Diyarbakır’da “İnsan Hakları” Semineri

Diyarbakır’da “İnsan Hakları” Semineri

Özgür-Der Diyarbakır Şubesi'nin "Alternatif Eğitim Dersleri" kapsamında dernek binasında düzenlediği eğitim dizisinde bu hafta “Batı’da İnsan Hakları Düşüncesinin Tarihsel Gelişimi” konuşuldu.

"İnsanın yok olduğu bir yerde, haklarından bahsediyoruz. Bu çok yakıcı bir paradokstur. Tanrı'sız dünyada çıkılan yolculuğun insansız dünyada devam eden düşüncedir insan hakları tarihi."

Özgür-Der Diyarbakır Şubesi'nin "Alternatif Eğitim Dersleri" kapsamında dernek binasında düzenlediği eğitim dizisinde bu hafta "Batı'da İnsan Hakları Düşüncesinin Tarihsel Gelişimi" konuşuldu.

Özgür-Der Diyarbakır Şubesi'nin "Alternatif Eğitim Dersleri" kapsamında on beş günde bir düzenlediği programların yedincisi dün akşam dernek binasında yapıldı. Programda, Emin Altun "Batı'da İnsan Hakları Düşüncesinin Tarihsel Gelişimi" konulu bir seminer sundu.

Seminerde "İnsan Hakları"nın ne olduğu, temel özelliklerinin neler olduğu, felsefi ve tarihi temellerinin neye dayandığı,  tarihsel gelişimi ve dünyaya etkileri irdelendi.

"İnsanı Yaratıldığı Güzellikte Kabul Etmektir"

"İnsan Hakları"nın tanımı üzerinde durarak konuşmasına başlayan Emin Altun, terimin "diline, dinine, ırkına, cinsiyetine, milliyetine, sosyal statüsüne ve rengine bakılmaksızın insana insan olduğu için tanınan hakların genel adı" anlamında kullanıldığını söyledi. Bu bağlamda insanın, coğrafi sınırlar dikkate alınmaksızın içinde yaşadığı toplum ve mekândan bağımsız bir varlık olarak algılandığını ve hak sahibi olarak kabul edildiğini ifade eden Altun,  Kavramın gücünü fiziki güç karşısında hakkın, doğrunun, iyiliğin ve faziletin üstünlüğünden aldığını ve bu güçle insanı yaratıldığı güzellikte kabul ettiğini belirti.

"İnsan Devletten Üstündür"

İnsan haklarının temel özellikleri üzerinde durarak konuşmasına devam eden Altun bunları şu şekilde özetledi:

  • İnsanın doğuştan sahip olduğu hakların genel adı. Kişilerin ırkı, dili, inancı, düşüncesi, cinsiyeti ya da kişilik özellikleri farklı olabilir ancak yaratılış bakımından tüm insanlar eşittir ve aynı haklara sahiptir.

  • İnsan hakları coğrafi sınırları aşan evrensel bir niteliğe sahiptir.

  • İnsan hakları devredilmez ve vazgeçilmez.  Bunun anlamı: İnsan devletten üstündür.

  • İnsan hakları insan onurunu korumayı, maddi ve manevi gelişmesini sağlamayı amaçlar.

Tabii Hukuk Düşüncesine Dayanan Görüş

Dünyada hakim olan insan hakları düşüncesinin batı kökenli olduğuna işaret eden Altun,  terimin kaynağını batıda doğup gelişen tabii hukuk düşüncesinden aldığını, 16. yüzyılda modern devletin ortaya çıkmasıyla birlikte yönetimi ellerinde bulunduranların istibdadına karşı felsefi olarak ferdin korunmasını amaçladığını ifade etti. Bu bağlamda "tabii hukuk doktrini" üzerinde de kısaca duran Altun şunları kaydetti: "Tabii hukuk doktrinine göre insan bazı temel haklarla birlikte dünyaya gelir. Bunlar şahsa bağlı, devredilmez ve vazgeçilmez haklardır. İnsan fıtratı gereği bunlara kendiliğinden zaten sahiptir. Ne zaman ki, insanlar ortak güvenliklerini korumak için bazı haklarını topluma devrettiler. Zamanla bu haklar çiğnenmeye başlandı ve hak ihlalleri baş gösterdi. Bu durumda insanın direniş hakkı doğdu.  Bu hakları geri almak için mücadele başladı. Mücadeleyle beraber büyük çekişmeler baş gösterdi. İşte insan hakları mücadelesi bu şekilde başladı."

İnsan Hakları Düşüncesinin Tarihsel Gelişimi

İnsan hakları düşüncesinin tarihsel gelişimi üzerinde de duran Altun,  düşüncenin, "ihtiyaçlar", "çelişkiler" ve  "mücadeleler" üçlüsü ekseninde şekillendiğini, zorlu mücadeleler sonucunda bugünkü halini aldığını ve dünyada kabul görür hale geldiğini söyledi.

İnsan hakları düşüncesine temel teşkil eden olaylar üzerinde duran Altun, tarihi süreç içerisinde insan hakları anlamında birçok gelişmenin yaşandığına işaret ederek bunların en önemlilerinin; "1215 tarihli Magna Carta-Libertatum (Büyük Ferman Sözleşmesi), 1689 tarihli İngiliz Haklar Bildirgesi, 1776 tarihli Amerika Bağımsızlık Bildirisi, 1789'da Fransa'da ilan edilen İnsan Hakları Beyannamesi, 1948 tarihli Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ve 1950 tarihli Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi" olarak karşımıza çıktığını ifade etti.

Genel anlamda insan haklarının tarihsel gelişimiyle ilgili olarak 3 kuşaktan söz edildiğine işaret eden Altun bu kuşaklara ilişkin önemli olayları anlatı ve bu olayları değerlendirerek şöyle özetledi: "İnsan haklarının hukuksal güvenceye bağlanması bakımından, birinci kuşak haklarda burjuvazi sınıfı, ikinci kuşak haklarda işçi sınıfı önemli rol oynamış. Üçüncü kuşak haklar ise, kişiler, gruplar ve devletler kadar, sınıflar arasında da bir dayanışmayı ifade etmekte. Birinci kuşak haklar burjuvazi ile aristokrasi, ikinci kuşak haklar işçi sınıfı ile burjuvazi arasında bir çekişme ya da mücadeleyi yansıtır. Üçüncü kuşak haklar ise mücadele değil, dayanışmayı ifade etmektedir."

İnsansız Dünyada Devam Eden Düşünce

Yaşadığımız coğrafya başta olmak üzere dünyanın birçok yerinde insanların insan hakları düşüncesinin şekillendiği döneme benzer ihlallere muhatap olduklarına dikkat çeken Altun, İnsanın yok olduğu bir yerde, haklarından bahsedildiğini bunun yakıcı bir paradoks olduğunu söyledi.

İnsan hakları tarihini "Tanrı'sız dünyada çıkılan yolculuğun insansız dünyada devam eden düşünce" olarak özetleyen Altun; yayımlanan bildirilere rağmen Batı, eşitlik veya ayırım yapmama gibi en temel insan haklarını uygulamamaktadır. 1776'daki Haklar Bildirisi'ne rağmen ABD'de siyah-beyaz ayırımı 1960'lara kadar varlığını sürdürmüştür. Irkçılık politikası Batı'nın yardımlarıyla Güney Afrika'da en ilkel şekilde kurumlaşmıştır. Avrupa'nın ortasında Yugoslavya trajedisi yaşanmıştır. Kürdistan, Filistin, Irak, Afganistan başta olmak özere dünyanın birçok yerinde insan hakları ihlalleri Batı'nın desteğiyle sürmektedir." Diyerek, bu gibi yerlerde eski ittifakların, ön yargıların ve stratejik menfaatlerin insan haklarının önüne geçtiğini ifade etti.

Seminer, katılımcılardan gelen katkı ve sordukları soruların cevaplanmasıyla son buldu.

Islah-Haber

Önceki ve Sonraki Haberler