Diyarbakır’da "İran İslam Devrimi" tartışıldı

Diyarbakır’da "İran İslam Devrimi" tartışıldı

Özgür-Der Diyarbakır Şubesi tarafından "İran Devrimi ve İran Devriminin Tarihsel Süreci" konulu seminer düzenlendi.

Özgür-Der Diyarbakır Şubesi'nin gerçekleştirdiği seminerde Haksöz Dergisi yazarlarından Musa Üzer'in sunumuyla "İran Devrimi ve İran Devrim Süreci" konusu dernek binasında tartışıldı.

Devrime kadar olan yüz yılık bir süreci kronolojik olarak işleyen Musa Üzer konuşmasında,

19. yy'da Şii ulemanın müesseseleşmesi, merce-i taklid adı altında merkezi dini bir otoritenin ortaya çıkmasıyla yeni bir döneme girildiğini, Ayetullah Humeyni'nin, Şia'nın siyasal düşüncesini, fakihlerin hükümdarlara kendi adlarına ülkeyi yönetmeleri için mazbata vermeleri ve onları kendilerinin vekili olarak atamaları aşamasından, fakihlerin doğrudan yönetimi ele almaları ve imametin bütün görevlerini eksiksiz üstlenmeleri şeklinde formüle edilen yeni bir aşamaya geçirdiğini ifade etti.

79 devrimine giden yolu başlatan faktörleri:

-C.Afgani'nin yazdığı risaleler ve bunların İran ayağındaki etkileri.

- İran siyasi-toplumsal yapısının en güçlü iki kesiminin ulema ve bazarın ortaklaşa hareket edip şaha karşı harekete geçmesi olarak sırlayan  Üzer, bu süreçten sonra gerekleşen olayların İran toplumunu devrime doğru sürüklediğini belirti.

Üzer, konuşmasına şöyle devam etti: "Toplum bilimciler ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel etkenlerin devrim koşullarına zemin hazırlayan en önemli öğeler olduğunu kabul ederler ve sosyolojik, psikolojik, siyasal, kültürel ve pratik olarak farklı olan teorileri ve bu faktörlerden birini veya bazılarını devrimin meydana gelişini açıklamak için kullanırlar. Toprak mülkiyeti, ağır vergiler, hizmet ve mallarının aşırı pahalılığı ve fakir kesimin zorlanması, sınıfsal farklılıklar, bireysel ve toplumsal özgürlüklerin yok edilip diktatörlüğün oluşturulması, topluma hakim olan sosyal değerleri hiçe saymak, siyasi ve diplomatik yenilgiler, ülkeye dolaylı veya direk olarak yabancıların egemenliği, açlık, coğrafi ve çevresel koşullar devrimi yapısal olarak hazırlayan etmenlerdir. Charles Tilly'e göre: "Devrim bir toplumsal aksiyondur ve devrimci güçler seferberlik prosedürüne dayanarak zorunluluk, ekonomi ve değer kaynakları kullanarak egemen güçlerin elinde bulunan yeni olanakları etkisizleştirmeye çalışırlar. Devrim için ilk tanım 20. yüzyılın başında Fransız bilgin Arthur Boer tarafından yapılmıştır. Boer'e göre: "Devrim güç kullanarak toplumsal yapıda bir takım değişimler yaratmak amacı ile gerçekleştirilen başarılı veya başarısız çabalardır Charlmers Johnson, devrimin zafere ulaşması için iki koşulu gerekli bulmaktadır. Temel koşul olan birincisi, çevre, değer yargıları ve yapısal baskıları ile toplumsal iktidar boşluğunu içerir. İkincisi nihai veya yeterli koşullardır ve genellikle devrimi hızlandıran ve sonuca taşıyan faktörlerdir. Bu faktörler ordunun zaafı, askeri darbe, devrimcilerin inanç biçimi (Allah'ın yardım ve şehit olma gibi), devrim strateji ve taktikleri, silahlı ayaklanma, gerilla hareketi, devlet sistemine girip içten darbe yapma veya genel ayaklanma, gösteriler, grevler ve son olarak karizmatik ve güçlü bir liderin ortaya çıkması gibi koşullarını içerir. Guy Rocher, devrim tanımında şöyle der: "Devrim bir rejim ve iktidari düşürüp, mevcut şartları değiştirmek için toplumun ani ve şiddetli reaksiyonudur". Ona göre: "Hareket bir takım düzensizlikleri gidermek için bir plandır ve amaç hakim rejimi değiştirmek değildir. Her hareketin kendine göre özellikleri vardır, bunlar amaca ulaşıncaya kadar ki devamlılık, liderlik, ideoloji, siyasal ve bazen resmi örgütlenmedir".

Pehlevi devleti, Meclisi kontrolleri altında tutan geleneksel toprak sahipleri ile 'bazar'ı yönlendiren dini şahsiyetlerin ittifakına dayalı olan statükodan rahatsızlığı, 1960 yılından itibaren Şah'ın  "Ak Devrim" adını verdiği programı uygulamaya koymasına sebep oldu. "Ak Devrim" Toprak reformu, okuma yazma seferliği, kadınlara oy hakkı gibi fabrikaların hisse yoluyla arzı, Meclis'te Kur'an üzerine yeminin kaldırılması gibi maddeleri içeriyordu.

Toprak reformu o ona kadar sessizliğini koruyan ulema ile Şah'ın karşı karşıya gelmesine yol açıyor. Ulema büyük vakıf arazilerinin kontrolünü elinde bulunduruyordu. Bu da ona ekonomik bağımsızlık sağlıyordu, vakıf arazilerinin statüsünü değiştiren yasa tasarısı Meclis'e sunuluyor. Şahlık rejimi karşısında ulemanın önemli bir kesimi siyasete ilgisiz bir tutum takınırken, bir grup devletle iyi ilişkiler içinde olmuş, sadece küçük bir azınlık ısrarlı bir muhalif tavır sergilemiştir.

Siyasete ilgisiz kalmayı tercih eden en büyük mercii taklid Ayetullah Burucerdi önderliğinde muhalefet başlatılıyor ve Şah yasa tasarısını geri çekmek zorunda kalıyor. Burada önemli nokta Ayetullah Burucerdi ve diğer ulemanın muhalefetinin siyasi olmadığı, bir noktadaki icraata muhalefet olduğudur. Ayetullah Burucerdi'nin  vefat etmesi, vefatı ardından Şii dünyayı temsil edecek mercii taklidlik krizinin baş gösterimesi,

Şah'ın, 1962'de Ak devrimi tekrar devreye sokacağını ilan etmesine sebep oluyor. Bu andan itibaren zaman gösteriler düzenleniyor, esnaf kepenklerini kapatıyor. Bu defa muhalefetin merkezinde yeni bir isim, Ayetullah Humeyni var. Söz konusu dönem, yalnız Ayetullah Talagani, Mehdi Bazergan, Ali Şeriati gibi kişilerin parladığı bir dönem olmakla kalmayıp, İslam Devriminin önderi Ayetullah Humeyni'nin de İran siyasi sahnesine ilk kez çıktığı dönem olması bakımından önemlidir. Ayetullah Humeyni Ak devrimin onaylanmaması için halkın referanduma katılmamaları yönünde ülke çapında gösterilerin, boykotların olmasına çalışıyor. Bu gösterilerde çatışmalar, tutuklamalar meydana geliyor. Nihayetinde devletin referandumdan kabul sonucunu ilan etmesinden sonra Ayetullah Humeyni 1963 Nevroz'unu (İran yeni yılını) "yas-matem yılı" ilan ediyor.

4 Haziran 1963'ün akşamında Humeyni tutuklanarak Tahran'a götürülüyor. Tutuklanma haberi üzerine Kum, Tahran, Meşhed, Şiraz ve İsfehan'da gösteriler yapılıyor. Bir müddet cezaevinde kalıyor. Mercii taklidlerden Ayetullah Necefi Maraşi gibi şahısların Humeyni'nin mercii taklid olduğuna dair mektuplar yazmaları neticesinde serbest bırakılıyor. Milletvekili seçimlerini boykot çağrısı yapması ve İran'da bulunan Amerikan personelin, uzmanların dokunulmazlık haklarının uzatılması karşısında tepki göstermesi neticesinde Şah en sonunda Ayetullah Humeyni'yi 4 Kasım 1964'te Türkiye'ye sürgüne gönderiyor. Yaklaşık Bursa'da 1 yıl kaldıktan sonra Necef'e gönderiliyor. Ve muhalefete oradan devam ediyor.

1964'ten 1977'e kadar İslami muhalefet nisbeten daha sessiz, derinden ya da sönük bir şekilde gerçekleşiyor. Ama yine de tüm baskı ve zulüm koşullarına rağmen, 1963 ayaklanmasını izleyen yıllar 1979'daki İslam Devriminin temellerini atan gelişmelerle geçmiştir. Ayaklanmanın ardından, bir dizi düşünür, yazar ve sanatçı yeni edebi temalar geliştirerek, Devrimin fikri temellerini hazırlamışlardır. Bunlar arasında en önemli yeri Celâl Al-i Ahmet, Samed Behrengi ve daha sonra Ali Şeriati yer almıştır. 1963 yılından 1979 yılına kadar, İran'da Şahlık rejimine karşı olan muhalefet, değişik eğilimlerde de olsalar birbirlerinden farklı gruplaşmalar içinde de yer alsalar, İslamcı güçlerin eline geçmiştir. Bir anlamda, Musaddık hareketinin lâik kanadı etkisini yitirmiş, Musaddık hareketinin İslami kanatları ile 1963 ayaklanmasıyla ortaya çıkan devrimci din adamları Şahlık rejimine karşı mücadeleyi sürüklemeye başlamışlardır.

70'lerde öğrenci hareketi nispeten daha faal durumda. Yazarlar ve sanatçıların kitleselleşmeyen muhalefet hareketleri bulunuyor. Yine işçilerin de zaman zaman yükselen eylemleri, grevleri söz konusu. Bu süreçte Şah rejiminin dini vakıfların gelirlerine el koyma girişimleri, dini takvimin İslam öncesi İran tarihinin esas alınarak değiştirilmesi, monarşinin adeta kutsallaştırılması ve muhalif ulemaya karşı gerçekleştirilen baskı, işkence, hatta cinayetler muhalefeti daha da keskinleştirmiştir.

Tepkilere artan enflasyon, petrol gelirinden yoksul kitlelerin yeterince yararlanamaması ve işsizliğin artması gibi faktörler de katkıda bulunmuş ve 1977 Kasımı'ndan itibaren üniversite öğrencilerince başlatılan sokak protestolarının yayılmaya başladığı görülmüştür.  Bu yıllarda Ayetullah Humeyni'nin ismi halk arasında tekrar unutulmuş durumda. Tam da bu dönemde İmam'ın oğlu Mustafa Ekim 1977'de Necef'te vefat ediyor. Ulema, öğrenciler, muhalifler bu durumun normal olmadığını, Mustafa Humeyni'nin SAVAK tarafından öldürüldüğünü iddia ediyor ve eylemler, protestolara başlıyorlar. Oğlunun ölüm nedeni hakkında Ayetullah Humeyni ise sessiz kalmayı tercih ediyor. Üniversite öğrencilerinin eylemleri ve boykotları neticesinde Aralık 1978'de üniversiteler süresiz kapatılıyor. Bu dönemde 31 Aralık 1977'de Jimmy Carter Tahran'a geliyor. Bu ziyarette İran'ın dünyanın en karışık bölgelerin birisinde istikrar adası olduğunu ve icraatlarından dolayı Şah'ı övüyor. İlginç olan bu istikrar adasında yaklaşık 1 yıl sonra da devrim gerçekleşiyor.

Carter'in ziyaretinden bir hafta sonra 7 Ocak 1978'de Ayetullah Humeyni hakkında Enformasyon Bakanlığının baskısıyla Keyhan (ıttılat da olabilir) gazetesinde aşağılayıcı, hakaretamiz bir yazı yayınlanıyor. Kum'da medrese talebeleri bu durumu protesto ediyorlar ve güvenlik kuvvetlerinin müdahalesi sonucunda onlarca kişi hayatını kaybediyor. Kum'da ölenlerin 40. yas gününü tutmak için bu sefer Tebriz ayaklanıyor. Buradaki protesto ve çatışmalar 18-19 Şubat'ta iki gün sürüyor ve yaklaşık 100 kişi hayatını kaybediyor. Tebriz'in 40. gün yasını bu sefer İsfehan tutuyor yine onlarca ölü ve yaralı. Abadan'daki Rax sineması kundaklandı (20 Ağustos 1978), kapıları kilitlendiği için dışarı çıkamayan 347 kişi yanarak can veriyor. Sinema yangınını "çağdaş gelişmeye ve tekniğe" karşı çıktığı iddia edilen İslami muhalefetin üstüne yıkmak, böylece gelişen devrimci hareketi parçalayarak gözden düşürmek ve etkisiz bırakmayı amaçlıyorlar ama halk ve muhalifler devletin yaptığı kanaatinde yine yoğun protesto ve eylemler.

78'in Ramazan Bayramı'nda gösteriler, Tahran'da yüz binlerce kişinin sabahtan akşama kadar her gün yaklaşık 10 kilometrelik yürüyüşler yapmasıyla yeni boyutlar kazanıyordu. Ramazan Bayramı yürüyüşlerinden üç gün sonra, son günlerde ölenlerin şahadetlerinin haftası nedeniyle Tahran'da büyük bir anma gösterisi düzenlenmişti. 7 Eylül'de düzenlenen gösterilerde sayıları yirmi bini bulan göstericiler ilk kez Silahlı Kuvvetler ile yakınlaşmaya başlıyorlar ve yürüyüş yollarında güvenlik önlemleri alan askerlere çiçekler sunarak "Askerler Kardeşimiz, Humeyni Önderimiz", "Askerler Amerika'nın değil bizimsiniz", "Size çiçek veriyoruz, siz bize kurşun mu vereceksiniz?" gibi sloganlar atılıyordu.

Gerek gösterilerin ulaştığı boyutlar, gerekse yöneldiği amaçlar ve muhtemel etkileri, hükümeti telaşa düşürüyor, orduda bölünme olasılıklarından korkan hükümet 8 Eylül sabahı Tahran ve 12 ilde sıkıyönetim ve sokağa çıkma yasağı ilan ediyordu. Şah bu sefer şahin politikayı uygulamayı deniyor. Ama hemen ertesi gün kitleler o zamanki ismiyle Jaleh (bugün Şüheda) Meydanında gösteri yapıyor. Güvenlik kuvvetleri halkın üzerine ateş açıyor. Bu olay da "Kara Cuma" olarak nitelendiriliyor tarihte. Devrimin Tebriz ayaklanmasından sonraki ikinci önemli dönemecini oluşturuyordu. Emami hükümeti bu olayla birlikte tüm etkisini kaybediyor, katliamın uyandırdığı tepkiye İslami güçlerin dışında, siyasi akımlar ve güçlerde rejime karşı yürütülen mücadeleye katılıyorlardı. Gösteriler yeni bir ivme kazanarak sürüyordu.

Karışıklıkların yaşandığı 1978 yılının son 3 ayı içerisinde o zaman için önemli bir rakam olan 2,5 milyar doları yanına alan zengin elit batıya kaçıyor.

Artık kitleler nezdinde "İmam" olarak değerlendirilen Ayetullah Humeyni'yi Şah, Irak'tan sürgün edilmesini istiyor. Ayetullah Humeyni tercihler arasında Paris'in en uygun olduğu kanaatine varıyor. Gerçekten de burada Müslüman öğrenciler ve muhalifler iyi örgütlenmişler. Özellikle Sadık Kutbizade ve İbrahim Yazdi basın yayının kullanılması açısından ciddi işler yapıyorlar. Humeyni, 1978 yılı Ekim ortasından 1 Şubat 1979'a kadar Devrim'in karargahını Paris yakınlarında küçük bir köy olan Nevphlae Chateau'da kuruyordu. Burada özgür bir ortam söz konusu. BBC sayesinde İmam'ın konuşmaları, mesajları bütün İran'a yayılabiliyor. Onun için derler ki İran devrimi aynı zaman da BBC devrimi'dir. İmam, Irak'ta iken mesajlarını, konuşmalarını çok zor şartlar altında yurt içine sokabiliyordu.

Azhari hükümetinin göreve başlamasından üç hafta sonra 1978'in en geniş gösterileri 2 Aralık'ta başlayan Muharrem ayında gerçekleşiyor. En sonunda Muharrem'in 9'unda yüz binlerce insan Tahran'da Muharrem yürüyüşüne katılıyor ki bu gösteride hemen hemen bütün gruplar yer alıyor. Tahran sıkıyönetim komutanı olan ve "Tahran Kasabı" namıyla anılan General Ali Oveysi, sokağa çıkma yasağı olduğunu hatırlatarak gösteri yapmak üzere toplanacaklara ateş açılacağını söylediği halde, Ayetullah Humeyni'nin çağrısı üzerine Tasua gününde 1 milyon, Aşure gününde 2 milyon kişinin katılması ile gösteriler gerçekleşiyordu. Gösterilerin öncülüğünü ömrünün 15 yılını Şah rejiminin zindanlarında geçiren ve özgürlüğüne kısa bir süre önce kitle hareketlerinin baskısı sayesinde kavuşan Ayetullah Talegani yapmıştır. Hemen yanında İslamcı hareketlerin tanınmış önderlerinden ve düşünürlerinden İran İnsan Hakları Komitesi Başkanı Mühendis Mehdi Bazergan ile Musaddık'ın örgütü Cepheyi Milli (Ulusal Cephe)'nin yöneticiliğini yapan Dr. Kerim Sencabi de vardı. Bu dönemde Şah Ayetullah Talegani, Rafsancani gibi tanınmış mahkumları serbest bırakmıştı. Bu eylemlerde cezaevlerinden çıkmış kişiler konuşmalar yapıyor. Şah muhalefeti pasifize etmek için milli cephe kadrosu içinde yer alan -ki bu kesimin büyük çoğunluğu monarşiye karşı değildi sadece anayasal düzen istiyorlardı- Şahpur Bahtiyar'ı Başbakan olarak atıyor. Şahpur Bahtiyar, milli cepheden ihraç ediliyor, muhalefete önemli tavizler vererek işe koyuluyordu. Basının üzerindeki sansür kaldırılarak, üniversiteler açıldı. Ne var ki üniversiteler açılır açılmaz, buralara yine direnişin merkezi haline geldi.

Ayetullah Humeyni, Şah tarafından atanan Bahtiyar hükümetinin yasal olmadığını ilan ettiğinden gösterilerin önü alınamıyordu. 16 Ocak 1979'da ise Şah ülkeden ayrılıyor. Halk Bahtiyar hükümeti aleyhine de yoğun eylemler gerçekleştiriyor. Humeyni, 15 yıllık bir aradan sonra 26 Ocak 1979'da İran'a döneceğini ilan ediyor. Bahtiyar hükümeti İmam'ın dönüşünü engellemek için bütün havaalanlarını kapatma kararı aldı. Havaalanları askeri birliklerce kuşatıldı, karar olaylara yol açtı. Öfkeli yığınlar Tahran havaalanı çevresindeki askerlerle çarpışmaya başladı. Bu arada, sel gibi akan kitle hareketi karşısında silahlı kuvvetler de parçalandı, bazı gösterilere askerlerin üniformalarıyla katıldıkları görüldü. Büyük bir belirsizlik yaşanıyor çünkü askerin tutumu hala tam net değil.  Humeyni'nin ülkeye dönüşü, bu dönüşü engellemek isteyen askerler arasında da karışıklıklara yol açtı. Özellikle hava kuvvetleri personeli karara karşı cephe aldılar.

26, 27 ve 28 Ocak 1979 günleri Tahran'da protesto gösterileri yapılıyor ve kanlı sonuçlarıyla büyüyerek gelişiyordu. 28 Ocak günü Tahran'ın merkezinde bulunan ve bugün Devrim Meydanı adını taşıyan alanda on binlerce kişi, hükümete bağlı birliklere karşı silahsız olarak çarpışıyordu. 5 saat süren çarpışmalar ardında yüzlerce ölü ve yaralı bırakıyordu. Bu olayın ardından çaresiz kalan hükümet bir karar alarak havaalanlarını açmak zorunda kaldı. İmam Humeyni, belki de tarihin kaydettiği en kalabalık ve görkemli karşılama törenleri arasında 1 Şubat 1979 tarihinde Tahran'a geliyor. Gerçekten de muazzam denilecek kalabalık siyasal, kültürel, etnik bütün unsurlardan oluşuyor. Humeyni, Devrim şehitlerinin gömüldüğü "Beheşt-i Zahra"da yaptığı ilk konuşmada, Bahtiyar hükümetini yasa dışı ilan ederek halkın yakında ezici bir çoğunluğunun arzularını yerine getirecek olan bir hükümeti atayacağını belirtiyor.

İmam, 5 Şubat 1979'da Mehdi Bazergan'a geçici hükümeti kurma görevi veriyor. Halktan yeni hükümeti gösteri ve yürüyüşlerle desteklemesini istiyor. Bazergan 8 Şubat 1979'da Tahran Üniversitesi kampüsünde yaklaşık 1 milyon kişiye hitap eden konuşmasında yeni hükümet programını açıklıyor. Tahran'ın ortasında birbirine sadece birkaç kilometre uzaklıkta bulunan iki hükümet ortaya çıkmış oldu. 9 Şubat'ta hava kuvvetleri subayları İmam'ı desteklediklerini bildiriyorlar ve kaldığı yere gidip huzurunda selama duruyorlar. Şah'ın Cavidan (Ölümsüzler) adını taşıyan, özel yetiştirilmiş muhafız birlikleri, başkentin doğusunda yer alan ve devrime bağıllığını açıklamış olan Duşantepe hava üssüne saldırıya geçiyordu. Saldırının gerçek hedefi Güney Tahran'da bir okul binasına yerleşen İmam Humeyni'yi ve Devrim'in diğer önderlerini öldürerek bir askeri darbe ile yönetime el koymak ama başarısız oluyorlar. İmam Humeyni, halkı sokağa çıkma yasağına uymamaya çağırıyor. Devrim saflarına katılmış olan askeri garnizonlar halka silah dağıtmaya başladı. 10 ve 11 Şubat günleri Tahran'ın her köşesinde barikatlar yükseliyor. Bir buçuk yıla yakın bir süredir mücadele eden İran halkı iki gün süren kanlı, silahlı çatışmalardan sonra, parçalanmış vaziyetteki ordu 11 Şubat'ta tarafsızlığını ilan etmesiyle hedefine ulaşmış oluyordu. 11 Şubat 1979 günü radyo ve televizyon binası, monarşinin son destekleri olan askeri ve sivil merkezler ile SAVAK karargahı işgal edildi. İran İslam Devrimi nihayet zafere ulaşmış oluyor."

Son olarak konuşmasına şöyle devam eden Musa Üzer  "Devrimde belirleyici bir rol oynayan kurumlar arasında camiler ve dini cemiyetler başı çekmektedir. İran devrimi Ortadoğu'da bir ilktir. Sokak gösterileriyle diktatör bir rejim devrilmiştir. İslam devrimi genelde kentli bir devrimdir. Kırsal kesimin devrime katılımı çok sınırlı olmuştur.  

Seminer karşılık soru ve cevaplarla son buldu.

Tuncay YERLİKAYA / Haksöz Haber / Diyarbakır

Önceki ve Sonraki Haberler