik sorunlarının temelinde, hadislerle ilgili problemler yatmaktadır. Din olarak algılanan birçok düşüncenin temelinde hadisler vardır. Bunlara örnek olarak; kader, şefaat, mucize, Kur’an’ın fazileti ile ilgili abartılar, kabir ve türbelerle ilgili aşırılıklar, kadının ikinci sınıf bir varlık oluşu, tasavvuf öğretileri, gayb ricaline inanç, evliya kültü ve etrafında oluşan mitolojiler, kıyamet alametleri, deccal-mehdi inancı, itaati aşılayan rivayetler, ruhbanlığı ve aşırı zühdü idealize eden rivayetler, tembelliğe sevk eden bir tevekkül anlayışı gibi konular verilebilir. Bu açıdan İslam düşüncesinin geleceği, hadislerle ilgili problemlerin çözümüne bağlıdır. Sorun, hadis ilminin bir iç meselesi değil, İslam dünyasını ilgilendiren genel bir problemdir.

Hadislerin tarihi olarak arka planına baktığımızda görüyoruz ki kitaplarına hadisleri alan âlimler, aradıkları şartlarda hemfikir değiller. İbnü’s Salah’ın (ö:1264) yaptığı sahih hadis tanımına kadar, sahih hadiste aranacak şartlar konusunda ortak bir görüş oluşmamıştır. Fıkıhçıların, kelamcıların, tasavvufçuların bakış açıları hadisçilerden farklı olmuştur. Buna rağmen gelinen noktayı son nokta olarak görmek, her şeyin geçmişte halledildiğine inanmak gerçekçi görünmemektedir.

Bugünkü hadis usulünün yegâne ve tek olduğu söylenebilir mi?

Klasik hadis usulüne geçmişten beri değişmeden gelen standart bir usul muamelesi yapıldığı için alternatif yaklaşımlar görülemiyor. Klasik usul, ehl-i sünnet düşüncesine aittir. İslam düşünce geleneğinin tamamını temsil etmez. Aslında ehl-i sünnetin de tamamını temsil ettiği söylenemez. Şafi-ehl-i hadis çizgisini temsil eden mezhebi bir usuldür. Hadis usulüne dair yazılmış yüzlerce eserin hemen tamamı, Şafi âlimlerce yazılmıştır. Yapılması gereken ilk iş farklı yaklaşımlara da kapı aralanmasıdır. Ebu Hanife’nin yaklaşımı ile Mutezili bakış açısına değer verilmelidir.

Klasik usul, hadis usulü müdür yoksa isnad usulü müdür?

Klasik usul, isnad ağırlıklı bir usuldür ve metine gereken önem verilmemiştir. Metinle de ilgilenildiği iddia edilse bile bu, metin tenkidi yapıldığı anlamına gelmemektedir. Sadece sözü nakledenin güvenilirliğine bakarak karar vermek, usulün en önemli problemidir. (Metin tenkidinin önemsenmediğinin delili olabilecek örnekler için sf.43-44’e bakılabilir)

Hadis rivayeti açısından sahabe…

Kime sahabe denileceği konusu teorik bir tartışma gibi görünse de, onların rivayetleri açısından önemlidir. Ehl-i hadisin yaptığı tanıma göre; peygamberimizi mü’min olarak bir kez de olsa gören kişi sahabe olarak tanımlanmakta, sahabeler de zaten adil kabul edildiklerinden isimlerinin içerisinde yer aldığı isnad, direk olarak tenkit dışı bırakılabilmektedir. Oysa sahabenin adaleti konusu öncelikle insani olarak ele alınmalıdır. Kur’an, peygamberimizi bir kere de olsa gören herkesi, bir bütün olarak ele alıp değerlendirmez. Onları, ortaya koydukları fiillerle ele alır. Sahabelerin de hataları olmuştur ve bunlar Kur’an’da çokça ele alınmıştır. (8/67–68, 9/38, 33/10–11, 33/28–30, 9/118, 24/13–17, 62/11, 3/152–153, 9/25)

Sahabe adil değildir demek, kasıtlı hadis uydurdukları anlamına gelmez. İsimleri bir şekilde uydurma hadislere karışmış olabilir. Ayrıca hepsi hıfz, anlama kabiliyeti, dikkat, zekâ olarak eşit değillerdir. Bunun da göz ardı edilmemesi gerekir.

Mütevatir hadis var mıdır?

Mütevatir hadis, yalan üzerinde birleşmeleri mümkün olmayan bir kalabalığın, bu niteliğe haiz bir topluluktan naklettiği haberdir. Babanzade’nin de dediği gibi mütevatir hadisde senet aranmaz. Ancak klasik usul, yalan üzerinde birleşmeleri mümkün olmayacak bir grubun kaç kişi olacağı ile ilgili tartışmalara girmiş ve 4,5,7,10,12,20,40,50,70,310,1400 gibi rakamlar vermiştir. Bu rakamlara bakarak hadisler değerlendirildiğinde de mütevatir olması bir kenara en tartışmalı hadisler bile mütevatir denilerek kitaplara alınmıştır. Keyfi tavırlarla neredeyse her hadis mütevatir yapılmıştır. (Konuyla ilgili örnekler için kitabın 102-103. sayfalarına bakılabilir.) Gerçek mütevatir, namazın kılınış şekli, ezan, bayram namazları, hac menasikleri gibi peygamberimizden sonra kitlelerce uygulanarak yayılan pratiklerdir.

Sahih hadis tanımı…

İbnü’s Salah’ın yapmış olduğu; “Adil ve zabit ravilerin, muttasıl bir isnatla rivayet ettikleri, şaz ve muallel olmayan hadislerdir” şeklindeki tanım, metni devre dışı bırakan, isnad ağırlıklı bir tanımdır. Yegâne tanım olarak sunulamaz. Sahih hadiste bulunması gereken şartlarla ilgili farklı düşünen âlimlerin başında Ebu Hanife gelmektedir. (Sf.113) Metni önceleyen yaklaşımların ön plana getirilmesi gerekir.

Mevzu (uydurma) Hadis…

Klasik usul, bu konuya gereken önemi vermemiştir. Usul kitaplarında az yer ayrılmıştır. Hadisçi ve tarihçiler, sağlam-çürük demeden toplamayı amaçlayıp ayıklama yapmayınca kaynaklar bu tür hadislerle dolmuştur. Bu durumun diğer bir sebebi de, tenkit zihniyetinden ziyade taklit zihniyetinin hâkim olması ve uydurmaların sadece mevzuat kitaplarında olduğu ve diğerlerinin masum olduğu inancıdır. Öyleki; Sahih-i Buhari hatmi gibi bir ibadet tahsis edilmiş, hatta bu hatmin nasıl yapılacağı ile ilgili yirmi eser yazılmıştır. (Yine Osmanlıda deniz savaşlarında galip gelmek için, musibetlerden korunmak için, veba salgınıdan korunmak için Buhari hatimleri okunurdu)

Cerh ve Ta’dil problemleri…

Hadis ilminin belkemiği cerh, ravi kusurlarının tespiti, ta’dil, güvenilirliğinin tespitidir. Hangi kriterlerle sonuca varılabilir. Örneğin “adalet (dosdoğru, kendisine güvenilen, takva sahibi biri olmak)” konusunda, bir muhaddisin verdiği hükmü yeterli saymak ne kadar doğrudur. Bir insanın tüm yaşantısına nasıl vakıf olunabilir. Bu konuyla ilgili başka bir sorun, rüyalara bilgisel değer atfedilmesidir. (sf.159) Yine bir sorun da ravinin değerlendirilmesinde ortaya çıkan farklı yorumlardır. Bir ravi hakkında birbirine çok zıt fikirler ortaya çıkabilmektedir. İlginç bir örnek olması açısından Ebu Hanife ile ilgili söylenilenlere bakmak bile yeterlidir.

Ezber, hafıza gücü anlamına gelen zapt konusunda nasıl kesin değerlendirmeler yapılabilir? Kaynaklarda bazı ravilerin hafıza güçleri ile ilgili geçen abartılı ifadeler ne kadar gerçeği yansıtıyor? Çok güvenilir de olsa insan, insandır ve unutabilir. Bunların dışında da cerh ve ta’dil problemlerinden olan “ızdırap, tedlis, cehalet, su-i hıfz” gibi konular yeniden, tenkitçi bir mantıkla ele alınmalıdır.

Klasik hadis usulünün uygulamadaki sonuçları…

Klasik usulün teorik sorunlarının yanında pratik sorunları da vardır ve bunlar üzerinde durulmalıdır.

SAHİH_İ BUHARİ: Kur’an’dan sonra en sahih eser olarak görülen ve adeta koruma altına alınan kitaba tenkitçi gözle hiç bakılmamıştır. Son yıllarda Seyyid Salih Ebubekir tarafından yazılan Buhari tenkidinden (İsrailiyat Hadislerinin Kökünün Kazınması ve Buhari’nin Bunlardan Temizlenmesi) söz edilebilir. Eserde 120 hadis tenkide uğramıştır. Bunlardan bazıları şunlardır:

- Hz. Peygamberin göğsünün melekler tarafından yarılması, içinin zemzemle yıkanması, iman ve hikmetin bir kap ile onun göğsüne boşaltılması…

- Hz. Peygamberin bazı yiyeceklere tükürmesi ve o yiyeceklerin bin kişiye yetip artacak kadar çoğalması…

- Hz. Peygamberin abdest alıp ağzını çalkaladığı suyu içmelerini sahabelerine emretmesi…

- Hz. İsa’nın yeryüzüne ineceği, Deccal’i ve domuzu öldüreceği, haçı kıracağı…

- Uğursuzluğun, atta, evde ve kadında olduğu…

- Bir kimsenin said (mümin) veya şaki (kafir) olacağının ana karnında iken bir melek tarafından Allah’ın emri ile yazılması ve bunun yol açtığı cebr anlayışı…

- Kapısı kapalı eve şeytanın giremeyeceği, her akşam evlerin kapılarının kapatılması gerektiği…

- Hz. Musa’nın yıkanmak için elbiselerini çıkarıp üzerine koyduğu taşın, elbiseleri alıp kaçması…

- Yüz kişiyi öldüren bir adamın, sırf rahmet meleklerine daha yakın bir yerde öldüğü için, Allah tarafından bağışlanması….

- Hz. Peygamberin, Müslümanlardan, yemek yedikten sonra ellerini silmeyip ya kendilerinin bizzat yalamalarını, ya da başkalarına yalatmalarını istemesi…

- İsrailoğulları olmasa etin kokmayacağı, Havva olmasa kadınların kocalarına ihanet etmeyeceği.

(Buharideki diğer örnekler için sf. 268-276’ya bakılabilir.)

Diğer kaynaklarda geçen farklı örneklerden bazıları da şunlardır:

- İsrailoğullarının bir kısmının yok olduğu, nereye gittiklerinin bilinmediği, farenin, bu şekil değiştirmiş Yahudiler olduğu… (Sahih-i Müslim)

- Bi’r-i Maun’da öldürülenlerle ilgili olarak “Kavmimize bildirin ki Rabbimize kavuştuk, O bizden razı oldu, biz de ondan” şeklinde bir ayet indiği ancak neshedildiği…(sahih-i Müslim)

- Ölü yıkayan gusletsin, cenazeyi taşıyan abdest alsın…(Ebu Davud)

- Recm ile ilgili bir ayetin indiği ve Hz. Ömer’in “Vallahi insanların ‘ Ömer, Allah’ın kitabına ilavede bulundu’ diyeceklerinden çekinmesem, bu ayeti Kur’an’a yazardım” dediği(Ebu Davud)

- Veled-i zina üç kişinin en şerlisidir…(Ebu Davud ve Ahmed b. Hanbel’in Müsned’i)

- Kim mescidden bir çöp veya pislik çıkarıp atarsa, ona Allah, cennette bir ev bina eder.(İbn Mace

Tefsir literatürüne bakıldığında da israiliyat problemi karşımıza çıkmaktadır. Kur’an’ın belirtmediği teferruat konularda birçok bilgi kaynaklara girmiştir. Kur’an’ı daha iyi anlamak adına yapılan tefsir okumaları maalesef durumu daha da karmaşık hale getirmektedir. Yaratılışla ilgili, peygamber kıssalarıyla ilgili Allah-u Teala’nın bahsetmediği bir çok husus, tefsirlerimize sızmış durumdadır ve bunların ayıklanması için çaba gösterilmelidir. Hakeza kelam ve akaid kitaplarında da durum bundan farklı değildir.

SONUÇ

1- Problemli, uydurma, israiliyat, mesihiyat rivayetleri sadece mevzuat kitaplarında değildir.

2- Bazı kaynakları “MUTEBER” olarak nitelendirmemiz, onlardaki hadislerin gerçekten “SAHİH” olduklarını ısbata yetmez. Bu kitaplarla ilgili değerlendirmeler sonuçta birer ictihattır.

3- Hadis ehlinin bugüne kadar uygulaya geldikleri, günümüzde de hâkimiyetini –eğitim yoluyla- sürdüren hadis usulü, gerçekte hadis usulü olmayıp, sadece isnat usulüdür. Savunma psikolojisi ile metin tenkidine de önem verildiğini iddia etmek gerçeği yansıtmamaktadır.

4- Tüm 14 asırlık çalışmaya rağmen hadislerin sahihi sakiminden, uydurma olanı olmayanından tam olarak ayrılmamıştır. Yapılması gereken hadis ilmine yeniden dinamizm kazandırmaktır.

5- Hadis ehlinin geleneği dışında kalan başka usul ve yaklaşımlardan yararlanmak ve hadis ilmini yeniden inşa etmek gerekir.

Allah’ın kitabı dışında hiçbir kitap hatadan salim olamayacağına göre, hangi kitapta yer alırsa alsın bir hadisin, inceleme ve araştırma yapılmadan –müelliflerine güvenip, onları taklit ederek- olduğu gibi nakledilmesi son derece yanlış bir tutumdur.

davut-cevik-3.jpg 

Önceki ve Sonraki Haberler